Avînar arkadaşın yıldönümü vesilesiyle bu yazıyı yazmak istedim. Değerli yoldaşları tarihe ve halkımıza anlatmak, bizim temel görevimizdir. Belki bu görevi tam olarak yerine getirmekte zayıf kaldığımı biliyor, bunu hissediyorum. Avînar yoldaş, aslen Uludere’de doğmuş ve büyümüştür. Sonrasında ise ailesi ve tüm köy halkı ile birlikte düşmanın yoğun yönelimleri ve büyük şiddetine maruz kalırlar. Düşman tarafından köylerinin tümü yakılır ve düşmanın tüm çirkefliğine ve vahşiliğine tanık olurlar. Kustuğu zulümlere maruz kalınır, şiddetin birçok biçimiyle yüz yüze gelinir. Böylelikle de bütün yönelimlere karşı büyük bir mücadele içinde köylerini terk edip, Maxmur’a giderler. Yol boyunca çok büyük zorlanmalar yaşarlar, fakat yine de her şeyi göze alarak, bir aylık zorlu bir yol sürecinin ardından sınırı geçerler. Hava saldırıları olurken, tüm çocuklar gibi Avînar yoldaş da savunmasız kalır. Düşman gerçekliğinden, zulmünden her söz açıldığında, derin düşüncelere dalar ve hep bu anılarından bahsederdi. Bunun için düşmana karşı çok kinliydi. Düşman gerçekliğini daha çok küçük yaşında görerek, yaşayarak ve tecrübe çıkararak tanımıştı. Bu gerçekliklerle büyümüş ve yüreğini de büyütmüştü. Bu nedenle de çatışmaya girerken, öfkesini, kinini düşmana göstermişti. Avînar arkadaş Maxmur’da büyümüştü, çok bilinçli bir arkadaştı. Örgütün birçok çalışmasında yer almış ve başarılı pratikler sergilemişti. Önderliğe derin bir bağlılık duymaktaydı. Her davranışında Önderliğe, yoldaşlığa ve yaşama olan bağlılığını yansıtıyordu. Avînar arkadaşı, yaşamını ve geçmişini anlatmaya gücümüz yetmiyor, keşke O’nu anlatabilecek bir dile kavuşabilsek, O’na layık olabilecek, O’nu gerçek anlamıyla anlatabilecek sözcükleri bulabilsek… Birlikte çok kalmamıza rağmen O’nu anlatabilmek çok zor. İdeolojik yetersizliklerimiz şehitlerimizi en layık oldukları biçimiyle anlatabilmemizi de engelliyor, oysaki şehitleri doğru anlatmak en temel görevimizdir. Kato’nun asi kızını, Avînar yoldaşı yazmak bu nedenle daha bir zorlaşıyor. Avînar arkadaşla ilk kez 2005 baharında tanıştım. Kuzeye gitmek için Haftanin’e gelmişti. Sonra düzenlemeler oldu, timime geldi. Birbirimizi o zaman tanımaya çalıştık. Kısa bir süre Haftanin’de kaldıktan sonra, Botan-Besta alanına geçtik. Yol süreçlerinde beraber çok güzel günler geçirdik. Moralimiz tüm zorluklara rağmen yüksekti. Kuzey’de olmanın derin heyecanını, sevincini yaşıyorduk, ayrıca daha öncesinden Kuzey’e geçen ve uzun süredir görmediğimiz arkadaşları görmenin de sevincini yaşıyorduk. Artık Kato’ya ulaşmıştık. Arkadaşları gördüğümüz an, bizim için yeniden doğuştu. Heval Avînar’ın gözbebekleri, arkadaşları görmemin sevinciyle ışıldıyordu. Hiçbir aksilik çıkmadan Besta alanına geçmiştik, hiçbir arkadaş sevinçten yerinde duramıyor, yorgunluğunu unutmuş, hareketlilik kazanmıştı. Avînar arkadaş bir an önce araziyi tanımak istiyordu. Pratik sahada gelişmeye çok açık bir insandı. Gerçekten de en kısa sürede araziyi tanıdı ve arkadaşlara öncülük yapacak düzeye ulaştı. Araziye hâkim ve inisiyatifliydi. Emeğiyle yoldaşların sevgisini kazanıyordu, çünkü emeğin bizim için erdemli bir aşk olduğunun bilincindeydi. Yaşamın tüm alanlarında sessiz bir akışkanlığa sahipti, kendini örgütleyen, kendini her şeyden sorumlu gören, neyi nerde yapacağını bilendi. Yaşam içerisinde çok sevilen bir arkadaştı. Hiçbir arkadaş Avînar arkadaştan rahatsızlık duymazdı. Bu nedenle ona ‘melek’ demeye başlamıştık. Gerçekten de melek yüzlüydü ve melek özelliklerine sahipti. Her arkadaş gibi ben de O’nu çok seviyordum. Kaç defa Avînar arkadaşın yanımıza gelmesini önerdim, fakat bazı nedenlerden dolayı gönderilmedi. Ama ona rağmen birbirimizi görüyorduk. Avînar arkadaş Kato Jirki’den hiç çıkmıyordu, oraları çok seviyordu, 3 yıl boyunca oradan çıkmadı. Kato’ya çok bağlanmıştı, adeta Kato’ya sevdalanmıştı. Kato’dan bir türlü çıkmıyor, ayrılamıyordu. 3 yıl boyunca kaldığı halde, ‘hiç sıkılmadan, usanmadan hep Kato’da kalacağım’ diyordu ve sözünü yerine getirerek en son Kato’da şehit düştü. Kato operasyonu çok kapsamlı bir operasyondu. İsmi, temizlik operasyonuydu. Düşman bu operasyonlarla Kato’da bir kişinin dahi sağ kalmamasını hedefliyordu. Bu operasyonda Kato’da 7 arkadaşımızı şehit verdik, fakat ona rağmen operasyon hedefine ulaşamadı, yarı yarıya boşa çıktı. Düşman bu operasyonda çeşitli biçimlerde ve yoğunca teknik kullandı, bu nedenle birçok konuda oldukça da zorlandık. Fakat bu yönelimlere karşı tüm arkadaşlar, büyük bir direniş sergiledi. Avînar arkadaşın da içinde bulunduğu bir grup arkadaş operasyondan çıkmak isterken pusuya düşüyorlar, bu nedenle de gece orada kalıp, gündüz çatışmaya giriyorlar. Avînar arkadaş akşama kadar ve mermileri bitene kadar iki silahla çatışıyor. Düşman bile iki silahla sonuna kadar kahramanca direnişini söylemiş ve bu nedenle de cenazesine karışmamıştı. Hem O’nu hem direnişini anlatabilmek gerçekten çok zor… Yaşamda bu denli sevgi ve saygı kazanan bir arkadaşı anlatmak belki de her şeyi dillendirmekten daha zor. Avînar arkadaş, savaşta neyi nerede yapacağını bilen, yaratıcı, taktikçi bir kadın gerillaydı. Savaşta çok kalmamıştı, ama kaldığı zaman içerisinde de savaşmayı çok çabuk öğrenmişti. Son çatışmada da bu pratiğini göstermiş, büyük bir direniş sergilemişti. Sabah saat 5’te girdiği çatışmada iki silahla akşama kadar son mermisine kadar çatışıyor ve teslimiyeti kabul etmiyor. Var olan gücüne dayanarak, en üst düzeyde bir direniş sergiliyor. Düşman bu direnişe karşı çözümsüz kalıyor, akşama kadar savaştıktan sonra Avînar arkadaşın mermileri bitiyor, tek olduğu için de bir yere gidemiyor, düşman da çok yoğun bir şekilde ateş ediyor ve arkadaş şehit düşüyor. Düşman Avînar arkadaşın üzerine giderken şok kalıyor, ne söyleyeceklerini bilemiyorlar. Askerlerin komutanı askerlere talimat veriyor, ‘buna bir şey yapmayın, kefiyesini üzerine atın, bu kadın çok kahramanca savaştı’ diyor. Karışmadan üzerini kefiyeyle örtüyorlar ve geri çekiliyorlar. Avînar arkadaşın direnişine karşı düşman bile saygı duymuştu. Aynı çatışmada şehit düşen arkadaşların cenazeleriyle çok vahşice oynanmıştı, ama Avînar yoldaşın direnişi, düşmanın üzerinde dahi büyük bir etki yaratmıştı. Geçen yıl bu ayda çıkan kapsamlı operasyonda, Avînar arkadaş da şehitler kervanına katıldı. Şahadetinin yıldönümü vesilesiyle bu yazıyı yazmayı ve anlatmayı bağlılığın bir gereği saydım. Avînar yoldaşın şahsında bütün şehitlere sahip çıkmanın ve layık olmanın temel görevlerimizden olduğunun bilincine ulaşmak gerekir. Gerçek yoldaşlık, ancak güçlü bir mücadeleden ve bu kutsal değerlere sahip çıkmaktan geçer… Dîcle FIRAT (SERHAT)
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 321
Kürdistan özgürlük mücadelesi başladığından bu yana çok büyük destanlar besledi yüreğinde. Geçmişten şimdiye kadar süre gelen direniş ruhu tüm kararlılığıyla zirveleştikçe zirveleşiyor. Yer mekan ve kahramanlar değişsede direniş ruhu aynı amacı besliyor bağrında. Bazen mekan Çarçella oluyor, Helinlerin şahsında zirveleşiyor kahramanlık. Bazen mekan Zap oluyor, Çiçeklerin şahsında yeri göğü inletiyor zılgıtları direniş çığlıklarıyla. Bazen Botan, bazen Serhed, bazen Garzan, bazen Paris oluyor. Delallerin, Hejarların, Rahimelerin ve Evinlerin direniş naralarıyla yükseliyor intikam sesi. Dedim ya yer, mekan ve kahramanlar değişse de direniş ruhu ve direnişçilik hep kaldığı yerden devam ediyor. Kürdistan kadını Rindêxanlardan Zarifelere, Besêlerden Ronahilere, Berivanlardan Saralara kadar büyük direniş abidesi olan cesur yürekli kadınlarla günümüze kadar süre gelmiştir. Günümüzde ise Avzemler, Ekinler, Dicle, Destan, Devrim, Adife, Jindar, Cudi, Vinar ve daha niceleri onların ardılları olarak yürüdüler. Bu kararlı yolun yolcularından ve iddialı yürüyüşçülerinden biri de Yja Star gerillası Vinar Hevi’dir. Vin-ar... yani irade ve ateş demek, bileşiminden ise ateşten bir irade açığa çıkmaktadır. Kürdistanın Kalbinde Gürleşen Bir Ateş Sonbaharın son günlerini yaşadığı demlerde takvim yaprakları 11 Kasım 1996’yı gösterdiğinde Adana’nın Seyhan ilçesinde Amed’li bir ailede gözlerini yaşama açmıştı Dilan Sağlam. Daha doğmadan sürgün yollarına düşmüştü Dilan yurtsever ailesi ile birlikte. O kahredici gurbet eller, Dilan için yaşamında ‘neden’ sorusunun hep dillerde olmasına en büyük sebep olmuştu. Erken yaşlarda başlayan çelişkileri geleceğinin en büyük yaşam öğretmeni olacaktı. 8 yıl sistem okullarında okuyan Dilan, var olan sistemi daha genç yaşlarda benimsememeye başlamıştı zaten. 2012 yılında özgürlük mücadelesine katılan abisinin gidişini hep sorgulamış ve nedenini anlamaya çalışmıştı. Kısa bir zaman diliminde aslında abisinin en doğru kararı verdiğini anlamış ve onunla hep gurur duymuştu. Onunla yaptığımız bir konuşmada abisinin onun için gurur kaynağı olduğunu ve onun izinden aralıksızca yürüyeceğini ve her zaman ona layık olabilmek için mücadele edeceğini belirtmişti. Dilan çok çabuk çözmüştü kapitalist sistemin oyunlarını. O oyunun bir parçası olmamak için ömrünün en güzel çağında, gençliğinin en güzel yıllarını yaşadığı zamanlarda ömrünü özgürlüğe arman etmek isteyerek yönünü Kürdistan dağlarına vermişti. Yüreği bir ateş gibiydi. Dur durak bilmeden sürekli yanan ve de gürleşen bir ateş gibi... Büyük Kahkahaların Sahibiydi 2015 yılında gerillalaşma kararı alan Dilan, Kandil dağlarında özgür yaşamı adımlamaya başlamıştı. Dilan, Vinar adını almıştı. Vinar, ateş ve irade demekti. Bence tam da kendine yakışır bir isim almıştı yeni yaşantısında. Vinar Hevi olarak dağlardaki mücadelesine başlamıştı artık. 