• Kurdî
  • Türkçe

  

YJA STAR

ANA SAYFA / MAKELE

 

  1. Buradasınız:  
  2. Anasayfa
  3. ÖNCÜLERİMİZ

TÜNELDEKİ UMUT IŞIĞI; SARA TOLHILDAN

Sara Tolhildan (Leyla Aykut) yoldaş, Beytuşebap’da dünyaya geldi. Kurdistani değerlere ve parti ahlakına sahip bir ailede büyüdü. Heval Sara’nın yurtsever ailesinde temellerini attığı ahlaki duruş, parti saflarında onu hakiki Apo’cuların asil bir timsaline dönüştürmüştü. Ve 2015 yılında PKK saflarına katılarak mücadelesini daha çok büyütmenin arayışları içerisine girmişti. 2015 yılına kadar da ‘ben o coğrafyanın güzelliğinde, o dağların vadilerinde hep özgürlük tanrıçalarını aradım’ dediği Heftanîn alanında kaldı. ‘Ben Kurdistan dağlarıyla ve Önder Apo’yla Heftanîn’de sözleştim’ derdi. En basit diyaloglarda bile şiir gibi konuşmayı, şiir gibi yaşamayı ve şiir gibi bir kadın olmayı Heftanîn’de öğrenmişti. Onunla yaşadığınız tüm zamanlarda, onda şahitlik ettiğiniz her anda sanki etrafında ideolojiden örülmüş bentler olduğunu sanırdınız. Boş konuşmazdı. Önderliğin söylediği ‘24 saat durmadan çalışan motorlar gibi olmalısınız’ sözü belki de en fazla heval Sara’nın kişiliğinde somut olarak yaşanırdı. Boş konuşmadığı gibi, bir gün olsun zamanını boşa geçirdiğine de şahit olmadık. Çünkü onu yürüten en önemli güç önce ahlak, sonra vicdandır. Yaşamdaki disiplinsizliğe, yoğunlaşmayan, üretmeyen, tempolu çalışmayan, düzene gelmeyen yaklaşımlara karşı müthiş bir öfkesi vardı. 2017-2018 yıllarında gördüğü Mahsum Korkmaz Akademisi ve Xeyri Durmuş Akademilerinden sonra Avaşîn alanına geldiğinde doktordu heval Sara. Ama onun yaşam ve çalışma tarzını görenler onun yalnızca bir doktor değil, sanki ardından bir ordunun birliklerini yürüten bir savaş komutanı olduğunu sanırdı. O onu bekleyen süreçleri öngörür, o süreçlere ilişkin planlamalara gider, zamanı geldiğinde de sanki yıllardır o ana hazırlanıyormuş gibi soğukkanlı bir şekilde dönem görevlerini yerine getirirdi. Hep çok sakin, çok soğukkanlı, çok akıllı ve çok disiplinliydi. O yaşarken dahi bizler onun yaşam disiplinini hayranlıkla izlerdik ve hepimiz ona katılırdık. Onun yanında uykuda kalmak, onun yanında bir çalışmaya katılmamak, onun yanında disipline olmamak mümkün değildi. Yaşayan ve yaşatan, katılan ve katandı o. Etrafındaki herkeste de o ağırlığı yaratırdı. 2 yıl boyunca Avaşîn’de doktorluk yaptı heval Sara, hem doktorlukta hem gerillacılıkta uzmanlaşmayı Avaşîn’de öğrendi. Yaralı bir arkadaşa ulaşmak ve onu iyileştirmek için keşif uçaklarının altında saatlerce yürüdü, suları, köprüleri geçti, tepelere tırmandı, yoruldu ama her seferinde ağırlığı çok fazla olan o sağlık çantası sırtında bir gün olsun vazgeçmedi yoldaşlarını iyileştirmekten. Yaralanan her arkadaş onun vicdanıydı. Birinin yaralandığını duysa ve o an koşullar dışarı çıkmak için uygun olmasa yerinde duramazdı, dakikalarca tünellerde volta atar, sürekli düşünür ve bir çare arardı. En sonunda yine risk alır, mutlaka kendini ulaştırırdı o yaralı arkadaşa. Heval Sara hastayı ve yaralıyı ayağına bekleyen doktorlardan olmadı hiç. ‘Gitsem de bir şey yapamam, hastaneye gelmesi lazım’ sözünü ondan hiç duymadık. Hiçbir şey yapamayacağını bilse bile her zaman ‘heval bir umut’ deyip yine giderdi. Yoldaşlarının umuduydu bu yüzden Sara. Avaşîn operasyonunda yaralı bir şekilde 12 gün arazide kaybolan bir kadın arkadaşı bulmaya gidenlerden biriydi. Eğer bulurlarsa hemen ilk tedaviyi yapmak için o da gruplarla beraber aramaya gitmişti. Yaralı arkadaşı bulduklarında arkadaş şahadetin eşiğindeydi, çok kan kaybetmişti. Heval Sara’nın ilk müdahalesi sayesinde yaşama tutundu. Heval Sara ilk müdahaleyi yapmadan önce arkadaşa demişti ‘önce şunda anlaşalım, ölmek yok, böyle kolay ölmeyeceksin. Düşmanı sevindirmeyeceksin, hadi şimdi dirençli ol ve bana yardım et’ demişti. O kadın arkadaş daha sonraları bu olayı anlattığında ‘Sara’nın o sözleri olmasa, onun o gülümsemesi olmasa, benim o ölü bedenime kimse can katamazdı’ demişti. O sadece doktor olduğu için değil, aynı zamanda Apocu bir fedai, çok derin bir yoldaşlığa sahip olduğu için yoldaşlarının canına can veren, ruhuna ruh katandı. Ölüyü dirilten, dizleri titreyenleri yürüten, adeta bedenlere ruh üfleyen bir sihir vardı Sara’nın karakterinde. Ona her baktığımda her seferinde ‘bir insan ancak bu kadar adının anlamını taşıyabilir’ diyordum. Büyük Sara arkadaşı hiç görmemiştik, ama binlerce kez dinlemiştik. Nasıl direndiğini, yaşam ve çalışma ahlakını, kavgacı karakterini, dimdik duruşunu ve mücadelesini hep dinlemiştik. Sara Tolhildan arkadaş yürüdüğünde Sakine Cansız yürüyor dediğim zamanlar çok oldu. Aynı onun gibi mücadeleci, güçlü, kavgacı ve direngendi. Bu yüzden Sara adı en çok da ona yakışmıştı aslında, Sara en çok da onda anlamını bulmuştu. Sara’ca yürümeyi, Sara’ca kavga etmeyi çok iyi bildi çünkü. 2 yıl boyunca Avaşîn alanında pratik yürüttü heval Sara. Orada hem doktorluk yaptı, hem de 2021 yılında yaşanan Avaşîn operasyonuna damgasını vuran Werxelê Savaş Tünellerinin (2. tünel) inşa edilmesinde büyük emek sahibi oldu. O Avaşîn’de hem bir doktor, hem eli silahında gerilla, tünel yapımında emek işçisi, her çalışmada yoldaşlarının öncüsüydü. Belki de onu tabir edebileceğimiz tek cümle ‘dağ gibiydi’ cümlesi olur. Gerçekten tek cümleyle ‘dağ gibiydi’ 2021 yılında Avaşîn alanında operasyon başladığında, savaş ve direniş alanlarında yıpranan, yaralanan, ya da geri çekilen arkadaşların hepsi o zaman Sida alanına gelirdi. Sida alanındaki Şehîd Doğan şkeftinin yönetimiydi heval Sara. O süreçte savaşta yıpranan, yaralanan arkadaşların bakımı, geri çekilen arkadaşların ihtiyaçlarının karşılanmasından birebir kendini sorumlu gördü. Tüm arkadaşların ihtiyaçlarıyla ilgilenen, sürekli koşuşturan, sürekli arkadaşlara hizmet etmek için bir arayış içinde olan muazzam bir temposu vardı. O zamanlar ona hep ‘heval ne olur biraz dur artık, tamam herkes iyi ve herkesin ihtiyaçları karşılandı’ derdik. Bazen sabahlara kadar arkadaşların başında bekler, yolda olan gruplar varsa eğer yollarını gözler ve onlar içeri girene kadar uyumazdı. Büyük Werxelê direnişimizin devam ettiği günlerdi, o zamanlar neredeyse her gün aynı şeyi söylüyordu ‘heval arkadaşlarımız direniyor, onlar 24 saat ayakta, bir uyku bile uyumuyorlar. Biz onların 2, 3 saat uzağındayız, yanı başımızda bunlar yaşanırken, nasıl sıradan katılabiliriz’ Bu vicdan muhasebesini, bu sorgulamayı her gün yaptığını çok iyi biliyorum. Sloganı ‘sıradanlık ölümdür’ cümlesiyle. Mamreşo direnişinin başladığı günlerde yazdığı günlüğünün başına ‘sıradanlık ölümdür’ diye yazmıştı. Bu yüzden hiç sıradan olmadı heval Sara, direniş sürecine hiç basit yaklaşmadı ve özellikle tünel direnişlerini çok derinden yürekten hissetti. Layık olma arayışı çok güçlüydü. Mamreşo, Werxelê, Tepe Sor direnişlerine layık olmak için hem manevi olarak kendini hazırlama boyutu, hem d-e bulunduğu tüneldeki somut hazırlıklara katılma ve o mevziyi bir savaş mevzisi haline getirme çabası çok güçlüydü. 2022 yılının 17 Nisan’ında düşman Zap alanının birçok tepesine indirme yaptığı esnada Sara arkadaş Şehîd Doğan savaş tünelleri olarak adlandırılan Sida hastanesindeydi. Düşman Werxelê ve Kuro Jaro’ya indirmeler yapmaya başladığında çok olmasa da yine biraz o bölgelere uzak olan Sida’da bulunan heval Sara, ilk geceden o tüneldeki hazırlıklara hız vermeye başladı. Hemen ilk gece rextini taktı ve kendi bireysel cephanesini kontrol edip hazır hale getirdi. Bazı arkadaşlar ‘heval Sara düşman daha çok uzağımızda sen hemen rextini taktın’ diyorlardı, ancak heval Sara daha ilk günden bu operasyonun ne demek olduğunu çok iyi anlamıştı. O gün yani ilk gece heval Sara’nın talimatıyla Şehîd Doğan savaş tünelinde bulunan tüm erzak varillerini boşalttık ve erzakları en baştan sayıp, tünellere yerleştirdik. Boşalan erzak varillerine de su doldurduk. Heval Sara boş ne bulduysa su dolduruyordu, bardakların bile hepsini su doldurmuştu. Çünkü tünel savaşı demek önce psikolojik ve manevi olarak hazırlanma, sonra altyapı, daha sonra da sağlam mevzi çalışmasıdır. Heval Sara daha Mamreşo operasyonu başladığında kendini bir tünel savaşı için hazırlamıştı, ‘keşke ben de bir gün Serhad arkadaş gibi direnebilsem’ dediğini biliyorum. Onların ardılı olma arayışı, istemi çok güçlüydü. Şehîd Doğan tünelindeki altyapı çalışmasının başında duran yine Sara arkadaştı, erzakların çarçur edilmemesini denetleyen, sürekli erzak sayımı yapıp ona göre bir lojistik politikasını belirleyen ve altyapının tamamlanması için sürekli emek verenlerin başında heval Sara vardı. O tünelin tamamlanmasında en yoğun tempoyla çalışan arkadaşlardan biriydi. Erkek arkadaşlar gece kırıcı ile tünelde çalışıyorlardı, diğer arkadaşlarda hiltici arkadaş işini bitirdiğinde gider toprak atardı. Heval Sara çoğu zaman geceleri hiltinin sesini takip eder ve hilti durduğu gibi gece saat kaç olursa olsun yanına bir arkadaş alır gider toprak atardı. Yani hiçbir zaman ‘şimdi kalsın, yarın sabah yaparız’ demezdi. Gerçekten muazzam bir temposu vardı. O tünellerde toprak attığımızda birden şak diye elini tünelin duvarına vurur ‘savaş olacak burada savaş’ der ve kahkahayla gülerdi. Şehîd Doğan tünelindeki en ciddi hazırlıklar ve en tempolu çalışma Zap operasyonu başladıktan sonra yapıldı. Yani arkadaşlar savaşın içinde savaşa hazırlandılar. Şehîd Doğan’ın pencereleri operasyon içerisinde çıkartıldı, yine tünellerdeki birçok tedbir operasyon içinde alındı. Bu sürecin öncüsü de Heval Sara’ydı. 15 Ağustos 2022 tarihinde biz Zap alanındayken gönderdiği bir notunda aynı şu cümleleri yazmıştı. ‘Burası da bir Mamreşo olabilir, burası da bir Werxelê olabilir. İrade aynı iradedir, inanç aynı inançtır. Eğer böyleyse neden buradan da büyük kahramanlıklar çıkmasın ki. Neden burada da bir destan yaratılmasın. Onlar bize bir miras bıraktılar, biz bu mirasın devralanları olarak kendimize bir misyon biçtik. Ben de kendimi buna hazırlıyorum ve kendimi düşmana karşı her zamankinden daha güçlü ve kararlı hissediyorum. Düşmanla karşı karşıya geldiğim anda ne yapacağım konusunda çok düşündüm. Belki yoğun savaş tecrübelerim yok, belki şimdiye kadar hep bir doktor olarak kaldım alanlarda. Ancak biliyorum ki ben direnenlerin yoldaşıyım. Ve direnmek için gerekli olan ilk şey silah değil, yürektir. Yüreğim ve aklım bana bir fedai olmam konusunda talimat verdi. Ve ben bu talimatı bu savaş tünelinde uygulayacağım’ Düşman Eylül 2022’de Şehîd Doğan savaş tünellerine geldiğinde heval Sara aynen bu sözlerin uygulayıcısı oldu. O tünelin emekçisi, o tünelin doktoru, yoldaşların yoldaşı, savaşın komutanı, düşmanının korkusu oldu. 2 yıldır, belki yaşamanın bile çok zorlaştığı bir koşulda düşmana aman vermeden direndi. Aynı büyük Sara arkadaş gibi düşmana teslim olan değil, düşmanın yüzüne tüküren oldu. Bizler onların yoldaşları ve onlarla aynı zamanları paylaşmış olmanın şansına erenler olarak mücadelemizin her anında onların duruşlarının mücadelemize ışık tutacağına söz veriyor ve anılarına bağlı kalacağımızı belirtiyoruz. Mücadele Arkadaşları  

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 07 Şubat 2025
Görüntüleme: 144

