• Kurdî
  • Türkçe

  

YJA STAR

ANA SAYFA / MAKELE

 

  1. Buradasınız:  
  2. Anasayfa
  3. ÖNCÜLERİMİZ

RAHŞAN VE BERİTAN’IN RUHDAŞI

Yüreği ateş topu, bağlılığı dağlar kadar sağlam ve sarsılmaz, sevgisi nehir gibi akan bir kadın. Kendinde tüm güzellikleri toplayan ve bunu etrafına dağıtan. Fediailer kervanına gülüşüyle seslenen ve “Bana da yer açın, ben de bu kervanda Önder APO’ya yol alacağım” diyerek fedailişen. Rahşan’ın ruhdaşı, Beritanın şervanı, Doğa ve Eylem’in yoldaşı. Mardin nasıl ki tüm kültürleri içinde barındıran bir kültürler mozaiği ise aynı zamanda serhıldanlarıyla da bilinen ve serhıldan ruhlu çocuklar yetiştiren kadim bir şehirdir. Serhıldan ruhunu hep koruyan bunu hiç yitirmeyendir. Mardin’in serhıldanlarla ayakta olduğu, Kadife Kale’de Rahşan’ın yüreğini Newrozlaştırdığı bir süreçte 1992’de Mardin’e bağlı Ömerli’de Amara dünyaya gelir. O dünyaya ‘Merhaba’ dediğinde kutsanır serhıldan ruhuyla. Yurtsever olan ailesi onu bu yurtseverlik ruhu ile büyütür. Annesi ona bir varmış bir yokmuş masalları değil hep var olacak Kürdistan hikayeleri anlatır. Bu hikayelerde yüreğini ateş topuna çeviren Rahşan, ihanete teslim olmayan Beritan vardır. Amara onlarla büyür, onları nakşeder yüreğine ve düşlerine. O’nun yaşındaki bazı genç kadınların düşlerini şehirler kaplarken, serhıldan ruhlu bu kadına ne şehirler ne de O’nun yaşamı çekici gelmez. Orda kendine ait, düşlerine ait bir şey bulamaz. O düşlerinde özgürlüğü, dağ gülüşlü kadınları görür. Yaşıtları yüzlerini koca metropolere verirken o kendine doğru yol almak için yüzünü güneşe döner. Serhıldan ruhlu bu kadın 2010’da ulaşır hayali olan dağlara. Dağların yenilmezliği ve yüceliği onun serhıldan ruhu ile birleşince güçlü savaşçı bir kadın belirir. Bir süre Botan’da kalır ordan gerilla yaşamını daha iyi öğrenmek için Metina’ya gelir ve yeni şervanlar eğitimi görür. Bu eğitimle gerilla yaşamını tanır. Yeni şervan eğitiminden sonra tanrıçalar mekanı olan Zap’a geçer. Amara Zap’da gerilla yaşamında oldukça gelişir. Zap’ın asiliği, koşulları onun kişiliğini daha da güçlendirirken yaman bir savaşçı kadına da dönüştürür. Zaman geçtikçe onun serhıldan ruhu bu dağlarda daha da büyür. Amara yaşama hep büyük bir heycan ve coşkuyla katılır. Sürekli “Ben bu yaşama, bu dağlara sevdalıyım bu yaşamı korumak için yapamayacağım şey yoktur’’der. Yaşama katılışında bu çok iyi yansır. Bir kadın olarak bu mücadelede yer almanın heyecanını, sevincini her daim yaşar. Bu dağların, bu yaşamın Önder APO’nun büyük çabaları sonucu yaratıldığının bilincindedir. Bunun için büyük anlam vererek, büyük savaşarak Önder APO’nun çabalarına layık olmak ister. Kendini her an eğitmeyi esas alır. Sadece düşmanla savaşmayı değil, aynı zamanda bir kadın olarak dayatılan her türlü gerillikle de savaşmayı esas alır. Kendine ulaşmak, kendi farkına varmak tüm kadınlara, topluma ulaşmak olduğunu bilir. Bunun için bu savaşta en çok kendini arar. Tüm kadınların savaşı olmak, onların yüzünde tebessüme sevgiye dönüşmeyi her daim amaçlar. Bunun için kadın olmanın öz bilinciyle, toplumsal bir hafıza kendinde yaratarak yürür düşmanın üzerine. Dağlar gibi saf ve temizdir yüreği, bir a o kadar da serhıldanla dolu. Haksızlığa gelemez, nerde bir haksızlık görse sıkar yumruklarını atılır kavgaya amasız, fakatsız. Bu ruhla gezer Kürdistan topraklarını, Şengal de Ezidi halkı katliamla yüz yüze kalınca, Ezidi kadınları pazarlarda ahlaksızca tüm dünyanın gözü önünde satıldığını görünce duramaz yerinde ve O da bu savaşa gitmek için ısrar eder. Amara, savaş nerde ise orda olmak ister. Savaşarak ancak özgürlüğün yaratılacağını bilir. Cesaret dolu yüreği Önder APO’nun felsefe ve ideolojisi ile yoğrulunca aman vermez bir savaşçı olur. Her savaşta daha da gelişir ve daha fazla öncülük eder yaşamda. İnsan iradesinin zor koşullarda bilendiğini bilerek her daim en zoru başarmayı esas alır kendine. Ne düşmanla savaştan ne de kendi ile mücadele etmekten kaçar. Daha iyi nasıl olabilir daha fazla nasıl mücadele edebilir arayışı her daim vardır. Yaşama karşı sorgulayıcıdır, kendinde evreni, savaşında tarzını, tarihi her daim sorgular. Yol, yöntem arar hem daha iyi savaşmak için hem daha çabuk kendini aşmak için. Amara’da savaş ve yaşam birbirinden farklı iki olgu değildir. Savaşın önce yaşamda kazanıldığının farkındadır. Amara Kürdistanın dağlarında da savaşır, şehirlerinde de. O tam bir hakikat savaşçısıdır. Şengal’de, Rojava’da, Nusaybin’de savaşır işgalcilere karşı. APOcu militanlık bir de O’nun şahsında yeniden şahlanır. En büyük arzusu Gabar’a gitmektir her yerde savaşsa da “Gabar’da savaşmak benim için farklıdır” der. Gabar sevdadır onun için, Gabar’a gitmek nefes almaktır. Öyle sever Gabar’ı. Hep bir gün gideceği günü bekler. Amara’nın serhıldan ruhu her daim güzeli aradı, güzeli yaratmak için savaştı. Verdiği sözü tutmak için her daim hakikatin ardından koştu. Amara amacını bu sözlerle ifade etti: “Sözüm hedefimdir. Hedefim amacımdır, amacım özgürlüktür ve bunları gerçekleştirdiğim an Zilan, Sema, Egid, Kemal, Viyan, Beritanların gittiği yola yetişeceğim, tüm yaşamda, savaşta yürüttüğüm mücadelem bu yoldaşların fedai ruhuna yetişmektir”. Bu ruha erişmek içim her daim verdiği söze sadık kaldı. Bir hakikat arayışçısı şöyle der; ‘’Kendin olmadan, kendini adayamazsın, fedai olamazsın’’ fedaileşmek kendin olmak, an da kendini yaratmaktır. Kendine ulaşan insan evrene ulaşmış hakikati keşfeden insandır. Amara mücadelesi boyunca her daim hakikati aradı hemde büyük bir aşkla. Önderliğin bir militanı olmak için tüm engelleri aşmayı göze aldı. An’da kendini yaratan, an’da özgürleşerek evrenin sırrına ulaşanlardandı. 2018’de Mardin’de işgalciler tarafında geliştirilen operasyon da son mermisine kadar çatıştı ve sağ ele geçmemek için yoldaşı Hevi ile fedai eylem yaparak bombalarını kendilerin de patlattı. Amara sözünü tutmuş amacına ulaşmıştı. Serhildan ruhlu kadın Rahşan ve Beritan senle tekrar canlandı ve Mardin’de ölümsüzlüğe doğru yol aldı. Mücadele Arkadaşları  

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 30 Nisan 2024
Görüntüleme: 160

