Disiplini anlayabilmek için amaçta müthiş yoğunlaşmak gerekir. Rêber APO Amaçta yoğunlaşan kişilikler nasıl olur, ne yaparlar, nasıl yaşarlar? Büyük amaçları olanlar verili yaşamı red ederek başlarlar yaşam kavgalarına. Verili cinsiyet rollerine karşı çıkarlar, verili sınıfsal özelliklerinin üzerine giderler. Büyük amaçları olanlar Zilan gibi bombayı kendinde patlatmayı, Beritan gibi uçurumlardan atlamayı, Sema gibi ateşlerde yanmayı göze alıp yola çıkarlar. Zin de büyük amaçlar uğruna yola düşenlerden oldu. Qamişlo’dan yola düşen Zin başladığı ilk günden beri engellerle savaşmayı kendisine esas aldı. O da tıpkı Zilan gibi büyük ve anlamlı bir yaşamın sahibi olmak istiyordu. Katıldığı ilk günden beri Zilan, O’nun pusulasıydı. Zilan kişiliğini merak eden, Zilan kişiliği üzerine yoğunlaşan Zin fiziki hastalıklarını mucizevi bir biçimde bu yolla aşmış oldu. Kimsenin beklemediği bir anda ayaklandı ve dağlarda ceylan gibi sekerek özgürlüğe koştu. Zin’in bu kadar hızlı iyileştiren neydi, insanlar neden PKK’ye gelince en ağır hastalıklarını bile aşabiliyorlardı? Bunun bir nedeni olmalıydı. Zin de bu nedenler üzerine düşündü. Doğal kaynakların vahşice sömürülmesi, suların kirletilmesi, havanın kirletilmesi, hayvan türlerinin gün geçtikçe azalması, insan emeğinin talana uğraması, insanların kendiliğinden çıkarılması onları hasta ediyordu. Toplumda yaygın hastalıkların nedeni buydu. Fakat PKK yaşamı bunun tam tersi bir yaşamdı. Ekolojik bakış açısı insanı doğanın parçası kılardı, insan doğa karşısında hükmedici güç değildi. Kendisi de bir doğa olarak doğanın içinde var olurdu. PKK’nin ekolojik bakış açısı insanın öze dönüşünde en büyük aşamaydı ve Zin bunu bilince çıkarmıştı. Politik ve ahlaki toplumsallığıyla PKK yaşamı insana gerçek değerin verildiği yerdi. İnsan burada irade sahibi olur, kararlara katılır, inandığı gibi yaşamanın olanaklarını yaratabilirdi. Bunun mücadele ortamıydı PKK. İnsanın en büyük hastalığı inandığı gibi yaşamasının mümkün olmadığı sistemlerde açığa çıkardı. Ama inandığı gibi yaşayan, düşündüğünü pratikleştiren PKK ortamı hastalıklara zemin vermezdi. Hele bir kadın olarak özgürce kendisini ifade edebilme imkânı, kendin olma yolunda yürüme iradesi PKK’ye katılımın esasıydı Zin için. Zin tüm bu nedenlerden dolayı PKK’yi yeni yaşamının mihengi yaptı. Zin PKK yaşam felsefesini şöyle tanımlıyordu; ‘’ PKK güzel yaşamın, sağlıklı ve özgür yaşamın yaratıldığı toplumsallıktır.’’ Zin de bu toplumsallığın bir parçası olarak verili olanları teker teker kişiliğinde ortadan kaldırmak için canla başla vurdu verili sistemin kalıntılarına. Kendisindeki özellikleri aştıkça yüceleşti, güzelleşti ve Zilan yoldaşlığına adım adım yaklaştı. Zümrüt yeşili gözlerinde güneşi taşıyan yoldaşımız dağlarla buluştuğunda büyük bir heyecan duymuştu. Durmadan gülümsüyor, büyük bir coşkuyla yolları, patikaları aşıyordu. ‘’Zilan’a geldim’’, diyordu büyük bir sevinçle. Dağların heybetine kapılan Zin, bir soluk arasında durup dağları izlemeye koyuldu. Tam o anda güneş yeryüzüyle vedalaşıyordu. Güneşin kızıllığında parlayan zümrüt yeşili gözleri birazdan çöken karanlıkta yıldızlarla buluşmuş, gecenin ferine dönmüştü. Öyle ki kırk yıllık bir gerilla gibi gece yürümekte hiç zorlanmamıştı. Ona baktıkça amaçta yoğunlaşan kişinin her zorluğu nasıl kolaylıkla aşabildiğine bir kez daha tanık olmuştuk. Amaç dağlardı, amaç özgür yaşamdı, amaç Zilan’a yoldaş olmaktı. Ve Zin bunu başarmak için disiplini kişiliğinin özü haline getirmişti. Bu nedenle de devrimci görevleri yerine getirmek de hiç zorlanmadı. Zilan’ın yoldaşlığına talip olduğundandır bu kelimeyi yani zorlanmayı sözlüğünden çıkarıp atmıştı. Ve büyük ceng günü gelmişti. Ahura Mazda ve Ehriman’ın yeryüzü cenginde Zin Hürmüz’ün ordusunda sarı kuşağını beline bağlamış koşturmuştu atını karanlığın üzerine. O gün Zin tıpkı dağlara geldiği ilk günkü gibi çocuksu bir coşkuyla atılmıştı en öne. ‘Yaşam keşfim asıl şimdi başladı’ diyordu. Savaşın insanı pişirdiği söylenirdi. Bu öyle bir ateşti ki, kendisine benzemeyeni, kendisinden olmayanı yakıyordu. Fakat Zin o ateşe dokunduğu andan itibaren tepeden tırnağa ateş kesilmişti. Ateş kendisinden olanı, aydınlık kendisinden olanı tanımıştı, bağrına basmıştı. O yanmamış, yakıcı ateşin ta kendisi olmuştu. Ve Zin Zilanlaşmıştı, Medyalıların adına layık bir direnişle dağlara karanlığın gölge düşürmesine izin vermemişti. Fedailerin ceng meydanında ilk mermiyi atanlardan olmuş ve sonuna kadar direnerek Ehriman’ın ordularını tarumar etmişti. Yüreğindeki bitmeyen heyecanla, yüzündeki sonsuz gülümsemeyle güneşe yolcu olmuştu. Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 148
Kürdistan’da gözünü açmak demek bir savaş çoçuğu olacaksın ve her zaman kendini bir ceng meydanında bulacaksın, demektir.Bu ceng meydanlarımızdan biri olan Çewlig’te Seran Arkadaş dünyaya gelir. Seran, yurtsever bir aile ortamında büyür. Amcasının PKK hareketine katılımı ve kardeşinin TC faşist devleti tarafından tutuklanması Seran arkadaşta çelişkilere ve arayışlara neden olur. Bunun için de gerillayı daha küçük yaşlarda tanır. Seran’ın geleceğine yön verecek olan hayallerinden biri de gerilla doktoru olmaktır. Bu hayaller, çelişkiler ve arayışları içinde büyüyen Seran Arkadaş Bitlis Eren Üniversitesinde okumaya başlar. Bu dönemde partiyi daha yakından tanır, aktif olarak çalışmalara katılır. Devlet aygıtı nereden bilebilirdi ki Seran Arkadaş’ın hayallerine ulaşmadaki bir araç olacağını. Devlet Seran’in kendisine koştuğunu sanırken, Garzan’ın Siser, Kuris, Kember dağları çoktan kulağına ‘gel’ diye fısıldamış, bağrına basmış, saçlarını okşamış, asiliği ve heybetiyle yüreğine dokunmuştur. Çok fazla beklemeden bir grup arkadaşıyla katılım kararı alır. Şehit Mizgin’in, Arjin, Toprak ve Berfinler’in diyarına, dağlarına gelir. Onların yürüdüğü patikadan yürümek, onların içtiği kaynaklardan su içmek onların kaldığı yerden devam etmek hayalini yaşatır ve amaç haline getirir. Seran arkadaş ilk şekillenmesini Şehit Mizgin’in diyarında atarken bu onda büyük bir Garzan sevdası ve bağlılığını geliştirir. Bu sevgi ve bağlılık gamzeli gülüşlerde kendini nakşeder. Tabi bu gamzeli gülüşlerin nakşedeceği özgürlük kareleri Seran’ın yolculuğu ile büyümeye devam eder. Medya savunma alanına geçtikten sonra gördüğü eğitimlerde; Kemal Pir’in duruşunu, Zilan’ın Önderliğe olan bağlılığını ve Beritan’ın cesaretini almıştır. Bir devrimci gereklilikleri ve ihtiyaçları bekletmeyen ve gerekliliklerine girişendir. Hesapsızca ve fedaice görevinin üstüne gitmek için, kadın ordusunun özgür bir militanı olabilmek için Zap’a yol alır. Zap Seran’ı, Seran Zap’ı kucaklar. Orada ilk eylemini, orada düşmana ilk darbesini vurur. Ve düşmana; ‘’Seni kabul etmiyorum, sana yar olmuyorum, ben sadece ve sadece beni bana hatırlatan, Önder Apo’nun savaşcısıyım’’ der. Bu inancını her gün yeniden sabah duasına kalkan bir mümin gibi gündelik yaşamında, yoldaşına olan sevgisinde, partisine olan bağlılığında düşmanına olan öfke ve intikamında gösterir. Seran Arkadaş Zap’ta Berfin adını alır ve Zap’ın en güzel tepelerinin birinde bir berfin çiçeği olur. Cesaretiyle kendisine hayran bırakan, berraklığıyla bir kar tanesini andırna Seran artık güneşle buluşmasında tüm engelleri aşan Berfin çiçeğidir. Gururlu, onurlu ve başı dik, dağ başlarını sonsuza değin mesken alır. Anısı yüreğimizde sonsuzdur. Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 148