KARANLIKLARI AYDINLATAN BİR KADIN; VIYAN SORAN

Evrende her oluşum kendi zamanını bekler. Kendi zamanı içinde kendini güçlü ve anlamlı var eder. Bu ahenk sayesinde evrenin oluşum kanunları işler. Evrenin bir parçası olan biz insanlar içinde bu geçerlidir. Hepimizin bir oluşum süreci vardır. Bu hem fiziki hem de düşünsel süreçlerdir. Kendi oluşumunu tamamlayamayan her canlı ölüm riskiyle karşı karşıyadır. Erken doğan bir bebeğin yaşama tutunması için büyük bir savaş vermesi ve kendini tamamlaması gerekir. Yani zamanında gerçekleşen her doğum sağlıklıdır.  Kendi oluşum zamanını bilmek oldukça önemlidir. Belki de bu yüzden evren, ana karnında cereyan etmekte denmektedir. Doğa içinde bu örnekler verilebilir. Geç gelen yağmur kuraklığa neden olurken, erken gelen ve fazla yağan yağmur da yaşamın dengelerini bozabilir. Bunun için evrenin oluşum dili ile bizlerin oluşum dilli aslında aynıdır. Tıpkı evrendeki her canlı gibi insanında farklı süreçlerde farklı oluşum aşamaları vardır. Buna değişim de diyebiliriz. Mesela bir tırtılın kendini oluşturduğu ve başka anlamlar bulduğu an, kelebeğe dönüştüğü andır. İnsanlarda yaşamları boyunca birbirinden farklı olarak kendi oluşum süreçlerini gerçekleştirirler. Bu oluşum süreçleri oldukça sancılıdır. Kendi oluşum süreçlerimizde verdiğimiz mücadele nasıl bir doğum gerçekleştireceğimizi belirlerken doğru anda ve zamanda olmakta bir o kadar önemlidir. Doğru zamanı yakalayanlar kendi oluşumlarını güçlü oluştururken, kendi zamanlarını da yaratırlar. Hem de hiç unutulmayacak izler bırakarak. Çoğu zamanda kendinizi onun zamanında görürsünüz. Çünkü o, tam olandır ve sizde kendinizi o tam olanda ararsınız. Bu oluşumu güçlü bir şekilde gerçekleştirenler tarihin seyrini değiştirdikleri gibi bir halkın yaşamını da değiştirirler. Bir mücadelenin gidişatına yön verdikleri gibi, üzerinden yıllarda geçse unutulmazlar ve her zaman ilk tazeliklerini korurlar. Önder APO’nun  “sürecin ruhunu iyi okuyanların tarihe mal olacak ve okuyamayanların ise tarihin çöp sepetine gidecektir” belirlemesini her hatırladığımda aklıma ilk gelen eylemleriyle ölümsüzleşen fedai yoldaşlarımız olmuştur. Onlar eylemi ile sürecin ruhunu hem okumuş hem de doğru zamanda doğru anda kendi oluşum süreçlerini güçlü bir şekilde eylemleri ile gerçekleştirmiştir. PKK’nin oluşum süreçleriyle tam bir ahenk içinde yürümüşlerdir. İşte bu yoldaşlardan biride Viyan Soran yoldaştır. Viyan kendi oluşumunu tamamlayan ve kendi zamanını bilenlerdendi. Bunun için kendini tamamladığı anda zamanın ruhunu yakalayıp eylemiyle sonsuzlaşan bir hakikate dönüştü. Heval Viyan kendi oluşum sürecini şu sözlerle belirtir; “Bir meyve olgunlaşana kadar dalından kopmamak için zamanla yarışa girer ve vakti gelene kadar bekler. Böyle olmazsa meyve, meyve olmaz. Varlığındaki inceliği, nazikliği ve canlılığı ispat edemez. Volkan da böyledir. Meyve ağacı güzelliğini, renkliliğini bir elmada, narda ve birçok meyvede ürün olarak, emek vermiş yetiştiricisine sunar” ve yüreğindeki volkanında patlamak için zamanını beklediğini dile getirir. Böylelikle heval Viyan sürecin ruhunu okuyan ve kendi oluşumunu kendi zamanında gerçekleştiren bir kadın olarak sözün anlamını yitirdiği bir süreçte eylemiyle kendini oluşturmuş ve kendini hakikat içinde sonsuzlaştırmıştır. Hatırlamak bağ kurmaktır derler. Bu yüzden bizler her şehit yoldaşlarımızı hatırladığımızda onlarla yeniden bağ kurar ve onların hakikatleri karşısında kendimizi sorgular ve öz eleştiri veririz. Eylemiyle yoldaşlarına özgürlük mesajı veren ve büyük bir uyanış yaratan Viyan’ın hakikatiyle Önder APO’ya karşı eksik yoldaşlığımızın öz eleştirisini verirken, onun yaratığı mücadele azminin inancı ile kendi oluşumumuzu daha güçlü yaratma kararlılığını bugün daha da yükseltiyoruz. Çünkü Viyan’ın eylemini doğru anlamak, doğru mücadele yürütmek demektir. Savaşan özgür kadın çizgisinde, Önder APO’yla yaşamda ısrar etmektir. Ateşle arınan Viyan bizlere ateşin sırrını eylemiyle verdi. ‘Her an har yerde ve her zamanda mücadele edin, savaşın ve bir an olsun Önder APO’suz bir yaşamı asla kabul etmeyin’ dedi. Bugün binlerce özgürlük militanı Heval Viyan’ın yaktığı ateşte yüreklerini arındırırken, kendi zamanlarında kendi oluşumlarını büyük bir aşkla gerçekleştiriyorlar. Özgürlük tanrıçamızı Viyan’la tekrar bağ kurarken O’na mücadeleyi yükseltme sözümüzü tekrarlıyor ve Önder APO’suz bir yaşamı asla kabul etmeyeceğimizi belirtiyoruz. Heval Viyan’ın Önder APO’ya ve özgür yaşama bağlılığını en iyi anlatacak olan elbette kendisidir. Biz Viyan’ı ne kadar anlatırsak anlatalım her sözcük her kelime yarım kalacaktır. Ateşle dans eden bir kadının yüreğini ve bağlılığını anlatmak ateşin hakikatine ulaşanlar ancak dile getire bilir. Bizlere ise o ateşin etrafında ateşe doğru yürüyen yolcularız henüz. Ama biliyoruz ki onlarla o ateşte elbette bir gün buluşacağız. “Karanlık Gecelerin Aydınlığı” Başkan Apo’ya! Senin ismini duyduğum ve tanıdığım günden beri yaşamı hissediyor, kim olduğumu ve nasıl yaşamam gerektiğini biliyorum. Yani fikirlerin beni bana tanıttı ve anlamlı yaşamayı öğretti. Özgürlüğün alfabesini bana öğrettin.  Senin okulunda zorlanmalar yaşamışsam da hiçbir gün ikirciklik yaşamadım ve pişman olmadım. Çünkü ben okulunda anlamın, düşüncenin ve insanın gücünü keşfettim. Çok az da anladım ki, mümkün olmayan hiçbir şey yoktur. Ama insanın amacında ciddi olması, ona inanması ve ona ulaşması şartıyla. Bir kadın ve bir Kürt olarak özgürlük bana amaç oldu ve bu amaca yürekten inandım. Bunun için hasretle bir anlığına da olsa seni yakından görmek, kucaklamak, omzunda nefes almak sonra da özgürlüğe, kadın ve halkıma ilişkin yüreğimdekileri seninle tartışmayı isterdim. Ancak 1998’deki içten ve dıştan geliştirilen kirli uluslararası komplo, senin ve benim aramda bir ayrılık yarattı ve bu komplo benim gibi seni görmek isteyen binlerce arkadaşımın da umudunun arasına girdi. Seni görmenin özlemini ve umudunu hiçbir zaman yitirmedim. Seni her zaman yakından hissetmenin çabası içinde oldum. Bundan dolayı içimde her zaman seninle diyaloglar yaptım. Bir enerji ve ses gibi içime dolduğunu hissettim. Ve bundan ilham aldım. Birçok kez de rüyalarımın misafiri oldun ve bundan çok büyük bir mutluluk duydum. Ama gerçek şu ki, sana yönelik tüm duygu ve düşüncelerimi dile getiremiyorum. Ancak 1999 yılından sonra her zaman bir gerçek beynimde yankılanıyordu.  O da şudur; senin gibi büyük bir insanın esir alınışını kabullenemiyordum ve “o insan orayı hak etmiyor” diyordum. Şüphesiz bu esaretin, bir halkın Önderinin ve insanlık rehberinin tecride alınışının sorumlusu olarak yalnızca komplo içinde yer alan sahtekâr devletleri görmüyorum. Sahtekâr, ikiyüzlü, ihanetçi devletlerin ihaneti kadar benim ve diğer arkadaşlarımın zayıf ve yetersiz yoldaşlığını da bu komploda sorumlu görüyorum. Bu yüzden halk ve özgürlük umutlarını size bağlayan kadınlar her zamanlar kendilerinden utandılar. Bugün de 15 Şubat 2006’da Önder Apo’nun esaret altına alışının 8.yılına giriyoruz. Önder Apo ve Kürt halkının barış ve demokrasi çabalarını boşa çıkarmak istiyorlar. Çok açık teslim olma ve Başkan Apo’dan vazgeçme çağrısı yapıyorlar. Bizi ehlileştirmek, Başkan Apo’suz, ideolojisiz, iradesiz bir yaşama alıştırmak istiyorlar. Bu nedenle bugün Kürt halkı dünyanın dört bir yanında Başkan Apo’ya yönelik imha ve inkâr siyasetine karşı tepkilerini haykırıyor. Ben de sizin bir öğrenciniz olarak, meşru olmayan saldırılar karşısında bu yılın 15 Şubat’ında halkımın içinde size olan bağlılığımı yenilemek istiyor ve halkımın direniş eylemlerini gürleştirmek istiyorum. Başkanım! Bir tek kişi kalsak bile senin ideolojik çizginin ve felsefenin başarıya ulaşacağına dair iddialı ve inançlıyım. Birçok kişi senin şahsında ideolojik hattı yok edeceklerini düşünüp, söylemektedirler. Ancak ben bunu çok ciddiye almıyor, boş bir iddia olarak görüyorum. Çünkü sen artık milyonlarca insanın ve özellikle de kadınların yüreğinde, beyninde ve tüm hücrelerinde yer edinmişsin. Sen tarihe ve topluma mal oldun. Sen her zaman kadınının bağlılığını ve dürüst oluşunu bize tanıttın. Çoğu zaman şehit arkadaşlar gibi “keşke canımdan daha değerli bir şey olsaydı ve Başkan Apo’nun, halkımın ve ezilen kadınların yoluna feda edebilseydim” diyordum. Başkanım! Yüreğim siz olmadan, ülkemin çocuklarının yüzünde gülücükler olmadan huzur bulmuyor. Çok inançlı ve umutlu olduğumu da söylemek istiyorum. Son olarak görüşme hasretimi, sevgilerimi ve selamlarımı siz emsalsiz insana sunuyorum. Başkanım bunu hiç unutmayın, sizi çok özlüyoruz, sizi çok özlüyoruz. Mücadele Arkadaşı                                                                                    

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 07 Şubat 2025
Görüntüleme: 143