ŞEHİT ZİN AVESTA ARKADAŞIN ANISINA

Şafak vaktinde başlayan yolculuğuyla, Gün batımına ulaşmadan yetişebilmeliydi gerillalara... Dağlara ve deryalara, Mazlumlara ve Zilanlara... Besta’ya, Herekol’a, Gabar’a. Kim bilir belki daha da uzak diyarlara. 1976 yılında Şırnak’ta dünyaya gelen Hafize Özdemir, yurtsever bir ailede büyür. Ailesinin yurtsever değerlere sahip olması, kendi özünü, kimliğini benimsiyor olması onunda bu değerler ile büyümesine neden olur. Daha çocukluk yıllarında gerillaya karşı büyük bir ilgi ve sevgi duyar. Hergün gerilla olma hayali ile yaşar şahit olduğu halkın gerçekliğinin farkındadır. Düşmanın yoğun baskılarından kaynaklı Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan Özdemir ailesi, burada yaşamlarına devam ederler. Bu yer değişimi Hafize ve ailenin diğer çocuklarında çelişkilere yol açar. Daha küçük olduğu için bu gerçekliğe anlam veremez fakat zamanla bu gerçekliğe karşı en büyük cevabı verecektir. O halkının sesi, o Botan’ın onuru olacaktı. Ve o gün gelip çatmıştı. Takvim yaprakları soğuk bir kış gününü gösterirken, yollara düşecek ve uzun yolun yolcusu olacaktı. Özgürlük hareketi PKK’ye en çok saldırıların gerçekleştirildiği bir dönemdi 1990’lı yıllar. Ve bu saldırılar her Kürt gencinde olduğu gibi onda da sorumluluk bilincini daha da geliştirir. Kürt halkına karşı gerçekleştirilen bu saldırılar karşısında öfkesi dağlar kadar büyük ve her geçen gün bir kar topu misali gittikçe daha da büyüyordu. Bu onurlu yola canını bahşedenleri düşündü birbir. Botan’ın savaşçı gençlerini, Serhed’in intikamcı gençlerini, Amed’in kavgacı gençlerini ve daha nicesini... Bu temelde kendi sorumlu görerek Kürt halkına karşı gerçekleştirilen bu saldırılara karşı sessiz kalmayarak özgürlük mücadelesine katılım kararı alır. 1993 yılının bir sonbahar gününde doğduğu toprakların vermiş olduğu bir öz güven ile çıkmıştı yollara. Botan kadınları gibi kendinden emin ve sağlam adımlarla attığı her adımla daha da kaldırıyordu başını dim dik. İlk durağı Botan dağları olur. Bu sefer yüksek dağlardan bakıyordu geride bıraktığına, bıraktıklarına... Yeni doğuşunda Zin Avesta adını alır. Yeni yaşantısında aldığı bu isim onun için çok önemli bir değer taşır. Yaşam ateş kadar değerli olduğu gibi aynı zamanda yakıcıydı da. PKK yaşamını somut bir anlamda ifade eden bu gerçeklik yeni yolculuğunda sonuna kadar eşlik edecekti ona.  Çocukluk hayallerinin ilk adımını attığı özgür dağlar, Zin arkadaşın narin gerçekliği ile de buluşunca artık müthiş bir kadın açığa çıkarmıştı. Kürdistan dağları kendi gibi özlü, narin, doğal ve de sevecan bir Kürt kadını ile karşı karşıyaydı. Avrupa’dan yola çıkan Zin Avesta 1993 yılında Botan alanına geçerek gerillacılığa başlar. Botan alanında uzun yıllar kalarak gerillacılığa erken adapte olan Zin arkadaş, bu alanda yetkin bir savaşçı olmayı başarır. Gerilla yaşamına dair herşeyin ilkini bu alanda tadan ve bu alanda yaşayan Zin arkadaş, yaşamda gösterdiği istikrarlı duruşu ve katılımı sayesinde çok çabuk gelişir. Adeta emek kokan elleri her an, her iş ve zorlu göreve amade idi. Zin arkadaş emek ve sevgi arasındaki bölünmez bağı kendi özgün doğasında çok güçlü inşa etmişti. Zira Zin demek; emek demek, sevgi demek anlamına geliyordu yoldaşları içinde. Uzun süre Botan alanında kalan Zin arkadaşın gerillacılık yaşamında ikinci durağı Behdinan alanı olur. Behdinandan Zagroslara, Zagroslardan Kandil’ê, Xakurkê, Xınêrê, Dersime kadar uzanır gerillacılık serüveni... Kendini Apocu Felsefe İle Donattı Her yıl daha bir çekici buluyordu dağları ve dağlıları. Özellikle bir kadın olarak elinde kleşi belinde raxtı ile daha da heybetli buluyor kadınları. Kadınları özgürlüğe olan tutkularının onları bu dağlara getirdiğinin bilincindeydi. PKK saflarında kadının kendi kendini yönettiği, kendi kendini örgütlediği gerçekliği hep büyük bir coşku ve heyecan veriyordu ona. Kadının bunu bilince çıkarması, kadının bu denli bilinçlenmesi Önder Apo’nun açığa çıkardığı bir gerçeklikti. Bu temelde Önderliğe olan sevgisi ve bağlılığı her geçen gün daha da arttı. Sonuna kadar Önderliğe inandı ve bu inancının ardına verdi durmadan... Kendini donatacağı mekanlara döndü yüzünü, Önder Apo’nun okullarına... Önder Apo’nun okullarında kendini donatan Zin Avesta gerilla komutanı olarak devrimcilik hayatında devam eder. Komutanlığının yanı sıra yoldaşlığındaki özlülük, yaşama karşı duyarlılığı, güven veren ve güvenen yaklaşımları ile tam da bir komutan kişiliğini barındırıyordu benliğinde. Kendini tam bir Apocu felsefe ile donatarak yürüdü. Çünkü o Önder Apo’nun takipçisiydi.   Kuzey’e Olan Tutkusunun Peşine Verdi Kürdistan devriminin kalıcılaştırılmasının Kuzey topraklarından geçtiğine inanan gerilla komutanı Zin Avesta 2012 yılında PAJK eğitimi görerek 2014 yılında yönünü özlemini duyduğu kuzey Kürdistan topraklarına döner. Bu sefer Dersim yolcusudur komutan Zin. Dersim; dağları ki Besêleri, Zarifeleri bağrında büyütmüş. Bu dağlar ki Zilanları, Beritanları büyütmüş, bu dağlar ki Saraları bugünler için yetiştirmiş. Dersim dağları tecrübeliydi. Direnişçiydi de aynı zamanda. Yine acımasız bir savaşa şahitlik ediyordu Dersim dağları... Mertçe göğüs göğüse değilde, namertçe yürütülen bir savaştı bu. Kürt halkı için ‘varlık ve özgürlük savaşı’ olarak adlandırılan bu savaş’ta Zin Avesta arkadaş da Dersim alanlarında gerilla komutanıydı. Alan yürütmesi olarak Dersimde görev yapan Zin arkadaş, yılların verdiği birikim ve tecrübe ile bu savaşın gidişatını belirleyecekti. Savaştı ve savaştırdı. Düşman askerlerini defetti Dersim dağlarından. Yaşanan bu savaş gerçekliğinde soğukkanlılığı, savaşta geliştirdiği taktiksel yönleriyle her defasında düşmanın ensesinde aldı soluğu. Çünkü yeminliydi Kürdistan devrimi kalıcılaştırılacaktı... Katıldığı günden şahadete ulaştığı güne kadar durmadan, yorulmadan amansızca mücadele ederek kazanımlar elde eder. 28 yıllık devrimcilik hayatına çok şey sığdırır. 2014 yılından 2020 yılına kadar Dersim alanında amansızca savaşan, savaştıkça kazanan komutan Zin Avesta 2020 yılının Şubat ayında yıldızlaşarak sonsuzluğa erişir. Zin Avesta arkadaş birlikte yaşadığı yoldaşlarının gönlünde en güzel yerini aldı. Çünkü o; Başarının en kararlı yolcularındandı.   Mücadele Arkadaşları      

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 31 Mart 2024
Görüntüleme: 143

ŞEHİT BAHARİN DERSİM ANISINA

Leyla Şexo 1983 yılında Rojavayê Kurdistan’ın Halep kentinde yurtsever bir ailede dünyaya gözlerini açar. Aslen Efrin’li olan Leyla yaşantısını Halep’te geçirir. Çocukluk ve gençlik yıllarını her ne kadar Efrin’de geçirmemiş olsa da kendi halkının diline, kültürüne, örf ve adetlerine göre büyütülmüş, kendi yöresinin özelliklerini kişiliğinde oturtmuştur. Tarihimize bakıldığı zaman Efrin’de yaşayan halkımız Önder Apo’nun emeği sayesinde her zaman en çok direnenlerden olmayı başarmıştır. Hep direnen, haksızlığa ve yolsuzluğa asla tahammül etmeyen Efrin halkı zamanı geldiğinde en önde savaşmasını, savaşarak kazanmasını bilmiştir. Leyla Şexo böyle bir halk gerçekliğine sahip olduğu için şanslıydı. Zira Önder Apo gerçekliği, Kürt özgürlük hareketi ve gerillayı erken yaşlarda tanır. Böylesi değerlerle büyüyerek kendi toplum gerçekliğiyle erken yaşlarda tanışan Leyla, bu halkın bir parçası olduğu gibi bu halk için savaşan bir savaşçı olacaktı. 1998 yılında Önder Apo’ya karşı uluslararası komplonun planları konulmuştu. Önder Apo’yu esir almak isteyen hegemon güçler bir çok bölgede Önder Apo için suikast girişimlerinde bulunmaya başlamışlardı. Rojava ve Suriye topraklarında yaşayan halkımızın zarar görmemesi için Önder Apo yurtdışına çıkınca, Rojava halkımız bunu her ne kadar kabul etmemiş olsada Önder Apo’nun bu kararını saygıyla karşılamışlardı. 15 Şubat 1999 yılında bir komplo sonucu Önder Apo Yunanistan’da fiziki olarak hegemon güçlerin eline düşmüştü. O gün tüm dünyanın durduğu, o gün insanlığın öldüğü, o gün söylenecek hiçbir sözün kalmadığı bir gündü. Önder Apo’nun fiziki esareti ile birlikte adeta insalığın utanası bir dönem yaşanmaya başlanmıştı. Önder Apo için hiç düşünmeden bedenini ateşe veren onlarca genç, Önder Apo için tereddütsüzce ateşten çember oluşturan insan zincirleri ile karşı karşıya kaldı tüm evren. Kürt gençleri yönünü akın akın dağlara verdi. Çünkü Önder Apo’nun fiziki esareti tüm Kürt halkının esaretiydi. Kürt halkının tekrardan betonlara gömülmesi demekti. Bu tehlikeyi fark eden her nefer Önder Apo’nun yanında olduğunu belirterek eylemlere dahil oldu. ‘Önder Apoya dokunanı yakarız!’ mesajını veren ‘‘Güneşimizi karartamazsınız şehitleri’’ Önder Apo’nun bizler için vazgeçilmez olduğunu kanıtlamışlardı. Uluslararası komplo ile birlikte bir çok Kürt genci bedenini yakmış ya da yönünü akın akın dağlara vermiştir. Bu Kürt gençlerinden biride Leyla Şexo’dur. Leyla Şexo 1999 yılının sonları 2000’li yılların başlarında yönünü Önder Apo’nun dergahı olan dağlara vermiştir. Aslında o Önder Apo’ya verilmiş bir armağındı. Leyla’nın ailesi Önder Apo’nun esaretinden sonra Leyla’yı PKK saflarına hediye etmiştir. Leyla Önder Apo’ya karşı gerçekleştirilen uluslararası komplonun intikam ateşidir. Leyla böylesi karışık bir süreçte gerilla saflarına katılır. Tüm karanlıklara rağmen, tüm olumsuzluklara rağmen ülkesine bir gün mutluka baharın geleceğine olan inancıyla Bahardan esinlenerek adını Baharin, ve Dersim topraklarına olan sevgisiyle de Dersim adını alarak, gerilladaki adını Baharin Dersim koyar. Gerilla yaşantısına Medya Savunma alanlarında başlayan Baharin Dersim her şeyi çok çabuk öğrenir. Benimsediği gerilla yaşamına çabuk adapte olur. En büyük hayali Dersim topraklarında gerillacılık yapmaktır. Bu temelde kendini eğitir. Çünkü Kürdistan devriminin Bakûr topraklarından geçtiğine inanır. Bu uğurda olan inancıyla isteğinde ısrarcı olur. Dersim dağlarının zirvelerine ulaşmak, Dersim topraklarında gerillacılık yapmak Zilanların, Mahirlerin ardılı olmak ona bunu emrediyordu. Şehidin gereklerine göre yaşamak ve layık olabilmek her gerillanın olmazsa olmazıdır. Baharin Dersim’de bunun somut takipçilerinden oldu. Ve 2003 yılının sonlarına doğru sevgisini ve umutlarınıda sırtlayarak Dersime doğru yol aldı. Önder Apo’nun ve şehit yoldaşlarının intikamını almak için Dersim alanına geçen Baharin, henüz gerillacılıkta ilk yıllarını yaşarken geçtiği Dersim’den bir savaş komutanı olarak geri dönecekti. Ve sekiz yıl boyunca orada emek veren, çaba sarf eden Baharin, artık yetkin bir savaş komutanıydı. Komutan Baharin Önder Apo’nun açığa çıkardığı özgür kadın kişiliğini kendinde somutlaştırarak yoldaşlarının gönlünü feth etmiş, yoldaşlarının yanında sözü geçen, sevilen bir yoldaş ve komutan olmuştur. güzelliğin abidesi olan komutan Baharin gittiği her yerde beraberinde götürmüştür baharı. Bulunduğu her yerde moral ve neşe saçan güzellik abidesi her seferinde derin sohbetleri ile yoldaşlarını etrafında toplamayı en iyi şekilde yapmıştır. Sekiz yıllık amansız bir mücadelenin ardından Başûrê Kürdistan’a dönen komutan Baharin Dersim Zap, Metina, Avaşin, Çemço, Xinêrê gibi bir çok alanda gerillacılığına devam etmiştir. Komutan Baharin özgürlük hareketine katıldığı günden itibaren şahadete ulaştığı güne kadar hep fedailik çizgisini esas alarak katıldı. Özellikle sıcak yoldaşlık ilişkileri, güler yüzlülüğü, yoldaşlarına olan güven ve bağlılık ölçüleri hep en çok sevilmesine neden olan özelliklerinden oldu. Komutanlık yaptığı alanlarda ve sorumluluğunu üstlendiği yoldaşlarının arasına hiçbir zaman farklılık koymayan komutan Baharin her zaman yoldaşlarını eğitmeyi esas alarak Önder Apo paradigması doğrultusunda yeni fedailer yetiştirme çabası içerisindeydi. Çünkü kendiside Önder Apo’nun bir fedaisi aynı zamanda fedailerin komutanıydı. Fedailiğin şerbetini içmiş, fedailiğin sırrına ermişti. Baharin komutanın olduğu yerde fedailik vardı. Baharin komutanın olduğu yerde aşk, sevgi, bağlılık, başarı kısacası olması gerekenin hep en iyi vardı. Çünkü o kendini tamamen Önderliğe ve onun yoluna adamıştı. Bakûrê Kurdistan ve Medya Savunma alanlarında derin tecrübe sahibi olan komutan Baharin; tekrar Bakurê Kürdistana geçmek ister. Bu temelde 2019 yılında bu defa yönünü Garzan eyaletine verir. Garzan Mîzginlerin, Arjînlerin, Kemallerin, evrimlerin ve daha nice yiğidi bağrında büyütüp özgürlük mücadelesine veren kutsal topraklardır. Garzan Eyalet Komutanlığı olarak alan geçen Baharin arkadaş özgür kadın çizgini geliştirmek, özellikle yoğun savaş koşullarında YJA Star güçleri olarak düşmana büyük darbeler vurmak için büyük çaba sarf eder. Her yoldaşını tek tek eğiterek, bire bir ilgilenerek birlikte omuz omuza savaşa komutan Baharin kesin zafere olan inancıyla her seferinde büyük başarılar elde eder. Baharin yoldaşın komutasında gerçekleştirilen her başarı eylem beraberinde büyük başarılar getirir. Düşmanın her türlü kirli savaş ve oyunlarına karşı büyük direnerek cevap veren Baharin arkadaş müthiş direnerek büyük savaştı. İki yıl kadar bir zaman dilimi içerisinde hemen hemen Garzan eyaletinin her karış toprağını dolaştı, emek verdi. Emek verdiği bu topraklar 23 Kasım 2021 günü Baharin Dersim yoldaşı ve beraberindeki Mizgin Boran arkadaşı sarmalayarak bağrına bastı. 22 yıllık devrimcilik hayatının bir çoğunu savaşın en yoğun olduğu alanlarda geçiren fedai komutanımızın ardılları olarak onların emeğine sahip çıkacak, özgürlüğe olan inancıyla yürüyerek, ülkemize baharın gelişini sağlayacağız...   Mücadele Arkadaşları