Yaşam; 5 harflik bir kelime, ama nelere bedel? Bir kapı ama ardında neler gizli? Uğruna nice yiğitlerin canını siper ettiği, anlam deryası partimizin fedaileri yazıyor bu tarihi. Hem alın terleriyle hem de damla damla kutsal kanlarıyla. Belki de hiç bulunamayan parçalarıyla bedenlerinin. Bu fedailerle yaşama, çok anlamlı ve çok büyük bir şans. Birçok yoldaşım Kürdistan topraklarıyla birleşti. Birçok fedai hakikat yolunda başarıyla kucakladı Güneş’i, her bir güneşten bir avuç yüreğini hakikât yolunda anlamla döşedi. Yüreğinde bir avuç güneş taşıyanlar, güneşin anlamına anlam kattılar. Gerillada yaşam apayrıdır. En zor olan şey ise ayrılıklardır. En çok ayrılıklarda gerillanın yüreği zorlanır. Çünkü savaş gerçekliği var. Bazen yan yanasın en güzel yoldaşlarınla, bazen senden uzaklaşırlar ve şahadet haberlerini alırsın. Tarife gelmez bir acıdır bu. Ama yine de umudu bağrında taşır. Bir daha tekrar görüşme umudunu. Aslında bizim yüreğimiz birbirimiz için, bizi biz yapan Güneşimiz için çarpıyor. Amaç birlikteliği, yürek birlikteliği her zaman beraber olmamızı sağlıyor. Bizim ruhsal birlikteliğimiz ayrılığı bir nevi anlamsız da kılıyor. Ama yine de fiziki olarak yoldaşlarından ayrılmak istemez gerilla. Hiç batmayan güneşimizle, binlerce yoldaşımızla Özgür Kürdistan’da halkımızla Newroz’lu günlerin hayali hiç eksilmez gerillada. İnsanlıktan çıkmış düşmanından, binlerce yoldaşının, halkının, tarihinin ve Güneşimizin intikamını almak için kuşanır silahını. Gerilla yaşamı denince dağlar gelir akla. Özellikle dağlı kadınlar. APO klanının dünyaya nam saldığı Apocu dağlı kadınlar. Onları tanımak için beraber çok vakit geçirmek gerekmez. Çünkü bazen bir kelamı, bazen bir selamı Apoculuğa olan bağlılıklarını gösterir. Heval Göksun’u düşününce sevda ve sadakat bu olmalı diye düşünüyorum. O 21. yüzyılın özgür kadın tarihini yazan kadınlardan biri oldu. Apoculuğa sevdalı, dağlara bağlı, sonuna kadar yoldaşlarına güvenen ve 5 bin yıllık intikam hırsıyla son nefesine kadar savaşan kadınlardandı. Son hatır istemeler, son gülüşler, son sözler, son bakışlar yüzümde hep canlanıyor. Heval Göksun’un kararlı, sevda dolu bakışları ‘’düşmanın buraya gelmesine izin vermeyeceğiz’’ sözleri sımsıkı sarılışları hafızamdan hiç ayrılmıyor. Gerillada yine en zor olan şey; gidenlerin arkasından onları anmak, akıllara kazımak ve yüreğe nakşetmektir. ‘’Fedai geçtiği yerde güzellikler bırakandır’’ der Heval Göksun. Adım attığınız ter döktüğünüz, bakışlarınızla, selamınızla ve kelâmınızla yüreğe dokunuşunuz; bizim için güzelliklerle doludur heval. Bu yüzden de sevda kadınlarılarına söz olsun ki; bu güzellikleri çiğnetmeyeceğiz! Kirli ellere ve kirli yüreklere dokundurtmayacağız! AN İNTİKAM ANIDIR... Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 154
Yağmurlu bir günde, Yol aldım özgürlüğe, Güvercinler eşlik ediyordu, Umut yolculuğuma, Birden bir güvercin yanıma yaklaşarak Kulağımda fısıldadı yaşamın tutkusunu Dağlarda özgürlük çemberini oluşturan yiğit insanlar var dedi. Aralarında biri oturmuş gökyüzüne bakarak kahramanları anlatıyor. O bir tanrıça, o bir doğa ahengi, o bir dost canlısı O özgürlük pınarlarında akan suyun sade sesi Axin yoldaştır dedi. Ve başladı bizim yaşam hikayemiz... Bakışlarıyla özgürlüğü müjdeleyen Axin yoldaşımla yağmurlu bir günde başlamıştı tanışmamız, mütevazi, olgun ve güzel bir tebessümle karşıladın bizi. Ve o an seni gördüğümde ne kadar güzel ve bir o kadar da sade dedim, evet seni ancak güzel ve sade kelimeler anlatabilir. Yaşamdaki sade ve güzel karakterliğinle, yaşamın özünü adeta keşfediyordun. Sadeliğin ve yaşamdaki dürüst katılımınla yoldaşların arasında güzel bir bağ kuruyordun. Bu bağ özgürlük yolunda şehit düşen yoldaşlarımızın bıraktığı mirasa sahip çıkmanın bağıydı. Sanki yüreğinde binlerce şehit yoldaşın hikayelerini taşıyordun. Olduğun her ortamda şehit yoldaşlarının yaşam hikayelerini anlatmaya başlardı. Sanki o an onlarlaydı. Yaşayarak hissederek anlatıyordu. Gözlerini gökyüzüne çevirip, bir ah çekerdi yüreğinde. Axin yoldaş yaşama anlamlı, bakarak derinliğine kadar iner ve özgürlük nefesini içine çekerdi. Yağmurlu günleri çok severdi. Yağmur bereketi, yeniliği ve yeniden yeşerecek olan insanlığın haberini getiriyordu. Bazen oturduğu yerde kulağını rüzgârın sesine verirdi. Sanki umudun sesini duyar gibi olur ve kulaklarını pür dikkat rüzgârın yönüne verir. Ve daha sonra sevinç dolu gözlerle gökyüzüne bakardı. Axin yoldaş doğayla bir olmuştu, yerinde durmayı sevmezdi. Yüzünde hiçbir zaman mutsuz bir tebessüm görmezdin. Hep oradan, oraya koşup duruyordu. Yorulmak bilmezdi. Devrimcilik büyük bir fedakârlık ister derdi. Bu yüzden nerde bir boşluk varsaydı oraya koşardı. Gözleri doğayla hep bir iletişim halindeydi. Doğanın güzelliğiyle ruh dünyasını buluşturmuştu. Görevlerin üzerine son derece kararlı bir şekilde giderdi. O görevi başarılı bir şekilde bitirmeyene kadar geri gelmiyordu. Hiçbir zaman yoruldum demez, onun bu hallerini gördükçe büyük bir güç alıyordum. İşte yoldaşlık bir güç bağıdır. Bu bağı koruduğun an, isterse binlerce düşman aynı anda saldırsın, zaten bu kurulan bağda sen kazanmışsın demektir. Biz kazandık Axin yoldaş, biz oluşturduğumuz dost bağında düşmana bir sıfır gol atık. Sen zor dönemlerde bile yoldaşının elini asla bırakmayan devrimci bir kadınsın. Her gün Önderliği görme hayaliyle, devrim ateşinde kendini yeniden yaratmanın adı oldun. Annen seni gibi bir evladı yetiştirdiği için kendinle gurur duyuyor, Xakurke dağlarının asi kadını, dağlar senin direnişinle bir daha sallandı. Dağlar direniş çığlığına cevap olabilmek için kendini, aydınlığın kollarına bıraktı. Katıldığın ilk günden beri kendini halkın özgürlüğüne adadın. Tarihi bir direniş içinde en ön cephede yer alıp işgalcilere tarihe gömdün. Tarih senin bir kahramanlara şahitlik ettiği için çok şanslı. Tarih bu kahramanları bu fedaileri yazıyor. Temel mücadele önüne Önderliğin özgürlüğün koyup öyle mücadele etti. Dürüst emekçi fedakâr katılımıyla yoldaşlarının yüreğinde büyük yer edindin. Yaşamda ve savaşta örnek bir PKK ve PAJK militanı olmayı başarabildi. Ardında bıraktığı mücadele mirasını devralıp özgür yarınlarla buluşturacağız. Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 153