2015 yılının son aylarında Kandil’de özgün bölükte tanışmıştık Vinar arkadaşla. O zamanlar bölükler 30 ve 40 kişilik bileşimlerden oluşuyordu. Bizim de özgün taburumuz 2 bölükten oluşmaktaydı. Bir bölüğümüz Kandil’in Şehit Harun Cephesinde, diğer bir bölüğümüz ise farklı bir alanda bulunmaktaydı. İkinci bölükte yer alan Vinar arkadaş, yağışlı bir günde sırtında çantası, kolunda silahı, o incecik belinde iki bonbalı raxtı ile şikefte yetişmeden geldiğini çığlıkları ve gülüşleriyle haber verdiği an, onu tanıyan arkadaşlar sevinç çığlıklarıyla kapının önüne doğru koşuştular. Ben ve benim gibi onu tanımayan arkadaşlar ‘ne oluyor’ der gibi birbirimize bakarak gelen arkadaşın kim olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Her halde gelen yönetimden bir arkadaştır ya da eski bir arkadaştır diye tahmin yürütüyorduk kendimizce. Sonra içeri kısa boylu, zayıf gencecik bir arkadaş girince yerimizde donup kalmıştık açıkçası. O zaman arkadaşların bu kadar sevinç çığlıkları attıkları bizlere biraz abartı gelmişti, ta ki Vinar arkadaşı tanıyıp onun kalbine dokunana kadar... Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, yüzünden bir an bile eksiltmediği ağız dolusu gülüşleri, o meşhur kahkaları ve arkadaşlarına olan sevgisini görmemek mümkün değildi. Bölüğümüz ağırlıklı olarak genç arkadaşlardan oluşmaktaydı. Kadının kendi kendini eğittiği, kadının kendi kendini örgütlediği, yaşamına yön verdiği alanlarda genç kadın arkadaşlar erken adapte oluyor ve sorumluluk bilinci çok daha hızlı gelişiyor. Şanslıydım ki böyle bir ortamda Vinar gibi bir çok değerli arkadaşla tanıştım. Belirttiğim gibi bileşimimiz genel olarak genç arkadaşlardan oluştuğu için, şikeftimizde resmen enerji patlaması yaşanıyordu. Birbirinden genç ve güzel kadınların bileşiminden oluşan bölük bir çok güzelliğe şahit oluyor ve farklı farklı kahkahalara tanıklık ediyordu. En çok da Vinar arkadaşın kahkahaları ile yankılanan büyük şikeftimiz de artık onun bu güzel gülüşlerine alışmıştı. Yorulmak nedir bilmezdi, her gün farklı proje ve önerilerle yönetimin kapısında alırdı soluğu. Her konuda yetenekliydi. Becerisi olan ve bildiklerini saklamadan, ortamında açığa çıkaran bir arkadaştı. Onun hızlı düşünen aklı ve üstün zekası her konuda verdiği örnekler ve yaptığı önerilerde zaten açığa çıkıyordu. Onun bu özellikleri üzerine düşündükçe onun erken yaşlarda komutanlaşacağına ikna olmuştum. Evet erken büyüyecek, erkenden o küçücük omuzlarına yüklenecek o koca yük olan sorumluluk diyordum... Dağların Vinar’ı Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur diye bir tabir vardır. Deyim yerindeyse doğrudur aslında. Gerilla yaşamı tesadüflerle doludur. Beklemediğin bir anda ansızın çıkagelir hiç beklemediğin ya da tahmin etmediklerin. Aradan yıllar geçmişti. Koskoca 5 yıl... Ve 5 yıldan sonra bu kez farklı bir alanda tesadüfen bir araya gelme şansını yakalamıştık. Fark ettim ki yılların araya koyduğu özlemler baya bi büyümüştü. Uzun uzun sohbet ettik, hasret giderdik. Aradan geçen uzun yıllar içerisinde Vinar arkadaşın abisi şahadete ulaşmıştı. Şahadet gerçekliği üzerine bir tartışma gerçekleştirdik. Duygusal yaklaşacağını düşünürken aksi bir durumla karşılaştım. Abisinin şahadetinden güç almıştı. Şahadet gerçekliğinde kendini derinleştirmiş, şahadetin anlamına derinlikli olarak varmıştı. Ve Şehit Derwêş Demhat’tan bahsederken şöyle dile getiriyordu; ‘ Ben onunla hep gurur duydum. Ve nefes aldıkça da gurur duyacağım. O benim en büyük yaşam gerekçem ve o gönlümün en büyük devrimcilerinden biri. Herkes kendi devrimci olmaya karar verir. O yıllar önce kendi için bu kararı almıştı, bende onun takipçisi oldum. Bu yolda şahadet gerçekliği olduğunu ikimizde biliyorduk ve bu gerçekliği bile bile bu yola girdik.” Devrimi, devrimciliği böyle tanımlamıştı Vinar Hevi. Kendisi de sekiz yıllık devrimcilik hayatına çok şey sığdırmıştı. Kandil’den Gare’ye, Rojavayê Zap’ê ye kadar emek vermiş, emek verdikçe de daha derin tecrübeler edinmişti. Kendi ısrarları ve dayatmaları ile yoğun savaşın yaşandığı Rojavayê Zap alanına geçmişti. Burada atikliği, canlılığı ve eylemci kişiliği ile bulunduğu ortamda her yoldaşının gönlünü feth etmeyi bilmişti. Kahkaları, güler yüzlülüğü, atikliği ve yoldaşlarına bağlılığı ile her zaman gönlümün en güzel yerinde kalacak... Hafızamda her zaman büyük kahkaların sahibi olan ‘bizim genç Vinar’ımız’ olarak kalacak... Vinar Hevi arkadaş 2023 yılının Mayıs ayında Medya Savunma Alanlarında görevi başındayken faşist Türk devletinin gerçekleştirdiği saldırılarda şahadete ulaştı. Biz geride kalan yoldaşları olarak özgürlük mücadelemizi onlar adına araklıksız devam ettireceğimizin sözünü yürekten veriyoruz. Mücadele Arkadaşı
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 325
Mücadelenin Zamanı Yoktur, Her An Süreklilik İsteyen Bir Eylemdir Destan yazılıyor Kürdistan dağlarında. Zagroslardan Bakûra, Rojava’dan tüm Başûr topraklarına kadar tarih onlarca kahramanlara şahitlik etti ve binlercesini tanıdı. Bu görkemli direnişte yer alan özgürlük gerillaları nasıl ki son anlarına kadar heyecanlı, morelli ve capcanlıydılar, onlardan arda kalanlar da hala ilk günki gibi canlılığını korumakta. Gerilla demek yaşam demekti çünkü. Onlar en büyük miras olan direniş bayrağını bizlere devrederken, ardlarında kalan biz yoldaşlarına umutlarını da teslim ederek yol aldılar uzaklara. Onlar bu devrimin yükünü omuzlamaya karar verirken daha o günden vazgeçmişlerdi bireysel istek ve arzulardan, bireysel kaygı ve acabalarla başlayan cümlelerden. Onlar canla başla adımlamaya başladıkları özgürlük yollarında yer vermemişlerdi hiç bir keşkeye. Canı pahasına koşar adımlarla girmişlerdi, sonundaki ışığı gördükleri bu onurlu yola. Yola girmek, yolda kararlı olmak ilk ilkeydi. Her biri özgür yaşam uğruna verilecek bedellerin kolay olmadığını biliyordu. Kolay olmadığını bile bile yine de büyük bir kararlılıkla ve de soluksuzca adımlamaya başlamışlardı uğruna canlarını siper ettikleri davayı. Yola girmek, bu yolda en kararlı yolcu olmak önemliydi. Yolunda ısrar etmek ve yolundan şaşmamaksa en belirgin özellik halini almıştı. Yolunda ısrarın adı olan ve başarıya ulaşmak için tüm gücünü sefer eden Yja Star gerillalarından Dilda Dilbirin Cudi gibi... Cudi’nin Seyrine Dalarak Büyüdü Botan bölgesinin en güzel yerleşim yerlerinden biri olan ve Kürt kültürüne sadık ve bağlı kalarak yeni nesillerini yetiştiren Şêhr-i Nuh’ta (Şırnex) dünyaya geldi Mizgin Külter. İsminden de anlaşıldığı gibi yurtsever ve Kürt değerlerine bağlı bir ailede büyüyen Mizgin, kahramanların destanları ve aile şehitlerinin hikayeleriyle şekillendi genç bedeni. Her sabah güneşin doğuşuyla selamladı Cudi’yi ve kahramanlarını. En büyük hayali bir gün Cudi’li olmaktı. Cudililer gibi sol kolunda en yakın arkadaşı olan silahı ile Cudi’nin uzun patikalarını saatlerce yürümek, dağ çiçeklerinin kokusunu içine çekmek ve buz gibi kanilerinden yudumlamaktı. Her yeni bir güne yine aynı hayalle uyanırdı Mizgin. Ailesinin tek kadın çocuğu olan Mizgin, büyüklerimizin dediği gibi deyim yerindeyse delalî büyütülmüştü. Ailesinin Kürt ve Kürdistani değerlere bağlı olması ve çok değerli evlatlarını özgürlük yoluna uğurlamış olması Mizgin’in de erken yaşlarda en değerliler arasında yerini alacağının belirtisiydi. Mizgin genç yaşlardayken Şırnex’da öz yönetim direnişleri çok görkemli bir hal almıştı. Apocuların yaşam tarzı, yoldaşlığa olan bağlılıkları Mizgin’e her zaman çok anlamlı gelmişti ve Mizgin’de bu yaşamın için olma kararını vererek öz yönetim sürecinde zirveleşen direnişe dahil olmuştu. Yaşadıkları, gördükleri ve çok erken yaşlarda şahit olduğu düşman gerçekliği Mizgin’in mücadeleye atılması ve bu mücadelenin bir parçası olmak için en büyük gerekçe olmuştu. Evleri yakılan yıkılan, büyüdüğü sokakları talan edilen, çocukluk oyunlarının arkadaşlarına kurşunlar yağdıran düşmana karşı sessiz kalmayarak mücadeleye atıldı Mizgin. Daha çok erken yaşlarda var olan sisteme karşı kafa tutmayı, onu reddetmeyi ve bu temelde mücadele etmesi gerektiğinin bilincine varmıştı Mizgin. Bu temelde sempati duyduğu, hep hayalini kurduğu Cudi’ye doğru yol alıp artık bir Cudili olmayı başarmıştı Mizgin. Gönül Verdi Dağlara ve Gerillaya O daha çocuk yaşlarda gönlünü vermişti gerilla yaşamına. Daha hiç bir şeyin farkında değilken, daha hiç bir bilince varmamışken sevmişti gerillayı, dağları ve de mücadeleyi... Onun için yeni yaşantısında adını Dilda olarak seçmişti. Yani ‘gönül veren’. Önemli olan zaten sevmekti, sadece sevmek. O da çok sevmişti PKK’yi. Ailesinin değerlisin Mizgin, artık dağların Dilda Dilbirin Cudi’si olmuştu. Şanslıydı ki ilk gerillacılık yaşantısına büyüdüğü toprakların Besta alanında başlamıştı. İlk eğitimlerini, ilk yoldaşlıklarını, ilk tecrübelerini Besta’da yaşamıştı Dilda. Yaşama karşı olan isteği ve gelişmedeki azmi gerillalaşma yolunda en büyük arkadaşı olmuştu. Kısa bir süre Besta alanında gerillacılık yapan Dilda’ya Güney topraklarının yolu görünmüştü artık. Güney’de sabotaj eğitimi gören Dilda, uzman sabotajcı olarak eğitimini tamamladıktan sonra pratiki alanlarda yer alıdı. Sıcak savaşın yaşandığı alanlarda uzman bir sabotajcı olarak aktif bir şekilde yer alan Dilda, her seferinde düşmanına büyük darbe vurmasını biliyor. Yaptığı her eylemde büyüdüğü sokakları anımsıyor. Şırnak, Cızir, Silopi, Hezex’i hatırlıyor. Düşmanın talan ettiği sokakları, şehit ettiği arkadaşları, bodrumlar da canlı canlı yaktığı insanları ve daha nicelerini... Her mermisinde intikam alırcasına sıkıyordu ihanet, her mayınını bir şehidin intikamını almak için aktifleştiriyordu. Düşmana karşı böyleydi Dilda, korkusuz ve de cesur. Yoldaşlarına olan bağlılığı onu en çok sevdiren özelliğiydi. Güler yüzlü, yaşam da sürekli ağız dolu kahkaları en büyük moral kaynağıydı olurdu yoldaşlarına. Yoldaşlarına moral vermeyi seven, bulunduğu ortam da heyecan ve coşku sınır tanımazdı. Heyecanı içine sığmaz, ışıl ışıl parlayan gözleri her yoldaşında mutluluk uyandırırdı, canlı ve de oldukça moralliydi. Emekçi kişiliği ile bulunduğu ortamda hep düzen vardı. Eğer bir yerde Dilda varsa orada muhakkak düzen olurdu. Yaşama karşı olan öğrenme istemi her geçen gün onu daha da bilgeliğe ulaştırıyordu. En büyük isteği ise Önder Apo’ya layık bir savaşçı, PKK’ye layık bir militan ve güçlü eylemlerin sahibi olmak. En Büyük Yoldaşı Rêber Apo’ydu Önder Apo’ya derin bir sevgi barındırıyordu yüreğinde ve bağlıydı. Önder Apo’ya olan bağlılığını bir kaç cümleyle şöyle nakşetmişti tarih sayfalarına. ‘‘Size, Güneş’im dedim çünkü güneştir ısıtan, güneştir aydınlatan, güneştir umut veren ve güneştir karanlığı parçalayan. Sizden aldığımız güç ile savaşmak mücadele etmek, yaşama sımsıkı sarılıp bu kutsal yaşam içinde özgür bir kadın olmak içimde tarif edemeyeceğim mutluluk, huzur dolu duyguları açığa çıkarıyor.’’ Gerilla Dilda Dilbirin Cudi 2023 yılının Mart ayında mücadele arkadaşı Nûdem Sîdar ile birlikte Medya Savunma Alanlarında şahadete ulaştı. Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 329
İki halkın iki ulusun birliktelik ifadesi. Birbirine yabancılaştırılan, birbirine düşmanlaştırılan, birbirine kırdırtılan, birinin varlığı diğerinin yokluğu üzerinde gelişen bir fikri çürütenin yaşam hikayesidir bu. Kürtlük ve Türklük birbirinden ayrılamayan et ile tırnak gibidir dedi Reber Apo. Bu gerçeği en sade biçimde Ekin Wan’ın yaşam parametrelerinde görebiliriz. Ekin arkadaş Kürt ve Türk halkı arasında köprü olmayı başarmış her iki halkın tarihsel ortaklık anlayışını katılımıyla ispatlamış bunun için büyük bir inat ve emekle kendini oluşturmuş bir arkadaştır. Ekin arkadaş bürokrasinin merkezi olan Ankara da doğup büyümüş yaşamış orada okumuş fakat ruhunu teslim etmemiş, egemen zihniyete karşı her zaman kendini arındırarak hakikat arayışını geliştirmiştir. Devlet memuru kendi halinde bir ailede büyümüş, aile de gelişen ilişkiler yumağını sistemle bağlarını her zaman sorgulayan, yaşadığı çelişkileri yeni kararlara dönüştüren bir yaşam arayışını kendine klavuz edinmiştir. Ulus devletin merkezinde inşa edilmiş Türklüğe karşı bir tepki olarak doğar heval Ekin. Türklük kurgulanmış bir bilinç kışkırtılmış milliyetçi duygulardır. Kendi özüne ters düşen özlük ruhunu kaybeden bir inancın temsilcisi olmaya karşı büyük bir rettir. O gerçek bir Türkiyeli. Demokratik Türkiye paradigmasına inanan Demokrasi zaferinin Türkiye ve Kürdistan halklarının birlikteliğinden kardeşliğinden geçtiğini savunan bunu emeğiyle taçlandırandır. Üniversite de arkeoloji bölümünü kazanan Ekin arkadaş branşını pratikleştirmek için Van bölgesine gider. O sadece bir arkeolog değil aynı zamanda bir akademisyen bir araştırmacı ve gerçek tarihi arayan bir tarihçidir. Büyük bir emek ve özveri ile binlerce kazı çalışmasında elde ettiği bulguların tarihi eserlerin devlet tarafından nasıl ele alındığını emeğinin nasıl satıldığını erkenden fark etmiştir. Şehid Ekin Kürdistan’da yürütttüğü arkeoloji çalışmalarına gönül vermiştir. Ve yıllar sonra özgürlük hareketine katıldığında ve PKK’nin okullarında eğitim gördüğü bir esnada defterine şunları yazmıştır: ‘’Kürdistan tarihi görüyoruz ve yine heyecanlanıyorum. Bir gün örgüt adına kazı ve restorasyon çalışmaları yürütebilmek en büyük hayallerimden biri. PKK’lilerden dünyanın en iyi arkeologları olurdu. Kazma, kürek kullanmada profesyoneliz hepimiz. Tarihimize karşı hassasiyet de en üst düzeyde olurdu kesin. Buluntularımızı Şehid Helin Murat aına açacağımız mütevazi bir müzede sergilerdik. Ve bir gün Kars’ı özgürleştirirsek, Ani’de Ermenistan ile aramızdaki Arpaçay’ı geçen yıkık köprüyü restore ederdik Hrant’ın anısında. Bir ayağı Kürdistan, bir ayağı Ermenistan’da kalmış. Bu toprakların iki kadim ve dost halkı arasında yeniden köprü olabilmek için. Zap suyu üzerindeki devrimciler köprüsü gibi. Ve Cilo’nun bütün kiliselerini yazmak, çizmek, onarmak isterdim yine Şehid Helin Murat anısına... Önderliğimizin Hoşap kalesini sorduğunu, merak ettiğini duymuştum. Bir Kürt beyine ait tam bir Ortaçağ kalesi. Önderliğimiz burçlarındaki kuş evlerini görünce çok beğenecektir umarım. Buradan da düşmanı ve işbirlikçilerini kovup yeniden düzenleyeceğiz. Önderlik rahatça gezip inceleyebilsin diye. Güneşin doğuşunu Nemrutlardan, batışını ise Wan kalesinden izleyeceğiz. Hep birlikte... Hasankeyf’in kazı başkanı Abdulselam Uluçam’ı kaçırıp barajı kaldırmamaları halinde cezalandırabiliriz. Tarihi yok eden ve ettirenlere ibret olsun diye..’’ Van da çalıştığı yıllarda özgürlük hareketi ve gerilla ile tanışmış özellikle şehit Roni Munzur arkadaştan çok etkilenmiştir. Ekin arkadaşın hayatında yeni bir dönem yeni bir sayfa açılmıştır. Çok vakit geçmeden çok zaman kaybetmeden özgürlük saflarına katılma kararı alır. İlk ayak bastığı topraklar Zağros’un görkemli dağlarıdır. Zağrosların ihtişamından görkeminden asil coğrafyasından çok etkilenir. Kendini bulmanın kendini yeniden adlandırmanın kendisi olmanın mekanı olarak görür bu güzel coğrafyayı. Gerilla da birçok alanda kalan Ekin arkadaş’ın yönü her zaman Zağroslar olmuş her fırsatta buraya gitmeyi dayatmıştır. Sadece gerillacılıkta değil, dağlarda yürütülen her çalışmada yetenekliydi Ekin. Yeteneği başarıya olan inancından, yürekten bağlılığındandı. Girdiği bir çalışmada çok fazla yetkin olmasa bile, çalışır çabalar mutlaka o alanda başarı kazanabilecek bir konuma getirirdi kendisini. Bir süre YJA-Star’ın basın çalışmalarında faaliyet yürüttü. Basın çalışmalarında uzun süre özgür kadın basıncılığı ve haberciliği noktasında kendini eğitti, Halil Uysal’ın Nujiyan Erhanın izinde yürümeyi kutsal bir görev belledi. Kamerasıyla kalemiyle haberiyle her zaman özel savaşın algı operasyonlarına karşı hakikatin peşinden koştu. Şehit bir arkadaş üzerine bir program yaparken büyük bir titizlikle yaklaşıp o arkadaş hakkında bütün detayları toplar gecesini gündüzüne katarak çalışmanın hakkını vermek için elinden geleni yapardı. Kadın basıncılığını gerilla yaşamından savaş muhabirliğinden koparmayan bütünlüklü ele alan iyi bir savaş muhabiri gazeteci olmanın yolunun güçlü gerillalaşmaktan geçtiğine inanıyordu. Ekin yoldaş yaptıklarıyla yetinmeyen özgürlük mücadelesine daha fazla katkı sunmak ve hizmet etmek için kendini sürekli sıcak alanlara öneren her zaman mücadelenin merkezinde kalbinde yer almak isteyen bir arkadaştı. Bu yüzden kendisini sadece basın çalışmaları ile sınırlı bırakmadı. O yeri geldiğinde kamerası elinde bir savaş muhabiri, yeri geldiğinde elinde silahı bir özgürlük savaşçısıydı. Bunun için güçlü bir askeri eğitimden sonra kendini savaşın en yoğun olduğu alanlara Zağroslara önerdi. Zağrosların görkemli coğrafyasında çelikleşen savaş tecrübesi kazanan düşman karşısında öfkesini akıtan bir gerilla olmak için bütün zorlukları göğüsledi ve büyük bir iddia ile Zağroslara doğru yol aldı. Ekin arkadaş zorluklar, soğuk, açlık ve düşman yönelimleri karşısında çok iradeli dirayetli bir kişiliğe sahipti. Yılmaz yorulmaz pes etmez bir karaktere sahipti. Her zaman zoru tercih eden, koşulların daha iyi olduğu alanlarda kendini rahat hissetmeyen bir tutumu vardı. Emekle kendi kimliğini anlamlılaştıran alın teriyle yoldaşlarının kalbinde yer edinen yaşam tutkusuyla gerillacılık aşkını birleştiren enternasyonal bir gerillaydı. Türkiye halklarının kurtuluşunu Önderliğin ve Kürtlerin özgürlüğünde gören ve buna tüm hücreleriyle inanan bunun için ölümün üzerine fedaice yürüyen büyük bir özgürlük savaşçısıydı. 2021 yılında düzenlemesi Zap eyaletine oldu ve Zap’ın en zorlu alanlarından biri olan Çiyayereş alanında faaliyet yürüttü. 2022 yılında Zap’ta İşgalci Türk ordusunun vahşetini tüm çıplaklığı ile yaşayan ve gören Ekin arkadaş bir kez daha ne kadar ahlak ve hukuk dışı bir savaşın gerilla karşısında yürütüldüğünü iliklerine kadar hissetti. Gerillanın direniş ruhu ve iradesini kıramayan Faşist TC ordusu en gelişmiş teknik ve taktik silahlarla gerillayı bitireceği gafletini yaşadı. Bilincini ve inancını Önderlik felsefesinden alan binlerce Ekinin yapabileceklerinden bihaberdi. Operasyon sürecinde şehit düştüğü güne kadar her gün eylemlere katıldı Ekin. Çiyayereş arazisine döşediği mayınlar, bu alanda ilerlemek isteyen postalların altında patlıyordu her gün. Bu Ekin’in intikamıydı. O sabotaj branşındaki yetkinliği ile Çiyayereş alanında düşmanı en çok vuran gerillalardan bir tanesiydi. Düşmanın işgal saldırısını püskürtmek için gece gündüz demeden çalıştı Ekin, yeni taktikler üzerine yoğunlaştı ve düşmanı vurmanın yollarını aradı. Doğru yolu ve yöntemi bulduğunda ve sadece Kürt halkının değil, tüm insanlığın düşmanı olan işgalci ordusunu vurduğunda, komutan Ekin olarak kendini yeniden yarattı. O bir arkeolog, bir gerilla, bir savaş muhabiri ve bir komutandı... 15 Mayıs 2022 tarihinde yine Zap’ın Çiyayereş alanında eylemden dönerken faşist Türk ordusunun gerçekleştirdiği hava saldırısında şahadete ulaştı. Ekin yoldaş Çiyareş alanında büyük bir ruh ile düşman karşısında direnmiş tarihe adını altın harflerle yazmıştır.