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 31 Mart 2024
Görüntüleme: 143

ADI KADAR EYLEMCİ YOLDAŞIM

 Eylem arkadaş adı kadar eylemci, şen şakraklığıyla yaşamın rengi, yoldaşlık ruhuyla yoldaşlığın sembolüydü. Sevginin kaynağıydı, mertliğin abidesiydi. Heval Eylem Amed’in Çınar ilçesine bağlı bir köyde büyümüş, din etkisi kadar yurtseverliğin olduğu bir ortamda büyümüş ve şekillenmesini bu özelliklerinden almıştı. Özellikle şehir yaşamının yozlaştıran, asimile eden, kendi kültüründen uzaklaştıran bir gerçekliğe sahip olması, bunun karşısında köy gerçekliği ise günümüz koşullarında her ne kadar geçmiş özünü korumasa da hala kominal yaşamın ve kendi dilini kültürünü koruduğu yerlerdir de. Heval Eylem şehir yaşamı karşısında özellikle Kapitalist Modernitenin gösterişli kültürüne karşı köy ortamını hep tercih etmiş ve bu köy ortamı içerisinde şekillenmesini almıştı. Ancak var olan yaşam onu tatmin etmemiş ve hep bir arayış içinde olmuştur. Eylem arkadaş kişilik olarak ele avuca sığmayan hiperaktif yapılanması, ta o yaşlarda ailenin özelde kız çocukları üzerinde dayattığı kalıplara gelmeyen sınır tanımayan bir kişiliğe sahipti. Bu kişiliği daha sonra özellikle gerilla saflarına da yansımasını da bulduğu kadar bu özellikleriyle de hep bir renk olmuştur. Özellikle 1990’larda APO’cu hareketin gelişimi büyümesi halk serhıldanlarının gelişimi Kürdistan’da genç kadınların yönünü dağlara ve özgürlüğe verdiği bir süreçte o da etkilenmiştir. Özellikle Amed’in mücadelemizin başından itibaren böylesi bir gerçekliğe hep bir öncülüğünün olduğunu biliyoruz. Buradan da etkilenen Eylem arkadaş özelde mevcut gerçekliği kabul etmeyen ve bu gerçekliğe baş kaldıran bir yapıya sahiptir. Yönünü, tercihini özgürlük mücadelesi olan APO’cu felsefeye, ideolojiye ve onun mücadelesine vermiştir. Eylem arkadaş genç yaşlarda Botan üzeri saflara katılır. Botan sahası mücadelemiz açısından özellikle gerillacılığını birçok arkadaşın yaşadığı bir saha olma çekiciliğine her zaman sahipti. Bunun için Eylem arkadaş açısından birçok ilkin yaşandığı bir saha olduğunu, mekân olduğunu belirtebiliriz. Önderliği tanıma, sınıf gerçekliğini tanıma, düşman gerçekliğini birebir tanıma, yoldaşlığı tanıma, kendini tanıma gelişmiştir. Eylem arkadaşı Güney sahasında tanıdım. O zaman yaşama katılımı beni çok etkiledi. Fakat o süreç açısından özellikle Önderliğin üzerinde yaşanan komplo sonucu giderek içte de çok zorlayıcı yaklaşımlar vardı. Yine mücadele açısından iç tasfiyeciliğin giderek kendini örgütlemeye çalıştığı, başta kadın hareketimiz olmak üzere bunun üzerinden hareketi tasfiye etmeye çalışan, Önderlikten uzaklaştırmaya çalışan, marjinal çizgiye çekmeye çalışan tutumların yoğun olduğu bir süreçti. Bu anlamda Eylem arkadaşın o süreçte genç olmasına rağmen onun tutumu davranışı, yaklaşımları beni çok etkilemişti. Ve bu anlamda ideolojik olarak buna tam güç getirme ya da anlamlandırma olmasa bile ancak ondaki Önderliğe bağlılık, özelde şehitler gerçeği karşısında değerlere tutku derecesindeki bağlılığı, bu anlamda özellikle yaşamı yozlaştırmaya çeken aslında sisteme çeken, marjinalleştirmeye çeken duruşlara karşı, kişiliklere karşı Eylem arkadaşı kendime örnek alıyordum. Çünkü Eylem arkadaş bir refleks sahibiydi. O süreç açısından tutum sahibiydi. Bu anlamda Eylem arkadaş örnekti. Zaten özelde daha sonra 2002 ile beraber giderek tekrardan kuzeye gitme kararı açıklanınca, gündemimize geldiği zaman biz beraberdik. İlk atılımda bulunan Eylem arkadaştı. Mücadelenin yoğun olacağı ve bu anlamda Önderliğe daha yakın olma, direnişe yönünü veren arkadaşlardan biriydi. 2003’ün sonunda hem genel açısından hem kadın gücü olarak tekrardan başta Dersim, Botan olmak üzere Meşru Savunma savaşını bu anlamda direnişini geliştirme açısından giden ilk gruplarımız arasında yer alan arkadaşlardan birisiydi. Bir de Eylem arkadaşın özelde Sorxwin arkadaşla geçmişte Botan’da tanışmış olmanın getirmiş olduğu yoldaşlık bağı vardı. Ve bu anlamda zaten Sorxwin arkadaşın bulunduğu grupla, bir yoğunlaşma sonucu Eylem arkadaş yönünü Dersim sahasına verdi. Bu anlamda bu önemli bir karardı. Ve daha sonra Eylem arkadaşın gelişi oldu. Dört yıl Dersim sahasında beraber kaldık. O koşullarda tekrardan bizim açımızdan özellikle direniş savaşını doğru oturtma, yeni stratejiye göre onun anlayışı ve yaklaşımıyla onun taktiğini yürütme, onun yaşamını yürütme yani böylesi bir süreçte giden kadroların da önemli bir rolü vardı. Birçok şehit arkadaşın büyük çabası, fedakârlığı ve anlayışıyla bu sürecin özellikle o mevzilerimizde bir kazanıma döndüğünü belirtebiliriz. Ve bu anlamda büyük emekleri oldu. Yoğun bir katılım kararlılık, fedai bir katılım tarzı diyebileceğimiz bir katılım tarzı oldu. Bunlardan birinin Eylem arkadaş olduğunu belirtebilirim. Eylem arkadaşı pratikte çok daha iyi tanıma fırsatım oldu. Özelde gerillacılığın yine birebir kuzey sahalarımız gerçekten zorlukların birebir yaşandığı bir alandır. Düşman yoğunluğunun da o sahalar üzerinde bir yaklaşımı var. Eylem arkadaşı o koşullarda çok daha iyi tanıdığımı düşünüyorum. Ve bu anlamda Eylem arkadaş şahadetine alışamadığım arkadaşlardan biridir. Onun duruşu, bizi etkileyen neydi? Eylem arkadaşın kişiliği nasıl bir kişilikti ki onunla yaşayan bütün arkadaşlar için bir etki bıraktı. Eylem arkadaş doğal bir öze sahipti. O dürüstlüğüyle katılımcılığıyla, pratik zekâsıyla tanıdığım arkadaşlardan biriydi. Eylem arkadaş bir coşku seliydi. Bundan kaynaklı, olduğu ortamda varlığı çok etkili olurdu. Ve o olmadığı anda boşluğunu en çok hissettiğin arkadaşlardan biri oluyordu. Bundan kaynaklı onu tanıyan yaşayan arkadaşlar için Eylem arkadaşın şahadeti çok ağır oldu. Ve bu anlamda hepimize örnekti. Bu özelliklerini yitirmeyen arkadaşlardan biriydi. Büyümüştü fakat o çocuksu yanları vardı. Özgürce gülüyordu ve belki geçmişinden de kaynaklı onu belki de bu dağlara çeken yönlerden biri olduğunu düşünüyorum. O kalıplara giremeyen ama kendi sadeliğiyle, kendi doğallığıyla kadın özüyle özgürlüğü bu anlamda arayan ve Önderliği tanıdıktan sonra da bunu Önderliğin felsefesiyle onun militan ölçülerine kavuşmak isteyen, mücadele veren bir kişilik yapısına da sahipti. Onun için Eylem arkadaşın yokluğu her anlamda belirgindi. Çok belirgin bir özelliği olarak hem genele hem de kadın yoldaşlarına güven veren bir özelliğinin de bu olduğu söylenebilinir. Özellikle onun askeri yönü ön plandaydı. Pratik zekâsı ve yaratıcılığı ön plandaydı. Örgütlenme tarzıyla çok koparıcı bir kişilikti. Ve bu anlamda Eylem arkadaşın gittiği eylemsellik çalışmaları onun örgütlenme tarzından tutalım kısacası en küçük bir işinden tutalım en büyük işine kadar, sonuna kadar o arkadaşa güvenirdin. İşini beceriyle, zevkle, moralle, yetenekle yapan bir arkadaş olduğu için o mutlaka işini başarırdı. Yetersizlikleri kabul eden bir kişiliği yoktu. Mükemmeliyetçi bir kişilik yapısına da sahipti Eylem arkadaş. Onun için eksiklikleri çok kabul etmezdi. Eylem arkadaşın yanında olmaz teorisi yoktu. Yapamam, edemem, olmaz yaklaşımları Eylem arkadaşın yanında yoktu. Bu anlamda da örnek bir kişilikti. Eylem arkadaşın cesareti hepimize örnekti. Onun cesareti fedakârlık yaklaşımıyla birleşince tarzı sürükleyiciydi. Onun görevi olsun olmasın zaten biz Eylem arkadaşı doğal bir komutan olarak benimserdik, yetkisi olsun olmasın o çok sorun değildi. Eylem arkadaş olduğu ortamda bundan kaynaklı her zaman etkiliydi. Bundan kaynaklı Eylem arkadaşı doğal komutan olarak bilirdik. Bu özellikleriyle de damgasını vuruyordu. Düşmanı tarzda çok iyi takip eden, ayrıntıda düşmanı tanıyan, bununla beraber taktiksel anlamda da yaratıcı bir zekâsı vardı. Bu onun cesaretiyle birleşince de etkili sonuç alabiliyordu. Katıldığı eylemsellik anlamında da etkili sonuç alabiliyordu. Özellikle şehitler karşısındaki, süreç karşısındaki her zaman özel de cevap verme ruhu Eylem arkadaşın yanındaki o sorumluluk duygusundan kaynaklı öne çıkardı. Eylem arkadaş demek hesapsızca katılım demekti. Fedakârca katılım demekti. Doğalca bir katılım demekti. Bu özellikler Eylem arkadaş açısından çok belirgindi. Bu özelliklerinden kaynaklı güven veren ve güven alan bir arkadaştı. Bunun için düzenlemeler sürecinde hep arkadaşlar Eylem arkadaşın yanında yer almak isterlerdi. Zamanı hep dolu dolu yaşama, özgürce yaşam anlayışını yaşama sığdırma ve bu anlamda yaşamı dolu dolu yaşama açısından bunun onun özelliklerinden biri olduğunu düşünüyorum. Ve onun için zamana çok şey sığdırma bu onda bir ilkeydi. Yaşama bağlılığından da kaynaklı yaratma anlamında da olabilir. Ve bunun için korkunç çalışma, bunun için emek verme, böyle bir inanca, böylesi bir güce sahipti. Ve onun güç kaynağı da temel de Önderliğe bağlılığı, şehitlere olan bağlılığıydı. Gerçekten onun manevi dünyası çok güçlüydü. Bu anlamda manevi gücüyle çalışmalara yüklenme onda bir prensipti. Onun için asla inançlarına, inandığı şeye ihanet etmeme onun dürüstlüğünün bir kaynağı da buydu. Ondan kaynaklı da eksikliklere karşı hep tavır sahibiydi. Bunu kabullenememenin de yarattığı bir refleksti. Eylem arkadaşın şahadeti 2008’de Ovacık’ta bir göreve giderken gerçekleşti. O ve Zilan arkadaş birlikteler. İkisi pusuya düşerek şahadete ulaşıyorlar. Eylem arkadaş o alan açısından görev yürüten arkadaşlardan birisiydi de. Tabi sorun salt görev de değildi. Çünkü Eylem arkadaş aktif katılan arkadaşlardan biriydi. Bu anlamda olduğu ortamda yük kaldıran arkadaşlardan biriydi. Şahadeti bir boşluk yarattı. Şahadeti arkadaşlara da ağır geldi. Şahadet gerçekliği karşısında her zaman şöyle bir yaklaşımımız olmuştur. Belki bu anlamda en büyük değeri, şahadet gerçeğine en büyük değeri ve anlamı biçen Önderliktir. Şunu Önder APO’nun felsefesinden öğrendik. Bize zor da gelse acı da gelse arkadaşların şehit gerçeğine gerçekten sonuna kadar bağlı kalmak ve bu anlamda onun yarım bıraktığını tamamlamak bu da bizim bir ilkemizdir. Bu da bizim şehit gerçekliğine karşı vereceğimiz en büyük cevap olacaktır. Yarım kalanı devam ettirme ve şehitler çizgisinde başarı sağlamak bu bizde temel bir yaklaşımdır. Bu anlamda şahadetleri bir kez daha Eylem arkadaş şahsında başta Dersim sahamız olmak üzere tüm şehitlerimizi anıyor ve YJA-STAR olarak bizim şehitler karşısında vereceğimiz en büyük söz çalışmayı büyütmek, çalışmayı geliştirmek, Önderlik şahsında Önderliğin özgürlüğünü sağlamaktır. Özgür geleceği yaratmadır. Özgür toplumu yaratma olayıdır. Ve bizim de bu anlamda direniş çizgisinde ve şehitlere vereceğimiz en büyük sözün pratiğimizle, duruşumuzla, yaklaşımımızla mücadelemizi geliştirmektir.   Zozan Çewlig