Özüne bağlı yurtsever bir aileden, partiyi tanıyarak sevdalanmıştı dağlara. O aşk, sevda ve onurun müjdecisiydi. Bir kadın olarak sistemin kulu olmak yerine, kendi kimliği için savaşmayı tercih etti. Gözlerinin içi gülerdi. Gözleri güneş gibi parıl parıldı. Yoldaşlarına her baktığında, gözlerinin içindeki parıltı yoldaşlarının yolunu aydınlatırdı. O bir dağ tutkunu, bir yoldaş canlısı ve bir Kürt evladıydı. Önderliğin militanı olabilmek için kendini savaşla yeniden yaratan devrimci bir kadındı. Dağlar Arin’in ana ocağı oldu. Gerillacılıkta gelişti ve YJA Star’ın yıldızı gibi parladı dağlarda. Yaşamda zeki ve pratik yönüyle Arin hep bir öncüydü. Yoldaşlarına büyük değer verirdi. Yoldaşlarına her baktığında, ‘yoldaşlarım önderliğimizin değerleridir’, derdi. Ve yoldaşlarına Önderliğe karşı duyduğu sorumluluk bilinciyle yaklaşır, ona göre hareket ederdi. Arin, katıldıktan sonra özgür kadın çizgisini kendisine esas aldı ve bu çizgide derinleşmek için büyük çaba sahibi oldu. Kendini yeniden var etme başarısı göstererek, kadın özgürlük mücadelesinde büyük adımlar attı. Yaşamı büyük bir heyecanla karşılayıp, yaşamın bütün zorluklarına karşı büyük bir amansız mücadele verdi. Arin, yoldaşlarına sadık ve çok bağlıydı. Tüm benliğimle can yoldaşım Arin’in o narin temiz yüreğini anlatmak isterim. Kalemi elime alıp, çizmek isterdim yüzündeki özgürlük tebessümünü. Biliyorum seni ifade etmekte az kalacağım. Ancak seni bu dağlar seni anlatır. Çünkü bu dağlar senin narin bakışlarında can buldu. Yaşamdaki coşkun ve moralin bizlere büyük bir sevda ve bağlılık bıraktı. Önündeki aydınlık yolu keşfetmiştin, büyük ve kararlı adımlarla aydınlıklı yola doğru ilerliyordun. Önüne çıkan engelleri, Önderliğin bize verdiği güçle aşıp, aydınlıklı yola doğru koştun. Mücadele hayatın boyunca hiçbir zorluğun karşısında pes etmedin. Çünkü sen pes etmeyi bir kadına hiçbir zaman layık görmedin. Bu güzel özelliğini her zaman kendime esas aldım. Yoldaşın yoldaşı olmayı bildin. Biliyorum seni anlatmakta yetersiz kalıyorum. Ama seni her andığımda, sanki dağların zirvesinde bizi izlediğini hissediyorum. Zirvelerde dolaşmayı, yoldaşların için, ot, çiçek toplamayı çok severdin. Ve her bir kadın yoldaşına, o güzel kokulu topladığın çiçeklerle narin taçlar yapar ve yoldaşlarına hediye ederdin. Bilinçli ve anlam dolu bakan bir yoldaştın. Tanrıça özelliklerini özünde saklamıştın. Tanrıçalar diyarında kendini küllerinde yaratıyordun. Çiçekleri her topladığında, ona uzaktan baktığımda ve yüzündeki gülüşlere baktığımda, bana küçük bir kız çocuğun yüzündeki sevinç ve mutluluğu anımsatıyordu. Yaşadığı her anı dolu dolu yaşayan ve büyük anlamla sığdırarak, yaşama bir daha aşık olup derin izler bırakan Arin yoldaşımın hayali, davası, yolu biz geriden kalan yoldaşların hayali, davası ve yoludur. Dağlar tarihin en yiğit kadın ve oğullarına şahitlik etti. Dağlar şehit yoldaşlarımızın emek kokusuyla renk buldu, canımızı bu dava uğruna siper ederek, dağlarımızı şehit yoldaşlarımızın özgürlük kıblesine dönüştürüp, şehit ailelerimizi bu dağlarda karşılayıp yiğit kadın ve oğullarının bıraktığı izleri anlatıp göstermeye çalışacağız. Arin yoldaşımızın bağlılığıyla yaşamın her bir saniyesine fedaice katılacağız. Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 142
PKK yoldaşlığı, özellikle gerilla ortamı sözkonusuyken, emek ile yaratılan bir değerdir, hatta aslında kapitalist sistemin insanın toplumsal değerleri parçalanması karşısında insanlığa ödenilen borcudur PKK yoldaşlığı. O anlamda yoldaşlık devrimci bir eylemdir de. Özgürlük savaşçıları yoldaşlığı emekle eylemsel kılarken de, kendinden ödün verir ve bireysel zaaflarını yenerler. Annelerimiz nasıl çocuğu yetiştirirken kendinden taviz veriyorsa, sevgiyle besliyor ve yaşam ölçülerini onun önüne koyuyorsa, PKK yoldaşlığı da kendini öz ve net haliyle gerilla yaşamında göstermektedir. Bu toplumsallığın en yoğunlaşmış hali özelde kadın gerillalarda görünmektedir. Çünkü düşmanın yürüttüğü bu kirli ve ahlak dışı savaşının karşısında yaşamı ve onun uğruna verilen savaşı da güzelleştiren kadın mücadelesidir. Çünkü kadının özü paylaşımcıdır, eşitliği ifade ediyor. Bunun en somut ve gerçek hali ise anne emeğinde görülmektedir. Bireyciliğin karşısında kendini şartsız ve hesapsızca çocuğu için her gün bütün hücreleriyle feda etmesi, aslında devrimci bir duruştur da.
Bu duruşu özümseyen ve kanının son damlasına kadar savunan gerilla fedailerinden biri de Binevş Rûbarî idi (Samiye Oso). Kendisi bir 1988’de özgürlük hareketiyle tanışmadan önce bir anneydi. Fakat Binevş’in anneliği hiçbir zaman kendi çocuğuna karşı olan sorumluluğuyla sınırlı kalmamıştı. Aynı sorumluluk duygusunu her zaman zülüm ve baskı altında olan halkına karşı hissetmiş ve bu temelde de özgürlük arayışlarının peşinden gitmiştir. Aslen Efrin’li olan Samiye, Halep’de büyür ve 1988 yılında partiyle tanışır. Belli bir süre toplumsal faaliyetlerde kaldıktan sonra, Samiye yani artık devrimci kadın kimliğini kazanan Binevş Rûbarî, yönünü özgür dağlara verir ve 1994 yılında işgal altında olan savaş alanlarına gider. Yıllarca Zagros’un hemen hemen bütün alanlarında ter döken gerilla Binevş, Önderliğe ve özgürlük hareketine dayatılan tasfiye politikaları karşısında Önder Apo’nun ‘’yarım kalmış özgür kadın projesine’’ tutunarak kadın mücadelesini genişletme ve bu temelde yeni adımlar atma iddiasına girmiştir. Bunun için gerilla Binevş kendisini sonunda Kuzey Kürdistan yolculuğunda bulur ve yeni adımlar atar. Yıllarca ter döken emekçi Binevş bu sefer Dersim’in asi dağlarının hayranlığına kapılır, Dersim’e geçer. Orada kan döker, mücadele eder ve de sonsuzluğa erişir. Savaşın ve mücadelenin en zor süreçlerine şahit olur Binevş Rûbarî, fakat eksikliklere hiç taviz vermeden özgürlüğe tutunur ve kavgaya olan aşkını yoldaşlarıyla paylaşırdı. Yol ve mücadele arkadaşı Binevş Rûbarî’yi şöyle anlatır: ‘’Örgüt içerisinde bir dönemler çok zorlanmıştı. Muhtemelen 2000’li yıllardı. O yıllar onu etkilemişti. Ancak bu durumu kendi önünde engel yapmamıştı. Edindiği tecrübelerden yola çıkarak kendisini yaratmaya çalışıyordu. Ve tabii ki aynısını etrafına da yaymak istiyordu. Ve yer yer tek kalıyordu. Tek kalmalarda geçmişe dalıyordu. Vicdan muhasebesi yapıyordu. Bu, onu olumsuz etkiliyordu. Bunun için bize ‘tek kalırsam yanıma gelin, başka düşüncelere dalışımı engeller’ diyordu. Ancak yaşadıklarını örgüt gücüne çevirmek istiyordu. Şehadeti de biraz böyleydi. Şehadetinde vicdani bir sorumluluk taşıyordu. Şehitlere güçlü bir bağlılığı vardı. Şehadet gerçeğini, ‘Benim için şehit gerçeği manevi güç kaynağı ve bıraktıkları yolla isteklerini gerçekleştirmek için sahip çıkmaktır’ diyordu.’’ Dağlar Özgürlüğün Kayanağının Sembolüdür ‘’Yaşama müthiş bir bağlılığı vardı. Ve edindiği tecrübeleri etrafına da vermek istiyordu. Yine yaşadıkları zorlukları başkalarının yaşamaması için her şeyi yapıyordu. ‘’Düşmanın yarattığı kişilik ile muazzam kavga ediyordu. Kendisiyle kavga ediyordu. Bunu her gün görüyorduk. Yaşamı adeta bu düşman kişiliğini alt etmek üzerine kuruluydu. Yaşadığı bazı sıkıntılar geçmişte oluşmuş ve bunları düşmanın yarattığı kişilik özelliklerine bağlayarak kendi şahsında bin yılların sömürgeci sistemine karşı kavgaya dönüştürmüştü. Bu kavgayı ve savaşı ele alırken de, ‘savaş, kendi kimliğini yaşatmak için en son noktadır. Var olan düşman seni yok etmeyi hedeflemekte ve senin kimliğini korumansa var olma taktiğindir. En çok biksi (BKC) ve kleşe hakimim ve biksiyi seviyorum’ diye de ekliyordu. Ve bunun için eğitime önem veriyordu. ‘Kişiliği sürekli terbiye etmek gerek’ diyordu. Yeni arkadaşlara bu mücadele tarzını öğretmek için her şey yapıyordu. Önderlik kişiliğini ya da Önderlik tarzını yeni yoldaşlarına vermeye çalışıyordu. Bunun en iyi yerinin dağlar olduğunu söylüyordu. ‘Dağlar özgürlüğün kaynağının sembolüdür’ diyordu.‘’
O, Aynı Zamanda Bir Anaydı ‘’Binevş arkadaş aynı zamanda bir anaydı. Ana şefkati vardı. Ancak bu durumuna rağmen düşmana karşı savaşmak için Dersim’e kadar gitti. Oralarda bu kavgasını sürdürdü. Ve tabii savaş sadece bir mermi sıkma olayı değildir. En önemli savaş kendine eleştiriyi yöneltebilme cesaretini gösterebilmekti. Ve o hep bunu bize söylüyordu. Kendimize karşı amansız bir mücadele içerisinde olmamız gerektiğini söylüyordu. Nitekim bunu hepimize de gösterdi. Bir de yoldaşlığı güzeldi. Ana şefkati tadından bir sevgiydi beslediği. Bir ana gibi kendi elleriyle yoldaşlarını büyütmek istiyordu. Koruma refleksleri de fazlaydı. Belki bu da analıkla bağlantılı daha da güçlenen bir duyguydu. Bilemiyorum. Kadın olmanın verdiği duygusallıkla analık duygusu birleşince oldukça şefkatli bir yoldaş gerçekliği açığa çıkıyordu.’’ Binevş Rûbarîn Yoldaş Tek Kelimeyle Bir Kavgaydı ‘’Yaşam, ölüm ve özgürlüğe dönük ise; ‘Yaşam ruhun varlık içinde olmasıdır. Ölüm ise yeni bir canlının yaşamasıdır. Özgürlük, güç, irade ve iddiadır. Güneş gibidir ve ulaşılması gerekir. İrade özgüce dayanmayı ifade eder’ diyordu bize. Yaşamda da kendisini oluşturmuştu. Kişilik yaratmıştı. Bir militanlık düzeyi yakalamıştı. Bu önemlidir. Ve kendisine müthiş güveniyordu. Bir keresinde, ‘Kendimde tespit ettiğim yer, zaman-mekân tespiti yapma ve kendini ifadelendirememe zayıf yönlerim. Güçlü yönüm isteğim ile gelişen ne olursa olsun başarma çabasını verme ve amacına ulaşma yani gücüm ve isteğimle açığa çıkıyor. Çevreden yardım ve ilgi beklemiyorum. Bugüne kadar örgüt içerisinde kalmam da bağlılığımdan ileri geliyor. İnsan düşünen bir varlık ve her zaman olmasa da bireylere göre ilgi bekleme oluyor’ diyerek bizde özgüven yaratmak için her şeyi yapıyordu. Ve bence en önemli olan yaklaşımı da geri kişilik özelliklerine kavga etme ısrarıdır. Biraz Binevş yoldaşı tanımlamak gerekirse tek cümleyle: O, düşman özelliklerine karşı bir kavgaydı. Evet, Binevş Rûbarî yoldaş tek kelimeyle bir kavgaydı. Özgürlük kavgasını veren bir özgürlük kavgacısı.’’
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 148
İnsanlık tarih boyunca yaşamda edindiği tecrübelerden kazandığı manevi toplumsal değerleri her zaman koruma çabasını vermiştir. İnsanın bu değerleri diri tutma çabası onda bir koruma güdüsü oluşturur. İnsan da bu yansımasını en yoğun olarak doğaya karşı olan duyarlılığıyla ve duygusal bağıyla göstermektedir. Bir annenin çocuğuna gösterdiği şefkatine benzemesi gibidir bu duygu. Kapitalist sömürgeci zihniyet ise insanları o duygularından koparıp, kendi hakimiyeti altına alır, beyni ve yüreği işgal eder. Kendisini beyin yani merkezi güç olarak dayatırken, ilk olarak bireyin duygularını işgalin altına almaktadır. Kapitalist Modernite’nin günlük olarak yürüttüğü özel savaş politikaları bunu yoğunca beslemektedir. Bir zamanlar Toros-Zagroslar’da insanı besleyen ve yetiştiren doğa, hegemonya tarafından sömürülmeye başlanmıştır. Bir çocuğun annesini ret etmesine, inkar etmesine benzercesine bir savaş gerçekliğine dönüşmüştür bu. PKK mücadelesi bu dağlarda verilirken, sadece düşmanı darbelemek için değil, insanlığın doğaya karşı hesap vermesi ve ona karşı tarihsel görevlerini yerine getirmek için vardır PKK savaşçıları.
Bu kutsal görevi yerine getirmek isteyen savaşçılardan biri de Avaşin Irmak’tı. 1999 yılında Önderliğin esaret tecritine karşı çıkmak ve uluslararası komployu kınamak için Avrupa’dan, kapitalist ve komplocu sistemin merkezinden, mücadele alanlarına yol alır ve PKK’ye katılır. Kürdistan dağlarına geldiğinde Avaşin Arkadaş, bir çok arkadaş ile yoldaşlık yapar ve en ön cephelerde mücadele eder. Avaşin Irmak’ın dağ yaşamını ve PKK yoldaşlığına yakından şahitlik eden Zenda Cudi şöyle anlatır: ‘’Çarçella’nın bir de sarı nergis çiçeği vardır. Nergis çiçeği her yerde açmayan bir çiçektir. Daha çok yüksek ve asi kayalıklarda yeşerir. Kolay kolay herkes ulaşamaz nergis çiçeğine. Yine o güzel kokusuyla narin olan duruşuyla herkese meydan okurcasına kendisine hayran bırakır. ‘Ben böyle asiyim, ben böyle güzelim’ der. Bugün Önder Apo’nun yarattığı Kürt kızları da nergis çiçeği gibi ulaşılmazdır. Çünkü sarı çiçek güneşin rengidir. Avaşin yoldaş da o nergis çiçeği gibi sarışın ve narindi. Çakır gözlü, masum bakışlı, sakin yapısının yanında yer yer çılgınlıkları seven biriydi. Bu yapısının yanında gerillanın heybetli ve çekici elbiseleri ve Dersim’in o güzel desenli şelemesini takışıyla adeta Zagros’un bütün güzelliklerini kendinde toplamış olurdu. Böylelikle çok sempatik ve şirin görünürdü.
‘’Avaşîn yoldaş, ilk katıldığında Yunanistan’da, Avrupa’da çalışmalarda yer almışsa da dağda ve gerilla olmak her zaman daha fazla çekici gelmiştir. Çünkü Önder Apo özgürlüğün yolunun dağlardan geçtiğini göstermiştir. Hazineler kaybedildiği yerde aranır. Avaşin yoldaş da özünü Kürdistan’ın engin dağlarında bulacağını biliyordu. Bu nedenle dağlar adet onu çağırıyordu.