GİLÎDAX’IN TANRIÇASI; HÊJAR ZOZAN

Bazı insanlar vardır ilk gördüğünüz anda yüreğinize bir nehir gibi sakin ve berrak bir şekilde akarken onun güzelliğiyle yüreğiniz bir nehre dönüşür. Böylesi kadınlar aslında tanrıçanın güzelliğine ve büyüleyiciliğine sahiptirler. Güzel olan her şey etrafında güzellik topladığı gibi aynı zamanda bir çekim merkezide oluşturur. Heval Hêjar’da bu kadınlardan biriydi. Onu ilk gördüğüm andan itibaren duruşu, cesareti sadeliği ve yoldaşlığı ile bir çekim merkeziydi. Heval Hêjar’ı ilk olarak 2019 yılında Heftanîn alanında tanımıştım. Kısa bir sohbetimiz olmuştu. Bu kısa sohpet esnasında bile aklımda ve yüreğimde çok güçlü bir iz bırakmıştı. Sanki heval Hêjarı yıllardır tanıyormuşum gibi bende bir rahatlık yaratmıştı. Üslubundaki netlik, dolu dolu konuşması duruşu ve bakışı ile kendinde bir bütünlük yaratmış ve onunla sohpet eden herkeste ilk bu izlenimleri uyandırıyordu. Önderliğin belirtiği Afroditleşen ve Melekleşen kadın gerçekliği ile karşı kaşıya olduğumu hissediyordum. Ondan ayrılırken de bu güzel ve cesur kadın hep aklımda ve yüreğimde bir iz bırakacaktı. Aradan bir süre geçmiş ve 2020 yılında başlayan Heftanîn operasyonunda tekrar görüşmüştük. Onu tekrar görmenin mutluluğunu yaşıyordum. Heval Hêjar Xantur, Perax alanlarında ben ise biraz daha uzak bir alanda kalmama rağmen arada haberleşiyorduk. Bu operasyon sürecinde heval Hêjarı daha yakından tanımıştım. Onu tanıdıkça ilk izlenimlerimde yanılmadığımı daha iyi anladım. Bu arada yalnızca bende böylesi bir efsuni etki yaratmamıştı. Onu gören ve tanıyan her arkadaşta bu etkiyi görebiliyordum. Genel alanda bütün yoldaşların çok sevdiği, güven ve saygı duyduğu arkadaşlardan biriydi. Heval Hejar’dan bahseden tüm arkadaşların  gözlerinde yıldızlar parlar, insanın yüreğinde bir tohum gibi filizlenirdi. Mavi gözleri insanı içine işler ve sizi mavinin sonsuzluğuna doğru bir yolculuğa çıkarırdı. Operasyon sürecinde tüm arkadaşlara üstün bir moral  ve cesaret aşılarken, savaşçılığı ve duruşu ile efsanelerden çıkmış bir kahraman duruşu sergilerdi. Operasyonda sergilediği duruşu ve savaşıyla bizlere ne kadar cesaret verdiyse, işgalci Türk ordusuna karşıda bir o kadar korku veriyordu. PKK’nin komutanlaşan kadın çizgisinin en güzel temsilcilerindendi. Bu operasyonda aktif bir rol oynamış yaşamı ve duruşu ile YJA STAR komutanlık çizgisini bir kere daha netleştirmişti. Onun yanında kendinize büyük bir güven duyardınız. Sezgiselliği ve yoldaşlığı ile yaşamı duyumsayarak yaşayan bir kadındı heval Hêjar. Onun bu güzel yoldaşlığından pay almak beni oldukça mutlu etmişti. Birlikte kaldığımız bu kısa zamanda ondan yaşam, örgüt ve yoldaşlık adına pek çok şey öğrenmiştim. Hakikatin ışığından pay alan bu kadından bir süre sonra ayrıldım. Düzenlemem başka alana olmuştu. Mavi gözlerini, umut dolu gülüşünü ve sıcacık yoldaşlığını yüreğime nakşederek ondan ayrılmıştım. Onun gibi bir yoldaştan ayrılmanın burukluğunu da yaşıyordum. Çünkü heval Hêjar gibi bir yoldaştan partileşme adına öğreneceğim çok şey vardı. Fakat uzun bir süredir beklediğim alana gidecektim. Ama içimden çok güçlü bir şekilde onu tekrardan göreceğimi hissediyordum. Büyük bir sezgi yüreğimi kaplamıştı. Nasıl ki bu hakikat yolunda yollarımız kesişmişse evren tekrardan yollarımızı kesiştirecekti. Bunu hissediyordum... 2021 yılında Heftanîn alandan Serhat alanına gitmek için çıktım. Binlerce gerillanın iz bıraktığı patikalardan, zozanlardan, tepelerden ölümsüz kahramanlarımızın izini takip ederek Serhat alanına doğru yol almıştım. Aradan uzun bir süre geçmişti. Arkadaşlar bize bir grubun yolda olduğunu söylemişti. Grubu karşılamaya benle bir arkadaş kurye olarak gidecektik böylece yola çıktık. Alana ulaşmadan bir gece önce iki arkadaş kurye olarak gelen grubun önüne gittik. Grubu karşılamaya gideceğimiz zaman içimde anlam veremediğim bir his oluşmuştu. Kimin geleceğini bilmiyorduk ama sanki tanıdık birilerini göreceğim hissi yaşıyordum. Grup bize ulaştığında heval Hêjar tüm öz güveni ve asaleti ile grubun önünde yürüyordu. Onu tekrardan görmenin mutluluğunu ve coşkusunu yaşadım. Alana girişi tüm hepimize büyük bir moral ve güç vermişti. Büyük ve küçük Gilîdax’ın yıllar önce nasıl ki Kürde mesken olmuş onu bağrında saklayıp korumuş ise bu günde gerillayı bağrında büyüterek ona mesken olmuştu. Bugün onun bağrında bizden önceki kahramanların izini takip ederek onun patikalarında yol alıyorduk. Heval Hêjar’la birlikte üç Gilîdax’ımız olmuştu. Heval Hêjar gümüş renkli saçları ve gök yüzü tanrıçalarından aldığı gözleri ile Gilîdax’ın beyaz ve gri tondaki güzelliğini, heybetini tamamlıyordu. Gilîdaxa ve heval Hêjar’a aynı anda baktığımda işte Gilîdax tanrıçasına kavuştu dedim. İkisi de aynı güzellikte ve yücelikte birbirini tamamlayan bir resim gibiydi. İkisinin güzelliği ve yüceliği bir olmuş Serhatı, Serhat halkını ve militanlarını kucaklıyordu. Yaklaşık 5 ay bu alanda kalırken her doğan güneşle heval Hêjar’ın asaletine ve cesaretine daha yakından tanıklık etmiştim. Onda somutlaşan ve yaşamsallaşan APOCU iradeyi gördükçe, özgürleşen kadının güzelliğine ve yaratıcılığına daha yakından şahitlik ediyordum. Kış kampımız süreci boyunca bizim öğretmenimiz, yoldaşımız ve eksikliklerimizin tamamlayıcısı olmuştu. Onda doğal bir otorite vardı. Öyle  sade ve yalındı ki yaşamda bir nehir gibi hem yüreğimizde hem de yaşamımızda akıp dururdu. Öğretirken sabırlı, her yoldaşının dünyasına girmede ısrarlıydı. Bir sorun karşısında kolay pes etmez o sorunu çözene kadar emek harcardı. Onun için yaşamdaki her ayrıntı, her yoldaşı değerli ve önemliydi. Kendimizi hiç kimsenin yanında olmadığı kadar Heval Hejar’ın yanında rahat hissederdik. Bir tanrıça adaletine ve mütevaziliğine sahipti. Tüm yoldaşlarıyla aynı oranda ilgilenirken, ister yeni ister eski olsun tüm yoldaşlarından bir şeyler öğrenmeye çalışırdı. Bunu yaparken o kadar doğaldı ki doğanın en saf halini görürdünüz onda. Heval Hêjar askeri mantığı ve Serhat gerillacılığındaki ısrarı ile örnek bir komutandı. Zor koşulların hakim olduğu bu alanda sürekli olarak planlamalar yapar tarz ve hareketi ile düşmanın planlamalarını boşa çıkarmak için yoğunlaşırdı. İşgalci türk ordusuna karşı yüreğinde biriktirdiği tüm öfke ile savaşmak ve eylem çıkarmak için sürekli bir arayışı vardı. Yıllara dayanan tecrübelerini tüm yoldaşlarına aktarır, onlarında gelişimine katlı sağlardı. Yaşamda olduğu kadar düşünce üretmede, pratikte de kolektifdi. Tüm yoldaşlarının önerilerini, görüşlerini dinler ve dikkate alırdı. Onun duruşu ve cesaretini hepimiz kendimize örnek alırken, bizleri daha da cesaretlendirirdi. Heval Hêjar Serhat’ın dağlarında bir tanrıça güzelliğinde yaşamı yaratırken ve bize yaşam kaynağı olurken aynı zamanda kendini işgalci ile büyük bir hesaplaşma içinde hazırlardı. Bu tarihi hesaplaşma içinde yüzünü Gelîyê Zîlan alanına vermişti. Katledilen binlerce Kürt’ün hesabını sormak ve binlerce yoldaşı gibi katledilenlerin sessiz çığlıklarına ses olmak için Gelîyê Zîlan’a doğru yürüdü. Namlusundan çıkan her mermi katledilen canların hesabını soruyor, onunla birlikte Serhat yeniden görkemine kavuşuyordu. Heval Hêjar kısa zamanda Serhat’da duruşu ve cesareti ile abideleşen bir komıutan olmuştu. Onu görüp tanıdıktan sonra tanrıçaların yeryüzünde nasıl yürüdüğüne ve nasıl mücadele ettiğine şahitlik ettim. APOCU’laşan kadının kendini nasıl da tüm hücrelerine kadar özgürleştirdiğine ve saf bir enerjiye dönüştüğüne örnektir. Hêjar arkadaş APOCU’laşan ve özgürleşen komutanımız şehadete yürürken de bağlılığın timsali oldu. Serhat’ın asi ve güneş yüzlü kadını gözlerindeki mavilikle umudu, inancı ve bağlılığı bize aşılarken,  bizlerde mücadelemizin her alanında onu hem yüreğimizde hemde mücadelemizde yaşatacağız. Mücadele Arkadaşı

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 24 Ocak 2025
Görüntüleme: 163

ÖZGÜRLÜĞE SEVDALI ÖNCÜ BİR KOMUTAN; ZÎLAN CUDÎ

Yüreği özgürlüğe hasret bir kadındır Zîlan. Nasılki toprak suya, nehirler denizlere, denizler okyanusa, bülbül güle hasret ve sevdalıysa, Zîlan’da çocukluk hayali olan dağlara ve dağlarda yaşayan efsanevi kahramanlara o denli hasrettir. Zîlan kavuştuğu dağlara hala özlemle aşkla bakar, halkına ülkesine olan bağlılığı evren gibi sonsuzdur. Yoldaşlarına olan sevgisi, özgürlüğe olan tutkusu sınırsız olduğu gibi kavuşmaklada tükenmez. O yanındayken ve içindeykende özlem duyanlardandır.  Tıpkı bitmeyen bir türkü, bir şiir gibi... İsmini aldığı özgürlük tanrıçası gibi yüreğini adadığı bu yolda tüm hücrelerine kadar hakikat aşkıyla yanan asil bir savaşçıdır. Zîlan sevdikçe yaratan, yaratıkça sozsuzlaşanların mekanında, Zerdüşt’ün ateşgahında yüreğini, bilincini ve ruhunu arındıranlardandır. Arzu Yurtseverliği, direnişiyle bilinen Van’ın Qelqelî ilçesinde binlerce acıya, zulüme şahitlik etmiş, kimliğine ve köklerine derinden bağlı olan bir ailede dünyaya gelir. Büyüdüğü ortamdan yurtseverliği, toprağa bağlılığı öğrenir. Zîlan katliamının derin acısı halen de yakılan dengbejlerde, anlatılan hikayelerde ilk günkü gibi canlıdır. Unutulmasın diye bu katliam, nesilden nesile aktırılır. Arzu bu hikayelerle, dengbejlerle büyür. Anlatılan her hikayede kökleri kendi toprağında daha da güçlenirken yüreğinde halkının derin acısını hisseder. Büyüdükçe zulmün hala devam ettiğine daha yakından şahitlik eder. Arzu zulmün olduğu yerde direnmenin bir onur olduğunu bilir. Onun damarlarında da atalarından kalma baş eğmeyen, direniş ruhu vardır. Zarifelerin, Rindexanların, Beselerin direniş ruhu damarlarında gezmekte, onun ruhuna işlemektedir. Atalarından aldığı bu ruhu ona haksızlığa, zulme karşı sürekli olarak tavır aldırır.  Nasıl ki Kürt’ler her zulme başkaldırmış ve boyun eğmemiş ise ve sırtlarını dağlara dayamış ise bu günde dağlarda zülme karşı büyük bir direniş vardır. Arzu tıpkı büyüdüğü topraklar gibi dik duruşlu,ülkesi gibi güzel ve direngen çocuk her gün kendisiyle birlikte özgür yarınlar hayalini büyütüyordu. Arzu, PKK ismini ve gerillayı duyduğu anda artık yerinde duramaz ve o anda yüreği ve ruhu çoktan dağlara koşarken, kararını verir ve kararıyla sözlenir.  Böylelikle 2007’de yüreğini ve ruhunu bulmak için yürür Kurdistan dağlarına. Özlem duyduğu dağlara ulaştığında Zîlan Cudî ismini alır. Gerilla yaşamının zor olduğunu bilir, her zaman da öyle hayal etmişti. Hayallerden en zor olanını kurmuş ve ona yürümüştü. Dağlara vardığında Kürdün yaşam kaynağı olan mekanlarda yaşamanın zor olmadığını anlamıştı. Kürd’ün özünde dağlılık vardı. Kürtler dağlar ile bütünleşen bir kavimdi. Onun için dağlar onun asıl mekanı ve yuvasıydı. Eğer bir kürt yüreğini nadaslara bırakmamış ve hala dağların yüceliğini ve asiliğini barındırıyorsa, o dağları dağlar onu çabuk bağrına basar. Onun için dağlarda yaşamak, ve yol almak bir nehrin kendi yatağında aktması gibi akar yaşam. İşte Zîlan yüreğini nadaslara bırakmayan genç yürek, sistemlin tüm saldırılarından kendi özünü korumuştur. Böylelikle dağlarla çabuk bütünleşir. Dağların nasıl gerillayı sarıp sarmaladığını, Apocu felsefenin, güzelliğini, yaşam dolu oluşunu, yoldaşlığın sıcaklığı, mücadele etmenin huzurunu şimdi yaşıyordu. Gerilla yaşamına ilk adımlarını Xakurkê’de atar. Xakurkê’nin güzelliği yüreğini büyüler. Zîlan yeni savaşçılar eğitimin Xakurke’de görür. Gördüğü bu eğitimle Önder APO’nun felsefesini daha yakından tanırken, gerilla yaşamının inceliklerini öğrenir. Burdan edindiği ilk tecrübelerle dağlarda hiç durmadan yol alır. Kurdistan halkının acıları onu dağlara çeken ve yine Kurdistan halkının umutları, özlemleri, fedakarlıkları ve cesaretleri onu korkusuzca dağlarda yürüten bir savaşçıya dönüştürür. Yüreğinde halkına, toprağına ve Önder APO’ya olan sevdasını, bağlılığını her an daha da derinleştirir. Yaşama karşı oldukça duyarlı ve meraklıdır Zîlan. Büyük bir öğrenme isteği ile katılır yaşama yaşamın, savaşın tüm inceliklerini öğrenmek ve güçlü bir şekilde bu yolda yürüme idaasındadır. Yeni ve oldukça genç olmasına rağmen kararlı, çoşkulu, kendinden emin duruşu tüm yoldaşlarının dikkatini çeker. Zîlan ne istediğini bilen bir kadın olarak hakikat yolunda yürümeye adım atmıştır. Daha ilk adımlarında toprağını ezgisine kulak veren Zîlan toprağıyla bütünleşmek için kendini yaratım savaşın daha güçlü vermesi gerektiğinin farkındadır. Hakikat yolundaki ilk adımları sağlam ve bilinçle örülmelidir ki bu yolda zafere doğru yürüyebilsin. Zîlan sağlam bir yürüyüşe de ancak kendini Önder Apo ideolojisinde eritmekte, bir bütünen APOCU’laşmakta olduğunun farkındadır. Bunun için her adımda kendini büyük sancılarla yaratmayı, yüreğini ve ruhunu bir sevgi çağlayanı haline getirmeyi esas alarak  güneşe doğru, yol alır. İlk yolculuğunda umudu, inancı ve özgürlüğü heybesine sığdıran Zîlan bu defa dağları yüreğine sığdıran bir kadın olur. Zîlan sadeliği, cesareti, fedakar duruşu ve yarattığı büyük anlam dünyası ile dağlarda kendi özüne yavaş yavaş kavuşur. Mücadele ettikçe kendini, yoşdaşlarını, düşmanını daha iyi tanırken, zayıf yanlarınıda görerek kendini daha da güçlendirir. Gördüğü eğitimlerle özgür kadın ilkelerinde yeniden yaratarak yaşama büyük anlamlar yükleyerek savaşan özgürleşen ve toplumsallaşan kadın gerçekliğine daha da yaklaştırır. Önder APO’nun ışığıyla yenilmez bir zafer kişiliği kendisinde oluşturmak için büyük bir coşkuyla, aşkla mücadele eder. Kendini tek bir yönde geliştirmeyi eses almaz. Her yönüyle kendini geliştirirken bütünlüklü bir duruşu esas alır. Yaşama katılımı da bir suyun sadeliği ve saflığı gibi berak olan Zîlan, tüm yoldaşlarının çekim merkezi olurken, yoldaşlık ilişkilerinde her zaman ilkeli bir duruşu esas alır. Apocu ruhla kendini donatan Zîlan, işgalcilerle savaşıyla kadın komutanlaşmasıyla zafere yürüyen özgür kadının yenilmezliğini bir kez daha gösterir. Genç bir komutan olarak yaşamda ve partileşmede öncülük yapar. PAJK ve PKK kimliğini güçlü bir şekilde temsil etmek için tüm parti dışı anlayışlarla da, işgalcilerle de güçlü bir savaş yürütür. Anladığı kadar yapan, yaptığı her işe büyük anlam yükleyen Zîlan, komutasındaki yoldaşlarınada örnek olur. Büyük bir fedekarlıkla her işe koşturarak bir an olsun yerinde durmaz. Onun için yaşam emek harcandıkça güzel ve anlamlıdır. Dağları büyük hissederek yaşayan Zîlan özgürlüğe kanat açtığı andan itibaren asla durdurak bilmeden hakikat yolunda yürümeyi esas alan güzel dağ kadınlarından biri oldu. 9 yılık mücadele yaşamına, aşkı, bağlılığı, cesareti, yoldaşlığı, umudu, pes etmemeyi ve her koşulda apocu duruştaki ısrarı sığdırdı. 2016 da ilk gerilla adımlarını attığı, ilkleri yaşadığı Xakurkê alanında bu defa savaşta öncülük eden bir komutan olarak rol oynadı. İşgalcilerle girdiği savaşta cesurca şehadete yürüdü. Ardından mücadele etmenin güzelliğini ve Apocu’laşan kadının onurlu duruşunu bıraktı. Mücadele Arkadaşı  