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 27 Şubat 2024
Görüntüleme: 142

Yaşam Pusulası; Fedailiğin Sırrına Ermek!

   Dolunayın en güzel demlerini yaşadığı anlar yaşanırken ülkemin her karış toprağında, bir şafak vakti yüksek bir nidayla serzenişe kulak vermişti dağlılar... Kimdi bu dağlılar, nereye ve kime bakıyorlardı? O an zaman diliminin neyi ve nereyi gösterdiği çokta önemli değildi. Zira bir güneş gibi günü aydınlatan, bir kar beyazlığında sade ve duruydu peşinden yürüdükleri. İnandıkları uğruna başardıkları ve başarılmayı bekleyen demleri yaşıyordu dağlılar. Anahtar sözcük olarak belirlenmiş olan ‘Serkeftin’, sahi ya beraberinde açıyordu tüm zorlukları. Göğüslenmesi gereken o kadar gerçeklikle karşı karşıya kalınmıştı ki, nereden tutulsa orada derin izler bırakıyor, bir kez daha anlamlı sahnelere şahitlik ediyordu tarih. Tarihe iz bırakanlar vardı. Kimi direnişiyle kimi ihanetiyle, kimi ısrarıyla kimi işbirlikçiliğiyle. Bir şekilde iz bırakılırdı arda kalanlara. Evet onlar tarihte derin izler bırakanların ardıllarıydılar. Onlar ‘Torunlarımız bizleri düşmanımıza karşı mahçup etmesin yeter!’ diyenlerin torunlarıydılar. Onlar Seyit Rızaların soyundan süre gelmiş, Şeyh Saidlerin destanıyla büyümüş, Demirci Kavaların hikayelerini duymuştu. Onlar duydukları hikayelerde bazen Amed Zindanında üç kibritle destanlaşarak Newrozlaşan Mazlum, kaygısız ve korkusuzca düşmanın yüzüne tüküren Sakine, yaşamı uğruna ölecek kadar seven Kemallerin, dörtlerin ve daha nicelerinin gerçek hikayelerinin en duyarlı dinleyicisi olmuşlardı. Nevrozlaşan Mazlum, cesur yüreği ile Sakine, yaşam sevdalısı Kemal ve yoldaşlarının intikam kıvılcımlarını yakmışlardı yüreklerinde. Ve bu genç yürekler tarihte destansı kahramanlar sergileyen Kürt halkının yeni neslinde yeni kahramanlara gebe oluyordu. Bu kahramanlardan biride Gülbahar Hizmali, PKK’de ki adı ile Doğa Viyan’dı. Kadın ordulaşması YJA Star’ın genç ve cesur komutanlarından Doğa Viyan’ın yaşam öyküsüne şahitlik edeceğiz. Aslen Siirt’in Kurtalan ilçesinden olan Doğa Viyan, Elih’te dünyaya geldi ve Elihte büyüdü. Yurtseverlik bilinci ve değerlere sahip olan  bir ailede büyümenin vermiş olduğu şansla kültürel değerler ve tarihyle erken yaşlarda tanıştı. 10 yıl boyunca var olan kapitalist modernitenin okullarında okuyan Doğa Viyan, başarılı bir öğrenci olmanın yanı sıra toz penpe hayellere kapılmayarak sistem okulunu reddetti. Genç olmasına rağmen varolan düzeni benimsemeyerek her zaman derin arayışlar va derin sorgulamalr içerisinde oldu. Genç olmasına rağmen kişiliğindeki olgunluğu, saygın kişiliği çevresinde bulunanlar tarafından her zaman örnek alınan davranışları oldu. Arayışlar içerisinde olan Doğa Viyan, yaşadığı çelişkilerin ve arayışların anlam ve cevabını özgür insanda bulacağına inanarak, Önder Apo ile yürümeyi seçti. Bu temelde 2015 yılında yönünü kadınların dergahı olan dağlara verdi. Doğa Viyan için dağlardaki ilk adres Zagroslar olur. Doğa şanslı bir gerillaydı ki, gerillacılıktaki ilk eğitimlerini, ilk tecrübelerini ve dağlardaki herşeyin ilkine Zagrosların Avaşin’in de yaşayarak, görecek ve öğrenecekti. Eğer ilk pratiğin ve ilk yıllarında Zagroslardaysan bu senin çok şanslı olduğun, gerillacılıkta çabuk pişeceğin, çok çabuk tecrübe edineceğin anlamına geliyordu. Çünkü Zagroslar güzel olduğu kadar zorlu, romantik olduğu kadar asi ve göz kamaştırıcı olduğu kadar hırçındı aynı zamanda. Zagroslara gönül vermek lazım, yoksa orada yaşaması güç gelir insana. Bir Zagros aşığının gözüyle bakarsan her kareye o zaman aldırış etmezsin hiçbir zorluk ve zahmetine. Ama eğer bir aşık gibi değilde bir ... gibi bakarsan işte o zaman barınamazsın Zagroslarda. Çünkü Zagros demek emek demek, bağlılık demek, mücadele demek ve aşk demekti. Hem tam ortasında yaşanmamış mıydı Cilo ve Çarçella’nın aşkı. Onların arasına giren ve kavuşmalarını engelleyen Belkız ve Çeko taşlaşmamış mıydı hemen oracıkta? Anlamlı aşkların yaşandığı mekanlardı Zagroslar... Dağların aşığı Rojinlerin, toprağın aşığı Reşitlerin, doğanın aşığı Devrimlerin mekanıydı. Bunca güzel insanı bağrına bastığı için daha da güzelleşmişti aslında... Doğa Viyan’da tıpkı kendinden öncekiler gibi gerillacılığa Zagroslarda başlayarak önde başlamıştı gerilla yaşamına. Bu erken tecrübe sahibi olacağı, erken komutanlaşacağı ve erkenden büyüyeceği anlamını taşıyordu... 2015 yılından 2019 yılına kadar Zagroslarda gerillacılık yapan Doğa, 4 yıl içerisinde tecrübeli ve bilinçli bir gerilla olmayı başarır. Bu süre zarfında Avaşin’in bir çok bölgesinde kalan Doğa bu süreçte gerillacılıkta daha da derinleşmek için ağır silahlar birliğine olur. Yoğun savaş pratiğinde yer alan Doğa, bir çok eylemde yer aldı ve bu temelde kendini yetkinleştirdi. Yaşanan sıcak savaş gerçekliğinde kendini bir bütünen donatan Doğa 2019 yılında Zap alanına geçti. Avaşin’de Zap’a kadar bulunduğu her birlikte, dahil olduğu her time hesapsız ve kaygısızca katılarak kısa bir zamanda arkadaşlarının güvenini aynı zamanda saygınlığını kazandı. Emekçi kişiliği ve özlü kişiliği ile her yoldaşının yüreğinde yer edinmesini bildi. Söylediğini mutlaka pratize eden bir militandı. Doğa sözü neyse özüyde oydu. Önder Apo’ya olan bağlılığı onun tüm samimiyeti ile katımasına en büyük etkendi. Bu temelde sürekli kendini eğiten, öğrendiklerini yoldaşları ile paylaşan ve paylaştıkça daha da derinleşen Doğa, bir fedai düzeyinde yaşamı kendine esas alır. Binlerce fedai yoldaşımız Rêber Apo’nun açığa çıkardığı ideoloji gerçekliğinde  hakikatin bir parçası olabilmek için kendisini bir bütünen adar. Bu temelde kendini Önder Apo’nun daha yakının da hissetmek için fedailere dahil olarak ölümsüzler taburuna düzenlenir. Burada daha derin birbiçimde kendini eğitip, örgütleyerek daha kızgın savaş pratikleri için kişiliğini amade bir hale getirir. Aldığım eğitimlerle birlikte tam bir profesyonel gerilla düzeyine geln Doğa Viyan artık Ceng meydanına atılarak düşmanın üstüne üstüne yürür. Faşist Türk devletinin Kürdistan’ı işgal etme girişimleri devam ederken, işbirlikçi ve ihanetçi KDP güçlerinin izni ve desteğiyle birlikte güney topraklarına yönelen sömürgeci Türk askerlerine karşı yoldaşları ile birlikte göğsünü siper eden Doğa, düşmana dur demesini bildi. Düşmana karşı büyük bir öfke ve kin güden Doğa, düşman üzerine yürürken adete yılların intikamını alırcasına hızlı adımlarla yürür, hedefini imha eder ve döner… Büyük cesareti ve kaygısız oluşu en çok da yoldaşlarına yol gösteren yönü oldu. Özellikle yoğun saldırıların artmasıyla beraber gerillanında tünel savaşlarının yanı sıra en çok da profesyonel ve uzman arazi birimlerinde yer alarak adeta düşmanın korkulu rüyası haline geldi. Doğa arkadaşın en çok dikkat çeken yönü eylem anında atik ve soğukkanlılığının yanı sıra tereddüt yaşamadan yoldaşlarını yönlendirmesi ve büyük darbeler sonucu her seferinde düşmanının içinden çıkmayı bilmesiydi. Adeta düşmanla alay edercesine savaşa Doğa, her defasında başarıyıda cebine koyarak dönüyordu. Tam bir yeni dönem gerillasıydı. Duruşu, yaşama ve savaş pratiğine katılımı, inancı ve bağlılığı, düşmana vuruş tarzı ile Önder Apo’nun fedailerindendi… Özgürlüğe olan inancı, hayallerine karşı tutkulu düzeydeki bağlılığı onu Önder Apo’nun bir fedaisi düzeyine ulaştırmıştı. Onun yaşam pusulası fedailiğin sırrına ermekti. Onun için bu denli işlemişti bedenine fedailik. Çünkü o ruhta, düşüncede, bilinçte ve duyguda hep Önder Apo ile birlikteydi. Onu fedaileştiren de Önder Apo gerçekliğiydi. Doğa arkadaş Şehîd Delîl Batı Zap bölgesinde 12 Ekim 2023 günü bir saldırı eyleminde yine düşmanın üzerine kararlı adımlarla yürürken, böylesi tarihi bir eylemde şehadete ulaştı. Doğa yoldaş belirlediği yaşam pusulası ile yolunu buldu. Bizlerde onun ardılları olarak bu anlamlı yolda yürümenin onuru ile zafere ulaşacağız.  