‘’Avaşin yoldaş Zagroslar’ın hayranıydı. Gerillacılığı buralarda yaparken çok büyük heyecan duyuyor, her gününe farklı anlamlar yükleyerek dolu dolu yaşıyordu. Zagroslar’da her gün yeni şeyler öğreniyordu. Ana tanrıça Zagroslar’da nasıl ki bütün ilklerin yaratıcısı ve bilgesi olmuşsa Avaşin yoldaş da bilge kadının mekânında kendi özünü, özgürlüğünü tanımış ve bilge kadının emeklerini buralarda görmüş, mekânın kutsallığına aşk düzeyinde bağlanmıştı. ‘’Zagroslar’ın eteklerinde bugün bir çobanın yaptığı işleri bilgece yapan, bir köylünün, bir emekçinin toprakla uğraştığından daha uzmanca toprakla uğraşmayı bilen ve beceren, yine bir filozof gibi felsefik ve ideolojik çalışma yürütmeyi bilenlerdi PKK bilgeleri. Avaşin yoldaşta bütün bunları en güzel bir şekilde öğrenmiş ve çok titizce yaşamsallaştırmıştır.’’ Bir Öğretmen Kadar Disiplinli Bir Öğrenci Kadar Çalışkandı ‘’Kendi eğitimini ihmal etmezdi, kendini eğitmeyi bildiği kadar yoldaşlarını da kendisiyle eğitmeyi bilendi. Eğitimlere güçlü katılabilmek için gece yarılarına kadar okur, araştırırdı. Bir öğretmen kadar disiplinli, bir öğrenci kadar çalışkandı. Eğitimci yönü güçlüydü. Eğitimlere katılmakta zorlanan arkadaşları eğitime dâhil edebilmek için çeşitli yol ve yöntemler dener, onların psikolojisini anlar ve öyle yaklaşırdı. Yoldaşlarının görüşlerini önemser, büyük değer biçer ve rahat katılmalarını sağlayarak cesaretlendirirdi. İnsanlarla ilgilenirken zevk alırdı. Bunu yaparken sıkılmaz son derece sabırlı yaklaşırdı. Örneğin saati bilmeyen bir arkadaşa saati öğretmek için pes etmeden günlerce uğraştı. Çok mütevazı, alçak gönüllü ve hoşgörülü olduğu kadar kendisini kimseden üstün görmezdi. Avaşin yoldaş olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olandı. Fiziki olarak her ne kadar zorlansa da Zagroslar’a olan sevgisinden dolayı her çalışmada yer almıştı. HPG ortamında disiplin kurulunda, yine basın çalışmalarında yer almıştı. İdeolojik ve örgütsel boyutlarda yetkindi. Örgütün maddi ve manevi değerlerine hassas yaklaşırdı. ‘’Avaşin arkadaşın asi yönü belirgindi. İnandığı ve yanlış bulduğu şeylere karşı asla taviz vermez ve kendisi de kolay kolay yaşamda hata yapmazdı. Örgütsel konularda çok ilkeliydi. Avaşin yoldaş siyasi gündemi takip eder, sürecin hassasiyetlerini tahlil ederek bunun karşısında gerillanın nasıl bir duruş sergilemesi gerektiği konularını sürekli tartışmalarında dillendirirdi. Önderliğin ve halkın acısını kendisi yaşarcasına hisseder, düşmana karşı büyük öfke ve intikam duyardı. Bu nedenle özellikle Önderlik üzerindeki baskılar karşısında fedai eylem yapma önerisinde bulunmuştu. Bu bilinç ve sorumlulukla yaklaştığı için her ne kadar fiziki rahatsızlıkları olsa da hiçbir zaman bahsetmez, katılımı önünde engel yapmazdı. Avaşin yoldaşın gözleri sürekli güler, kolay kolay moralsiz düşmezdi. Yaşama yüksek moralle katılırdı. Onun yanında olduğunuzda ondaki moral sizi de kendisine çeker ve kapsardı. Yaklaşımında, sorumluluğunda zayıflığı yaşatmazdı. Bundan dolayıdır ki, etrafındaki arkadaşlar bu duruştan hep güç alırlardı. Avaşîn arkadaş çok doğaldı. Biçimsel değildi. Her şeyi özde yapıyordu. Nasıl düşünüyor ve hissediyorsa yaşamda da onu yansıtıyordu. Bu nedenle ona rahat yaklaşabiliyorduk. O yüzden arkadaşları etrafına toplardı. Etrafına da güç verirdi.’’
Zagros O’nun Annesiydi ‘’Zagros’a olan aşkından hiç vazgeçmediği için tekrardan Zagroslar’a döndü. Hep orda yaşamak istedi, anne olarak gördü ve annesinin kucağına geri döndü. Ve yine bir keresinde: ‘Ben annemin kucağına gitmeliyim’ demişti. Annesi Zagros’tu. PKK’deki kahramanlıklar yaşama yön verir, doğrultu kazandırır. Yaşama renk katar, çekim merkezi olur ve her yönüyle doğrultu kazandırırdı. Yıllarca Zagroslar’da mücadele etti, anlamlı ve dolu dolu yaşadı. Öğrendi ve öğretti. Artık her yönüyle kendini cenk için hazırlamıştı. Cenge gitmeden önce kendisini bir özgürlük savaşçısı olmanın heybetiyle hazırladı. Yoldaşları saçlarını taramış, başak sarısı saçlarını tanrıçalara yakışır bir modelle taçlandırmışlardı. Narin olan beline dört şarjörlük olan raxtını takmış, bombalarını bağlamıştı. ‘İşte böyle asiyim, böyle güzelim’ demişti o heybetli duruşuyla. Zagroslar’daki ana tanrıça kültürünün mirasçısı ve koruyanı olduğunu kanıtlamıştı. Tecrübeli olan eski arkadaşlarından da perspektiflerini aldıktan sonra artık sıra vedalaşmaya gelmişti. Çok içten bir şekilde yoldaş sıcaklığıyla sıkı sıkı kucaklaşarak, birbirlerine sarılarak, vedalaşmış ve gecenin karanlığıyla kendilerini patikadan aşağı bırakmışlardı.’’ ‘Avaşin Halkının Yüreğinde Bir Özgürlük Çiçeği Olarak Filizlenmişti.’ ‘’Artık Avaşin arkadaş derin bir yoğunlaşma ile ilerliyor. Kamera önünde elleri kırılan çocukların, yerlerde süründürülen Kürt analarının; coplanan ve işkence gören Kürt insanının intikamını en iyi nasıl alacağını düşünerek düşmanın üzerine yürüyordu. Anaların çığlıkları Avaşin yoldaşın kulaklarında yankılanıyordu. Bu düşüncelerle sabırsızlanıyor, adımlarını sıklaştırıyordu. Çarçella’da akan o bembeyaz suların kenarında ilerliyordu. Gecenin sessizliği içinde akan suyun melodisi gerilla için özgürlüğe yürüyüş şarkısının dillenmesi gibiydi. Avaşin yoldaşın ilk cengiydi. Bu nedenle büyük bir heyecan ve coşkuyla gidiyor ve hayaller kuruyordu. Geri dönerse nasıl gittiğini, nasıl geldiğini ve neler hissettiğini yoldaşlarıyla paylaşacak, anlata anlata bitiremeyecekti. Bütün bunları düşünürken düşmanla düello noktasına gelmişti. Gecenin karanlığında cenk başlamıştı. Avaşin yoldaş da silahı yetkince kullanıyordu. Düşman deliye dönmüştü. Paniklemişti, tankını, topunu ve kobralarını gerillanın kleşine karşı kullanıyordu. Burada Avaşin yoldaş da dört kelebek misali özgürlüğün sırrını çözüyor ama dönüp diğer yoldaşlarına anlatacak fırsatı bulamıyordu. Özgürleşip uçup gitmişti özgürlüğün diyarına. Ve Norşin (Avaşin) halkının yüreğinde bir özgürlük çiçeği olarak filizlenmişti.’’