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 335
Her savaş kendi fedailerini yaratır, her direniş kendi öncülerini ve kahramanlarını. Savaşın karakterini doğru okuyan, sonuçlarını öngören ve bu savaşın tarih anlatımlarındaki yerini doğru analiz eden savaşçı, bu savaşla beraber yeni bir kimlik kazanacağını bilir. Çünkü eğer bir savaşın içerisinde yer almışsanız, yaşamınız boyunca hangi farklı süreçlerden geçmiş olursanız olur hep o savaş süreciyle anılır, o savaş ile hatırlanırsınız. Çünkü savaş insana yepyeni bir kimlik kazandırır. Savaşa katılan, gören, şahit olan herkes yaşamının dönüm noktalarını o sürece göre belirler. Savaştan önce ve sonrası diye... Hele yürüttüğünüz savaş, kendi topraklarınızı, ülkenizi işgal etmek isteyenlere karşı verilen bir direniş ve aktif savunma savaşıysa bu savaşta kazanılan karakter mutlaka tarihin onurlu bir sayfasına denk düşer. Çünkü dünyanın her neresinde olursa olsun, hangi faşist-emperyalist güce karşı olursa olsun, kötülüğe karşı direniş konumunda olmak seni onurlu bir insan yapar. Kabullenmek, boyun eğmek, diz çökmek köleliğin karakteri ise, direnişçinin karakterinde hep isyan ve başkaldırı vardır. Yıllardır Kürdistan dağlarında yaşanan onur savaşının her sürecinde de böyle direnişçi kimlikler açığa çıktı. Özellikle 2022 yılında gerilla tarihinin en çetin mücadelesinin yaşandığı Zap alanında gerçekleşen savaş, kendi savaşçı ve komutanlarını yarattı. Onlara yeni kimlikler kazandırdı. Ve onlar artık gerilla savaş tarihinde, büyük Zap direnişinin fedaileri olarak anılacaklardı. Zap direnişi geleneğinin yarattığı öncü kadrolardan biriydi Armanc Arin. Zap direnişiyle fedaileşen ve ölümsüzleşen. 1987 yılında Amed’in Karaz ilçesinde dünyaya geldi Armanc. Kürt halk tarihi açısından en onurlu çıkışlarından biri olan PKK isyanının tohumlarının atıldığı yerdi Lice. Bu tarihi çıkışa ev sahipliği yapan Lice halkı PKK etrafında kenetlenen ilk topluluk oldu. Yurtseverlikleri, özgürlük davasına bağlılıkları bu yüzden sağlam ve yürektendi. Çünkü onlar PKK’ye ruh veren Önderliğin ve onun ilk yol arkadaşlarını görmüş, onları tanımışlardı. Armac da PKK’ye gönül veren böyle bir ailenin içerisinde dünyaya gelmişti. Kürdistan’lı birçok çocu gibi o da anne ve baba kelimelerini söylemeden önce ‘Apo’ demeyi öğrenmişti. Çocukluğunu geçirdiği Lice’de bir yandan özgürlük davasına sonuna kadar bağlı insanların sofrasında yurtseverliği öğrenirken, diğer yandan düşmanın özelde bu ilçeye karşı gerçekleştirdiği saldırılara, imha ve soykırım politikalarına, dil ve kültür yasaklarına şahitlik ediyordu. İçinde büyüdüğü kültür, konuştuğu dil sistem içerisinde ‘yasaklı’ duvarına çarptığında başladı sorgulamaları. Sistemin dayatmalarına karşı red ettikleri, onu özgürlük saflarında yürütülen mücadeleye çekiyordu. Herkes gibi onun da arayışları redleri ve kabul edemedikleri ile başlamıştı. Kapitalist moderniteye, erkek egemen zihniyete ve cinsiyetçiliğe, faşizme ve milliyetçiliğe karşı en radikal, en ciddi mücadeleyi yürüten PKK’yi daha yakından tanımaya, araştırmaya başladı. Gerilla saflarına katılım kararı vermeden önce, Kuzey Kürdistan’ın farklı şehir ve ilçelerinde toplumsal alan çalışmalarında kaldı. Biliçlendikçe örgütlüyor, örgütlendikçe eyleme geçiyor ve kendi toplumsallığını yaratıyordu. O süreçte onlarca genç ve kadın Armanc’ın etrafında toplanıyordu. Henüz bir PKK kadrosu değildi, henüz herhangi bir örgüt eğitiminden geçmemişti. Aynı ne söylediklerine değil, ne yaptıklarına bakılan Apocular gibi samimi, yürekten ve salt kendi duruşuyla etki yaratan bir tutumun sahibi olmuştu. Tartıştığı, sohbet ettiği insanlar onu dinliyor, ona inanıyor ve onun arkasından yürüyorlardı. Toplumsal alanda yürüttüğü çalışmalardan sonra Kuzey Kürdistan basın çalışmalarında kaldı ve dergi çalışmalarında yer aldı. Bu süreçte Önderlik felsefesini daha yakından tanıma ve araştırma şansını yakaladı. Önderlik bilinci ile kendini aydınlatmaya başladığında, daha keskin, daha radikal bir mücadelenin izinden gitme gerekliliğini hissetti. Zihinde ve fikirde sistemden kopmanın yeterli olmadığını öğrendi. Çünkü kendini adamak zihinde ve yürekte, bedende ve fikirde sistemin dışına çıkmak, sistemle mücadele edebilmek için ona karşı bir alan oluşturmak ve o alanda mücadele etmekti. Bu yüzden 2013 yılında kendini adamayı seçti Armanc. İşgalci Türk ordusunun ve DAİŞ çetelerinin Rojava devrimini boğmak için insanlık dışı yöntemlerle saldırdıkları günlerde, bu saldırılara karşı duran ve tarihte eşi benzeri görülmemiş bir direniş sergileyen Kürdistan’lı yiğitlerin yol arkadaşı olmayı seçti. Gıptayla onlara uzaktan bakmayı değil, onlardan biri olmayı tercih etti. Sadece onlara hayranlık duyan ve alkışlayan kesimlerden olmayı değil, onlarla beraber bu mücadelenin parçası olmak için Kürdistan dağlarının yolunu tuttu. Kürdistan dağlarına geldiğinde sanki yıllardır orada, o insanlarla beraber yaşıyormuş gibi katıldı yaşama. Sanki daha öncesinde, ömrünün bir yerinde o insanlarla kalmış gibi tanıdık geliyordu her şey. Sanki yıllar önce bu patikaların üzerinde yürümüş, bu çeşmelerden su içmişti. Çabuk alıştı Armanc. Girdiği her ortamın, edilen her sohbetin, oturulan her sofranın, tüm zorlu ve mutlu anların arananıydı. Yoldaşlar topluluğunun vazgeçilmez bir halkasıydı artık. Kürdistan dağlarına gördüğü eğitimlerden ve katıldığı pratiklerden sonra, katılımını bir üst noktaya taşırmak ve kendini daha güçlü adamak için fedailerin kurumu olan Özel kuvvetlere gitmek için öneride bulundu. Kısa sürede önerisi kabul edildi. Özel kuvvetlerde hem ideolojik, hem askeri birçok eğitimden geçti. Düşmanın kalbinde bir ateş topu gibi patlayan fedailer ile yol arkadaşlığı yaptı ve onlardan çok şey öğrendi. Fedailer kurumunda eğitim gördüğü sırada fedailik üzerine yoğunlaşmalarını şu sözlerle dile getirmişti: ‘’Bizler fedaileşme için eğitim görüyoruz. Her Apocu militanın kendinde yaratması gereken fedailik ruhudur. Fedailik kendini tümüyle adamaktır. Anda gerekene cevap olmaktır. Tüm değerleri kendi kişiliğine taşırma ve yaşanan en güzel duyguları, anlamları , insanlığı kendinde yaratmaktır. Her zaman için insanlık ve toplumsallık için yeniyi yaratmaktır. 24 saat Önderliği yaşama ve yaşatmak, onda kendini sürekli yenilemektir. Partiye en büyük hizmeti yapmak ve partiyi yüceltmektir. Fedaileşmek ve Önderliğin militanı olmak kolay olmadı hiçbir zaman. Bu en sancılı süreçlerden geçmek demektir. Ama bu sancılı süreçlerin yarattığı değişimlerle Önderliğe daha yakın olacağıma ve Önderliğin bizden istediği özgür kişiliği kendimde yaratağıma gönülden inanıyorum. Bizler Kürdistan’da büyük devrimsel çıkışlar yaratmak istiyorsak fedailik her zaman yol haritamız olmalıdır. Doğada bile bu böyledir aslında. Bir hücrenin oluşumu için diğer hücre kendini feda eder. Bu evrenin bir hakikatidir. Her oluşum, her varlık büyük fedakarlık, sancılar ve bedeller ile açığa çıkar. Özgürlük hareketinde de şimdiye kadar ne değer yaratılmışsa bunlar büyük bedeller ve emekler verilerek gerçekleşti. Bunun sürdürücüsü olmak için de bu anın fedaisi bizler olmalıyız.’’ Yurtseverlik, sorumluluk, devrimcilik ve fedailik... Bunlar Armanc’ın yaşamının her evresine damgasına vuran en anlamlı gerçekliklerdi. Yaşamının her dönemecinde bu manevi değerlerin sırrına erişmeyi amaç edindi. İyi bir yurtseverden, Apocu fedailiğe emin adımlarla, bir an bile sendelemeden yürüdü. 2022 yılında işgalci Türk ordusu Zap alanında işgal operasyonu başlattığında, bu düşmana karşı nasıl duracağını, nasıl direneceğini çok iyi biliyordu. Yıllarca kendini bu an için, düşmanı vurmak için, intikam almak için hazırlamıştı. Faşist Türk ordusu Batı Zap bölgesine yöneldiğinde en ön saflarda işgale karşı direnen, düşmanı vuran gerillalardan biriydi Armanc. Cenga Xabur Şehid Savaş Maraş devrimci hamlesinde kadın ordusunun en güçlü temsilini yapan militanlardandı. 30 Mayıs 2022 tarihinde yine Batı Zap alanında düşmanının üzerine yürürken, bir an bile korkmadı. Ne çatışmaktan, ne düşmanından ne de ölümden. Fedailik sözüydü çünkü, düşmana karşı diz çökmektense onurlu bir ölüme yürümek Apocuların yaşam felsefesiydi. Armanc Arin, Amed’ten Zap’a savaştıkça özgürleşen ve güzelleşen Kürt kadınının en anlamlı temsilini yaptı . Başta da söylediğimiz gibi o kendi kahramanlarını yaratan büyük Zap direniş destanının en okunası hikayelerinden biri olarak gerilla tarihinde iz bıraktı. MÜCADELE ARKADAŞLARI
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 323