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 18 Ocak 2025
Görüntüleme: 161

GÜNEŞİN HAKİKATİNDE KENDİNİ VAR EDEN ÖZGÜR BİR KADIN; NUJİYAN AMED

O bu topraklarda filizlenen ve bu topraklara can veren bir yaşam ağacıydı. Tarihi değiştiren, kendi halkının, kadınların özgürlük tarihini yazan bir kadındı. Bizlerin binlerce Jan Dark’larımızdan biriydi. Ömrünü özgürlüğe adamış dağlı bir kadındı. Yüzündeki her çizgide, attığı her adımda Mezopotamya tanrıçalarının bilgeliğini, güzelliğini ve izdüşümlerini görürdük. O yaşamına dokunduğu her kadında her insanda güzellikler yaratır, tıpkı beslendiği ve yüzünü döndüğü güneşi gibi karanlık olan tüm yürekleri, tüm ücraları aydınlatırdı. Onu ne anlatmak ne de yazmak kolay. Evrenin sonsuz enerjisi nasıl tarif edilmezse, özgürlük nasıl kelimelere sığdırılmazsa bizim Nujiyanımız, özgürlük tanrıçamızda kelimelere sığdırılamaz. Çünkü o zamanı, sınırları aşan bilge bir tanrıçadır. Önder APO kadın arkadaşlardan kendilerini ‘günebakan’ bir çiçek değil, güneşin kendisi olmalarını ister. Tıpkı güneş gibi yaşam kaynağı olmak, tıpkı güneş gibi erişilmez ve göz kamıştırıcı güzellikte olmak. Onun gibi tüm karanlıkları aydınlatmak ve gerçeklikleri tüm çıplaklığıyla en sade haliyle açığa çıkarmak. Heval Nujiyan’da 30 yıllık soluksuz mücadelesiyle durmadan yorulmadan emekle, aşkla dağları aştı, güneşe doğru durmadan yürüdü. Taki kendini güneş gibi aydınlatan ve göz kamıştıran bir güzelliğe dönüştürünceye kadar, tıpkı Zîlan gibi Bêrîtan gibi. Şimdi bizde onun aydınlatıcılığında, yolumuzu bulmaya çalışırız. Dağlı kadınların hikayesinin oluşturucu kahramanlarından biri olan Nujiyan, 30 yıllık mücadelesi ile özgür yaşamı dağlarda ilmik ilmik örerek, destansı bir mücadele bıraktı ardından. Onun yürüyüşü özgür kadının kendini bu topraklarda yeniden var etmenin yürüyüşü ve sancılarından biridir. O kendi hikayesinde binlerce kadının hikayesini barındırır. Dağ tanrıçası Nujiyan tarihi direnişleri ve güzeliğiyle destanlar yazan isyan şehri olan ve bilge kadınların yüz çizgisine sahip Amed’de gözlerini açar. Amed’in asi ve direngen damarlarından beslenir. Bu şehrin asiliği ve güzelliği onda da can bulmuş, kişiliğini şekillendirmiştir. Amed’den aldığı bu güzellikler gittiği her yerde onun asi ruhunda sürekli var olmuş ve haksızlığa karşı her zaman baş kaldırmıştır. İşgalci Türk devletinin zulmune asla baş eğmemiş, zulüm artıkça içindeki isyanda daha çok büyümüştür. 90’lı yıllarda faşizm Kurdistan topraklarında katlimalar gerçekleştirmeye başlayınca bu zulme isyan bayrağı çekerek, bu zulme dur demek için 1993’de özgürlük hareketine katılır. Gençliğin verdiği dinamizm ve heyecanla devrimci bir yaşamı tercih eden Nujiyan bu yaşamda kendini yeniden özgürce var etmenin adı olur. Yüzünü dağlara döndüğü andan itibaren kendi özgürlük hikayesini yazmaya başlar. Kıbrıs’la başlayan yolculuğu, özgür dağlarda devam eder. Kurdistan topraklarında adımlamadık yer, emek vermedik alan bırakmaz. O dağları aşa aşa, mücadele ede ede yürür güneşe doğru. Bütünlüklü bir devrimci olarak tam bir parti militanıdır. Her göreve her zaman hazır olan heval Nujiyan mücadele yaşamında her alanda çalışma yürüterek büyük bir devrimci sorumlulukla hareket etmiştir. Onun için devrimci olmak her zorluğun üstesinden gelmek ve kendini her koşula bütünlüklü hazırlaya bilmektir. Yaşamda gerekçeler üreten, şartlı katılan ya da kendini sadece bir çalışmaya odaklayan bir devrimci değildir. Apocu olmanın özünü yakalayan heval Nujiyan, tüm zorlukları aşan, gerekçeleri ortadan kaldıran ve kendini tüm hücrelerine kadar yaşama ve güzelliğe adayan bir kadındır. Örgütün en zor süreçlerinde duruşuyla katılımı ile sürecin görev ve sorumluluklarını kaldıran biridir. Kadın ordulaşma sürecinde emek harcayan her alanda mücadele eden bir kadındır. Sadece işgalcilerle değil, geri erkek egemen zihniyetlede pes etmeden, geri adım atmadan kıyasıya bir mücadele verir. Ne bedel vermekten ne kavga etmekten korkmaz, geriliğin olduğu her yerde o Apocu ruhla mücadele eden her zorlukta iradesini bileyerek daha da güçlenmiş olarak atılır kavgaya. Güney savaşında ihanete geçit vermeyen ve binlerce kahramanla omuz omuza savaşmış, ihanetin önünde o da bedenini bir sipere dönüştürmüştür. Kendini adadığı bu yolda bir an olsun ne Önderliğe bağlılığınından ödün vermiş ne de gözünü başka bir yaşama dönmüştür. Katıldığı ilk günden beri yüzünü döndüğü kıblegahından ayırmamıştır. Bir kadın olarak Önderliğin tüm emeklerine cevap olmanın ve içinde yaşadığı bu hakikatin anlamına ulaşmanın arayışçısı olmuştur. Önderlik üzerinde gerçekleşen komplo sürecinde yaşanan tüm zorluklara rağmen kendinde mücadeleyi bir an bile dondurmaz heval Nujiyan. Önder APO’nun dediği gibi amacı güneş gibi net olanlar mücadele etmenin yüntemini de bulurlar. Oda bu felsefeden beslenerek amacındaki netliğini mücadelesinin her alanınan yansıtır. Komploya karşı geliştirilen fedailer ordusunda ye alır.  Karanlığa mahkum edilmek istenilen halkının, güneşi çalınmak istenilen bir ülkenin savaşçısı olarak kendini güneş için feda etmekten bir an olsun teredüt etmez. Önder APO’dur, güzelliğin toplamı, yaşamın kurucusu ve kadının en sadık dostu. Güzellikler için kendini kendini adamak, ölümde yaşamı oluşturmak ve güzelliklerde ebedileşmek bir devrimcinin en büyük hayalidir. İşte bunun için ilk fedai gruplar içinde ye almaktan geri durmaz. Özel kuvvetlere katılarak yaşamdaki duruşunu ve katılımını bir kez daha netleştirir. Yıllarcada bu ruhla katılmaktan geri durmaz. Verdiği söze bir tanrıça sadıklığında bağlı kalır. Yürüdüğü vardığı her yerde bunu yansıtır. Nujiyan bir yaşam ve sevgi kaynağıdır. Dokunduğu her yerde bir sevgi kaynağı oluşturur. Sevmekten, severek emek vermekten geri durmaz. Kadının yıllarca sevgisizliğe mahkum edilmiş yada yalan sevgilerle haps edilmişliğinden intikam alırcasına, sever yaşamı, insanlığı ve kadınları. Gerçek sevginin sırına erişen bir tanrıça kutsallığında sever ve bunun için dokunduğu her yerde güçlü sevgi bağları oluşturur. Kendi toplumuyla özgürce oluşturduğu bağlar onunla Önder APO arasındaki bağlarıda her an güçlendirir. Önder APO’nun kadın özgürlükçü paradigmasına inanan ve bu inanca göre hareket eder. Demokratik, ekojik, kadın özgürlükçü paradigmanın yaşamsallaşması için her alanda bir demoktaik modenite kadrosu ve öncüsü olarak çalışma yürüterek, kapitalist uygarlıa karşı amansız mücadele eden biridir. Güney halkının örgütlemesinden tutalım, Rojava devrim sürecinde oynadığı role kadar yaşamın her alanında mücadele yürütmüştür. Nujiyan hem bir sosyolog, hem bir siyasetçi, hem bir örgütleyici, hem bir psikolog, hem tarih yazan bir kahraman hemde elinde silahı ile savaşan bir dağlı kadın, Apocu ruhtur. Kendinde insan olmanın tüm güzelliklerini biriktirmiş ve biriktirdiklerini cömertçe sunan ve güzellikler resmeden eşsiz bir resamdır. Konuşurken ve yaşarken bilge bir kadındır. Kendinde yılların biriktirdiği bilgelikle yaklaşır tüm yoldaşalarına. Dilden önce yürekle kurur gönül bağlarını ve gözleriyle konuşur insanla. Yıldızlı gecelerde kayan yıldızların acılarınıda, parlaklığını ve güzelliklerinide biriktirir, yaşamın hakikatina varmış ve yaşama tanıklık etmiş gözlerinde. Onu tanımazsanızsanız da yanında rahat olur ve dökerseniz içinizde biriktirdiklerinizi. Bakışıyla güven verir size ve yıllardır tanıyormuşsunuz hissi oluşturur yüreğinizin derinliklerinde. 30 yıllık mücadele yaşamını çetin ve amansız bir direniş gerçekliğiyle ile geçirir. Bu süreçte pekçok görev alır ve görevin sorumluluğu ile başarıyı esas alır. Kendi doğuşunu gerçekleştirdiği bu yaşamda başka özgür doğuşlar geliştirmek için mücedele eder. Kavgayla örülen yaşamının ilmiklerini sağlamlaştırırken, Apocu olmanın, Apocu ruha ulaşmanın hakikatini paylaşır bunca yıllık mücadelesinde. Kendini güneşle arındıran bu bilge kadın, tüm zorluklarla mücadele ederek ve her an devrim coşkusundan hiç bir şey kaybetetmeden oluşturur kendini. Özgürleşen kadının temsili olurken, yüzündeki çizgilerde görürüz evrenin izlerini, gülüşlerinde şahit oluruz özgürlüğün ve yaşamın güzelliğini. Kendini adadığı bu yaşamda şimdi binlerce genç yüreğin aydınlatıcısıdır. Onun ve onun gibi kahramanlaşan özgür kadınların ışığında buluyoruz yolumuzu. Devrimci olmanın anlamını onun mücadelesinde bir kez daha anlıyoruz. Yaşamın tüm hücrelerine sinen ve evrenin tüm zerelerinde var olan dağlı kadınlardan biri olan heval Nujiyan her zaman mücadelemizde yaşayacak ve her doğan güneşle binlerce şehit kahramanlarımız gibi karanlığı ve karanlığa mahkum edilmiş yürekleri aydınlatacaktır. İnsanlık onların bilgelikleriyle ve mücadeleriyle yolunu bulacaktır.

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 22 Kasım 2024
Görüntüleme: 145