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 164
“Bizim Ütopyalarımız Gökyüzüne Merdİven Dayamaktır” (Önder APO)
BU DAVET SANA… (Şehit Pelin’e) Vakit sonbahardı, Erzurum eyaletinin yavaş yavaş kaskatı soğuğa keseceği zamanlara adım adım yakınlaşıyorduk. Bulunduğumuz alan eyaletin Dersim sınırlarındaydı, tüm tabiat sevecen bir sarıya bürünmüştü, meşe ağaçlarından eşsiz bir zarafetle düşen sararmış yapraklar, toprağı incitmeksizin kızıl toprağın üzerinde çoğalıyordu. Sabaha doğru yerler çiy tutuyor, don tutan toprak damı, su kenarlarındaki taşlar üzerinde kaygan bir zemine yer bırakıyordu. Dersim’in renkli, imrendiren doğası ile göz deryamızda muazzam bir görüntüye meydan bırakırken, iç kısımlarına girdikçe asileşen arazisi uçurumlarla yüklü kayalıkları ile yüksek zirvelerden aşağıya indikçe derinleşen dere yatakları derin vadilerle gereğince buluşuyor. Kürdistan’ın mistik gerçeğini pekiştirircesine anlam yüklü bir doğayı hafızamızın miskinliğine ustalıklı bir şekilde kaydetmekteydi. Vakit hazan mevsimi olduğundan kuru ayazları ile dondurucu bir soğuğu olan Dersim, dağların yüksek zirvelerinde, hele bir de gece karanlığı kuşandığında hücrelerimize kadar uzandırdığı ürküten soğuğu ile içimizi titretiyordu ve tıpkı şairin dediği gibi belleğimizde kayıtlı kalan, “ Bu soğukta dövüşenler de var” söylemi, yaşadığımız anı özetlemekte müthiş bir anlam içeriyordu. Kaskatı dağ soğuğunda sabah olmadan kuşandığımız kleşler, parmaklarımızın soğuktan hareketsizleşen doğasına aldırmadan, zamanın gereğine göre yaşamanın ihtiyacını tekrardan ortaya koyuyordu ve başka yaşıyorduk gerillacılığın her anı anlam yüklü doğasını, katıldıkça anlamsallığı daha bir kavrıyor, bilince çıkardığımız her bir doğru bizi hakikate daha bir yakınlaştırıyordu. Dersim’in emsalsiz tabiatı her mevsim farklı bir renge bürünürken, zarif doğasında beslediği güzelliği gerillanın yüreğine karşılıksız taşmaktaydı. Yol boyu uzanan şilanlar hazan mevsiminde tüm bakımsızlığına rağmen doğallığında paylaştığı verimi gerilla ile paylaşıyor, yüksek dağların zirvelerinden mecra mecra akan su arkları, bereketli, dostça yaklaşımlarını tüm insanlığa nezaketle paylamaktaydı. Dağlarda olmanın imrendiren gerçeği her zaman yeni tanışıklıklara meydan bırakırken, gün aydınlığına kadar aralıksız devam eden yürüyüşler, gerillanın asla vazgeçemediği dolgun zamanların habercisi oluyordu. Yaşama yeniden anlam biçiliyor, her yolculuk günün aydınlığında kara bir çaydan etrafında toplanmış coşkun gerilla sohbetlerine zemin bırakıyordu. Nihayet çokça beklediğimiz Erzurum grubu alanlarımıza uzanmış, yol yorgunu grubu, yeni insanlar tanıyacağımızın heyecanı ile nezaketle ağırlıyorduk. Kuşkusuz grup içinde en çok dikkatimizi çeken grupta tek bir bayanın olmasıydı. Bir grup erkek arkadaşın içinde sadece bir bayan olmak, bırakalım karşılıklı anlam düzeyini bir tarafa, sadece en kaba açından biyolojik olarak bile ele alsak, doğallığında bir zorlanmayı çıkaracağı aşikârdı. Fakat arkadaşın zorlandığına dair en küçük bir izlenim dahi söz konusu değildi. Canlı, sevecen yapısının getirdiği içtenlikle, sanki alanımızdaki arkadaşları yıllardır tanıyormuş gibi koca bir erkek toplumu içinde kadın renginin getirdiği sadakatli doğayı en özlü şekilde yaşatıyordu. Artık Erzurum eyaletinde yaşadığında çok sevdiğimiz, tanıştığımıza sevindiğimiz fakat kör ayrılıklarına nefretle baktığımız doğa kadar doğal, hep hayranlıkla baktığımız Pelin’imiz olmuştu. Hoş geldin Pelin, Hoş geldin yürek dünyamıza. BU DAVET SANA… Şehitler gerçeğini anlatırken her zaman esas aldığımız bir metot olan şehitlerin yaşadıklarını ve yaşattıklarını anlatmanın şehitler öykümüzü daha anlaşılır kılacağı inancını her zamanki gibi taşıyorum. Şehitler dünyasını bir nebze de olsa, topluma taşırmanın her ne kadar sadece bu yazılarla sınırlı kalmadığını bilsem de fakat kahramanların ve kahramanlıkların anlatılmadan, yazılmadan, sanatlaştırılmadan anlaşılmayacağını iyi bilmekteyim. Bundan kaynaklı sevecen bir yoldaşımız olan Şehit Pelin gerçeğini bir anlatı biçiminde birkaç sayfada da olsa onun ardından yapabileceğimiz küçük geç kalınmış bir sevginin itirafı olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Bitlis; Kürtçe adı ile Bedlis diye tanımıştık. Kentin her daim Kürtlük gerçeğini yitirmediği doğası, tarihin akışkanlığında layıkıyla yerini bulmuş, tarihteki isyan gerçeği nice mirliğin, beyliğin direnişinde kürdin ülke sevgisini çok belirgin bir şekilde ortaya koymuştur. İslamiyet’in etkilerinin çok güçlü olduğu kent gerçeği, tarihte belli yazım kaynaklarında, “Kürdistan’ın Kudüs’ü” misali bir isimlendirmeyi de gerekli kılmıştı. Bitlis’te dört minare türküsü bu gerçeği aleni bir şekilde yansıtırken, Bitlis Şehrinin Kürdistan'daki renkli doğasına da müzikli bir anlatı olmaktadır. Kürdistan'ın dört bir yanında gelişen PKK Önderlikli ulusal kurtuluş mücadelesi, yavaş yavaş yayılmış Bitlis’in alelacele kabul ettiği, mücadele gerçeği olmuştu. Tüm Kürt halkında olduğu gibi burada da PKK’yi sahiplenen halk tabanı oluşmuş, Kürt gençliğinin kadınlı erkekli sahiplendiği bir hakikate dönüşmüştür. Bitlis’te yurtseverlik dalgası günbegün büyürken, tarihten bu yana gelen yurt sevgisini daha da perçinleyerek Kürt gençliğinin dağlara uzanan yolculuğunu katbekat büyütmüştür. Artık Bitlis’in her ilçesinden katılımlar olmuş, artan katılımlar, yıl yıl yaşanan şahadetler Bitlis ilini şehitler diyarına çevirmişti. Bitlis artık Kürdün kahramanlık tarihinin bellekte yer tutan yegane şehirlerindendi. Her ilçede farklı bir rengi yaşatan Bitlis, her şahadette onurlu gerçeğini daha fazla anlamlandırıyordu. Zincirin halkaları günbegün büyüyor, Şehit Baranların, Şehit Şiyarların, Şehit Araratların ve daha sayamayacağımız kadar çok şehitler kervanının güçlü anlam yolculuğunu yeniden inşa ediyordu. Artık yürüdüğün toprak damında, içtiğin su kurnalarında, duraksadığın yamaçlarda ve sonu gelmeyen uçsuz bucaksız patikalarda, anımsadığın her an şehitlerden bir iz taşıyordu. Nice hüznünü onurla taşıdığı erdemle, mavinin doyumsuz renginde yüklendiği umutla, şehitlerden bir iz taşıyordu Bitlis. Davanın da kavganın da çocuklarını bir ana şefkati ile heyecanla kutsuyordu. Alışmıştı bilgenin çocuklarına, kor alevlere de vursan ayrışmazdı onlardan ve sadakatle beklerdi Ararat’ını, Şiyar’ını , Baran’ını, Pelin’ini; bilse de dönülmez ayrılıklara mendil salladığını…
Turnam gidersen Mardin’e
Turnam yâre selam söyle
Hem kavime hem kardeşe
Turnam dosta selam söyle…