Berfin Nurhak Ordulaşma-gerillalaşma tarihimizde Ekim şehitleri olarak tanımladığımız kadın yoldaşlar, kadın özgürlük mücadelemizde emekleri, savaşları ile ve canlarını feda etmekle bizlere dağlarda nasıl yaşayacağımızı, nasıl yürüyeceğimizi, silahımızı nasıl kaldıracağımızı, düşmana nasıl darbe vuracağımızı, kendimizi nasıl savunacağımızı, kadın gerillaca nasıl yaşar ve yine mücadelenin en zor anlarında erkek egemenlikli sisteme ve zihniyete karşı nasıl mücadele edeceğimizi gösterdiler. Ekim şehitleri olarak tanımladığımız arkadaşlar düşüncelerinin, yaşam ve savaş anlayışlarının devrim mücadelesinde kültür ve gelenek oluşturduğunun bilincindeydiler, bu yüzden halkın kurtuluşuna, kadınların özgürlük davasına kilitlenmişlerdi. Mücadelelerinin tarih oluşturduğunu ve geleceğe perspektif olduğunu bilecek kadar ideolojik ve felsefik olarak derinlikleri ve buna göre anlamlı yaşam arayışları vardı. Önderliğimiz Bir halkı savunmak kitabında bizim dışımızdaki kadın hareketleri özellikle feminizm için ‘ Güçlü örgütsel temelden yoksunluk, felsefesini tam geliştirememe, kadın militanlığına ilişkin zorluklar iddiasını zayıflatmaktadır.’ Bunları değerlendirerek eleştirmektedir. Bu tespitten hareketle şunu belirtebiliriz, Gerillalaşma mücadelemizdeki Ekim şehitlerimiz Önderliğimizin Kadın özgürlük mücadelesine yönelik ortaya koyduğu perspektifleri derinlikli kavrama çabasına girmiş ve buna göre Kürdistan’da kadın özgürlük mücadelesinin militanlığının zorluğunu görmüşler buna göre militanlık çizgisini, yaşam ve savaş tarzlarını ortaya koymuşlardır. Yani Ekim şehitlerimiz kadın gerillalaşmasının ve zorlu kadın militanlığının tarihi olmuşlardır. Ekim şehitlerimiz imkansızlıklar içerisinde kadın militanlığı ve gerillalaşmasını geliştirdiler. Önderliğimiz de ortaya koyduğu Kadın özgürlük mücadele perspektifi pratikte somutlaşıp yaşam tarzına dönüştükçe mücadelenin kapsamını her geçen gün savaş ortamında sürekli geliştiriyordu. Günümüz Devrimci Halk savaşında, gerilla güçlerinin ve savaşçıların Kurdistan’ın her yerine yayıldığı, Ortadoğu’ya açılım yaptığımız yıllarda Ekim şehitleri olarak tanımladığımız arkadaşlardan öğreneceğimiz devrimci kişilik ve militan özellikleri vardır. Kadın özgürlük mücadelemizde onlarca arkadaş Ekim ayında şehit düşmüştür. Ekim şehitlerimiz; Şehîd Bêrîitan (Gülnaz Karataş) arkadaş; Dêrsîm isyanının çığlığında büyüdü. 91 yılında Bêrîtan arkadaş özgürlük saflarına katılır. Bilindiği gibi 92 yılının kapsamlı operasyonu Başurê Kurdistan’da gelişiyor. Bu operasyon sürecinde teslimiyeti esas alan eğilimler ve bazı kişiler anlayışlarını partiye dayatıyor. Beritan arkadaş da diğer tüm gerillalar gibi, şu güce ya da bu güce dayanarak değil de kendi kurşununun öz gücüne dayanarak halkın varlığını ve özgürlüğünü sağlamak için savaşmayı esas alıyor.Bêrîtan arkadaş’ın kişiliği, yaşam tarzı ve eylemi ile oluşturduğu ilke, özgüce dayanarak yaşamak ve savaşmak da ısrar etmektir. Bêrîtan arkadaş son kurşununa kadar savaşır, kurşunu bittikten sonra silahını kırar. Teslim olmamak için uçurum uzaklığı kadar uzaklaşır saldırı güçlerinden. Düşman gücünü şok eder. Hafızalara kazılır Bêrîtan arkadaşın bu eylemi. Bêrîtan arkadaş’ın eylemi kendisini uçurumlardan atmak değildir. Kayalıklardan a atmak değildir. Bêrîtanarkadaş’ın eylemi, uçurumları aşmaktır. Çözümsüzlük ve teslimiyet değil, uçurumları aşan özgürlüktür. Tıpkı, Önderliğimizin belirttiği gibi ‘ insanlar ancak uçurumun kenarında kanatlanır derler. Sistemin tüm acımasızlığıyla ve gerçek özüyle saldırısı karşısında temel insanlık ve arkasındaki doğal gerçekliği yakalamak ancak kanatlı düşünmekle mümkündür.’ Bu eylemle Bêrîtan arkadaş kadın özgürlük mücadelesinin zorluğunu ve kutsallığını gösterir. Özgürlük, ateş topu yaparak kendisini yakmayı gerektirdiği kadar, Bêrîtanca uçurumları aşmayı da gerektiriyor. Uçurumun güzelliğidir, asiliğidir Bêrîan. Uçurumlardan süzülüp gelen özgürlük eylemidir Bêrîtan. Fidan arkadaş, Zeynep arkadaş, Şirin (Asiye Yırtlaç, Pazarcık’lı) arkadaş, Mizgîn (Şerife Akkuş, Mardinli), Dicle arkadaş 92 yılı Ekim ayında Tolhildan eyaletinde Pazarcık’a bağlı bir köyde düşmanla çatışmaya girerler, her beş arkadaş bu çatışmada kahramanca çatışarak şehit düşmüştür. Düşman bu arkadaşların cenazelerine işkence yapmış, panzere bağlayarak köy içinde dolaştırararak insanlık dışı uygulamaları sergilemiştir. Bu arkadaşların şehadetinden sonra eyalet içerisinde yirmi iki genç örgütlenmiş, özgürlük saflarına katılmıştır. İşte kadın ordulaşma tarihimizdeki Ekim şehitlerimizin bir özelliği de faşizmin yoğun saldırıları karşısında direnişleri ile gençlere, kadınlara moral ve cesaret verip onları özgürlük saflarına katmışlardır. Rojîn (Hanım Özdemir) arkadaş; Adıyaman Kâhta’lıdır. 1990 yılında özgürlük saflarına katılmıştır. Kişiliğinde öncülük özellikleri vardır. Önderlik sahasında gördüğü eğitim ile kendisini geliştirerek Tolhıldan eyaletine gelir, 15 Ekim 1992’de Malatya-Doğanşehir’de bir çatışmada kahramanca şehit düşer. Dilan Dılsoz (Taybet Dayan) arkadaş, Cizrelidir. Cizre halkının yurtsever kültürü içinde büyür. Özgürlük saflarına katıldıktan sonra, savaş içerisinde sorumluluklar alıp düşmana karşı amansızca savaşmıştır. Komutanlaşmada çok iddialıdır. İdeolojik olarak gelişmeye açıktır. Önderlik sahasında gördüğü eğitimde Önderlik gerçeği ve tarzı üzerine yoğunlaşmaları güçlüdür. Bu eğitimde aldığı motivasyon ve güçle tekrar gerilla saflarına döner. Güçlü bir komutan iddiası ve kararlılığıyla savaş alanlarına gider. Yoğun bir çatışmaya girer. Bu çatışmada durumlarını soran arkadaşlara ‘Durumumuz fazla iyi değil, kurtulmamız mümkün değil, kesinlikle teslim olmayacağız, ucuz şahadeti de kabul etmeyeceğiz. Son mermimize kadar savaşarak, direnerek şehit düşeceğiz, siz kendinizi iyi savunun. Başarılar yoldaşlar! ’Bu sözler Dilan arkadaşın çatışmadaki sözleridir. 1995 yılı 10 Ekim gününde çıkan bu çatışmada Dilan arkadaşla birlikte yirmi iki arkadaş şehit düşmüştür. Bu arkadaşların kahramanca direnişini hazmetmeyen düşman vahşice yirmi iki arkadaşın cenazesini yakmıştır. Bu arkadaşların direnişleri bilinmesin, tarih olmasın diye düşman vahşice bu arkadaşları yakmıştır. Öyle bir düşmanlık ki arkadaşları şehit düşürmesine rağmen kinini durduramamış yakmıştır. İşte Ekim şehitlerimiz yaşarlarken bu düşman gerçeğini çok iyi biliyor ona göre direniyorlar ve biliyorlardı ki kahramanca gerçekleşen direnişleri düşmanı kahredecek. Çigdem (Mizgîn Türk-Hüsne Akgül) arkadaş, Tokat-Zile’lidir. Alevilik kültürü ve sol düşüncelere sahip bir aile kültüründe yetişir. Arayışları güçlüdür. Türkiye Sol gençlik örgütlülüğüne ilgi duyar ve bu ortamda arayışlarına cevap bulamamıştır. Arayışları sürekli devrimci tarzda devam etmiştir. 1991 yılında Cudi dağlarında gerilla saflarına katılır. Bir dönem sonra Önderlik sahasında Mahsum Korkmaz Akademisinde eğitim görür. Gerilla mücadelesine ilgisi çoktur, savaşta yetkinleşmek ister. Bununla birlikte Türkiye Devrimi üzerine de yoğunlaşmaları vardır. Metina’da pratik bölüklerde yerini alır. Kadişe-Enişke taraflarında Türk ordusunun ittifakı ve desteği ile işbirlikçi güçler gerilla güçlerimize saldırır. Bu savaşta arkadaşlar yoğun ve kapsamlı bir çatışmaya girerler ve bu çatışmada yirmi iki arkadaş 10 Ekim 1995 tarihinde kahramanca şehit düşmüştür. Çigdem arkadaş da bu çatışmada şehit düşmüştür. Çiğdem arkadaş gerilla yaşamı ve savaşındaki ısrarı ile Partimizin Enternasyonalist çizgisini direnişiyle halklara göstemiştir. Şehit Rewşen (Leyla Kaplan) arkadaş; Mardin’in direngen yurtseverlik kültürü içerisinde büyür, düşmanın saldırıları sonucu metropollere göçertilmesi onda intikam ruhunu güçlendirip sürekli serhildanlarda yerini alarak mücadele arayışlarına girmiştir. Genç yaşlarında parti ile tanışır. 1995 yılında Dersim eyaletinde gerilla saflarına katılır. Zîlan arkadaşın fedai eyleminden etkilenir. 25 Ekim 1996’da Adana merkezde fedai eylem yapar. Rewşen arkadaş mücadele ve eylem tarzı ile Şehîd Zîlan arkadaşın ardılı olarak fedailikte yoldaşlığının ilkesini oluşturdu. Yoldaşlık sevgisi; amaçta bir olmadır, aynı yolda ısrarla yürümektir. Düşmana en üst düzeyde intikam ruhu ve düşüncesi ile darbe vurmadır, saldırı gerçekleştirmedir. Şehit Bermal (Güler Otaç) arkadaş; Batman ovalarında yurtseverlik sevgisi bilinçli ve güçlüydü, heval Bermal’ de buna göre ülke, toprak sevgisi içinde büyüdü. 1988 yılında parti çalışmalarına çok aktif katılır, bir dönem tutuklanır. Aile çevresinde şehadetler yaşanır. Daha sonra 1993 yılında Garzan eyaletinde özgürlük saflarına katılır. Bir dönem kitle çalışmalarına katılıp ardından Dersim dağlarına gider. Bermal yoldaş yaşamında ve mücadele tarzında düşmana karşı intikamı güçlüdür. Bu intikamla dağlarda gerillaca yaşam, savaş tarzında ısrar eder. Düşmana büyük bir darbe vurmak ister. Bu yüzden Şehîd Zîlan (Zeynep Kınacı) yoldaşın ‘anlamlı bir yaşam ve büyük bir eylem çizgisinde’ kararlaşarak komplocu güçlere karşı 29 Ekim 1996’da Sivas merkezde fedai eylem yapmıştır. Zîlan yoldaşın ardılı olarak amaçta bir olanlar çoğalmıştır, amaçta bir olanların yani yoldaşların bir olarak çoğalması ile devrimin zafere ulaşacağına dair Şehîd Bermal yoldaşın şahsında inanç güçlenir ve zafere fedaice koşulur. Şehîd Dilovan (Saadet Yılmaz )arkadaş;Malatyalı’dır. 1991 yılında özgürlük saflarına katılır, kısa bir süre geçer ardından Önderlik sahasına gider ve orada eğitim görür. Eğitimde savaş üzerine yoğunlaşır, kendisini savaş alanlarına hazırlar. 1992 yılında Dersim’e gider, belli bir süre orada kaldıktan sonra 1996 yılında Koçgiri sahasına gider. Gerilla için yeni alanlar açmada ısrarlıdır. Koçgiri eyaletinde bu temelde aktif katılır. 