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 27 Şubat 2024
Görüntüleme: 144

ŞEHİT ROZERİN ŞEMZİNAN ARKADAŞIN ANISINA

Özgürlüğe susamış yürekler er ya da geç ulaşırmış kutsal mekanların kutsal dergahına... Aşkla bağlı olduğu özgürlük arayışları son durağa kadar eşlik edermiş maşuğunu arayan aşık misali... Yaşam hikayesine şahitlik edeceğimiz YJA Star komutanlarından Rozerin Şemzinan’ın devrimcilik serüveni bizleri bir çok alana götürecek. Silahlı mücadelemizin başlatıldığı ve ilk kurşunun hala sıcaklığını koruduğu yıllarda 1986 yılında Colemerg’in Şemzinan ilçesinde yurtsever bir ailede dünyaya geldi Sarya Atilla. Yine ikinci doğuşunu gerçekleştirmek için ilk silahlı mücadelenin gerçekleştirildiği tarihi günü seçmişti kendi için. 2007 yılının 15 Ağustos tarihinde gerilla saflarına katılan Rozerin Şemzinan’ın yaşamını, verdiği bir röportajdan alıntılarla sizlerle paylaşıyoruz. ‘‘Adım Rozerin Şemzinan, 2007 yılında hayatımın dönüm noktası olacak ve ikinci doğuşumu gerçekleştireceğim PKK saflarına, ilk silahlı mücadelenin başlatıldığı kutsal 15 Ağustos günü katılım kararı alıp bu kararımı gerçekleştirdim. 15 Ağustos 2007 yılını kendi ikinci doğuşum olarak adlandırıyorum. Çünkü gerçeklik böyle. Yurtsever, kendi değerlerine sahip çıkan, verdiği bedeller temelinde partiye ve Önderliğe daha çok bağlanan bir aile gerçekliğinde büyüdüm. Partiyi tanımak benim açımdan zor olmadı, çünkü çocukluğumuzda onlarla büyüdük. Şemzinan halkı yurtsever ve gerillaya bağlıdır. Bundan dolayı gerillaya karşı her zaman bir sevgi ve ilgi vardı. Halamın kızı olan Beritan arkadaşın gerilla saflarına katılması bende derin izler bıraktı. Ve bende onun mücadele arkadaşı olmak istedim. Onun katılımıyla artık benimde bir şeyler yapmam gerektiğinin farkına vardım. Ben de onun için katıldım. 2007 yılında katılınca direk Xakurke alanına geçtim ve uzun süre Xakurke alanında kaldım. Daha sonra direnişi ile dillere destan olan ve artık tüm dünyada gerillanın vazgeçilmez alanı olarak bilinen Zap alanına geçtim. Kısa bir süre bu alanda kaldım. Daha sonrasında Ezidi halkıma yönelik gerçekleştirilen saldırılardan kaynaklı kendi önerimle Şengal alanına geçtim. Burada yaşadığımız savaş gerçekliği bizlere çok şey öğretti. İhanetin ve direniş çizgilerininsavaş ortamında olmazsa olmaz olduğunu zaten hepimiz biliyorduk. Fakat bu kadar yakından görmek, bu kadar iç içe yaşamak insandan daha farklı duygular geliştiriyordu. Orada çok bedel verdik. En güzel kadın arkadaşlarımız, delikanlılık demlerinin en güzel çağlarını yaşayan gencecik arkadaşlarımız ve halkımız hiç düşünmeden siper ettiler bedenlerini. Biz savaşı ya da insan öldürmeyi istemiyoruz. Savaşa, savaşmaya da çok hevesli değiliz. Fakat eğer sömürülen bir halk gerçekliğimiz ve işgal edilen topraklarımız söz konusu olduğu zaman, kimse bizler kadar hırs ve öfkeyle, kimse bizler kadar nefretle savaşamaz! Savaş ve savaşmak bir mecburiyettir aslında. Ve biz bunu canımız pahasına kendi isteğimizle gerçekleştiriyoruz. Biz bir halk olarak halkımzı ve değerlerimizi korumakla görevliyiz. Çünkü bizler bir halk savunma gücüyüz. Belirttiğim gibi Şengal’deki savaş gerçekliği bizlere çok tecrübe kazandırdı. 3 yıllık bir şehir savaşı pratiğinden sonra tekrardan yönümü dağlara verdim. Sevdiğim, ait ve aşık olduğum mekanlara... Dağlar bir gerilla için en vazgeçilmez alanlardır. Hele bir de bir kadın gerillaysan zaten yapamazsın farklı diyarlarda... Dağ demek kadın demektir. Dağ demek yaşam demektir. Dağ demek nefes, dağ demek emek, özgürlük, aşk demektir. Dağ demek bir çok anlam ifade ediyor biz kadınlar için... Ve tekrardan gerillacılığa başladığım alanlara doğru yollara düştüm. Şengal pratiğinden sonra tekrardan Xakurke alanına geçmek, gerillacılığa başladığım alanda tekrardan pratik yürütmek beni eski günlerime götürdü. Xakurke benim için tanımlaması zor bir alandır. Çünkü yeniden doğuşumun gerçekleştiği değerli topraklardır. Ülkemizin her yanı, her biri karışı, her bir alanı tabiki değerli. Kürdistanımız paha biçilmez güzellikler barındıryor içinde. İnsanından, suyuna kadar, verimli toprağından börtü böceğine kadar resmen harikalar diyarı gibi. Bu diyarı en değerlileri de kuşkusuz özgürlük savaşçılarıdır. Her gün binlerce kez şükrediyorum ki bu özgür mekanlarda bir özgürlük savaşçısı olarak yer alıyorum. PKK’ye, onun bu değerli yaşamına, PKK’nin şehitlerine, değerlerine sonuna kadar bağlı kalmak ve sahip çıkmak boynumuzun borcudur. ’’ Bu değerlendirmeleri yapan Rozerin Şemzinan arkadaşımız, dile getirdiği gibi de yaşamasını bilmişti. Dile getirdiğini pratize etmek onda olmazsa olmazdı. Ona göre söz ağızdan bir kere çıkardı. Çıktıysa yapacak, yapmayacaksan ise söylemeyecektin! Söylediğini yapan, yaptığını paylaşan ve paylaştıkça mutlu olanlardandı. Yoldaşlık ve yoldaşlığa bağlı kalmak temel ilkeydi onda. Bundan ötürü insanları çok seven, hümanist bir kişiliği vardı. Emekçi kişiliğiyle öne çıkan yoldaşımız, değer biçmesinide iyi bilirdi. Kürdistan dağlarının bir çok alanında kalarak mücadele veren, emek veren, savaşan Rozerin arkadaş emekçi kişiliğiyle bulunduğu her ortamda hemen saygınlık kazanırdı. Kişiliğindeki olgunluk, yaşam tarzındaki sadelik, yüreğindeki saflık yoldaşlarını hemen ona yaklaştırırdı. Mücadeleye katıldığı günden itibaren her zaman birşeyler yapabilmek ve bu mücadele de kalıcı sonuçlara ulaşmak için uğraş içerisinde oldu. Bir çok alanda kalan Rozerin Şemzinan arkadaş Xakurke’den Zap’a, Haftanin’den Şengal’e kadar 16 yıllık uzun bir yürüyüşün sahibi olmuştu. 2018 yılında Şengal pratiğinden sonra tekrar yönünü gerillacılığa ilk başladığı alan olan Xakurke’ye dönen komutan Rozerin, sıcak savaşa öncülük etme rolünü üslenmişti. Gerçekleştirilen her saldırı karşısında daha da eylemselleşerek düşman karşısına çıkıyor, bu konuda yoldaşlarını eğiterek öncü bir Yja Star komutanı olarak sürece aktif katılıyordu. Düşman saldırılarının çok yoğun olduğu süreçler yaşanıyordu. Faşist Türk devletinin ordusuna her gün darbe üstüne darbe vuruluyordu. Savaş meydanı yiğitlerin meydanıydı! Göğüs göğüse çarpışmanın, göğüs göğüse savaşmanın ve yüreği olanların meydanıydı. Yani Türklerin işi değildi mertçe savaşmak... Savaşında cesur, yaşamında fedakar, yoldaşlığında mütevazı olan komutanlarımızdan Rozerin Şemzinan 24 Ağustos 2023 günü Medya Savunma Alanları’nda gerçekleşen düşman saldırısında mücadele arkadaşları Tekoşîn Cizre ve Harun Egid yoldaşlarımız ile birlikte şehadete ulaştı. Devrimcilik yaşamı boyunca hiçbir şekilde ikilem yaşamayan ve tereddütsüzce kendini PKK yaşamına adayan Rozerin Şemzinan arkadaş, her zaman yoldaşlarının yüreğinde kalacak…      