Pelin yoldaş; 1984 tarihinde Bitlis’in Tatvan ilçesinde doğuyor. Koçer bir aileden geliyordu. Koçer halkının sürekli dağlarla iç içe olan gerçeği, doğallığında yurtsever duyguları anbean büyütürken Koçer çocukları ise hiçbir zaman dağlarla buluşmamış, aslında dağlarda doğmuşlardı. Tıpkı Leyla Qasım’ın belirttiği üzere, “ Ben bu yola girmedim, bu yolda doğdum” söylemi, aslında Şehit Pelin’in dağlarla olan bağını çok aleni bir şekilde ortaya koymaktadır, duygularında, düşüncelerinde ve düşlerinde dahi sürekli dağlarla olan bitmez tükenmez heyecanı, onu bir parçası olduğu dağlarla günü geldiğinde içtenlikle buluşturacaktı. Kürdün derin bir trajediye dönüşen her zaman varlığını koruyan göç serüveni, bir Kürt için ölümden beter bir hal alırken, aslında ayrılıklardan en sarısı, en trajik olanı Kürdün belleğinde istenmeyen gerçeği ile yer buluyordu. Pelin arkadaş için İstanbul’a kadar uzanan göç serüveni onda derin yaralar oluşturmuş, bir kadın olmanın getirdiği realitesi, onda her zaman ülke ile buluşmanın özlemini perçinleyecekti. Fakat her dem kişiliğinde diri tutuğu, doğal sorumlulukla içselleşen yapısı İstanbul gibi koca kentte, ailenin sorumluluğunu üstlenmeye onu doğallığında taşıyacaktı. Ancak sürekli düşlediği dağlarla buluşma özlemi, onun özlü kişiliğinde asla bitmeyen inanç yüklü bir arayışa dönüşecekti. Ve tarih 2004 yılını gösterdiğinde zorla koparıldığı dağlarla, fiziksel olarak yeniden buluşacaktı. Artık dağlar Pelin’ine kavuşmuştu ve dağların yüreğinde ince bir kıvılcım olmuştu. Pelin arkadaş belli bir dönem Güney Kürdistan'da kaldıktan sonra partiye önerisini geliştirip şehitler diyarı Erzurum’a dönük yolculuğunu başlattı. Mücadeleye katılımdaki kaygısız özlü duruşu onu kısa zamanda tüm eyalet gücünün sevgiyle baktığı emsalsiz bir arkadaşa dönüştürecekti. Pelin arkadaş parti toplumsallığının vazgeçilmez bir parçası olmuştu. Kuşkusuz Şehit Pelin gerçeğini ele alırken, her şeyden önce onun ilkesel duruşundan bahsetmek yerinde olacaktır. İlkesel yaşam, kaynağını tutarlı bir yaşam ahlakından alırken, yaşamın her anında özgür toplum ölçülerinden taviz vermeyen, temiz idealler yolunda canla başla adanmayı gerekli kılar. Şehit Pelin gerçeğini ifade eden bu ölçütün belirtilerini, onun yaşamının her anında görmek mümkündür. Bunu kadın kimliğini özgür esaslara taşıyan PAJK ölçülerini oturtuşunda, arkadaşlarla kurduğu paylaşımcı ahlakında, yaşamın gereklerini yerine eksiksiz getiren emek yaşamında ve temiz idealleri ile yerinde buluşan özgür gerilla yürüyüşünde rahatlıkla görebileceğimiz aşikârdır. Bu anlamıyla Pelin arkadaşın uzun gerilla yolculuğunu, ilke yürüyüşü olarak yorumlamak gerçeği yadsımayacağı gibi daha da eksik kalan bir sonucun izahatı olacaktır. Bilge şehitlerden öğrenmişti; “PKK emek hareketidir”, denmişti. Bu nedenle emek hareketlerinde yaşamak, en kısa tanımı ile emek militanı olmayı gerekli kılmaktadır. Emeği doğru sahiplenemeyenler, emeği yaşatamayacakları gibi emek içermeyen yaşam da asla anlamsal değerini yakalamayacaktır. Pelin yoldaş PKK yaşamının emek dilini doğru konuşmuş, bu anlamıyla yaşamın her anına kendi emeğiyle katılmayı yeğlemiştir. Reddin ve kabulün emek ve emeksizlikle bağlantısını doğru kurarak emek hareketine denk düşen emek militanı olarak katılmayı, yaşamın her anına gereğince nakşetmiştir. Çocukluğundan beri bu temposundan bir zerre olsun zayıflık yaşamadan katılımı bu esasa oturtmak, Şehit Pelin gerçeğinin en sade yorumu olmuştur. Pelin yoldaş özgürlük hareketinin asi bir militanı olurken, bir asmin misali kor uçurumlarda açar yüreğinin sadeliğinde kurduğu mistik dünyasında hep doğrunun, güzelin eylemcisi olmayı yeğlemiştir. Yanlışa, eğriye, çirkine olan kabulsüzlüğü de ilkesel bir ahenge kavuşurken, tavırsızlığın militanı değil, doğru tavrın, doğru refleksin erdemli militanı olmuştur. Çok iyi biliyordu ki, haksızlığın, adaletsizliğin olduğu yerde susmak varsa, orada Önderlik yoldaşlığı yoktur. Önderlik yoldaşlığının olduğu yerde ise, haksızlık ve adaletsizliğe yer yoktur. Bu nedenle Şehit Pelin gerçeği Önderlikle yoldaş olmanın en özlü kararlıklı yürüyüşüydü. Bu gerçeği mücadelemizin solmayan çiçeği olan Şehit Pelin’in sade dünyasında rahatlıkla görebiliriz. Yaşadıkları ve yaşattıkları bunu defalarca ispatlamıştır. Pelin yoldaş gözlerinin karasında taşıdığı sadakati, güzelliği yoldaşlar topluluğuna rahatlıkla hissettirirken, dağ yaşamına katılımındaki heyecanını bir nebze olsun yitirmemişti. Gerillaya katılımındaki coşkuyu ilk günkü gibi sıcak tutmuş, dağ yaşamının her anına işlediği her bir güzelliği, doğruluğu yoldaşlar topluluğu ile paylaşmayı kendine her zaman esas almıştı. Şehit Pelin gerçeği dağ yaşamının coşkusu, heyecanı, akışkanlığındaki sadelik olarak anlam kazanırken coşkun akan bir nehrin akışkanlığındaki berraklığa, yaşamının her anında en içtenlikle doğru tanımı getirendi. Bu açıdan Şehit Pelin gerçeğini bir suyun akışkanlığındaki uzantı değil, suyun başlangıcındaki kaynak, temel gözenek olarak yorumlamak doğruya daha da bütünlük kazandıracaktır. Çok iyi biliyoruz ki suyun gözeneğindeki başlangıç, suyun özünü oluşturur ve o su okyanuslara dahi aksa o öz okyanuslarda bile varlığını korur. Bu anlamı ile Pelin yoldaş yaşamın hangi parçasında olursa olsun, kendi özgün gerçeğini, varlığını korumuştur. Özden kopuşun olduğu yerde, özgürlük ahlakının da kalmayacağını bilenlerdendi. Doğallığındaki ısrarı kendiliğinden gelişirken, aynı zamanda bu ısrar çirkinleşmenin de inkârı oluyordu. Tıpkı Önder APO’nun dile getirdiği üzere, “Doğal olan çirkin olamaz” deyişine denk düşen bir yaşam yürüyüşü onun doğru yaşamdaki ısrarı ile her daim açığa çıkmıştır. Pelin yoldaş, kendini bil, perspektifi ışığında yaşamı yeniden kurarken yetersizlikleri ve zayıflıkları ile uzlaşan değil, onlara karşı her zaman çatışma yürüten bir öze bürünmüştü. Cevherine dönüşünü bu temele dayandırırken, başarı ve başarısızlığın ancak Amargi’de, yani özle doğru temelde buluşmayla sağlanacağına inanmış fedaice bir yürüyüşün sahibiydi. Bu özü, arkadaşlarla ilişkilerinde, yaşama katılımındaki kaygısızlıkta, tutarlı, ilkeli duruşunda, önderlikle buluşmadaki ısrarlı gerçeğinde onunla kısa bir zaman dahi yaşayan bir arkadaşın rahatlıkla görmesi mümkündür. Pelin yoldaş, yaşama katılımdaki coşkusunu, moralini, sevincini bir an olsun yitirmiyor, toplumuyla kurduğu ilişkilerde her zaman doğru ölçüler bağlamında yaklaşmayı esas alıyordu. Şahsında yaşattığı sempatik özellikler güler yüzüne içtenlikle yansıyor, tüm arkadaşlara onunla rahat ilişki kurabilme zemini yaratıyordu. Yaşama katılımdaki heyecanını bilgi dünyasında da gereğince yansıtmış, yaşamının her anını müthiş bir öğrenme azmi ile taçlandırmaktaydı. Tabiatta yaşayan her canlının ya da canlı yaşamının öğretici bir değere sahip olduğunu bilerek yaklaşmak onun öğrenme ve öğretme anlayışı olurken, bu temelde ulaşılan her doğrunun paylaşıldığında anlam ifade ettiğine inananlardandı. Bu açıdan Pelin arkadaş kitap okuduğu kadar okuduklarını genel ortamla hakikat arayışı temelinde özlüce paylaşıyordu. Yaşam ahlakını, anlayışını bu özde anlamlandırmak Pelin arkadaşın olmazsa olmazlarındandı. Başarı esaslarının keskin bir yürüyüşçüsü olan Şehit Pelin gerçeği, her zaman çalışmalarında bu hassasiyeti göstermiş, basit yaşamayı değil, parti yaşamını büyüten, parti yoldaşlığını geliştiren, özgür bir toplum ahlakıyla örtüşen doğru bir pratikle yaşamayı esas almıştır. Bu açıdan Önder APO’nun deyişindeki, “Ey zaman ya sana büyük başarılar sığdıracağım ya da seni hiç yaşanmamış sayacağım” söylemine denk düşen doğru, özlü ve tutarlı bir katılımın militanlarındandı. Bu nedenle olsa gerek Şehit Pelin tam anlamıyla keskin bir hakikat yürüyüşçüsüydü. Ayrıldığımızın birinci yılına gireceğimiz şu günlerde Şehit Pelin gerçeğini yeniden özlemle anımsamak ve onun yaşarken var ettiği yaşam ahlakına göre yaşamak sözün gereği olduğu kadar aynı zamanda onunla yaşayanlardan olduğumuz için boynumuzun borcudur. Bingöl’ün Simsor alanındaki talihsiz bir pusuda 10 Temmuz 2012 tarihinde dört arkadaşımızla birlikte aramızdan vakitsizce ayrılan bu kahramanımız binlerce şehidimizde olduğu gibi yaşattıkları ve bıraktıkları ile var olacaktır. Şehit Pelin gerçeğini o doğallığıyla, güler yüzlülüğü ve sevecen doğasıyla, yine bir menekşe ahengi ile her zaman asiliklerde açan görkemiyle her zaman saygıyla anıp yaşatacağız. Kuşkusuz sadakatin de aşkın da gereği bu olsa gerek.