ŞEHİT SAVAŞ MARAŞ DEVRİMCİ HAMLESİNİN ÖNCÜ KOMUTANLARINDAN ŞEHİT NALİN FIRAT

En güzel gülüşler, en güzel yürekleri taşıyanlara aittir. Gerçek bir tebbesüm sonsuz bir sevgiyi, sınırsız bir duruluğu ifade eder. Gerçek ve hakiki gülüşler ancak özgür bir iklimin hüküm sürdüğü yüreklerden yükselir. “Gülmek devrimci bir eylemdir” der Reber Apo, onun için “gülüşü çalınmış kadınların umuduyum” derken aynı zamanda militanlara da asıl görevlerinin bu çalınmış gülüşlerin tekrardan geri alınması olduğuna değinir. En güzel yüreklerin sahibi, gerillaların yüzündeki gülümsemeler bunun için bir başkadır. O gülüşler, yürekte ve beyinde zafere ulaşan bir devrimin kazanımıdır. Kürdistanın engin dağlarında, hiç bir zorluğun yıldıramadığı savaşçı bir kadının gülüşünün kaynağı, bu kızıl kıyamet savaşlarda elde edilen kazanımlardır. Sömürgecinin bir savaştan beklediği kazanım işgal, yağma ve boyun eğdirme iken bir özgürlük gerillasının savaştaki kazanımı esas olarak ‘çalınmış gülüşleri’ geri almaktır. Gülüşüyle korku imparatorluğunu korkudan titreten dağ yürekli kadınlardan biriydi Nalin. O, büyük tufandan sonra insanlığa beşiklik eden Cizira Botan da doğup büyümüştü. Yurtsever Haruni aşiretine mensup ailesinin yaşadığı topraklar ile köklü bir bağı vardı. Çoğu kez göç etmekle yüz yüze geldiyse de her defasında kendi öz topraklarında yaşamayı yeğleyerek vatan topraklarını yeğledi. Nalin bu asil gelenek içersinde asaletli bir çocuk olarak şekillenmeye başladı.  Var olan yurt sevgisinin tüm çevrede hakim kültür olması, Nalin’in yüreğine ilk öz savunma anlayışı olarak işlemişti. Öyle ki bu anlayışı küçük yaşlarda almak demek, soykırımcı faşist güruhun tüm asimilasyonist yaklaşımlarına, tüm horlayıcı yaklaşımlara karşı öz benliğin korunması demektir. Nalin büyüdükçe öz savunmasını en aktif mücadele alanlarında etkili kılmaya başladı. Sokaklarına giren düşman panzerlerini hiçbir zaman taşlamadan göndermedi. Minik bedeni biber gazlarını kaldıracak gücü toplamamışken daha, kırmızı, sarı ve yeşil renkli puşisini bir gaz maskesi olarak kullandı. O teslimiyeti yerin dibine gömdü ve giderek asileşti, giderek çetinleşti. Nalin, ilk savaş deneyimini çocuk yaşlarda Cizre sokaklarında edinmişti. Onun minik ellerinden fırlayan taş, 2 kat zırhla kaplı düşman panzerini delip geçerdi her seferinde. Mesele bunun fiziki olmaktan çok ruhen kesinlikle bu anlamı taşıyor olmasıydı. O taş, küçük bir Kürt kızının elinden atılırken faşist eril aklın imparatorluğuna karşı direnişin, özgürlüğün, onurun ve yenilmezliğin ifadesi olarak karşısındakini tir tir tiretmeye yeterdi her seferinde. Büyüdükçe devrimci eylemleri de büyüyordu. Rojava devriminin en zorlu yıllarında günlerce sınırda nöbet tutup geçişlere yardım etti Nalin. Ülkesinin Rojava’sında yaşananlara karşı en büyük duyarlılığı gösterenlerden biriydi O. Ta en başlardan Rojavadaki savaşa katılmak için diretti fakat yaşının küçüklüğü ve savaşın çetinliğinden kaynaklı birkaç defa geri çevrilmişti. En son 2015 yılında yüksek bir kararlaşmayla devrimci saflara katıldı. Yaklaşık bir yıl eğitimlerden geçti, özgürlük savaşçılığına dair temel ilkeleri kısa sürede özümsedi. Büyük intikam duygularının verdiği yoğun bir savaşma istemi vardı, Rojava ve Şengalde DAİŞ’e karşı savaşta birçok hamlede yer aldı. Önder Apo felsefesinin ışıltısıyla yıkılan kapkara hükümranlık onu hiç korkutmuyordu. O, kendilerinin kazanacağından çok emindi ve bunun için ta en başından beri canını ortaya koyarak gelmişti. Nalin bir yandan savaşıp bir yandan Önder Apo ideolojisinde derinleşmeyi yaşıyordu. Savaşın her anında bu felsefenin büyüleyici izi kendini görünür kılıp Naline güç veriyordu. Yürürken düşünüyordu, yani savaşırken ideolojiyi tanıyordu. Nalin,  Rojava ve Şengal’de birçok ideolojik ve askeri eğitimden geçmişti. Bu eğitimler onda kısa sürede gözle görülür değişimler yaratıyordu. O çocukluğından bu yana şekillenen direngen ruhu şimdi, fikir ve pratik olarak çok güçlü bir Apocu duruşla donatılıyordu. Nalin, giderek devrimi daha iyi anlıyordu. Onun dilinden Önder Apo’nun “Gülmek devrimci bir eylemdir” sözü, yüzünden bu sözü doğrulayan yaşam dolu tebbesümler hiç mi hiç eksilmiyordu. Derindi Nalin, öyle derin ki çok basit görünen bir çift sözü ondan dinlemek bambaşkaydı, göz parıltısının inlerinde sonsuzlaşan anlamlar vardı. Onun için düşmana inat gülüşüne sahip çıkmak en büyük direnişti. Özgür gülüşleri yaratma savaşı veren bir hareketin savaşçısıydı o. Bir gülüşe sığdırılan uzun soluklu çetin mücadelele ve bunun sonucu elde edilen zaferler vardı. Nalin, devrimin artık tam anlamıyla yaratıldığı ve savaşın en çetin olduğu süreçlerde Şengal ve Rojavada savaşa katıldı. Savaştıkça kendisini buldu, gücünü gördükçe kendinden eminliği pekişti. Savaşın içinde bulduğu en küçük fırsatı dahi Önder Apo’yu okuyarak her koşulda kendi kendisini paradigma temelinde geliştiren bir eğitim sistematiği yarattı. Her geçen gün Kürdistan dağları üzerindeki işgal saldırıları artarken Nalin yaşanan tarihi direnişin içinde yer almak için büyük bir iddia ile yönünü direniş alanlarına verdi. 2019 yılının Mart ayında Kürdistan dağlarına doğru yol aldı. Nalin uzun bir süre Tepe Hakkari de kaldı. Tepe Hakkari, Metina Alanının en yüksek ve en stratejik tepelerindendi. Nalin bu tepenin güçlü bir savaş mevzisine dönmesi için var gücüyle kendini çalışmalara dahil etti. O, sırtında ağır yükle tırmanırken veya elinde kazma kürek tünel açarken bir başka gülüyordu. Daha derinlerden gelen daha kocaman bir tebbesüm kaplıyordu yüzünü. Nalin Arkadaş, emekle harmanlanan dağ yaşamında, bir yudum sıcak çayda, bir yoldaşın kolay gelsin deyişinde ve başarılan bir görevden sonraki halayda gerillacılığın tadına vardı. Yaşamın her anının aslında çok büyük anlamlar taşıdığını fark ettikçe Önder Apo felsefesine tekrar tekrar sevdalandı. Öyleki giderek eski şekillenmelerin kırıntılarını dahi temizleyen yepyeni bir kişilik örülüyordu. Nalin Arkadaş, şimdi her zamankinden daha fazla zafere kilitlenmiş bir militan olarak, gözbebeklerinde kesin başarıyı hedef haline getirmişti. Giderek öncüleşti, giderek komutanlaştı. Nalin üstten gelen bir atama ile değil yaşamın, mücadelenin ve savaşın tam içinde bir komutan olarak kabul görmeye başlanıyordu. Paha biçilmez emekleri ile Tepe Hakkariyi daha da güçlü bir direniş mevzisine döndürdükçe o özgürlüğün namelerini daha iyi duyumsuyordu. Heval Nalin derin sorgulamalar yaşayıp, büyük arınma yaşadığı bu süreçte, Önderlik kurumu olarak bilinen özel kuvvetlere geçme önerisinde bulundu. 2020 yılının Aralık ayında Özel Kuvvetlere geçip kısa bir sürede temel eğitim devresine başladı. O, burada aldığı eğitimden  hedefe kilitlenmiş bir militan olarak mezun oldu. Özel Kuvvetler bünyesinde, devamlı eğitimlerin içerisinde kesintisiz bir yoğunlaşma içerisine giren Nalin Arkadaş fedai çizgide yeniden yarattığı kişiliğiyle bundan böyle başarısızlığı asla kabul etmeyen bir duruşu yakalıyordu. El attığı bütün görevleri en iyi şekilde başarıya taşırken aslında o ilmek ilkmek zafer bayrağını örüyordu. 2022 yılında Nalin Arkadaş, Gire FM alanına geçer. Burada büyük bir arzu ve iddia ile geldiği özel kuvvetler kurumunu layıkıyla temsil eden bir Yja Star komutanı olarak rol üstlenir. .. 25 Mayıs 2022 tarihinde düşman Batı Zap alanına yönelmek istediğinde Nalinin mermileri onu ilk karşılayanlardan olmuştu. Denetimindeki yoldaşlarının en ilerisinde düşman üzerine yürürken büyük öfkesi patlayacak yeri bulduğu için gönlü ferahladı. İntikam almak, varlık savaşının esas aracıdır. Nalin intikam aldıkça halkının özgür yaşamı gözünde bir hayalden çıkıp somut bir planlamaya dönüşüyordu giderek. Cizre sokaklarında yüzü kapalı elleri taş dolu küçük ama asil o kız şimdi, apaçık bir şekilde elindeki silahıyla düşmanın zırhlı araçlarını ve tüm savaş tekniğini gerçekten delip geçen bir Yja Star savaşçısı ve komutanı olmuştu. PKK de her savaşçı bir komutan rolünde olduğu kadar her komutan da yeri geldiğinde savaşın en merkezinde yer alan yaman bir savaşçı olabilirdi. Nalin böylesi bir PKK li, böylesi bir Yja Starlı komutandı. En önden yürüyüp 2 gün boyunca gece gündüz istirahat nedir bilmeden düşmanın indirme girişimini engellemek için tüm gücünü seferber etti. 25 Mayıstan 27 Mayısa kadar, Batı Zap Alanında yaşanan savaşın özeti gerilla tekmillerinde kısaca şu şekilde geçiyordu: Güçlerimiz Zap’ın Girê FM ve Girê Cûdî Direniş Alanları’nda Türk ordusunun işgal harekatına karşı Şehîd Savaş Maraş Devrimci Hamlesi başlatmıştır. Devrimci hamle ruhuyla işgalci Türk ordusuna ağır darbeler vurulmuştur. Yarı hareketli timlerin Apocu fedai ruhla gerçekleştirdiği eylemler sonucunda; 1’i rütbeli 22 işgalci cezalandırılmış, 2 işgalci yaralanmış, 1 Skorsky ve 2 saldırı helikopteri darbelenmiş ve 1 jammer cihazı imha edilmiştir. Girê FM Direniş Alanı’ndaki eylemlere öncülük eden, fedai ruhla düşmanın üzerine giden ve ağır darbeler vuran yiğit YJA Star komutanı Nalin Fırat yoldaşımız şehadete ulaşmıştır. Nalin görkemli bir savaşla edebileşmeye adım atmıştı. Onun savaşçılığı, Cizre sokaklarına dek uzanırdı. Cemilalar, Teybet Analar, Seveler ve Mehmet Tunçlar için içtiği yemini hiç unutmadı. Bodrumlardan yükselen siyah dumanı düşmanın kalbinden yükseltti her defasında. Emek verdiği tüneller, Cizre deki bodrum gibi donanımsız değildi şimdi. En büyük intikamını bu tünellerin yapımına verdiği emekle aldı. Nalin yoldaş, her daim güler yüzü, köklü direniş kişiliği ve asaletiyle en zorlu savaş alanlarında en ön saflarda yerini alan ve öncülük eden bir komutan olarak, halkının kurtuluş savaşı tarihinde belirgin bir rol üstlendi. Emeği, yoldaşlığı ve cesaretiyle mücadeyi güçlendirdi. En büyük eylemiyle Kürdistan çocuklarına sarsılmayacak gülüşler bahşetti.  Anılarına sadık kalacağımıza ve onların ördükleri zafer bayrağını mutlaka Kürdistan semalarında dalgalandıracağımıza dair sözümüzü yineliyoruz.                                                                                                                          Mücadele Arkadaşı

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 22 Kasım 2024
Görüntüleme: 169

UÇURUMUN KENARINDA KANATLANAN İKİ MELEK; ZÎLAN VE SEMA

Sema ve Zîlan uçurumun kenarında kanatlanan ve özgürlüğün kanatlarında yaşamla buluşan iki fedai kadın. Aralık ayının soğunda yüreklerinde biriktirdikleri sevda ile özgürlük halayına tutuşmuşlardı. Uzun bir yolun yolcuları olan bı iki kadın büyük zorlukları aşarak dağların yüce zirvelerine ulaşmışlardı. Bu yüce zirvelerde takip ettikleri kadınların izlerinde yürümüş, onların saç örüklerinden oluşturdukları yaşam köprüsünden geçmişlerdi. Tarih onların şahsında bir kere daha canlanacak ve bu iki kadın eylemleri ile fedailiğin öncüleri ve kahramanlığın abideleri olacaklardı. Yaşamı güzelleştirmek ve anlamlandırmak, anlamlı bir yaşamın sahibi olmakla mümkün olacaktı. Yaşarken nasıl anlamlı yaşadıysalar şehadete giderkende anlamlı bir eylemin sahibi olacaklardı. Özgürlüğe sevdalı yürekler diye anılacak ve yaşam onlarla bir kere daha kutsanacaktı. Her kadın onların özgürlük tutkularını yüreklerinde büyütecek ve eylemleri ile kutsayacak ve teslimiyetin değil direnişin sembolü olurken uçurumlarda kanatlanan iki özgürlük meleği olacaklardı. Çünkü onlar tarihi günümüze, günümüzü tarihe taşıran yaşamın bilge soy damarlarına sahip özgür kadınlardandır. Zîlan ve Sema ülkeleri sınırlarla bölünen ve işgal edilen Kurdistan topraklarında açtılar gözlerini.  Farklı zamanlarda farklı analarda can bulup yaşama açtılar gözlerini. İki ayrı yaşamdılar. Kendi varlıklarından habersiz oldukları zamanlarda birbirlerinden de habersizdiler. Ayrı mekanlarda büyüselerd e yaşadıkları acıların dili ortaktı. Yüreklerinde ülkelerine besledikleri sevgi de, işgalcilere besledikleri öfke de ortaktı. Onlar ağaçlardaki asi ve onurlu soy damarlarına sahip ve ateşle kutsanmış bir halkın bir ülkenin çocuklarıydılar, farklı mekanlarda farklı anlarda yaşasalar da bu toprak gibi birbirlerine benzerdi. İkisi de aynı toprağın kutsallığından beslenmişti ve yine bu kutsallık onları bir araya getirecek ve büyük bir eylemin sahibi yapacaktı. Kimdi bu kadınlar? Zamanı ve mekanı aşan bu kadınlar nerde ve nasıl kendilerini oluşturmuş ve bu ülkenin meleklerine dönüştürmüşlerdi. Hikayeleri nerde ve nasıl başlamıştı? Zîlan diğer adıyla Gülnaz Demir Mardin’de 1985’de yurtsever bir ailede doğmuştu. Daha çocuk yaşta devletin zulmüne şahitlik etmişti. Bilmediği bir dil bilmediği bir kültür halkına dayatılıyor ve bunun için ülkesi hergün saldırılara maruz kalıyordu. Ülkesinin her yanı işgal altındaydı. Bu zulme tanıklık ettikçe içindeki öfke de büyüyordu. Gülnaz  her yanı işgal altında bir ülkede bir yaşam gerekçesi arıyordu. Çünkü bu sistemde bir kadın olarak bir Kürt olarak yaşam bir bütünen lanetlenmiş, yaşamın tüm güzellikleri çalınmıştı. Çok genç yaşta Önder APO’ya karşı gerçekleşen uluslararası komploya şahitlik etmişti. Gerçekleşen bu komplo ve binlerce insanın Önder APO etrafında bedenini ateşten bir çembere çevirmeleri onu derinden etkilemişti. Bir genç olarak o da bir şeyler yapmak ve onuruna, toprağına sahip çıkmak ister. Yüreğindeki öfke her gün daha çok büyür. Böylece 2002’de gerillaya katılım kararı alır. Özgür dağlarda  Zîlan adını alır.  Daha ilk günden Zîlanca yaşamayı esas alır. Olacaksa bir yaşam olacaksa bir bağlılık Zîlan’ca olmalı diyerek... Zîlan’ca da yaşayacaktı. Zîlan Gare’den Metina’ya Metina’dan Zagrosa, Zagroslardan Zap’a, Zap’tan Botan’a kadar büyük bir cesaret ve inançla mücadele eder. Önder Apo’nun felsefe ve ideolojisinde adım adım kendini oluşturur. Adım attığı her yerde savaşıyla ve duruşu ile öncü bir savaşçı ve komutan olur. Kendi yaşam kaynağına akan bir nehir gibi sade ve coşkuludur. Yüreğinde dağlara olan sevdası büyüdükçe cennet ülkesinin bir meleği olma yolunda da adım adım ilerler. Özgür kadın akademisi olan Şehit Bêrîtan akademisinde bir kadın olarak kendini özgür kadın ilkelerinde yeniden yaratmak için yaratılan tüm geriliklerle savaşır. Yüreğini bu akademide Önderlik ve Şehit Beritan gerçekliğinde arındırmak ve onlara verdiği sözün takipçisi olmak için cesaretle, azimle mücadele eder. Zîlan bir raporunda şunları belirtir. “Önder APO yaşamda zaferi olmayanın hiç bir yerde zaferi olamayacağını belirtir, bende yaşamda zaferi kendim için esas aldım. Büyük komutanlarımız ve öncü yoldaşlarımızın yaşamına baktığımızda onların da öncelikle yaşamda zaferi kazandıklarını görürüz. Düşman Önder APO’nun kadına olan yaklaşımlarını boşa çıkarmak için kadına yöneliyor. Düşman heval Bêrîtan, heval Zîlan, heval Sema, heval Viyan ve pek çok öncü kadın arkadaşlar da açığa çıkan özgürlük düzeyinden oldukça korkuyor. Çünkü bu kadınlar özgürlüğün temsili olurken bu kadınların izinden yürüyen hiç bir kadın köleliği ve teslimiyeti kabul etmeyecektir. İşte bende bu tanrıçaların izinden yürüyen bir kadın olmak için çaba harcıyorum. Amacım APOCU bir militan olarak YJA STAR’ın güçlü, özgür ve savaşçı çizgisinin bir temsilcisi olmaktır.”  Zîlan verdiği söze sadık bir özgür kadın olacaktır. Diğer bir hakikat yolunun kızı Sema’ydı. Sema Rojhilat’ın Kotol şehrine bağlı Habeş’de 1987’de doğmuştu. Yurtseverliği ailesinin sofrasında öğrenmiş, toprağı bağlılığı yudum yudum burda içmişti. Kendi tarihine ve özüne bağlı büyümüştü. Parçalanmış ülkesinin tüm acılarını yüreğinde yaşıyor araya konulan tüm sınırlara ve işgalcilere karşı büyük bir öfke besliyordu. Ailesinden katılımların ve şehadetlerin olması onu derinden etkilerken, daha çocuk yaşta özgür dağlarının hayalini kurar. Bu hayalini ise 2004 yılında özgürlük dağlarına ulaştırarak gerçekleştirir. Özgür dağlarda fedai bir militanın Ararat’ın asi kızının ismini alırken, ona büyük bağlılık gösteren ve yoldaşlığı net çizgilerle belirten Fikri Baygeldi’nin ismini de soyadı olarak alır. Sema ve Fikri onun için bağlılığın ve fedailiğin net savunucularındandır. Önder APO’nun yarattığı bu yaşamın savunucusu olmak ve onu her an eylemi ile korumak ister. Sema yaşamdaki duruşu ve bağlılığıyla yoldaşlığı zirvelerde yaşayan bir kadındır. Özgür dağlara adım attığı ilk anda özgürlüğün tüm güzel renkleri ile donatır kendini. Adım adım kendini oluşturur. Önder APO felsefesiyle kendini yeniden var eden Sema, özgür kadının bilge damarlarından beslenerek özgürlük bilincini geliştirir. Bilinci özgürleştikçe yaşamı ve evreni tüm renkleri ile daha güçlü duyumsar. Toprağın yağmurla kutsanması gibi oda yüreğini özgür kadınların mekanı olan bu dağlarda kutsar. Dağlarda adımladığı her yere güzellikleri nakş eder. Sema Qendil’den Gare’ye, Gare’den Zap’a, Zap’tan Botan’a kadar pek çok alanda mücadele ederek binlerce kahramanın ayak izlerini takip eder.  Gittiği her alanda duruşu ve katılımı ile yaşamın öncülerinden olur. Sade, mütevazi kişiliği, fedakarlığı ve kaygısız katılımıyla tüm yoldaşlarının gönlünde yer edinir. Gittiği Şehit Bêrîtan akademisi ile kendini Önder APO ideolojisinde ve özgür kadın ilkelerinde daha da netleşir. Bu akademi onun için kendini oluşturduğu kutsal mekanlardandır. Sema katılımı ve yoğunlaşmalarıyla öncü komutan adaylarından biridir. Enerjisi o kadar saf ve akışkandır ki engel tanımaz. Her an akan ve kendini oluşturan bir kadın olur. Gülmek onda ideolojik bir eylemdir. Gülüşünde ülkesinin umutlarını, ölümsüzleşen yıldızların ışığını taşır. Rojhilat’ın asi bakışlı kızı eylemi ile kendini var eden ve yaşamı ile zafere yürüyenlerden olur. YJA STAR’ın direniş bayrağını yaşamın her alanında mücadelesi ve duruşuyla büyük bir onurla taşıyarak temsil eder. Cennet ülkesinin melek kadını tüm saflığın ve güzelliğin temsilcisi olur. İki yürek, iki can, Cudi’nin kutsal topraklarında karşılaşırlar. Bu karşılaşmada bin yılların verdiği bir tanışmışlık vardır. Özgür yaşam aşıklarının yürekleri her zaman aynı coşkuyla atarken, birbirlerindeki güzellikleri de hemen keşfederler. Sema ve Zîlan birbirlerinin yürek atışlarını hisseden ve bu atışlarda buluşan iki kadındır. 2011’de Cudi’de işgalci Türk ordusu kışın ayazında bir operasyon başlatır. İşgalci faşist Türk ordusu gerillayı imha edeceğini ve teslim alacağını düşünür. Bu operasyona gerillalar Cudi’nin görkemine yakışır bir direnişle cevap verirler. Bu operasyanda iki kadın, iki can, iki ruh destansı bir direnişin sahibi olurlar. Birbirlerinin ellerine tutarak korkusuzca yürürler özgürlüğe doğru. Cudi bu iki kadının güzelliğiyle, ruhuyla yeniden kutsanır. Zîlan ve Sema işgalcinin eline geçmemek için uçurumun kenarında zılgıtlar çekerek kanat açarlar özgürlüğe doğru. Zîlan ve Sema işgalcilere ve tüm dünyaya bir kere daha gösterirler APOCU ruh ile arınan kadının yenilmezliğini ve teslim alınamayacağını. O gün Beritan kendini bir kez daha  bu iki kadının bedeninde yeniden var eder. Cennet ülkesinin iki meleği verdikleri söze sahip çıkmış ve yaşamlarıyla tanrıçaların izinden yürümüşlerdir. Şimdi analar yeni doğan çocuklarına onların isimlerini vererek onların ruhlarıyla, cesaretleriyle kutsarlar çocuklarını. Kulaklarına onların eşsiz güzelliklerini ve cesaretlerini fısıldarlar. Ve şimdi Cudi semalarında özgürlük yolunun yolcuları onların izinden yürüyerek yol alıyorlar.