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 31 Ocak 2024
Görüntüleme: 144

ŞEHİT NÛDEM SÎDAR ARKADAŞIN ANISINA

İsmi bilinmedi bir çok kahramanın... Kimileri hiç tanımadı onları. Ne gördük bazılarını, ne de onlarla yaşama şansına erişebildik. Ne sıcak sohbetlerine eşlik edebildik ne de gecenin sessiz karanlığında onların yüzünü aydınlatan sıcak ateşle birlikte anılarını dinleyebildik. Uzun ve soğuk kış gecelerinde birlikte özgürlük şarkıları söyleyemedik, özgürlük halayları çekemedik bazı yüreklerle... Evet onlarla yaşama şansına sahip olamadık ama onları yaşamadık anlamına da gelmedi bu gerçeklik. Onları, o yüce kahramanların hayat hikayelerini onların yoldaşlarından dinledik. O hikayelerde yer yer Botan’a, yer yer Serhed’e, bazen Rojava’ya bazen de tüm Medya Savunma Alanlarına gittik. Böyleydi gerilla yaşamının gerçekliği. Fiziki birlik ve beraberlikler tabiki de çok değerlidir. Ama asıl önemli olan yürekten ve içtenlikle birlikte olabilmektir. Gerilla saflarında, PKK’nin bu değerli yaşamında yoldaşlık en temel ilkedir. Çünkü yaşamı yaşanır kılan özgürlük arayışı ve direniş, yoldaşınla omuz omuza geliştirmen gereken bir eylemselliktir. Bundan dolayı yüreğinin en derinliklerinde hissedersin sevgiyi, sadakati ve de bağlılığı... PKK yaşamında bir arkadaşla ne kadar kaldığın önemli değildir. Bazen bir yoldaşı tanımak için aylarca hatta yıllarca birlikte kalmak da gerekmiyor. Bazen birbirinin yüreğine dokunabilmek için bir kaç saat bile yeterli olabiliyor, ya da birilerinin yüreğine dokunabilmesi için...  ‘ Eğer bir yoldaşını gerçekten tanımak istiyorsan, onunla uzun bir yola çık ve onunla o yolda yürü’ derdi komutanlarımızdan Şehit Leyla Agirî. Ve Behdinan alanına geçmek için yapacağımız uzun ve yolculuk sırasında olumsuzluklarla yüz yüze gelme ihtimali çok yüksek olan yürüyüşümüze başlamadan bir kaç saat önce tanışmıştım Nûdem Sîdar arkadaşla... 1986 yılında Muş’da dünyaya gelen Filiz Tekindağ, bir çok Kürt ailemiz gibi onunda ailesi sürgünlere zorlanmış. O da bir çok Kürt genci gibi yerinden ve yurdundan uzaklarda büyümeye mecbur bırakılır. Yıllarca metropollerde yaşamasına rağmen özünden kopmayan ve bu yaşamı benimsemeyen Filiz, yeniden yeşermek için özgürlük mücadelesine katılma kararına erişir. 2010 yılında gerilla saflarına katılır. Aslen Muş’lu olan ama içinde bulunduğu çalışmanın hassaslığı gereği deşifrasyona yer verilmemesine dikkat ederek, her ne kadar Batman’lı olduğunu ısrarla iddia etse de, ben söylediği dengbejlerden, ses tonundan ve yıllardır katılmasına rağmen şivesinde değiştirmediği ve hala kullandığı bazı kelimelerinden Serhad’lı olduğunu anlamıştım. İlkin gözleriyle konuşuyordu bizlerle ve gözleri çok şey anlatıyordu insana... O süreçte biraz rahatsız olduğu için baya bi zayıflamış ve yol süreci boyunca hemen hemen hiç yemek yemeyerek yürüdüğünü söylesem abartmış olmam. Ara ara ağzına attığı şekerlerle yürümeye devam eden ve bu durumundan hiç şikayet etmeyen Nûdem arkadaşın iradesi ve sabrı gerçekten dikkami çekti. Enerji almadığı halde ısrarla yürümeye devam etmesi, zorlanmasına rağmen hiç şikayet etmemesi, yerine ulaşabilmek için durmadan yürümesi, üstelik zorlanmasına rağmen yanındaki arkadaşlara yardımcı olması ve moral vermesi gerçekten takdir edilmesi gereken bir yaklaşımdı. Nûdem arkadaşın bu yaklaşımı beni utandırmıştı açıkçası... Verdiğimiz her arada ondan muhakkak birşeyler öğrenirdik. Birikimli, donanımlı ve tarih bilinci olan bir arkadaştı. Hemen hemen bir çok şey hakkında bilgisi var ve yorum yapabilme gücüde çok iyiydi. Ara verdiğimiz bir yerde yüksek bir yerde oturmuş arazinin seyrine dalmıştım. Bir gece öncesinden yaşadıklarımızı hatırladım ve Nûdem arkadaşa dönerek; ‘Ne garip değil mi, kendi ülkemizde resmen kaçak yaşıyoruz.’ dedim. Nûdem arkadaş: ‘ ‘Umut, zaferden daha değerlidir.’ Önderliğimiz yıllar önce böyle bir belirleme yapmıştı. Önderlik devrim yapmaya karar verdiğinde olacak herşeyi düşünerek, acısını, tatlısını bilerek bu yola koyuldu. Onun için bu yola kaygısızca girdi. Tüm bedelleri, tüm olacakları zaten biliyordu ama bile bile yine özgür yaşama ulaşmak için bildiğinden vazgeçmedi, daha da üstüne yürüdü. Bizler bedel veriyoruz, dediğin gibi kendi ülkemizde kaçak yaşar bir durumla bir yüz yüze geldik ama az kaldı, ben buna tüm yüreğimle inanıyorum. Devrim yapacağız heval, yapmak zorundayız. Kendimizden sonraki nesillere daha özgür bir yaşam vaad edebilmek için bunu yapmalıyız. O günler geldiğinde belki ben olmayacağım, belki sen olmayacaksın, belki burada bulunan hiç bir arkadaşta olmayacak ama bizden sonrakiler bunu görecek bu yetmez mi? Aslında bu en çok da bizim görevimiz. Hem devrimci değil miyiz? Devrimcinin işi nedir? Devrim yapmak değil mi? Ben buna inanıyorum, çünkü ben tüm kalbimle Önderliğe inanıyorum.’ Yüreği sevgi dolu, inancı göklerde dans eden ucu buca olmayan tıpkı bir gökkuşağı gibiydi. Umutluydu Nûdem, çünkü ne için bu dağlarda olduğunu biliyordu. Ne için savaşçı olduğunu ve ne için savaştığını...  Seni Asla Bırakmam Yürümeye devam ediyorduk. Günlerdir yürümemize rağmen yolculuğumuz hala bitmemişti ve epeyce adımlanması gereken patikalar bizi bekliyordu. Yürüdükçe her adımda ülkemizin ayrı bir güzelliğiyle karşılaşıyorduk. Geçtiğimiz her yerde, mola verdiğimiz her yerde Nûdem arkadaş uzun uzun bakıyordu araziye. Sanki ağaçlarla, çiçeklerle, dağlarla sessizce kendi içinde onlarla konuşuyorda, onlara birşeyler söylüyor gibiydi. Hemen soluğu yanında aldım. ‘ Bu akşam ki yürüyüş biraz zorlu geçecek galiba’ dedim. O da; ‘ Evet arkadaşlar bu akşam ki yolun biraz tehlikeli olduğunu ve bu bilinçle çok dikkatli olmamız ve birbirimizden kesinlikle ayrılmamamız gerektiğini belirttiler. Doğaya bakıyorum, doğayla konuşuyorum içimden.’ diye karşılık verdi. Akşam yemeği yendikten sonra tekrar yollara koyulmuştuk. Sırtımızda ağır sırt çantalarımız, belimizde raxt ve kolumuzda silahımızla yine yollara düşmüştük. Grupta ben, Nûdem, Ardıl ve Rewşen arkadaş olmak üzere toplam dört kadın arkadaştık. Birbirimize yardımcı ola ola yürüyorduk. En çok zorlanan Nûdem arkadaştı ama en çok yürüyen ve yürümekte ısrar eden yine oydu. Beklediğimiz an gelip çatmıştı. Düşmanla karşı karşıya gelmiştik. Örgütümüzün kesin talimatıydı, kesinlikle karşı taraftan her hangi bir saldırı gelişmeden KDP güçleriyle çatışmaya girmeyecektik. O dönemde bir ateşkes söz konusuydu. Tabi şimdiki süreç gibi değildi. 2 arkadaşımız onlarla konuşmaya çalışırken, bizde olası bir durum karşısında çatışabilmek için arkadaşlarımızın talimatıyla koşar adımlarla oradan ayrıldık. Ben ve Nudem arkadaş bir grup olmuştuk. Aralıksızca koşuyoruz. Bir ara güçten düştüm ve nefesim kesilince düşecek gibi oldum. Nûdem arkadaşın durmasını istemedim. Hem koşuyor, hem konuşuyoruz. ‘ Heval sen git, beni bekleme, ben geleceğim.’

  • ‘ Hayır heval durma az kaldı, biraz daha.’
  • ‘ Heval beni bekleme, bırak beni, hadi sen git.’
  • ‘Heval, seni asla bırakmam, bırakamam.’

O an beni bırakmamıştı. Tüm ısrarlarıma rağmen değil beni orada bırakmak, sımsıkı tuttuğu elimi bile bırakmamıştı. PKK yaşamında böyleydi. Canın pahasınada olsa yoldaşını asla arkanda bırakmazsın! Nûdem arkadaşla böyle bir yürüyüşte tanışmıştık işte. Uzun bir yolculukta, uzun yolun zorlu ve zahmetli yürüyüşünde. Yol boyunca arkadaşlara yardımcı olması, mütevazılığı, güler yüzlülüğü, samimi kişiliği bizleri etkilemişti. Ondan çok şey almış, ondan çok şey öğrenmiştik yol süresi boyunca... Behdinan’a ulaşınca ayrılık vakti gelmişti. Her arkadaş artık düzenleneceği yeni alanlara geçecek, kimileri eğitime, kimileri farklı alanlarda devam edecekti devrim çalışmalarına. Nûdem arkadaşla vedalaşırken; ‘ Kim bilir belki farklı mekanlarda, farklı zamanlarda tekrardan bir araya geliriz.’ diyerek ayrılmıştık birbirimizden. 2 yıl sonra tekrardan karşılaşmış kısa da olsa sohbet edebilme şansını yakalamıştım. O zaman onu görmek gerçekten bana güç ve moral vermişti... Yazımın başında gerilla saflarında bir arkadaşı tanımak için aylarca, yıllarca aynı pratikte kalmak, birlikte yaşamanın şart olmadığını belirtmiştim. Aynen öyleydi. Nûdem arkadaşla kısa bir süre kalmamıza rağmen yüreğimde derin izler bırakmasını başardı. Onu unutmayacağım ve onun o samimi yoldaşlığına hep sadık kalacağım...