14 Ekim 1996’da başarılı bir eylemin geri çekilmesinde otuz üç arkadaşla birlikte Koçgiri-Divriği’de şehit düşmüştür. Dilovan arkadaşla birlikte otuz üç arkadaş; gerillalaşma mücadelemizde düşmanın hakim olduğu alanları daraltıp gerilla için özgürlük alanlarını genişletme, büyütme ve bunu gerçekleştirirken düşmana darbe vura vura ve çatışarak olacağını direnişleriyle göstermişlerdir. Şehîd Meryem (Meryem Çolak) arkadaş; Meletî, Nurhaq topraklarının Kürtlük özüne dayanarak faşist rejimin asimilasyon saldırılarına karşı mücadele etmeyi hep esas aldı. Meryem arkadaş 1980’lı yıllarda mücadeleye ilgi duyar ve bu temelde çalışmalara katılır, tutuklanır, işkencelerden geçer, yaşı küçük olduğu için zindanda çıkarılır, çalışmalara yine devam eder, 1991 yılında daha da aktifleşir, çalışmaları yürütüp sorumluluk alır ardından 1994 yılında dağlara, gerilla saflarına gelir. Meryem arkadaşın arayışı güçlü olduğu için partiye katılımında önemli bir düzeyde ideolojik yoğunlaşmaları derinlikliydi. Bu yüzden partiye katıldıktan belli bir süre sonra kendisini Kadın özgürlük hareketinde öncülüğe ve devrim görevlerine karşı kendisini hazırladı. Meryem arkadaş savaşta komutandı. Güçlü ve cesaretli bir savaşçıydı. Meryem arkadaş yaşam tecrübesi, birikimi vardı. Bu yüzden yaşam içerisinde sorumlu yaklaşıyordu. Sözü dinlenen bir arkadaştı. Derinlikli konuşmaları ve özlü yaklaşımları ile arkadaşlarını çok seviyor, arkadaşları da onu çok seviyordu. Tüm arkadaşları ile ilişkileniyor, yüreğine sığdırıyordu. Meryem arkadaş kadın gerillalaşmasında kişiliği ve katılımı ile savaşın zorluğu ve devrimin ağır sorumlulukları karşısında yaşam gücü oluyordu. Zor koşullarda, imkansızlıklarda yaşam gücü olmak derinlikli düşünmek ve büyük bir çaba gerektirir. Devrim mücadelesinde moral ve yaşam umudu ve gücüdür heval Meryem. Meryem arkadaş 1997 yılında bir grup kadın arkadaşla Heftanîn ve Metîna arasında hain ve işbirlikçi güçlerin kurduğu bir pusuya düştü. Büyük bir direniş ve kahramanlıkla bu savaşta çatışarak şehit düştü. Şehîd Gurbetelli arkadaş; 1990 yılında parti çalışmalarına katılır. 1993 yılında Özgür gündem gazetesinde çalışır, çalışmalarda yetkinleşir ve gazetenin genel yayın yönetmeni olur. Savaşın yoğunlaşması ile gerilla saflarına katılmak için kendisini hazırlar, gerilla saflarına geçmeden önce Önderlik sahasında eğitim görür, burada aldığı eğitimle kendisini daha da yetkinleştirir ve dağlara yönelir. İdeolojik-örgütsel olarak yetkindir. Ülkede YAJK örgütlülüğümüzde yönetim düzeyinde sorumluluk alır. Yaşam içerisinde eğiticidir. Kişiliği ile büyük bir saygınlık oluşturur. Kadın özgürlük ilkelerinden taviz vermeden her türlü gerici, egemenlikli zihniyete ve anlayışlara karşı radikal bir şekilde mücadele etmiştir. 1997 yılı Ekim ayında Gare’ye geçerken tank pususunda şehit düşmüştür. Şehîd Canda Türk arkadaş 5 Ekim 1997’de bir çatışmada şehit düşer. Rozerîn (Asuman Erdem Mardin-Derik’li) arkadaş 1997 yılı Ekim ayında pusuya düşer ve bu çatışmada şehit düşer. Helin Çerkez (Nermin Akkuş) 13 Ekim 1998 tarihinde Behdinan alanında KDP ile girilen bir çatışmada kahramanca çatışarak şehit düşmüştür. Yine Ronahî Alman (Andrea Wolf) arkadaş, Ronahî (Cemile Akyar) arkadaş, Rewşen Qamişlo arkadaş 1998 yılı Ekim ayında şehit düşmüşlerdir. Dağlarda savaşıp kahramanca şehit düşen bu arkadaşlarla birlikte dağlardaki kadın gerillalaşmasından moral ve güç alarak zindanlarda direnen Rotînda (Aynur Artan) ve Kurdê (Selamet Menteş) arkadaşlar 9 Ekim’de başlayan uluslararası komplo saldırılarına karşı Önderliğimizi savunmak amaçlı Midyat zindanında 23 Ekim 1998 günü bedenlerini ateşe vermişlerdir. Her iki arkadaş birlikte eylemden önce komploya karşı mücadele bilinçliliğini ve bu temelde eylem amaçlarını ifade eden mektup bırakmışlardır. Mektuplarında şöyle ‘Önderlik, özgürlük güneşimiz; bizler de Onu çevreleyen gezegenleriz. Bizler, kendimizi Önderlikte görüyoruz. Başlatılan ‘Özgürlük Güneşimiz Karartılamaz!’ kampanyasının birer neferi olmak istiyoruz. Bunu bir tarihi sorumluluk olarak görüyor ve ancak bedenlerimizi ateşe vererek buna cevap olabileceğimize inanıyoruz. Önderliği korumak; partileşmek, özgürleşmek ve insanlaşmakla mümkündür. Önderliği korumak; insanlığı korumaktır.’ diyerek Ekim Şehitleri kervanına uluslararası komplocu güçler karşısında Önderliğimizin özgürlüğünü sağlama inancı ve eylemi ile katılmışlardır. Ekim şehitlerimiz 1990’lı yıllarda onlarca, yüzlerce yoldaşlardır. Bu yoldaşlarımız direnişleri ile bu gün Kürdistan’ın dört parçasında ve Ortadoğu’ya açılan coğrafyada binlerce savaşan gerilla, binlerce savaşçı olmuşlardır. Ekim şehitlerimiz 1990’lı yıllarda ordulaşmanın, gerillalaşmanın, halklaşmanın, Kürt halkı ve kadınların dirilişinin kaynağıdır. Ekim şehitlerimiz direnişleriyle kadın özgürlük mücadelesinde zafer kazanacak kişiliği, devrimci mücadelenin ilkelerini, kadın yoldaşlığın ruhunu ve özünü oluşturmuşlardır. Ekim şehitleri tarihimizdir. Bu şehit yoldaşlarımız şahsında öğreneceğimiz çok husus vardır. Öğreneceğimiz esas hususlardan biri de her bir arkadaşın yaşamına, savaş tarzına bakalım, Önderlik gerçeği üzerinde yoğunlaşmalar güçlü ve derinliklidir. Ekim şehitlerimizde Önderlik gerçeğinde anlam arama ve buna göre yaşama çabası yoğundur. Şunu biliyorlardı ki Önderlikte bulduğu her anlam onu halkı için, kadınlar için mücadele yoluna götürüyordu. Önderlikte bulduğu anlam onu dağlara, gerillaya götürüyordu. Bu yüzden o yıllarda Önderliğin perspektifi doğrultusunda her gerilla arkadaşta bir Önderlik çözümlemesi, bir günlük, bir de temel derslerin; sosyalizm, PKK tarihi, Kadın Özgürlük tarihi ve Savaş tarzı üzerine yazıların olduğu bir defteri çantasında vardır. Bu arkadaşlar bunları okudular, buna göre yaşadılar, savaştılar ve yazdılar. Bu arkadaşların savaşta yaşadıkları ve imkan buldukça yazdıkları her güncesi bizim gerillaca yaşam geleneğimizi oluşturdu. Ekim şehitlerinin bu gerçeği karşısında kendimizi sorguladığımızda özeleştirisini vereceğimiz hususlar çoktur. Amaca kilitlenmede zayıflık, ideolojik düşünme ve yaşam tarzında darlık, felsefik düşünememe, neden savaşıyoruz, nasıl savaşıyoruz sorusuna verdiğimiz cevaplardaki zayıflıklar dolayısıyla savaş taktiğinde ve tarzında yaşanan zorlanmalar, yaşamdaki ilke ve ölçülerimiz neye göre kime göre vb. bir çok konuda öz-eleştirisel yoğunlaşmamız gerekmektedir. Bu konuda Önderlik gerçeğinde yoğunlaşmak bizi doğrulara ulaştırıp zafer kazanma düşüncesi, inancı ve kararlılığını geliştirecektir. Ekim şehitleri şahsında öğrendiğimiz sorumluluklarımız doğrultusunda YJA star gerillaları olarak Ortadoğu’da yaşayan kadınların öz savunma çizgisi ve mücadelesinde öncülük rolümüzün bilinciyle bu arkadaşlar gibi yaşadığı her ana, her mekana, her şehit arkadaşa, her olaya, her taşa, her dağa anlam vere vere yaşamalıyız. Yani felsefik düşünmeli, özgür yaşam tarzını esas almalı, zafere kilitlenen savaş tarzını yakalamalıyız. Ekim şehitlerimiz bunu emretmektedir.
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 338
Kürdistan dağlarının güzelliğinde binlerce yürek kendini tanımak için büyük anlamlı adımlar atıyor ve özgürlük savaşçıların kahramanlıklarıyla bugün Kürt halkı başı dik bir şekilde biz Kürt’üz, yiğit evlatlarımızın yolunu asla bırakmayacağız diyor. Devrim yolunda bir adım bile geri adım atmayan Colemerg halkının cesur evladı Rabia Kaya yurtseverlik duygularıyla büyür, gerillaya olan özlemi sevgisi çocukluk yaşlarında başlar. Ve hep gözleri dağların doruklarındadır, daha çocukken çevresindekilere; ‘’ben büyüyünce halkımın kahramanı olacağım, halkımı savunmak için dağlara çıkacağım’’ der. Ve Rabia büyüyünce daha çok bilinçlenir. Düşman gerçekliğini daha iyi tanır. Ve çocukluk hayallerine kavuşmak için yönünü Kürdistan dağlarına verir. Özgürlüğe olan umudunu hep taze tutup emin adımlarla Kandil dağlarına doğru ilerler ve Zozan Tolhıldan ismini alır, Kürt halkını yok etmek isteyen sistemden intikam almaya gelir. Güneşin doğuşuyla Kürdistan dağları sarımsı ışınlarla kaplanır. Cesur kadın Zozan Tolhıldan güneşin ışınlarıyla kendisini tanımaya başlar. Ve donmuş kanı yaşam refleksi gösterir.Yeni açılmış bir çiçeğe benzer, çünkü dağları görünce ruhunun güzellikleri açılır. Devrim yolu onun için Kürdistan tarihinin derinliklerine inmekti. Büyük bir heyecan meraklı gözlerle etrafındaki yoldaşlarına bakar, kısa bir süre içinde dağ yaşamına ayak uydurup, yoldaşlarına alışır. Bazen eski arkadaşların yanında oturup, partiyi daha iyi tanımak için soru sorar. Arkadaşlarda partiden ve gerilladan söz eder etmez, gözleri ışıldardı. Yaşamdaki mütevazi yaklaşımlarıyla yanındaki yoldaşların sevgi ve saygısını kazanır. Cesaretiyle etrafına güven ve moral verir. Önderliği daha iyi anlamak için Önderliğin savunmalarını okur. Okudukça Önderliğe ve özgürlüğe olan bağlılığı daha çok artar. Ve her zaman kendini Önderliğe karşı borçlu hisseder. Önderliğin kadına verdiği değeri daha iyi anlayınca, Önderliğe yakışır bir militan olabilmek için daha çok çabalar. Teori ve pratiği bir yapabilmek için durmadan okur araştırır ve araştırdıklarını pratiğe koymak için çabalardı. Zozan yoldaşın yaşamdaki çabaları ve yaşama olan bağlılığı etrafındaki arkadaşlara güç olur, adım atığı ve her bir toprağa anlamlı bakıyordu. Kürdistan topraklarına Baktıkça düşmana olan kin ve öfkesi artar. Kandil alanında 2 yıldan fazla bir pratik yürüttükten sonra yönünü Zagros dağlarına verir. Ve Zagros dağlarına çabucak adapte olur. Ve pratik yaşam içerisindeki canlılığı, onu mücadele ve azim dolu kişilik yapılanmasına götürür. Ve şehit yoldaşlarına olan bağlılığı onu daha çok olgunlaştırıp ve daha fazla sorumluluk almasına neden olur, özgürlük ateşinin küllerinden kendini yaratan şehit yoldaşlar onun mücadele ve savaşma gerekçesini büyütür. Zagros alanında büyük deneyimler kazanır. Zagros dağlarının asiliği ve güzelliğinden nasibini alır. Fedakâr, cesaretli arkadaşlarına karşı emekçi ve sorumlu olması, özgürlüğe ve değerlere olan bağlılığını gösterir. Duruşuyla yaşamıyla yoldaşlarının sevgi ve saygısını kazanır. Fedakarlığıyla gerilla yaşamını özünü gösterir. Katılımı ne kadar gönüllü ve samimiyse yaşamdaki pratiğini de canı gönünde en iyi şekilde yapmak ister. Aldığı tecrübeleri ideolojik boyuta daha iyi değerlendirebilmek için ideolojik akademilere düzenlemesi olur. Akademi ortamında kendini ve büyüdüğü çevreyi daha iyi tanır, tanıdıkça, kendisiyle