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 22 Aralık 2024
Görüntüleme: 262

ZİLAN; TANRIÇALARIN SOY DAMARLARINDA KENDİNİ OLUŞTURAN ÖZGÜR BİR KADIN

Fedailik, PKK yaşamının özüdür. PKK, yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin ve her biri bir fedai olan şehitlerimizin partisidir. Daha ilk çıkışından itibaren büyük bir fedailiği göze almış ve fedaice bir yaşamın sahibi olmuştur. PKK Önder APO’nun ve şehitlerimizin fedai ruhundan beslenir. Kurdistan’da başta Önder APO’nun fedai ruhu olmasaydı bir dal bile kıpırdamazdı. Çünkü Kurdistan gibi bir ülkede insanlık ve sosyalizm için mücadele etmenin diğer anlamı fedaice bir yaşamı göze almaktır. Yani Kurdistan’da yaşamın, özgürlüğün anahtarı fedaileşmektir. Sadece eylem ile değil yaşamdaki duruş ile fedai bir ruh kazanmak ve yaşamın savunucusu olmaktır. İnsan sevdiği, aşık olduğu bir yaşamın fedaisi olabilir. İşte PKK bu aşkın ve sevginin en üst düzeyde yaşandığı yerdir. Büyük yaşam gerekçeleri olanların partisidir. Bir partiden öte bir yaşam kaynağıdır, çorak toprakların yeniden su ile buluşması ve yeşermesidir. PKK’nin fedaileri bunun için oldukları her yerde yaşamı yeşerten, filizlenip boy veren bir yaşam ağacıdırlar. Yaşamla kurdukları bağ kutsaldır. Bu yüzden onlar tüm güzellikleri buldukları, uğruna ölecek kadar sevdikleri bu yaşamı korumak ve büyütmek için yaşamın, ilkelerin ve insanlık değerlerinin koruyucuları oldular. PKK’nin fedailik çizgisinde ilerleyen ve bunu yaşamın damarlarıyla buluşturan ilk yoldaşlarımızdan biri de Zîlan (Zeynep Kınacı)’dır. Zîlan yaşadığı zamanı aşan, tarihi ve geleceği kendinde birleştiren özgür bir ruhtur. Kendi sınırlarını aşıp, tüm ruhuyla evrene yayılan sonsuz bir enerjidir. Zîlan evrenselleşen, evrendeki sonsuz enerjiye dönüşen en güzel insani örnektir. ‘O’ yaşamdaki duruşuyla, zorluklara karşı mücadele ruhu ile moral kaynağı olan Önder APO’nun  ve şehitlerin en büyük takipçisi ve uygulayıcısı olurken, PKK ruhunu yükselten bir kadın oldu. Zîlan insanların binlerce yıldır aradığı ölümsüzlük sırrına Önder APO’nun ışığıyla yürüdüğü yolda, kendini eylemsel kılınmış hakikate dönüştürdüğü anda ulaştı. Özgürlük tanrıçamız Zîlan diğer adıyla Zeynep Kınacı 1972’de Malatya’da doğdu. Aslen Malatya’nın merkeze bağlı Elmalı köyündendir. Ailesi Mamureki aşiretindendir. Zeynep orta halli, sosyal yapı açısından da feodal etkilerin görüldüğü, küçük burjuva ve kemalist etkilerin olduğu bir ailede büyür. Ailenin ailevi olması ve hala aleviliğe ait sosyal yapılarını korumasından dolayı Zeynep aile içinde rahat büyür. Zeynep ilk ve ortaokulu ve liseyi Malatya’da okur. Lise yıllarında sol düşüncelerle ve Kürtlükle tanışır. İnönü üniversitesinde psikolojik danışmanlık bölümünden birinci olarak mezun olan Zeynep, bir dönem Malatya devlet hastanesinde röntgen teknisyeni olarak çalışır. Üniversite okuduğu yıllarda yaşadığı çelişkiler artar. Sosyalist ideolojiyi benimsedikten sonra sosyalist ideoloji üzerine daha fazla yoğunlaşır ve dünya devrim örneklerini, yürütülen özgürlük mücadelerini inceler. Dünya devrimlerini inceledikten sonra Kurdistan coğrafyasını ve tarihini de araştırır. Ülkesine olan sevgisini, toprağına bağlılığını evrensel bir bilinçle, sosyalist bir anlayışla yoğurur. Zeynep ulaşmış olduğu entellektüel düzeyle artık yetinmez. Ona göre yaşam dolu ve doğru yaşanması gerekir. Bu süreçte Zeynep hem kendini, hem ait olduğu toplumunu daha yakından tanır. Zeynep’in yaşam arayışları güçlüdür. Arayışlarına bir cevap olarak bulduğu Kurdistan özgürlük mücadelesi PKK’ye katılma kararı verir. Ancak o dönem ailesinin ekonomik olarak zorluklar yaşaması katılımını geciktirir. Bu süreçte netleşme ve olgunlaşmayı yaşayarak kendini tanıma, kendini bilme aşamalarından sonra kendini gerçekleştirmenin ilk adımlarını atar. 1994 yılında Adana’da cephe çalışmalarını yürütür. Bu çalışmalar içinde bir yıl kalır. Bu süreç içinde heval Zeynep herhangi bir ideolojik eğitim görmese de her an kendini bireysel olarak eğitmeyi esas alırken, işgalci Türk devletinin gerçekliğini daha yakından tanır. 1995 yılında Dersim’de gerilla saflarına katılan Zeynep, Zîlan ismini alır. Zîlan ismini seçerken tarihsel bir bilinçle bu ismi seçer. Zîlan onun için unutulmaması gerken tarihsel bir hafızadır. O, Zîlan katliamının ve Kurdistan’da yaşanan tüm katliamların öfkesini ve intikamını yüreğinde taşır. Zîlan sonradan hem eylemini gerçekleştireceği ve hemde aldığı isim ile tarihi bir hafıza ve büyük bir intikam ruhu olacaktır. ( Zîlan ismi Van’nın Erciş ilçesinde yer alan bir dereye denir. Fakat Kürtlerin toplumsal hafızalarında Zîlan katliamı olarak daha çok yer edinmiştir. 1930 yılının Temmuz ayında Ağrı dağı isyanı sırasında Kürtler Zîlan deresine sığınmıştır. İşgalci Türk devleti buraya sığınan Kürtlere mitralyözler ve hava saldırıları gerçekleştirerek büyük bir katliam gerçekleştirmiştir. İçlerinde kadın, çocuk ve yaşlılarında bulunduğu yaklaşık 15 bine yakın Kürt katledilirken, 200 üzerinde köy yakılıp, yıkılır. Zîlan deresi Kürtlerin cansız bedenleriyle dolup taşarken aylarca su yerine bu dereden kan akar.) Zîlan kısa bir süre içinde gerilla yaşamıyla bütünleşir. Önderliğe hitaben yazdığı mektubunda şunları belirtir. “Ordu safları içerisinde olduğum süre içerisinde geçmişe oranla kişiliğimi tüm yönleriyle tanıyarak, belli bir gelişmeyi sağladım. İddia, kararlılık, moral, netleşme gibi konularda güçlendiğimi belirtebilirim.” Gerilla yaşamını her an büyük bir heyecanla yaşar. Yaşam onda coşkunca akan bir nehirdir. Zîlan yoldaş fiziki olarak dağlarda zorlansa da asla pes etmez ve her an kendini yeniden yaratarak büyük bir enerji açığa çıkarır. PKK’nin özünü en sade haliyle kavramış ve bunu kişiliğinde yaşamsallaştırmıştır. PKK engel tanımayanların ve yaşam karşısında gerekçeler üretmeyenlerin partisidir. Zîlan Önder APO’nun büyük emek ve çabalarla oluşturduğu bu yaşama karşı kendini en üst düzeyde sorumlu görürken önündeki tüm engelleri kaldırmayı da başarır. Egemen sistemin Kürt ve Kürdistan’da yarattığı tahribatları gördüğü kadar bunlar karşısındaki direnişi de görür. Önder APO’nun yarattığı dirilişi, yeni yaşama yönelişi anlamlandırır. Önder APO’yu tanıma, anlama düzeyi güçlüdür. Önder APO gerçeğinin şehitlere, ülkeye, kadına, özgürlüğe, yaşama yaklaşımını anlamıştır ve anladığı kadarını uygulama kararlılığındadır. Önder APO’nun bir halkı, bir yaşam umudunu, aydınlık bir geleceği ve geleceğin insanını temsil ettiğinin bilincindedir. Bu bilinçle hareket eden Zîlan, 6 Mayıs  1996 yılında Önder APO’ya suikast girişimi olduğunda bununla hedeflenenin ne olduğunun bilincindedir. İşgalci Türk devleti Kürtlere uyguladığı soykırım politikalarında ısrar etmekte ve Önder APO’yla yeniden insani değerlerine kavuşan Kürtleri ve sosyalizmi ve kadınları hedef almaktadır. Zîlan bu saldırılara güçlü bir cevap verilmesi gerektiğini ve düşmanın bu girişimine karşı bir intikam eylemi geliştirmeyi kendine hedef bilir. Böylece heval Zîlan düşmanın gerçekleştirdiği bu saldırıya karşı 30 Haziran 1996’da Türk işgalcilerine karşı herkesi şok eden bir eylemle cevap verir. İlk defa bir kadın olarak fedai eylem gerçekleştirir. Böylece PKK yaşamında fedailiğin ruhunu yükseltirken, Önder APO’ya bağlı olmanın ve yaşamı sevmenin anlamını gösterir. Kendini bir bütünen eylemine kilitleyen Zîlan, özgür kadının yaşama karşı tutkusunun ifadesidir. Bu eylemi sadece bir intihar eylemi olarak ele almak ne Kürdistan gerçekliğini, ne de PKK gerçekliğini anlamamaktır. Heval Zîlan’nın özgürleşme düzeyi O’nu bu zirveye taşıyan yaşam adımları olmuştur. Kendini bir yaşam kaynağına dönüştüren Zîlan kendi yatağında akarak yaşamın oluşturucularından olur. O eylem esnasında değil eylem öncesinde kendini oluşturan bir kadındır. Eylemini planlayan ve kendini eyleminde kilitleyen Zîlan,  4 gün boyunca büyük bir sabırla kendine bağladığı bombalarla eyleminin geleceği anı bekler. Dersim’de askeri bir tören esnasında eylemini geliştirmek ve gerekli cevabı vermek için sabırla, aşkla bekler. Kendinden emin yürüyüşü, yüzündeki gülümsemesiyle eylem alanına yürürken kimsenin dikkatini çekmez. Eylemi anı geldiğinde bombasının pimini çekerek Dersim’in, Zîlan’ın ve katliama uğrayan tüm halkının intikamı olur. Ondan önce Dersim’de yaşlılar 38’e,(Dersim’de 1938’de binlerce alevi Kürt katliama uğramış, pek çok kadın Munzur suyuna kendini atarken daha doğmamış bebekler anne karnında süngülerle katledilmiştir.) Zîlan katliamına ağıtlar yakarken, Zîlan’nın eylemi ile direniş ve yaşam türküleri söylenir oldu. Zîlan tüm görkemiyle özgürlük dilini konuşuyor. Onun gerçekleştirdiği bu eylem Kurdistan topraklarında yeni bir dönemi başlattırken Zîlan’ın eylemine en güzel cevabı ve bağlılığı ise Önder APO göstermiştir. Önder APO heval Zîlan’ın eylemini bu sözlerle değerlendirmiştir: “Zîlan bir manifestodur. İnsanlığı tercih etmek Zîlanların dilinden olmak, düşüncesinden olmakla mümkündür. Şahadetlerin toplam ifadesi, ideolojik donanımın üst düzeyde temsili, duygunun, düşüncenin bireyi aşarak, toplumun örgütlü dili haline geldiği Zîlan gerçeği ile kurumlaşarak, kurtuluş çizgisinin somut ifadesi olmuştur. İnsanlığı tercih etmek Zîlanların dilinden olmak, düşüncesinden olmakla mümkündür. Şahadetlerin toplam ifadesi, ideolojik donanımın üst düzeyde temsili, duygunun, düşüncenin bireyi aşarak, toplumun örgütlü dili haline geldiği Zîlan gerçeği ile kurumlaşarak, kurtuluş çizgisinin somut ifadesi olmuştur. En büyük eylemciler esasta güvendikleri değerler için eylem yaparlar.” Zîlan Kurdistan topraklarında yaşamı oluşturan bir tanrıçadır. Bugün binlerce özgürlük fedaisi onun izinden yürüyerek PKK’nin fedai ruhunu büyütüyor. Zîlan’ı en iyi onun dilinden anlarız. O eylemi ve yazdığı raporu ile kendini en yalın ve güzel şekilde anlatmıştır. Raporundan bir bölümünü sizlerle paylaşıyoruz: “Partimiz PKK öncülüğünde gelişerek tüm insanlığa mal olan ve giderek ezilen halkların yüce sosyalizm yolundaki tek umudu haline gelen mücadelemiz, bir bütünen ulusal yok oluş sürecini yaşayan, soysuzlaşmanın eşiğine getirilen bir halkı, tarihte ilk defa yücelterek hak ettiği yere getirmiştir. Yurtseverlik rolünden uzak, düşmana tabi, vatansız, tarihi egemenler tarafından gerçek aydınlarını ve önderlerini istenilen düzeyde çıkaramayan yitik bir ülke ve halk gerçekliği karşısında PKK ve onu var eden Başkan APO, aleyhte gelişen bu gelişmeyi ters yüz ederek sadece kimliği değil, beyni de egemenler adına çalışan, ve emperyalizmin de hizmetine sunulan Kürt halkını ölüm uykusundan uyandıran, dirilten, kendi özgürlüğü için savaşan, savaştıran bir konuma getirmiştir. Başkanım! “Kendimi böyle bir eylem gerçekleştirmek için aday görüyorum. Bizler, sizin bitmez tükenmez emek ve çabalarınıza karşılık canımızı bile versek yeterli değildir. Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı. Siz yaşamınızla bir halkı yeniden yarattınız. Bizler sizin eseriniziz. Tüm Kürdistan halkının ve dünya insanlığının geleceğinin teminatısınız. Yaşamınız bize onur veriyor, sevgi, cesaret, inanç veriyor. Tüm Kürdistan halkı ve milyonlarca insan size ölümüne bağlıdır. Sizin bu çekiciliğiniz bizi de oldukça etkilemektedir. En zorlandığımız anlarda sizim bizlere olan sevginizi düşünüyor ve manevi güç alıyoruz. Şehide en çok bağlı olan sizsiniz. Bu temelde gözümüz kesinlikle arkada kalmayacaktır. Bu eylemi, gerçekleştirmem gereken bir görev olarak görüyor ve kendimi sorumlu hissediyorum...” Başkan APO ve partimiz PKK’nin çabalarına layık olma, genelde sömürülen bütün insanlığa, özelde Kürdistan halkının özgürlüğü ve Kürt kadınının özgürlük istemlerine cevap olmak ve onların temsili olmak amacıyla aldığım bu karar, bana büyük bir moral ve cesaret veriyor. Tarifi imkansız güzel duyguların sahibi olmama neden oluyor. Kadın özgürlük şehitlerimiz ve büyük direnişçilerimizin izinde yürümek, onların mirasına doğru bir şekilde sahip çıkmak çok şerefli bir duygudur. Tüm dünyaya haykırıyorum! Bizler artık vatanımızda, özgürce yaşama, insanca yaşama olanaklarına kavuşmak istiyoruz. Kan, gözyaşı ve zulüm halkımın kaderi olmamalı artık. Barışa, kardeşliğe, sevgiye, insana, doğaya ve yaşama en çok sevgi dolu olan biziz. Bu sevgidir bizi savaşa zorlayan. Ölmek ve öldürmek istemiyoruz. Ama özgürlüğümüzü kazanmanın da başka yolu yoktur. Bu savaşın suçlusu emperyalist güçler ve onun uşağı TC’dir. Susmak en büyük suçu işlemektir. Eğer gözlerimizin önünde akan bu kanı görüyor ve sessiz kalıyorsanız, en büyük suçlu sizlersiniz. Bütün insanlığa sesleniyorum! Eğer bu insanlık suçunu işlemek istemiyorsanız, Kürdistan halkına omuz verin, destek olun, Emperyalizmin dumura uğrattığı beyinlerinizin ve yüreğinizin pasını silin ve bir halkın özgürlük çığlıklarına kulak verin. Bu seste kardeşlik var, insanlık erdemleri var, dostluk var. Yurtsever halkım! Bu eylemle yüreklerinizin dili olmaya çalışacağım. Bizler dağlarda binlerce evladınız sizlerin özgür yarınları için bir kez değil, binlerce kez canımızı feda etmeye hazırız. Savaşımızın bu en kızgın günlerinde sizler de saflarınızı netleştirmelisiniz artık. Savaşımımızın adı halk savaşıdır, öyleyse halk savaşının gereklerini yerine getirelim. Özgürlük ağacı kanla sulanır diye bir deyim vardır. Özgürlüğünüzü ucuz terk etmemelisiniz. Şunu çok iyi bilince çıkarmak gerekiyor ki, ülkemiz çok değerli. Bunun için düşman bu kadar ısrarlı. Biz neden ısrarlı olmayalım ki? Canımızdan başka kaybedecek  neyimiz var? Onurluca ölmeyi, onursuzca yaşamaya tercih edelim. Özgürlüğe çok yakınlaştığımız bu süreçte halkımızın şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da  PKK’nin başlattığı direniş mirasına sahip çıkacağına, ödediği bunca bedelden sonra bir o kadar da ödeyeceğine ve özgür yarınları kendi elleriyle yaratarak dünya toplumları içerisinde şereflice yerini alacağına olan inancımla selamlıyorum! Kahrolsun Emperyalizm, Sömürgecilik ve Her Türden Gericilik! Yaşasın Ordulaşan Halk Gerçeğimiz! Yaşasın Başkan APO!          