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 31 Ocak 2024
Görüntüleme: 144

ÖZGÜR KADIN ÇİZGİSİNDE DEĞERLİ BİR KADIN MİLİTAN

‘’Önderliği gücümün yettiği oranda ve büyük bir tutkuyla okudum. Önderliğin fikirlerinden beslendikçe ona daha büyük bir güvenle bağlandım. Tek hakikat olarak Önderliği esas almayı başka herkesi ve her şeyi bu hakikate yakınlaşma, katılma oranında benimsemeyi kendime esas aldım’’ diyerek özgürlük yolundaki başarılı yürüyüşünün dayanaklarını ifade etmişti, Şehit Dicle Eylem. 4 Ağustos’ta, Bagok’ta birbirinden değerli üç fidan Bagok’un şanına yaraşır bir mücadeleyle sonsuzluğa uğurlandılar. Bunlardan biri de Dicle Eylem’di. Dicle her zamanki gibi yoğun bir güne uyandığını biliyordu. Son zamanlarda işgalci Türk ordusu Kuzey’e dönük saldırılarını artırmıştı. Kuzey’i gerillasız bırakma konsepti uzun zamandır devredeydi. Mardin özellikle de Bagok sömürgeci faşizmin temel hedefleri arasında yerini alıyordu. Bundan dolayı Dicle ve yoldaşları her zamankinden daha fazla duyarlı, her zamankinden daha fazla temkinli hareket ediyor, 21. Yüzyıl gerillacılığının modern tekniklerini en ince ayrıntısına kadar uyguluyorlardı. Bildikleri bir şey varsa o da sadece bir gerilla için binlerce işgalcinin dağlara sürüldüğüydü. Bu bir tarz halini almıştı artık. Halk bundan rahatsızdı. Evlatlarının ardına sürülen işgalcilere nefret ve öfkeyle bakıyorlardı. Kürt çocukları ne zaman bir panzer görse taş atmaktan kendisini alamıyor, yaşlılar hiçbir şey yapamıyorsak bile en azından onlara olan nefretimizi bileriz, diyorlardı.  Koyun sürüsü gibi dağlara sürülen işgalcilerin de halkın ve gerillanın iradesini kıracağına dair fazla bir umudu kalmamıştı. Bu savaş tecrübeyle sabitti artık. Bagok öteden beri en zalim, en insanlık dışı katliamları görmüş, buna rağmen gerillasından vazgeçmemişti. Ama bu bir konseptti ve yurt dışından büyük paralarla ithal edilmişti. Ellerindeki tek şeydi ve her ne kadar sonuçsuz da kalsa uygulamaya devam etmeleri şarttı. Bu anlamda teknik ve sayı üstünlüğü sömürgeci faşizmin elindeydi. Gerillanınsa varsa yoksa ferdi silahları, bir lokma ekmeği ve halkına olan güveniydi. Yani ortada orantısız bir savaş vardı. Halk bunu gördüğü için gerillaya karşı daha fazla sempati duyuyor adeta onları yüreklerinin en derininde saklıyordu. Lojistik desteğin kesilmesi, halkı ajanlaştırma faaliyetleri tüm hızıyla sürerken Dicle ve yoldaşları yaratıcı gerilla taktikleriyle bu demirden kalkanı deliyor, muhakkak halka ulaşmanın bir yolunu buluyorlardı. Ve tam da bundan dolayı Bagok o günlerde santim santim yakılıyordu sömürgeci faşizm tarafından. Sırf gerillanın halka ulaşmasını engellemek için. Kuzey halkı hele de Mardin halkı için gerillanın kutsal olduğu bilindiği için burası saldırıların merkezi olmuştu, her zaman.  Sömürgeci faşist Türk devleti halkı denize, gerillayı da balığa benzetmişti. Ve diyordu ki; ‘’ Eğer denizi kurutursak balık ölür’’. Fakat ne yapsalar da sonuç alamıyor Dicle gibi yiğit kadınlar mutlaka o denize ulaşmanın yollarını geliştiriyorlardı. Zaten Dicle’yi Kuzey’e getiren asıl sebep de sömürgeci faşizmin gerillayı halksız bırakma politikasını boşa çıkarmaktı. Bu yüzden partiye yazdığı öneri raporlarında öncelikle Erzurum’a gitme istemini ifade etmişti. Erzurum Dicle için çok önemliydi. Çünkü Dicle aslen Çewlig’li doğma büyüme Amedliydi. Sömürgeci faşizmin Çewlig üzerindeki politikalarını iyi biliyordu. Kendisiyle yapılan bir söyleşi de demişti ki; ‘’ Sömürgeci Türk devleti Çewlig’i de Elazığlaştırmak istiyor, bunu engellemek için orada açılım yapmak gerekiyor. Çewlig büyük serhildanlara öncülük edebilir. Bunu geliştirmek bizim elimizde, Erzurum’a gerilla olarak gitmek bu planları bozmak için bir adım olabilir’’. Güçlü öngörülere sahip, öncü özellikleri nedeniyle stratejik çalışmalarda yer alan Dicle’nin Mardin’e gidişi faşizmin politikalarını boşa çıkarmak içindi. İlk dağa gelişi de böyle gelişti. Gençlik çalışmalarında yer aldığı sırada önemli faaliyetlere öncülük eden Dicle 2013 yılında sürecin farklılaşması nedeniyle dağa gelme önerisinde bulunur. Gerekçesi ise şudur; ‘’Evet şimdi Önderlikle dialoglar gelişiyor. Ama bu her an bitebilir de. Her şeye hazırlıklı olmalıyız. Ve şu sözü hiç unutmamalıyız. Su uyur ama düşman uyumaz’’. 2008 yılından 2012 yılına kadar yürüttüğü gençlik faaliyetlerini böylece tamamlar ve askerileşmenin gereklerini yerine getirmek için yeni eğitim sahası olan dağa geçer. Dağdaki ilk eğitimi kendi kimliğini tanıma, kendi öz gerçekliğini açığa çıkarması açısından önemlidir. Edindiği tecrübelerden dolayı ideolojik donanımın yetersiz olması halinde militan kişiliğin tam olarak oturmayacağını bilir. İlk hedefi kendisini ideolojik açıdan donatmak, parti çizgisini derinlemesine kavramak ve bunu yaşama yansıtarak içselleştirmektir. Toprağın yabanıl otlardan temizlenmesi gibi uğraştı kendisiyle. Boş bırakmadı, boşluk bırakmadı. Boşluklardan sömürgeciliğin kalıntılarının sızabileceğinin farkındaydı. Nasıl ki Bagok’ta gece gündüz işgalcilerin nöbetini tuttuysa öyle de yüreğinin nöbetini tuttu. Önderlik dışında hiçbir şeyin o yürekte yer etmesine izin vermedi. Yüreği çok güzeldi ve sürekli gülümsemesinin esas nedeni bu güzel yüreğiydi. Yoldaşlık sevgisiyle doluydu. Önderliğin ‘eksik yoldaşlık’ eleştirisi bu nedenle ona çok ağır geliyordu. Dicle dağa gelmeden önce en az beş yıl toplumsal alanda örgütlenme faaliyetlerinde yer almıştı. Orası da bir yoldaşlar ortamıydı. Ama dağ yine de farklıydı. Dağda fark ettiği bir şey olmuştu. Özellikle de Önderliğin ‘eksik yoldaşlık’ eleştirisi üzerinde yoğunlaştığında bunu daha iyi bilince çıkarmıştı. Her ne kadar diğer zeminler de mücadele zemini olsa dağ farklıydı. Dağı farklı yapan ise sistemle hiçbir benzerliğinin olmayışıydı. Belki insanlar içinde, beyninde sistemi dağa kadar taşıyordu. Ama mekânın insan üzerindeki etkisi düşünüldüğünde dağ bu anlamda insanları yeniden yapılandıran bir mekandı. Her şeyden önce dağda ev sistemi yani paradigmanın en küçük hücresi yoktu. Dağda birimler vardı. Birlikler vardı. Yoldaşlar topluluğu vardı. ‘İşte!’ demişti, ‘’benim kendimi yeniden yaratacağım yer burası. Önderlikle eksik yoldaşlığımı aşmak için dağlı olmalıyım’’, diye. Dağda insanlar birbirini seviyordu. Samimiyet ve ilgi vardı. Yaşam herkesindi. Emek herkesindi. Kim ne yaptığını biliyor, emeğinin sonuçlarını görebiliyordu. Dicle dağı gördükten sonra; ‘’Arınmak isteyen dağa gelsin’’ demişti. Yepyeni bir başlangıç olmuştu dağ ve o bu dağlarda adım atılmadık yer bırakmak istemiyordu. Tüm dağları görecek, Kürdistan coğrafyasını tanıyacak, kendi tarihinin yazıcısı olacaktı. Sistem okullarından öğrendiği bir tarih bilgisi vardı. Ama görüyordu ki bu doğru tarih değildir. Egemenlerin tarihini bilmenin egemenliğin sürdürülmesine yaradığını bilince çıkarmıştı.  Bir yandan dağlara olan sevgisi gün geçtikçe çoğaldı. Öte yandan yoldaşlar ortamının güler yüzlü gerillası oldu. Ve en önemlisi de kendisini hiçbir zaman geri çekmedi. Stratejik bakmayı bildi, nerede ihtiyaç gelişiyorsa önceliklerini oraya göre planladı. Hem felsefik olarak kendisini donattı hem de askeri boyutta güçlü militanlık özelliklerini kendisinde yarattı. Tüm bunları yaparken tek bir rotası vardı; ‘Özgürlük!’ Özgür kadın kimliğiyle karşısında çıkan engelleri aşmayı bilen Dicle kendisini her an her saniye şehitler gerçeği, halk ve Önderlik karşısında sorguya çekti. Ne zaman zorlansa arkasını dönüp gitmeyi değil, üstüne gitmeyi bir ilke olarak benimsedi. Birey olabilmek için vicdanlı olmak, halk olabilmek için de ahlaklı olmak gerektiğine inandı. Yurtseverlik, irade, mücadele, ölçü tüm bunlar Dicle’nin yaşamında hep vardı. O güzel bir yoldaş, iyi bir devrimci, sağlam bir yürüyüşçü, güvenilir bir insandı. Hiçbir zaman kendisine verilen görevi boşa çıkarmadı. Ve bir görev insanı gibi üstüne gitti tüm zorlukların. VE...O Ağustos günü sadece sıcaklar değil, gökten yağan bombalar da dağı, taşı, her şeyi eritiyordu. Halk yıllardır biriktirdiği öfkesini zulada biliyordu. Kimse o günü, o üç fidanın bir yaz sıcağında toprağa düşüşünü unutmayacaktı. O gün doğan çocuklara Dicle, Eylem ve Gülbahar adı verilecekti. Yeminler tazelendi, mermiler namluya sürüldü. Şafakta direnen o kadınlar müjdesi oldu gün doğumunun. Ve analar güneşi selamlayıp, kızlarının beline rext giydirdi o sabah. O sabah Dicle o çok sevdiği Amed’in sokaklarını hasretle kucakladı yeniden. Bagoklu kadınlar tililiye durdu o gün. Bir öncü kadın daha yola çıktı Dicle’nin ardından. Ve Dicle omuzlarda taşınırken, dağ, taş, insan saygıdan eğildi karşısında... Mücadele Arkadaşları

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 02 Aralık 2023
Görüntüleme: 140

Arkadaş, Yoldaş, Asil Ruh; ‘’AXİN MUŞ’’