büyük bir savaşın içine girer. Önderliğin savunmalarını okudukça, radikal bir şekilde kendine yüklenip kendini geliştirmek için çaba harcar. Kendinden önce yoldaşını düşünmek onda büyük bir ilke haline gelir. Yoldaşının gelişmesi için her zaman çabalar. Hiçbir zorluk karşısında pes etmez. Ve her bir yoldaşını büyük bir değer olarak görür ve öyle de yaklaşır. Arkadaşlara olan özlü yaklaşımıyla, askeri üslubu, kıvrak zekâsı ve atılgan olmasından dolayı tim komutanı görevini alır. Çevresindeki yoldaşlar onun bu özelliklerini görünce daha çok sever ve kişiliğini kendine örnek alırlar. Ve yıllardır hep hayal ettiği Botan dağlarına kavuşma zamanı gelmişti. Büyük bir heyecanla Botan dağlarına doğru yürüyordu. İlk durağı Kato dağları olacaktı. Kato dağları heybetiyle fedakâr emekçi YJA Star militanını bekliyordu. Ve gün geldi Zozan Tolhıldan yoldaşımız büyük bir heyecanla Kato dağlarıyla buluştu. Ve Kato’nun güzel ve narin toprağını elini alıp kokladı. Şehitlerimizin kanıyla sulanan toprağa kısık bir sesle ben geldim dedi. Kısa bir süre içinde Kato dağlarını avucu içi gibi iyi tanır. Ve buda kadınların doğayla bütünlüğünü gösteriyordu. Zagros dağlarında aldığı pratik tecrübeyi arkadaşlarla paylaşır. Ve Zagros dağlarını hiç görmeyen arkadaşlara Zagros dağlarının heybetinden bahseder. Zagros dağlarının güzelliğini her anlattığında yüreği tanrıçaların meskeninde bir kez daha çarpar. Kıvrak zekasıyla düşman üzerine nasıl etkili eylemler yapılabilir diye yoğunlaşır. Askeri yönde aldığı tecrübeyi Apocu ruhla birleştirerek eylemden eyleme katılır. Araziye olan hakimiyeti eylemlerde aktif rol oynaması için büyük bir avantajdı. Şehitlerin maneviyatına bağlı kalmanın gereklerini yerine getirme konusunda her zaman büyük bir çaba verir. Ölümden yaşam yaratan şehit yoldaşlarının bize emanet etikleri yaşama sahip çıkmak için bütün benliğiyle yaşama katılıp canı pahasına koruyordu. Fedakarlığın ve cesaretin militanı Kato dağlarında büyük bir destan yazmaya ant içmişti. Düşman 2011 yıllının Ekim ayında Kato dağlarına büyük bir operasyon başlatır. Yiğit ve cesur Militan Zozan Tolhıldan yoldaşım büyük bir kararlık ve fedakarlıkla düşmanın Kato dağlarına böyle rahat girmesine izin vermemek için savaş mevzilerinin en ön saflarında yerini alıp düşmanla çatışmaya başlar. Yüreğindeki birikmiş intikam duygusunu savaştaki cesaretiyle, savaşçılığıyla gösteriyordu. Düşman cesurların ve yiğitlerin karşısında savaşmakta gücü olmadığı için, teknikle saldırıyordu. Ve tarih 7 Ekim 2011 yılını gösteriyordu. Zozan Tolhıldan Kato dağlarında cesurca savaşıyordu. Son nefesine kadar parti değerlerine bağlı bir militan olarak savaşıp şehitler kervanına katılır. kanıyla toprağa can veren Zozan yoldaşımın mücadelesi yolumuzun aydınlığı olacaktır. Sorduk seni serpilen Bişeng dallarına Vurup gittin leheng leheng Simgeleşirdin Kato’nun asi kayalıklarını Ve ben geliyorum dedin… Karanlığa inat umuda koştun Gideceğin noktaya kadar Tanık olmuştuk senin güzelliğine Sende öze dönüşü görmüştük Seni Botan dağlarının yüreğine uğurladık Colemergin haykırışı ve inleyen sesi oldun; Ve sana olan sözcükler Kürt halkı ve Colemerg halkı için Özgürlük ve yemin sözcükleri oldun Zozan Tolhıldan oldun PKK’nin tarihinde Tarihi günler yaşadın çağımızda; Ve iddialıydın ismini tarihe yazmaya Sen şu anda ölmeyen Şehitlerimizle yaşıyorsun… Seni yaşatma ve yaşama sözümüz pratiğimiz olacak Mücadele Arkadaşı
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 319
Bir yolculukla başlar serüven. Kimi zaman ne aradığı veya yolculuğunun nereye olacağı, nasıl sonuçlanacağı üzerine binlerce soru işaretiyle yol alır yolcu. Ama bu basit bir serüven değildir her şeyden önce. Dahası bir serüven bile değildir. Yüreğin bir yolculuğudur kendi benliğine. Bir süre geçer ki anlayıverir o zaman yolcu; aslında esas aradığı, arayışı kendi ‘ben’ idir. Yıllardır arayıp da bulamadığı, bulduğunu sandığı anda yeniden yitirdiği, kendisi olmaktan çıkmış veya kendisine yabancılaşmış olan o verili lanetli ‘ben’ i. ‘Ben’ ini bulmak aslında kendini bulmaktır, ‘biz’ i yani bir bütünü. Ve sen bu arayışın bir yolcusuydun. Sürekli çağlayan, dur-durak bilmez bir nehir. Halen karşımda o duruşun ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak bir gün karşıma geçip “Heval ben lanetleniyor muyum yoksa? Bütün çabama rağmen Önderliği yirmi dört saat yaşayamıyorum” diye haykıran sesin. Hangimiz bu kadar yüreklice sorabiliyorduk böyle bir soruyu, bırakalım karşımızdakine büyük yolculuğa sürdüğümüz yüreğimize bile sormayı. Ve sen bu soruyu sorarak başlıyordun yüreğini yargılamayı. Korkusuz ve kaygısızca, yüreklerimize giydirdiğimiz kara çarşaflardan sıyrılmamızı ve ördüğümüz bentleri yıkarak erdem yoluna sel gibi akmamız gerektiğini hatırlatıyordun. Sen yüreğini çırılçıplak aynada seyrederek çıkıyordun karşımıza ve bizden de bunu istiyordun. Bu nedenle seni ‘sen’ olarak anlatmak, seni ‘sen’ olarak yazmak istiyorum. Yanlışların ve doğrularınla, olumlu ve olumsuz yanlarınla seni anlatabilmek, sınanmış yoldaşlığın bir gereği olarak da yüreğimin kaldırabildiği kadar seni yeniden sana anlatmak. Bir gün seni bu şekilde ve böylesi bir durumda yazabileceğimi hiç düşünmemiştim belki de. Ama hep dost yüzün, dost gülücüğünden cesaret alarak anlatmaya çabalıyorum seni. “Benim için en değerli olanları kaygısızca değerlendiren sınanmış yoldaşlıklardır” deyiverişin canlanıyor karşımda. Tüm sorgulamalarına ve kendini ağır yargılamalarına rağmen yaşamda çoğu zaman dengeci bir konumda kalışın ağırlık basardı. Herkes hızla ilerleyip varışa doğru yol alırken, sen ağır ama kararlı ve inatla koşmana devam ederdin. Kimisi takılır sana laf söyler, kimisi eleştirir, kimisi hoş karşılar; ‘Ruken’dir olur böyle şeyler’ derdi. Bir tartışmamızda görmek istemediğin gerçeklikler karşında ‘eline bir taş al, git suya at. Yalnız taşı suya atarken yalnızca suyun yüzeyine yansıyan dalgalanmaları değil, taşın suyun dibine inişini de görmeye çalış’ demiştim. Hırslanmış ve öfkelenmiştin bu sözlerime ve ertesi gün gelip; “taşın sadece suyun dibine inişini değil, hangi hızda ve ne kadar zamanda ulaştığını da görmek önemli. Hedefe ulaşmada zamanlama çok önemli, zamanı gelince bayrağı kapıp hızla ilerlemeyi de bilirim” diye cevaplamıştın beni. Başardın! “Lanetleniyor muyum?” diye sorduğun soruya kendin en anlamlı cevabı vererek, kutsallığın, kutsallaşmanın anlamını çözdün. Hem de gerektiği yerde ve gereken zamanda. İhanetin, çirkinliğin, lanetin erdem yoluna yüzlerce hançer kaldırdığı böylesi bir süreçte, bayrağı hepimizden önce kaparak gerçek bir erdem yolcusu olduğunu kanıtladın. Yalnızca bu mu? Anlayarak uygulamanın önemini kavrayarak yolculuğuna devam ettin ve halen de devam ediyorsun. Bize çoğu zaman çok sıradan veya hiç dikkat çekmeyen herhangi bir ülke güzelliği, dağların görkemi karşında hemen heyecanlanman, şiirler yazman, romantik gerillacılığa başlaman hala canlılığını koruyor benliğimde. ‘Nasıl doğal karşılarsınız, şu güzelliğe bir bakın’ deyişlerin. Sen buydun Ruken, göremediklerimizi gören, yaşamın her sahasında bir soluk alanı açabilmeyi başarabilendin. Ruken, güler yüz anlamını ne kadar taşıyorsa, sen de bu ismi o kadar layıkıyla taşıyordun. Tüm olumsuzluklara, olmaması gerekenlere karşı her zaman yaşamda gülebilecek, gülümseyebilecek bir yanı bulabilmek çok az insana nasip olan bir erdem. Sen bu erdemden yeterinden çok bile nasibini almıştın. Yaşama tek bir pencereden bakmaktansa birçok açıdan, tüm renklerini görerek bakmayı öğrenmiştin ve yaşam bağlılığında özgürlük atının nasıl koşturulmasını gerektiğini hiç zayıflamayan moralinle belirliyordun. Başardın! Belki kimi zaman bunu da çok gördüler sana. Toplumda kadına gülme yasaklanmıştır, kadın başı önünde, sesi kısık, gülmesi tutsak olarak yetiştirilir. Şimdi kahkahan özgür yoldaşım, dudağını ısırmadan özgürce gülümseyebilirsin tüm insanlığa. Tıpkı eyleme gitmeden önce hayalimde canlandırabildiğim gülümseyişin gibi. Birçok şey yarım kalır yaşamımızda, tamamlamak, paylaşmak isteyip de zaman ve fırsat bulamadığımız birçok duygu ve düşünce. Seninle de böyle oldu. Son tartışmamızda böyle yarım kalmıştı ve sen ardından sessiz-sedasız, hiç sezdirmeden yürümüştün Gabar’ a. Çıktığın erdem yolculuğunda kimliğini bir de kutsal mekanda aramak istemiştin. Aynı zamanda bu bir görev ve sorumlulukla yüklenmiş sana. Devrimci, fedai olmanın gereklerini yerine getirerek zafere göz dikmendi, görüşmeden gidişindeki son dileğim. Kimliğini İmralı’ ya köprü olarak buldun, bize de özgürlüğün gerektiği yerde kendini feda etmek olduğunu bir kez daha hatırlatarak çağrıyı yineledin. Tıpkı “kendini bulmak ve anlayarak uygulamak” der gibi. İçerlemiştim aslında sessizce Gabar’a yürüyüşüne. Son bir kez bir kucaklayış, bir gülümseyiş olmalıydı diye durup durup söylenirdim. Her zaman tekrardan buluşma sözüyle, yarım kalanları tamamlama kararlılığını gösterirdik. Buluşma çok büyük oldu Ruken. Buluşan bu kez tüm özgürlük tutkuları, özlemler, yarına dair hayal edilen ne varsa. Eylemin yalnızca seni değil, özgürlüğe koşan, selama duran binlerce yüreğin varlığını anlatır anlaması gerekenlere. Gösterişten, şaşalı duruşlardan, konuşmalardan hoşlanmazdın zaten hiçbir zaman. Gidişinde yine sade ve gösterişten uzak oldu. Sessiz ve kendini bulduğuna inanarak yürüdün iman getirdiğin yola. Lanetlenmedin yoldaşım, aksine nasıl havari olunması gerektiğini çözerek tamamladın yolculuğunu. Bize kalan ise yarım kalan tartışmaları, pratikleri tamamlamak görevi. “Bugün veya yarın olmasa da bir gün bastonla buluşuruz” derdin sürekli. “Ben yaşlanmış eski bir askeri komutan, sen ise kalemi titrek bir yazar.” Sen askeri bir komutan, askeri komutanım olmayı başardın, beni ise bir yazar olmayı başaramadımsa da kalemi titreyerek seni yazmaya çabalıyorum gücüm yettiğince. Yalnızca yarım kalanları tamamlama sözünü yeniden tekrarlayarak. Mücadele Arkadaşı