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 14 Aralık 2024
Görüntüleme: 148

GÜZELLİĞİ İLE YILDIZLARI UTANDIRAN KADIN

Bereketli toprakların bereketli insanları, kendini yeniden var etmenin, büyük savaşını veriyor. Kendi topraklarında kendi köklerine tutunarak sırtlarını dağlarına, yüzlerini Urfa’da doğan güneşe dönerek kendi var oluş tarihlerini yazıyorlar. Kanları mürekep, defterleri dağlar oluyor. İnsanlık var oldukça bu direniş hep sürsün ve anlatılsın diye. 21. yüzyılın Dehak’larına karşı çağdaş Mazlum’ların direnişi sürsün ve dağlar gibi hep var olsun diye. Tüm şarkılar, türküler onların adına yakılıyor. Onlar bir çağın sorumluluğu ile savaşıyor ve bir sanatkar ustalığı ve hasaslığı ile bu direnişi, özgürlüğü nakş ediyorlar. Toprağa düşen yağmur misali çoğaldıkça çoğalıyorlar. Yağmur yüzlü, dağ gülüşlü savaşçılardan bir tanesidir Ronahî. Yüreğini dağlara armağan eden, çağdaş Dehaklara karşı bedenini halkına ve insanlığa siper eden öncü bir kadın. Ronahî bereketli toprakların, direnişçi bir halkın yiğit bir evladı. Adı gibi karanlığı parçalayan bir zühre yıldızı. Güzelliği karşısında yıldızlar bile utanırken, cesareti ve heybeti ile dağları mahçuplaştıran ateşten bir yürek. Ronahî isyanlarla, dağlarla yaşayan, yiğit ve savaşçı bir halkın çocuğu olarak Colemêrg’de açar gözlerini. Yurtsever bir ailenin içinde büyürken, ninesinden dinlediği direniş masalları ile büyür. Yüzü hep dağlara dönük, dağ zirvelerine bakarak masallardaki kahramanları arar. Mayasının dağlarda olduğunu bilir. Dinlediği her türküde, yakılan her dengbejde, anlatılan her destanda, zulüm varsa direniş dağlardadır. Anlatılanlar onun için bir masaldan ötedir. Anlatılanlar kendisi bulacağı yerin birer haritası yol göstericisidir. Karanlıklar içinde gelen sözde, yakılan ışıkta dağların zirvesi onu çağırır. Ronahî hevalde bu sese genç yaşta kulak verir. Zalim Dehak’ların olduğu süreçte bilirki, direniş Kawaca, Mazlumca olmalıdır. Nasılki yüzyıllar önce, dağlarda özgürlük ateşi yakılmış ise bugünde o ateş hala dağlarda daha da gürleşerek yanmaktadır. Ronahî’de dağlı bir kavmin evlatı olarak yakılan ateşe doğru 2003’de yol alır. Asi ve heybetli dağların eteklerinde büyümüştür Ronahî. Bunun için  mayası dağlarda yoğrulan bir kavmin asi damarlarına sahip bir kadın olarak dağlarla çabuk bütünleşir. Dağla ve yoldaşlarıyla sağladığı uyum onun bir gerilla olarak çabuk geliştirir. Gördüğü ilk eğitimleri büyük bir başarı ile tamamlar. Katıldığı süreçlerde özgün kadın birliklerinde kalması bir kadın olarak kendisine olan güvenini daha da artırır. Tanrıçaların mekanı Zağroslarda kalan Ronahî, tanrıçalar mekanında güzelliğine ve asiliğine tanrıçanın güzelliklerini de katar. Zagroslarda kadın kimliğini keşfederken, tanrıçaların izinden yürümenin yüceliğini ve gerekliklerini daha iyi anlar. Zagroslarda başlayan yolculuğu, Xakurkê, Dêrsîm ve Garê’ye kadar devam eder. Dağları adımlarken daha ada güçlenirken. Her mekandan, her yoldaşlarından kendine birşeyler katarken kendinden birşeyler de katar o mekanlara. Onun yürüdüğü yoldan yürürken hissedersininz sizden önce dağlı ve asi bir kadının bu yollardan geçtiğini. Onun güzelliği karşısında dağlar utangaç kalır, gözleri güzelliği keşfetmiş, ayla dans eden bir yıldız gibi parlar. Yoldaşlarını bahar yağmurunun güzelliği ve sadeliğiyle kucaklar. O, PKK yoldaşlığını yaşayan ve yaşatan dağlı bir kadındır. Kimi zaman bilge bir kadın kimi zaman öğrenmeye hevesli heyecan dolu bir öğrencidir. Öğrendikçe kendini oluşturan, oluşumuna anlamlar katandır. Kolektif bir aşkla yaşar. Tüm yoldaşlarına duyduğu sevgi dağlar gibi doğa ana gibi adaletlidir. Bireycilikde değil, toplumsallıkta özgürlüğü arayan Ronahî, kolektifleştikçe güzelleşen ve partileşen bir kadındır. Kendini oluşturmanın tüm hayecenı ve coşkuduyla özgür kadına doğru yürür. Özgür kadın kimliğine ulaşmanın tüm sınırları parçalamakla, olacağını bilirken yıkılması gereken ilk duvarlarında kadında yaratılan geleneksel özellikler olduğunu bilir. Kendiyle başlar savaşmaya, ilk zaferlerini sisteme ait özellikleri yıktıkça kazanır. Kendiyle buluştukça güzellikleri keşfettikçe çirkine olan nefreti artar. Ronahî heval “Kendini zaferde kilitleyen bir insanın önünde hiç bir engelin durumayacağını” belirtir. Önderlikle yoldaşlık yapabilmek için partileşmeyi kendine esas alır. Partileştikçe bir ordu gücüne ulaşacağına ve yaşam bağlarını daha sıkı dokuyacağını bilir. Partileşmek onun için Mazlumlaşmak, Zîlanlaşmaktır. Onun için partileşen bir kadın yaşamın koruyucusu ve dokuyucusuyken, kendindeki tüm bireysellikleri aşmış çizgiyle bir olmuş militan demektir. Heval Ronahî bunun için sürekli olarak partileşmeyi esas alır Partileştikçe zafer tanrıçalığı yolunda daha sağlam adımlarla yürür. Bir komutan olarak görev yürüttüğü en zor süreçlerde bile yoldaşlarında partileşme ilkelerini oluşturmak için büyük bir çaba harcar.  Önder APO’yu anlamanın uygulamak olduğu gerçekliğini bilerek yaşar. Büyük bir mücedale ve bedellerle yaratılan tüm değerlerin güçlü bir temsilcisi olmak için büyük bir sorumluluk duygusuyla hareket eder. Cesur kişiliği ile düşmanın mevzisine ilk saldırandır, çektiği zılgıtlar, özgürlüğün sesi olduğu kadar, ülkesindeki tüm kadınların sesidir. Yoldaşları onunla aynı mevzide savaşmanın gururunu yaşarken, duruşuyla bir dağ kadar güven yaratır. Heval Ronahî mücadele yaşamı boyunca yüreğinda özgür kadının tüm güzelliklerini topladı. Dokunduğu he yoldaşında bu güzellikleri yaratmak için çaba harcadı. Bir bahar yağmuru gibi, toprağı ve yaşamı bereketle kucakladı. Önder APO’ya olan sevgisi ile yaşamı sevdi. Savaştıkça güzelleşen, güzelleştikçe sevilen bir tanrıça oldu. Kadın özgürlük ordusunun bir komutanı olarak aldığı bayrağı büyük bir inançla ve bağlılıkla dalgalandırdı. Onu 2016’da Dersîm dağlarında uğurladık yıldızların arasına. O gök yüzünde parlarken ay utanarak bir adım geriye çekilir şimdi gök yüzü semalarında... Mücadele Arkadaşı 