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 154
Şehit Arin Tekoşin Arkadaş’ın Anısına Bir devrimci ortamı yaratan ve bunun toplumsallığını oluşturan, kişilerin şahsında kazanılan parti ilkeleridir, halka hizmet eden, aklını ve duygularını halkına hesapsızca adayan fedai kişiliktir. Çünkü insan değerleri kazandıran her zaman topluluğa hizmet eden ilkelerdir, kendinden ancak taviz vermeye bilen bu eylemin sahibi olabilir. Önder APO’nun ortaya koyduğu bu doğrultuyu ve bunun için fedaice yaşayan ve fedaice ölümsüzlüğe eriyen takipçileri bugün Kürdistan’da ve bütün Orta doğu’da felsefesiyle yaşam bulmuştur. Kürde dayatılan köleliğin karşısında, özgür yaşamın inşaya doğru gitmesi, bunun uğruna amansızca mücadele eden Kürdistan halkın çocukların sayesinde gerçekleştirilmiştir. Bu çocuklardan bir savaşcının ismi birde Şehit Arin Tekoşin’dı (Gerdan Oyman). Şehit Arin fedai çizgisinde, Zilan ve Sema’lardan Doğa ve Zinar’lara kadar, ilerleyen sıcak yürekli ve var olanla yetinmeyen bir hakikat arayışcısıydı. Sürekli kürt halkının acılarına çare olmaya çalışan bir PKK militanıydı o. Halkını sevdiği kadar da onun topraklarına hayran kalan bir gerillaydı Arin Tekoşin. Aslen Şırnaklı olan Arin Tekoşin, 1992 yılında Botan’da örgütsel faaliyetlere dahil olarak Partiyi ve Önderliği daha yakından tanımaya başlar. Botan halkın türk faşizme boyun eğmemesi ve direniş geleneğini tarih boyunca koruması, Arin’in özgürlük arayışcılarının yoğunca yaşamasına neden olur ve bu geleneğin bir eseri olarak zalimlerin karşısında durmak için 1997 yılında özgürlük saflarına katılır. Önderlik felsefesinden etkilenerek, kürt halkın özgürlüğünü ancak Önder APO’yla mümkün kıla bildiğini bilincine çıkartmıştır Arin Tekoşin. Artık onun için Önderlik vazgeçilmez bir değer olmuştur ve kişiliğini onun yaşam ölçülerine göre oluşturma çabasına girmeye başlamıştır. Arin için parti ölçüleri korumak ve onun felsefik derinliğine ulaşmak, özgürlüğe bir adım atmak anlamına gelirdi. Kendini de yoldaşlarını da gerilla yaşamında bu yüzden hep örgütlü kılmaya çalışırdı. Bu anlamda yoldaşlık onun için büyük bir manevi güç oluşutururdu. Önder APO onun için nasıl yücelik ve sevgi ifade ediyorsa, öyle de yoldaşlarını seven ve yücelten bir tarza sahipti Arin savaşcı. Yaşamı özgür ve anlamlı kılmak için yönünü kürdistan asi ve dağlı topraklarına verdi ve Önder APO’nun da ‘özgür Kadınların yönünü Botana çevirsinler’ çağrısı gibi, Arin gerilla da yönünü Botana çevirir ve orada öncülük misyonunu yerine getirir. Onun için Botan’da bir gerilla olarak savaşmak çok büyük anlam taşımaktaydı, çünkü gerilla gücü nasıl tarihte ilk orada oluştuysa, öyle de bir gün Kürdistan devrimi oradan başlatılma zeminin gelişmesine inanırdı. Kendisini özgür kadın ölçülerinde güçlü kılmak için ruhunu hiç Önder APO’dan ayırmazdı. Arin Tekoşin kendi duygularını Önder APO’nun karşısında şöyle dile getirmektedir: ‘’ÖZGÜRLÜK ÖNDERİMİZ BAŞKAN APO’YA Bize sunduğunuz ateşi sevgiyle yoğurarak yükseltmeye çalışırken bu özgürlük dağlarının rüzgarlarını sizinle soluyamamak, yüreğimizin en derininde tarifsiz bir acıdır. Ve bu acı bizi sizinle buluşmaya kamçılayan en zor ama en büyük güçtür ruhumuzda. Anka kuşunu arar gibiyiz. Ruhumuz, beynimiz ve yüreğimiz ona muhtaç. Tek yaşam kaynağımız yarattığınız güzelliklerde varolmayı başarma kavgası ve hala her şeye rağmen en imkansızlıkta bile verdiğimiz yaşam, özgürlük aşkı, halk sevdası ve onun için barıştır. Yarattığınız kadın partileşti bugün. Şimdi varolduğumuz kadar sizinle barışın güvercinleri olmaya da hazırız. Ve köklerimiz bu dağlara böyle salacağız. Kanatlarımızı hep olduğu gibi sizin nefesinizle çırpacağız. Halkımıza taşıyacağımız sizin emeğiniz, sizin sevdanız, sizin özleminiz olacaktır. Siz bugün yaşadığınız tüm zorlukları günü geceden ayırmadan şafağı ve ayı hiç beklemeden anlattınız aslında. Biz de yüreklerimize ve beynimize ektiğiniz bilinç tohumlarıyla bunları filizlendiriyoruz. Kadın gücü olarak sizden aldığımız güç ile tohumlandırıyoruz. Belki az, belki eksik ama yarım kalmaması çabasıyla mücadele ediyoruz. Siz olmadan sadece bahara değil, bütün mevsimlere hatta en buruk yağmur damlasına, her yaprak kıpırdayısına özlemle bakan gözlerinizle buluşmak anlamlı kılıyor bunları. Bunlar ifade etmiyor bizi aslında ve edemez de. Gün gelecek ve gözlerinize bakarak hiç durmadan anlatacağız diyoruz. Hep ve bunları söylerken öylesine kabarıyor ki yüreğimiz. İşte o zaman bizi hissediyorsunuz, biliyoruz. Yazmak istediklerimiz bitmedi, bitmez de. Çünkü özlem ve tutku bitimsizdir. Bunu sonsuz kılan sizdiniz başkanım. Biz ise bu sonsuzlukta yüceliyoruz. Yani bizim geleceğimiz sizinle olacak. Çünkü önderliksiz özgürlük olmayacak. Önderliksiz yaşam ve ölüm hiç olmayacak. Tüm PKK militanları olarak sizi sonsuz bir özlemle, saygıyla ve sevgilerimizle kucaklıyoruz. Kadınla yaptığınız sözleşme hep tertemiz kalacaktır.’’
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 155
‘Ronahi’ gibi parlayan umut ile dolmuştur gözleri, Xakurke’de akan suları gibi paktı yüreği. Umutlarını özgür geleceğe adayan cesur yürekli Ronahi Gap Xakurkê’nin asi dağlarına hayranlıkla bakardı. Dağların da onu beslediği ve yetiştirdiği gibi, oda onun güzelliğin getirdiği bütün zorluklarına rağmen son nefesine kadar emek veren hakikat yolcularından biri olmuştur. Emek veren birey hakikatından pay veren bireydir, çünkü hakikat paylaştıkça, toplumsallaştıkça, anlamını bulur. Ronahi arkadaş ise yoldaşlığıyla bu emeği en güzel bir şekilde gösterenlerden olmuş. Dağ yaşamın yoldaşlıkla anlamlı olduğunu diye söz etmiştir, çünkü kürt tarihini yeniden yeşerten dağ yaşamını yeşerten gerilladır. Kürtler için dağlar nasılsa manevi kültürü geliştiren temel mekansa, Ronahi yoldaş için de dağlar orada yoldaşlarıyla paylaştığı ekmek ile ve akşam çadırın önünde birlikte oturup hakikat tartışmayı yürüttüğü her arkadaşla maneviyat kazanırdı. Bu arkadaşlarla silah kaldırmak gerilla Ronahi için tarihin bu dağ patikalarında bıraktığı izlerin peşinden gitmek anlamına gelmektedir. Tarihi sorumluluğun yükünü kaldırmak gibiydi dağ yaşamı onun için. ‘’Dağ yaşamını ve burada sürdürülen yoldaşlık beni etkiliyordu’’ Şehit Ronahî Gap kendisini tanıttığında şunları bellirtiyordu: ‘’İsmim Ronahî Gap, evdeki ismim Cemile Ecer’di. 1998 yılında Mardin’in Derik ilçesine bağlı dünyaya geldim. Parti saflarına katılmadan önce benim bir ablam katılmıştı, aslında biraz da ablamdan etkilenerek geldim. Fakat en çok Rojava devrimi beni çok etkilemişti. O sürecin kürt gençlerin kürdistanın her parçasından gelmeleri ve savaşa seferber etmeleri o zaman takip etmiştim. Kürt halkına karşı bu kadar kirli ve ahlak dışı bir saldırı, bir katliam, yapılırken, kürt halkın bu kadar büyük bir direnişin vermesi beni derinden etkiledi. Diğer yandan ise bunun karşısında orada önderliğin ilkelerin esasında eşitlik ve özgürlük temelinde yaratılan sistem beni meraklandırıyordu. Bu temelde 2014 yılında Mardin’den parti saflarına katıldım. Kısa bir süre Bagok’ta kaldıktan sonra Xakurke alanına geçtim. Gerillacılık aslında bu anlamda ilk Xakurkede öğrendim. Orada büyüdüm. Benim partiye katıldıktan sonra en çok dağ yaşamı ve burada sürdürülen yoldaşlık beni etkiliyordu. Arkadaşların birbirlerine olan yaklaşımları, her değere sahip çıkmaları, beni yaşamla ilgili daha çok yoğunlaştırmaya başlamıştır. Bu açıdan geçirdiğim eğitimde sistemden getirdiğim eski alışkanlıklarımı aşmam gerektiğini fark ettim, bir gerilla olarak bu yaşamı en layık bir şekilde yaşayabilmem için elinden geleni yapmaya hazırım.’’
Kod Adı: RONAHİ GAP
Adı Soyadı: CEMİLE ECER
Doğum Tarihi ve Yeri: 21.3.1998/MARDİN
Anne Adı: HATİCE
Baba Adı: MEHMET ŞERİF
Katılım Tarihi ve Yeri: 1.6.2014/MARDİN
Şehadet Tarihi ve Yeri: 5 Mayıs 2016 / Xakurkê
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 157