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 335
Mezar Karanlığında Betonu Parçalayan Bir Geleneğin Ardılı Sara Goyi Bizler mezar karanlığında bile betonu parçalayan bir geleneğin ardıllarıyız. Hangi zulüm hükümran olabilir yüreğimize. Ya da kimler durdurabilir Sara Tolhildan yoldaş gibi yüreğinde özgürlüğün ateşini yakanları. Tarihin coşkun yolunda özgürlük ve savaş tanrıçası olan, Önderlik sevdalısı, kardelen yürekli Sara yoldaş Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Çeman köyünde dünyaya gelir. Yurtseverlik duygularının baskın olduğu Önderlik ve partiye bağlı bir aile ortamında doğar ve PKK’nin özgürlük suyundan yudumlayarak büyür. Ancak TC soykırımcı ve işgalci devletinin 93-94 yıllarında köyleri boşaltma, halkı toprağından, kültüründen, varlığa dair tüm yaşam değerlerinden kopartıp göçe zorlama politikalarının sonucunda dünyanın dört bir yanına savrulan Kuzey Kürdistanlı birçok aile gibi Sara yoldaşın ailesi de Güney Kürdistan’a Maxmur mülteci kamplarına göç etmek zorunda kalır. Bu temelde çocukluk yılları, yaşamı öğrenmeye çalıştığı anları Güney Kürdistan’ın zor koşulları altında geçer. Bu zorlu koşullar Sara yoldaşın kişiliği üzerinde olumlu ve olumsuz yönleriyle etki yaratır. Kamp koşullarında yaşamak, köyünden sürgün edilmek düşmanını erken tanımasına yol açar. Minik gözleriyle gördüğü ve hayal meyal hatırladığı yakılan köylerinin ardından Güney Kürdistan’da da işbirlikçilerin yaptırımlarına, yasaklamalarına tanıklık eder. Bu ona tarifini yapamadığı ve anlatamayacağı derin acılar yaşatır. Büyüdüğünde mutlaka bunların intikamını alması gerektiğinin yeminini eder. Bu nedenle daha çocuk yaşlarda yaşlarında iken bir özgürlük savaşçısı olabilmenin hayalini kurar. Bazı nedenlerden kaynaklı 2000’li yılların başında Maxmur’ kamptaki değerli insanlardan ayrılıp yönlerini Türkiye metropollerine verirler. Nasıl ki kök topraktan koparıldıktan sonra başka bir toprakta yetişemezse Sara arkadaş da oralarda barınamaz ve birgün tekrar köyüne dönmenin hayalini kurar. Bu yüzden kapitalist sistemin ona sunmuş olduğu yaşamı, okulları ve kurumları kabul etmez. Kürdistan tarih bilinci ile aydınlanmış olan Sara yoldaş geçmişine sahip çıkmak ve gerillaya katılım sözünü tutmak adına 7 Temmuz 2009 yılında İstanbul’dan PKK saflarına katılır. Sara Yoldaş “PKK’ye katıldığımda yük olan değil, yük kaldıran olacağım” diyerek bilinçli bir katılım sergiler. O sistemin onda yaratmış olduğu özellikleri Önderliği okuyup araştırarak ve şehit yoldaşların miras olan günlüklerini okuyarak aşmaya çalışır. Böyle bir süreçte ‘Fedai Yaşamlarıyla Üç Ölümsüz’ kitabını okur ve Özel Kuvvetlerin varlığından haberdar olur. Ve mutlaka kendisinin de böyle bir ortamdan geçmesi gerektiğinin kararına varır ve yapmış olduğu öneri kabul edilir. 2010 yılının son aylarında Özel Kuvvetler çalışmalarına geçer. PKK’nin yaşayan özü olarak tanımlanan fedailik gerçeği ile tanışır. Bu ortamda “Düşmana ait olmuş benliğim ile mücadele edip ruhumu özgürleştirmeliyim” der. Yine şu sözlerle devem eder, “Önderliğim ve halkım için savaşmak istiyorsam önce kendimin olmalıyım. Xwebun’u yaşamadan nasıl kendimden çıkıp milyonlara mal olabilme iddiasında bulunabilirim ki” diye ekler. Kendisinde bunları fark etmesi ile yaşama ve sürece daha güçlü katılmaya başlar. Ancak zaman geçtikçe var olan katılımın sürece cevap olmadığını, güncel görevleri aşıp tarihsel görevleri üstlenme hissiyatını ve yoğunlaşmasını yaşar. Çünkü amacı Zilan’lara, Zinar’lara, Doğa, Munzur, Rojhat ve Jinda’lara cevap olma ve onların izinde yürümektir. Gare operasyonu, Sara ve Ruken arkadaşların fedai eylem yapma isteminde, bardağı taşıran son damla olmuştur. Çünkü düşman teknikle yaratmış olduğu ordu ile vahşice saldırmıştır. Bu operasyona takviye güç olarak giden Sara arkadaş operasyon alanına yetişemeden, Şehit Şoreş Beytüşebap ve yanındaki arkadaşların destansı savaşmaları ve direnmeleri karşısında düşman amacına ulaşamadan kaçar. Sara Arkadaş günlüğünde “Düşmana vurmak için yetişemedik en azından arkadaşları kontrol etmek için şikefte girdim ancak yoğun gaz kullanımdan kaynaklı fazla ilerleyemedim. Oysaki ben sadece tünelin kapısından birazcık içeriye girmiştim. Peki şimdi düşünüyorum da şikeftin içindeki yoldaşlarımın durumları nasıldı? Nasıl dört gün boyunca bu kadar yoğun gaz, kazan, C-4 ve her türlü saldırıya karşı göğüs gerip direndiler? Ne büyük ne soylu bir ruh! Biz ise yetişebilecekken yetişemedik. Bu durumun vebali çok ağır, nasıl altından çıkacağım? Tabi bu operasyondan sonra arkadaşlara söyledim. Benim direkt bir şeyler yapmam lazım. Ve yapacağım! Söz veriyorum ki; size karşı özeleştirimi yürekten vereceğim. yeter ki pratik sahaya ineyim. Yeter ki şu lanet olası bitmek bilmeyen uzadıkça uzayan beklemelerden kurtulayım! En yalın en temiz ve düşmanı kahreden duruşumla özeleştirimi vereceğim ve bir nebze de olsa belki o zaman vicdanım rahatlar. Sizi unutmak ihanettir!” der. Fedai eylem yapma önerisinde bulunur tekrardan. Örgüt bu defa onun uzun zamandır beklemiş olduğu olumlu cevabı verir. TC devletinin teknik ordusuna karşı Ruken arkadaşla birlikte Mersin Mezitli’ye yol alır. Eylem hazırlığında olan Sara ve Ruken arkadaşlar direnen yoldaşlarına günlüklerinde şöyle yer veriyolar; “Kalbimiz Medya Savunma Alanlarında direnen, savaşan yoldaşlarla birlikte atıyor... Her ‘an’ ve anılarımızda yoldaşlarımız var. Hele bir de sergilenen soylu duruşları duydukça!!! Bir yandan gururlanıyor ve inanılmaz bir güç alıyoruz diğer yandan ise bu soylu direnişe destek olacak, onlara layık olacak tarzda eylemlerin sahibi olamadığımız için ezildikçe eziliyoruz.’’ Bunun için onlar fedailerin ışığında Önderliğin, Kürt halkının ve şehit yoldaşlarının intikamı için, tarih boyunca ezilen ve sömürülen kadınların intikamının somut ifadesi olarak düşmanın üzerine yürümüşlerdir. Sara ve Ruken arkadaş, coşkulu bir halayın başını çekerek, ellerinde silahlarıyla özgürlük tarihinin yaratıcılarından olmuşlardır. Onlar fedailiğin, fedai duruşun resmini çizerek Zilan’laştılar. Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 336
Bin bir zenginliğe sahip olan ve cennet diye tabir edilen bir güzellikten de öte olan Kürdistan toprakları sömürünün merkezi haline getirilirken, Kürt halkı egemen ve sömürgeci güçler tarafından Önder Apo’nun belirttiği gibi “nanın ülkesinde nansız” bırakılmıştır. Ancak sömürgeci güçlerin hesap etmedikleri şey Önder Apo ve O’nun yarattığı felsefedir. Kürt halkı Önder Apo öncülüğünde nanın ülkesinde nansız kalmayı reddetmiştir. Kürt halkı ve onun yiğit evlatları canları pahasına tercihini özgür, onurlu, şerefli ve namuslu yaşamdan yana yapmışlardır. Mardin’de bu felsefeye ve özgür yaşama sahip çıkan, bedeller veren Kürdistan şehirlerinden biridir. Kadının boyun eğmeyen, asil ve doğal otoritesine sahip bir ananın kızı olarak doğar Gulan DİREN Arkadaş. Onun dünyaya geldiği ortamın yurtsever, Önderliğe bağlı bir ortam olmasından kaynaklı daha küçük yaşlarda yurduna bağlıdır ve yurtseverdir. İşgalci TC devleti yurtsever Kürt halkını öz benliğinden uzaklaştırma politikası ile göçe zorlamış, doğup büyüdükleri köylerini yakıp yıkmışlardır. Ancak Kürt halkının ruhu Özgür Önderlik ruhu ile bütünleştiği için beden ister Avrupa’ya, ister İstanbul’a, isterse de kapitalist sistemin her hangi bir merkezine gönderilsin yine de köklerinden, özlerinden kopmamışlardır. Gulan Arkadaşın ailesi de göçe zorlanan ailelerden biridir. Metropol yaşamı, taş duvarlı ve gerçeklikten uzak ışıklar hiçbir zaman Gulan Arkadaşa huzur ve mutluluk vermez. Onun hayali taş duvarlara sığmayacak kadar büyük, sahte ışıklarla aydınlatılmayacak kadar gerçektir. Onun yürüdüğü yolların tek aydınlatıcısı gökte parlayan ışıl ışıl yıldızlar olmalıdır. Bunun için 2015 yılında yönünü Kürdistan’ın özgür dağlarına yani PKK saflarına verir. Gulan arkadaş katılım yaptığı dönem Ezidi Kürt halkı soykırımdan geçmeyle yüz yüzeydi. Gulan arkadaş da burada mücadele edip katledilen halkın, tecavüze uğrayıp kaçırılan kadınların intikamını almak için Şengal’e geçer ve insanlıktan payını almamış olan DAİŞ çeteleriyle savaşır. Önder Apo’nun yaratmak istediği bilinçli, mücadeleci ve özgür kadın kimliğine kavuşmadaki temposunu, savaşarak bir üst seviyeye çıkarır. Burada önüne verilmiş olan bütün görevleri büyük bir azim ve başarı ile yerine getirir. Ancak yaptıklarını yeterli bulmaz. Şengal’de kaldığı süreçte düşmana kini halkına da sevgisi büyür. Bu sevgi ve intikam duygularının Apocu militan olma isteminden kaynaklı olduğunu bilir. Çünkü Apocu militan kişilik sömürge duvarlarını yıkan, köleliği ifade eden her şeyin karşısında duran kişiliktir. En önemlisi de kendisi olabilen kişiliktir. Apocu militan Gulan arkadaş fedailer ocağı olan Özel Kuvvetler’e geçer. Buraya büyük bir heyecan ile gelen Gulan Arkadaş askeri ve ideolojik eğitimlere büyük bir heyecan ve moralle katılır. Burada savaşta kazanan yaşamda da kazanır inancı ile katılır. Gulan Arkadaş 4 Eylül 2017 günü görevinin başında iken işgalci TC ordusunun gerçekleştirmiş olduğu hava saldırısında ölümsüzler kervanına katılır.
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 341