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 07 Ekim 2024
Görüntüleme: 153

ŞEHİT DIYANA’NIN, ARIS-FARIS TÜNELLERİNDEN YÜKSELEN ZILGITI DİRENİŞE ÇAĞRIDIR

Yangınlar sarar gök kubbeleri ve bulutların içinde yağmurlar kurur Toprak yarık yarık olunca susuzluktan, Birileri gökten değil yerden, ta en derin yerden yağdırır yağmurları. Birileri hep yıkıp yaksa ve kurutsa da bulutları Başka birilerinin yüreğine işlemiştir, yağmuru yerden fışkırtan kudret Ve onlar hep yoğunlaşma ve yağış halindedir. Gökte sekteye uğratılmak istenen doğal döngüyü yer altından yaşatırlar. Onlar toprağın derinliklerinde dahi GÜNEŞ’İN sıcaklığıyla yoğunlaşır, buharlaşır ve yağarlar. Onlar doğal yaşamı sürdüren direnişçiler ve ‘Onlar’ kurak zamanlarda insanlığın susuzluğunu gideren nebilerdir. PKK saflarındaki görkemli yeraltı direnişlerinin zirveye doğru tırmandığı 2021 yılında, Avaşîn Alanındaki Aris-Faris tünellerinde, 5 yiğit birleşip bir elin 5 parmağı misali düşmana tarihi boyunca unutamayacağı bir tokat attı. Her biri bir derviş ve her biri tek başına bir komutan olan bu yiğitlerin öncüsü Diyana’nın resmini çizmek istiyorum. Diyana tam anlamıyla yoldaş, Diyana öncü, Diyana öteki yarı, Diyana canan, Diyana sevda, Diyana güven, Diyana berrak bir su ve Diyana bütün güzelliklerin toplamı. Onu tanımış olmak onu tanıtmayı zorunlu bir görev kılıyor. Diyana, ülkemizin Rojava yakasında, Dêrîk kentinde, gözleri hep Cûdî’ye bakan bir çocuk olarak büyümüş. Diyana dümdüz şehirlerin engebeli insan ilişkilerinden yorulmuş, Diyana engebeli dağların dosdoğru insanlarını merak etmiş, onları tanımadığı halde hep özlemiş durmuş. Diyana kolayın ardındaki bataklığı fark etmiş ve Diyana hep zorluğun ardındaki güzelliğe ulaşmak için didinmiş. Diyana, çok küçük yaşlardan itibaren, yaşam mücadelesini kişiliğinde özümsetmiş dağ yürekli bir kadındır, ondandır ki onu tanıyan herkesin hafızasında güçlü ve özgür iradeli kadın resmini çizmiş. Diyana’nın koskocaman yüreği her daim Tanrıça döneminden kalan gücünü ve güzelliğini dipdiri koruyabilmiş kadınları anımsatırdı. Duygu yoğunluğu, gözlerinde sönmeyen bir parlaklık yaratmıştı, ışıl ışıl baktığı yoldaşlarına her bir gülüşü, her bir kulak verişi, her bir sözüyle en büyük gücü ve morali aşılardı. O gerçek anlamda doğal bir öncüydü. Bazı insanlar yetki olmaksızın bulunduğu ortamda direkt doğal bir otorite kazanırlar. Diyana bu doğal öncülerden biriydi bulunduğu her ortamda. Onu birçok defa gördüm, bir komutanken, bir savaşçıyken, tünel hazırlıklarında veya arazi birimlerinde. O her defasında gördüğüm her yerde öncüydü. Onun bulunduğu tüm ortamların ortak bir rengi vardı. Apocu felsefenin insanda yarattığı güzelliğin ışıltısı çekiciliği, berraklığı, saygı değerliği ve politik düzeydeki kudreti Diyana’da somut bir oluşum olarak gözlenirdi. Onu ilkin 2015 yılında Heftanîn’de görmüştüm. İlk gördüğüm gün, elindeki şiir defterine Arapça yazdığı şiirlerden okuduğu mısraları hatırlıyorum. Öylesine derin, öylesine çekici bir edebiyat vardı ki yazılarında, saatlerce oturup onu dinlemek istemiştim. Bende böyle entelektüel bir görüntü yaratmıştı ilkin. Daha sonra kış hazırlıklarına başladığımızda ise ne kadar yaman bir Kürt kadını olduğunu fark etmiştim. Yaşı çok genç olmasına rağmen el attığı her işi öyle büyük bir yetkinlikle başarıya ulaştırıyordu ki sanırsın asırların tecrübesini toplamış kendinde, oysa 1 yıllık gerillaydı daha. Ben daha birkaç aylık yeni savaşçıydım onun komutası altına girdiğimde. Kışın bir operasyon bilgisi gelmiş ve arazide birimler şeklinde dağılmıştık. Ben ve iki kadın arkadaş daha önce kullanılmayan bir araziye gitmiştik, burada kaya altı bulamadığımız için dışarıda çadırımızı kurup akşam içine girmiştik. O akşam öyle bir kar yağmaya başlamıştı ki bizler üç deneyimsiz gerilla olarak orada karın içerisinde kalmıştık. Önümüzde tek çare olarak çadırın içerisinde karın biraz dinmesini beklemek kalmıştı. Sabaha doğru çadırımız yarıya kadar karın altında kalmıştı ve uzun bir uğraştan sonra kapıyı zar zor açmıştık. Bizler karın durmasını fırsat bilip hemen sağlam bir yerde ateş yakmak ve bir kaya altı bulmak için harekete geçmiştik. Ne kadar yeni de olsak bize ilk verilen eğitimlerden gerillanın hiçbir zaman çaresiz kalmaması gerektiğini bilerek hareket ediyorduk. Bizler daha böyle sağlam bir yer arama hareketliliğindeyken, baktık ki aşağıdan Diyana Arkadaş ardına bir arkadaş vermiş, omzunda da kürek bize doğru geliyor. Heval Diyana bizim yeni olduğumuzu ve büyük ihtimalle o yoğun kar yağışında tedbirsiz olduğumuz için karda takılacağımızı düşünerek akşamdan yola koyulmuş ve yerimizi bilmediğinden sabaha doğru bizi bulmuştu. Heval Diyana’nın dize kadar olan karda, elinde kürekle yamacın aşağısından bize doğru ilerlerken ki görüntüsü benim hafızama bir kahramanlık resmi olarak kazınmıştı. Bize ulaştığında ve bizleri iyi gördüğündeki heyecanı sevinci, göz parıltısı hepsi gözlerimin önünde. Daha sonra parti saflarında belki bunu kat be kat aşan kahramanlık abidelerine şahitlik ettim ama bu anı bende ilk yoldaşlık ölçüleri nasıl olmalı sorusuna somut bir cevap olmuştu. Heval Diyana ile daha sonra 2016-2017 kışında Xantur tepesinde Şehit Rojîn Gewda Akademisi’nde bir araya geldim. Orada da takım komutanımızdı. Heval Diyana, duruşu ve katılımıyla hepimiz için örnek bir öncüydü. O yaşamın her anında, her alanında vardı. Bireysel bir yaşamı, bireysel bir arayışı yoktu. Yoğunlaşmaları komünaldi, mücadelesi komünaldi, çalışması ve başarısı komünaldi. O kendini gerçek anlamıyla adamış bir kişilikti. İnanılmaz bir tempo ve büyük bir uğraşla ve büyük bir zevkle yaşamın ve mücadelenin her alanında yetkinleşme çabası veriyordu. Ondaki çalışkanlık, üretkenlik, yenilik tükenmek bilmiyordu. Tüm bunların yanında son derece mütevaziydi, bir arkadaşın bir sıkıntısı varsa o mutlaka bundan kendini sorumlu görür ve arkadaşlara karşı sonuna kadar emek verirdi. Yani hem düşünsel hem ruhen hem de pratik olarak her yönlü emekçiydi. Kurdistan’ın kadim anneleri gibi sac ekmeği yapardı, bunu da parti saflarında kısa bir süre içerisinde öğrenmişti. O, sacı ateşin üzerine koyduğu gibi etrafında bir topluluk oluşurdu, her arkadaş ona el ayak olur “Heval Diyana, sen yeter ki o sac ekmeğinden yap gerisini biz hallederiz” derdi. Bir tarafı bilge bir filozof, sana hep en doğru yolu gösterir, bir tarafı maharetli bir Kürt kadını. Kürt kültüründe olan her türlü yemeği en lezzetli şekilde ve en kısa sürede yapar. Bir tarafı müthiş bir direnişçi her türlü doğa koşulu ve düşmandan kaynaklanan zorluklara karşı hep dik başlı. O her türlü, her yönden sevilesi ve saygı duyulası bir yoldaş ve komutandı. Berrak bir su gibi oluşu, ortamda sonsuz bir güven yaratıyordu. Yapı yönetim tüm arkadaşlar Heval Diyana’ya her türlü güveniyordu. En zorlu ve kritik görevlerde, en kısa zamanda ve en fazla sonuçla tamamlanması gereken çalışmalarda mutlaka ilk akla gelen Heval Diyana olurdu. O böylesi sayısız görevin üstesinden gelmişti. 2017 baharıyla birlikte düzenlemelerimiz olmuş ve yollarımız ayrılmıştı. O Haftanîn’de kalmış ben Haftanînden çıkmıştım. Yıllar sonra 2019 yılı baharında Avaşîn’de görmüştüm bu defa onu. Heval Diyana’nın yaşıyor olması ve aynı alanda bulunuyor olmamız bana çok büyük manevi bir güç vermişti. O etrafındaki her arkadaşa karşı kendini sorumlu görüyor her bir arkadaşa güç, moral veriyordu, işte bu anlamda fedai bir yoldaştı. Onda yoldaşlık sevgisi bir sel misali taşkın taşkın akardı. İlkin Stûnê bölge komutanlığını yapıyordu, ben de görev için oraya gitmiş, orada görmüştüm onu. Heval Diyana bir gün olsun kendi noktasında kalmıyordu, her gün bir tepede, her gün altyapı çalışması yürüten arkadaşların yanında. Bu arkadaşları tamamlamak ve güçlendirmek için ne gerekiyorsa yapıyor, dışardan gelen arkadaşlara da her türlü öncülüğü yapıyor ve desteği sağlıyordu. PKK de ayrılıklar zor olduğu kadar gereklidir ama böylesi buluşmaların verdiği mutluluk da tarif edilemez bir değerdedir. Sevincime sevinç, gücüme güç katmıştı, kararlılığımı biledikçe bilemişti. İşte Heval Diyana böyle bir parti insanıydı, her bir tavrı ayrı bir yönüyle ilkeli yaşamın ve mücadelenin zafer yolunu örüyordu. Bir bütün olarak o devrimin hizmetindeydi. Stûnê’den sonra bu defa da Mamreşo bölge komutanlığında yer almıştı. Orada da kesişmişti yollarımız, Heval Diyana kendisinden hiçbir şey kaybetmeden aynı enerji ve coşkuyla yine her türlü göreve koşuyordu, her bir arkadaş ile ilgileniyordu. Parti yaşamının her alanından kendisini sınırsız sorumlu görüyordu, O, adım adım kusursuz bir militanlığa yürüyordu. 2019’un başından 2020’nin sonuna kadar sık sık karşılaştım Diyana yoldaşla, daha sonra tekrar ayrıldı yollarımız, yine kalan O, giden bendim. 2021 yılında düşman Avaşîn’e yönelik operasyon başlattığında Mamreşo bölgesine bağlı Aris-Faris tünellerindeydi. Yanında Amara, Jîn, Sarya ve Rûbar Arkadaş vardı. İnsiyatifliydiler, beş yiğit bir olup fedaice bir direnişte karar kılmakta kullandı insiyatiflerini. Beş  yiğit bir elin beş parmağı misali bir olmuş, birlik olmuşlardı. Alınan her bir kararda ortak, atılan her bir adımda birlikteydiler. Beş yiğit birbirlerinin yoldaşlığına kenetlenmiş ve bırakmıyordu biri bir ötekini. Beş yiğit, sınırsız imkanlarını seferber ederek gelen lanetli orduya meydan okuyordu. Heval Diyana’nın anlam yüklü sesi duyulurken cihazdan onu tanıyan ve tanımayan her arkadaş hemen onlara varmak için neleri feda etmezlerdi ki? Diyana somut olmayan bir şekilde fedaice savaşacaklarını duyuruyordu, en son sorumluluğunu da yerine getirerek arkadaşları kendi akıbetleri hakkında bilgilendiriyordu. Ve 8 Mayıs 2021 günü Aris-Faris tünellerinden büyük bir patlamanın sesini bastıracak türden zılgıtlar yükseliyordu. Mamreşo’da ki 7 kişilik halayın ertesinde 5 yiğitin zılgıtlarıyla milyonlar, bu halaya davet ediliyordu. Heval  Diyana, aşkla dolu bir yaşam yaşadı ve aşkı yakalayan bir şehadetin sahibi oldu. Heval Diyana yaşarken komünal yaşadı ve hep öncülük rolünü aldı, şehadete yürürken de komünal bir yiğitliğin öncüsü olma sorumluluğunu cesurca omuzladı. Diyana’lar ölümsüzdür, Aris-Faris tünellerinden yükselen zılgıt direniş çağrısıdır ve bu çağrıya yol almak her şerefli Kürt gencinin ve kadının kendini var kılma şartıdır. Mücadele Arkadaşı

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 06 Ekim 2024
Görüntüleme: 147

Sayfa 7 / 11

  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • İSYANCI VE ÖZGÜR RUHLU BİR KADIN; ŞEHİT DOĞA PÎRDOĞAN

  • Ordulaşma Tarihimizde Ekim Şehitlerimiz

Ana Menü

  • ANA SAYFA
  • ÖNDER APO
  • AÇIKLAMALAR
  • GÜNDEM
  • ÖNCÜLERİMİZ
  • STAR AKADEMİSİ
  • STAR GÜNLÜKLERİ
  • DAĞ DÜŞÜNCELERİ
  • VİDEO GALERİ
  • FOTO GALERİ

Ara Menü

  • Sitede ara