Onlar ki çocukluk hayallerinin peşinden gittiler ve özgürlüğe erdiler. Onlar ki tüm zorluklar karşısında direndiler ve zafere ulaştılar. Onlar ki anın tılsımını keşfettiler ve tüm zamanlara aktılar. Onlar ki hiçbir zaman yenilmedi ve de ölmediler. Çocukluk hayallerinin peşinden gidenler her zaman özgürdür ve yaratan emek ölümsüz ruhlarının bir parçasıdır. Nerede olursa olsun onlar yaşamı yeniden oluşturmanın yolunu bulurlar. Nerede olursa olsun anın kalbi şah damalarında devinir. Onlar ki yaşama gülümser, umudu yüreklerinin pusulası yaparlar. Bundandır onlar her zaman yarındırlar ve yarında yaşarlar. Öyleleri var ki... Yüreklerinin aydınlığında tarih yazarlar. Dicle ve Fırat misali akar damarlarındaki kan, insanlık onurunu kurtarmak için. Demir kapıların ardında da olsalar ya da dört duvar, karanlık burçların dehlizlerinde ya da bir kuyunun dibinde yüreklerinin ışığı hiç sönmez. Onlar güneşin savaşçılarıdır, inançla, umutla keskinleşmiş kılıçlarını kuşanır ve kötülüğün üzerine yürürler. Onlar bin yılların intikamcısıdır, insanlığı köleleştiren, sevgiyi yok edenlerin karşısında çelikten bir kalkan gibi dururlar en ön mevzide. Hiçbir zaman korkmazlar, hiçbir zaman kaçmazlar, inançla kuşandıkları kılıçları hiçbir zaman bırakmazlar, zorbanın üstüne yürürler, güzelliğin üstüne gölge düşüren elleri paramparça ederler. Onlar yoldaştır, arkadaştır, dosttur, gerilladır, dağlı çocuklardır, dağlıların evlatlarıdırlar. Adları Agid’tir, Zilan’dır, Beritan’dır. Adları Axîn’dir. Çocukluk: İki Kutuplu Dünya Axin Muş 1979 yılında bir Akdeniz adası olan Kıbrıs’ın başkenti Lefkoşe’de dünyaya gözlerini açar. Çocukluk yılları epey hareketlidir. Ailedeki büyükler henüz topraklarını terk etmemiş, yaban ellere göçmemiştir. Bu durum Axin’in yaşamında önemlidir ve kişilik şekillenmesinde bu iki kutup çok etkili olacaktır.  Çünkü Axin yazları köye gidecek, büyüklerinin yanında kalacak, kışları da okuluna devam edebilmek için Kıbrıs’a gelecektir. Ülkeden uzakta geçirilen günlerde Axin okuldadır. Şehirdedir. Sistemin merkezindedir. Ama köye geldiğinde ülkededir, evindedir. Köy yaşamını şehir yaşantısına göre daha fazla benimseyen Axin’in kişiliğinde baskın olan öğelerse daha çok büyüklerinden aldığı Kürt kültürü, yurtseverlik gibi değerlerdir. İki uçlu olan yaşamın Axin açısından en temel avantajıysa toplumsal sorunları çok çabuk görmesi ve bunları çözümlemenin arayışına girmesi olur. O’nun önünde iki yol vardır. Ya olduğu yaşamı benimseyecek, şehirli olacak, kültüründen uzaklaşıp özenti bir yaşamın içinde eriyip gidecek ya da zaten 29 isyan görmüş ve artık kurtuluş umudu kalmamış bir toplumsal yapının içinde sıradan bir yaşamın içine hapsolacaktır. Büyüklerinden dinlediği Şeyh Saitler, Seyid Rızalar O’nun hafızasını canlandırsa da halkın umutsuzluğunu görebilmektedir. Ne şehir yaşamı ve yabancılaşma, ne de umutsuzluk ve çürüme, her iki seçenek de özgür ruhu için uygun değildir. Bu durumda önünde kendi çizeceği yol kalmaktadır. Yüreğini avucuna alıp kendi kaderini kendi elleriyle çizmek ancak çocukluk hayallerinin peşinden gitmekle mümkün olacaktır. İlk Gençlik: Hayallerinin Peşinden Gidiyor Bahsedeceğimiz bu yıllarda Axin artık büyümüş, ilk gençlik yıllarına gelmiştir. Yani 90’lardayız. Axin’in çocukluğunda tanık olduğu umutsuzluk yerini halkın umut dolu haykırışlarına bırakmıştır. Sokaklarda bildiriler dağıtılıyor, halk her gün yürüyüşlerde özgürlük için slogan atıyor, şehitler yüzbinlerle karşılanıyor. Zorba devletin hiçbir zor aracı halkı durduramıyor. Umutsuz, karamsar, kaderine razı gelmiş çürümekte olan bir halktan, kendini kendi küllerinden yaratan bir halk gerçekliğine doğru gidiliyor. Axin’in bu sesleri duymaması imkansızdır. Evet, duyduğu sesler O’nu özgürlüğe çağırmaktadır. Ve 1997 yılında PKK hareketiyle tanışır. PKK hareketi bir halk hareketidir ve Axin’in ilk öğretmenleri serhildana kalkmış halkın kendisi olur. Soykırımın eşiğine gelmiş bir halkın böylesine heybetli kalkışı Axin’i çok etkiler. Ve profesyonel olarak devrimci yaşamına başlar. Halk çalışmalarında kendisini tanıyan Axin burada hem öğrenci olur, hem de öğretmen. Örgütlediği kadar, örgütlenir de. Dil öğrenir, tarih öğrenir, sever, sevilir, seçkin bir militana dönüşür. Oldukça mütevazi bir duruşu vardır. Zaten halkın en çok etkilendiği yanı da bu asil mütevaziliğidir. Onda Azimelerin, Besê’lerin ruhunu görürler, Axin artık kendi toplumunun öncüsüdür. Büyük Kararlaşma Yıl 1999’a evirildiğinde Kürdistan için kara günler başlamıştır. Serhildana kalkmış halkın zaferin şafak sökümünde aniden karanlığa tutulması herkes için büyük şok olur.  Axin o yıllarda Avrupa’da halk çalışmaları yürütmektedir. PKK’nin etkisi Kürdistan’ı aşmış ve hegemonik güçlerin çok ciddiye alması gereken bir güce dönüşmüştür. Axin bu atmosfer içinde pek çok çalışmaya öncülük yapmış, örgütlenme faaliyetlerinde halkla omuz omuza Kürdistan’ı parçalayan güçlerin karşısında durmuştur. İşte Önderliğin esir alınması bu koşullarda gerçekleşmiştir. PKK’nin artan etkisiyle Kürdistan merkezli kurulan oyunların bozulacağını anlayan güçler Önderlik şahsında PKK’ye ve halka karşı saldırı pozisyonuna geçmişlerdir. Ama halk sessiz kalmamış, sindirilememiştir. Her gün en güzel canlar kendilerini özgürlük ateşinde yakmış ve Önderliğin etrafındaki ateşten çemberi yaratmışlardır. Axin’in bu koşullarda Avrupa’da kalması imkansız hale gelir. Önderliğin esaretine karşı bir tutum olarak dağda kalma kararı verir. O da Önderliğin etrafındaki çemberde yer alan ateşten toplardan biridir artık. Ülkede Kalma Kararı Binlerce kahramanın kanıyla suladığı topraklarda Axin kendisini ateşin kutsallığına adar. Zilan yürekli bir kadındır ve Zilan gibi zoru başarma istemi çok güçlüdür. Bunun bedellerini göze almıştır. Canından öte neyi vardır ki olsa verecektir muhakkak. Hiç kaygısız fedailerin saflarına katılır. Axin’in yeni yaşam öğretmeni artık dağlar olacaktır. Dağlara, dağların ormanlarına, kayalarına, patikalarına, şelalerine, zirvelerine aşkla, büyük bir tutkuyla bağlanır. Dağlar onun aşkını karşılıksız bırakmaz ve aynı tutkuyla cevap verirler sevgisine. Öyle ki dağların da en güzel çocukları, Ari yürekliler Axin’in yoldaki yoldaşı, mevzideki sırdaşı olurlar. Erişler, Andoklar, Zınarlar, Güvenler, Çekdar, Şervan ve Botanlar Axin’in bu yolda eğittiği ilk militanlardır ve Axin onların komutanlığını yapar. Onlar ki gece gündüz, aç sussuz, yorgunluk demeden savaşırlar, mücadeleden bir an olsun vazgeçmezler. Onlar ki fedailerdir, Önder Apo’nun ordusudurlar. Önderliği o dört duvarın arasından çıkarmaya ve Önderlikle özgür bir gelecekte yaşamaya yemin etmişlerdir. Onlar ki şunu derler; ‘’Eğer Önderliğimiz ve halkımız için özgür bir yaşam yoksa o zaman biz düşmanımıza da yaşamı haram edeceğiz’’. Onlar ki PKK’nin yaşayan özünü temsil ederler. Axin de onlardan biridir. Ve ne zaman düşman Axin gibileri karşısında görse tarumar olur, kaçacak yer arar ama yine de kurtulamaz. Çünkü bir Apocu fedaiyle karşılaşan işgalci artık ondan sonrasını göremeyecektir. Dünyayı ve insanları son görüşü olacaktır. Onlar ki İmralı da alınan her bir nefes için bir işgalciyi nefessiz bırakırlar. Ve onlar ki savaş meydanında bedenlerine döşedikleri bombalarla en ağır hesabı İmralı işkence sistemini oluşturanlara ödetirler. Onlar ki yok sayılmanın bedelini yok ederek ödetirler. Onlar çağın fedaileri, kimsenin kendisinden geçmediği bu dünyada kendilerinden geçerler. Canlarını özgürlüğe adarlar. Axin onlardandır. Ve her zaman bu gerçekle yaşar, buna göre kendisini örgütler. Çünkü o daha ilk günden bilir, aşık maşuk yolunda yok olmayı göze almıyorsa aşkı hakiki değildir. Ve daha ilk günden maşukuna canını feda etmeyi bilmiştir Axin. Bütünleşme Axin Muş yalnızca fedailerin komutanı değildir, O aynı zamanda en zor yerlerin de en önde gidenidir. 1 Haziran Hamlesinde Nuda Karker gibi o da yönünü Bakur’a çevirmiştir. Gabar’da Agid’in izdüşümlerinden yürümüş, O’nun su içtiği buz gibi kaynaklarda yüreğini serinletmiş ve yeniden özgürlükle sözleşmiştir. Nasıl ki Agid’in attığı ilk kurşun Gabar’da patladıysa, Axin’in de içindeki ve dışındaki düşmanla çarpıştığı ilk yer olur Gabar. Kendisini Gabar’da hem ruhta hem de düşüncede yeniler. Gabar O’nun için özgür kadın kimliğini kazandığı, cins bilincinin derinleştirdiği yerdir. Savaşır, çarpışır, kavga etmeyi öğrenir. Askerileşir. Zaten güzeldir, daha da güzelleşir. Güzelleştikçe de sevilir. Özgürlük ölçülerinde netleşir ve bunları birer birer kişiliğinde bütünleştirir. Emek verir, üretir, ürettiğini tüm topluma mal eder. Hem yaşamın hem de emeğin sembolü olur. Bu yüzdendir ki tıpkı tanrıçalar misali etrafında herkesi toplar. Sorunları çözendir, yaşama nefes olandır bir o kadar da düşmanını daraltan ve nefessiz bırakandır. Ve doğal olarak yaşamın ve savaşın öncü komutanıdır Axin Muş. Amed’e Yolculuk YJA Star ve HPG Askeri Konsey üyesi Axin Muş, Berçemler’in, Gülnaz, Zinarin, Doza, Çiyager ve Azad Siserler’in savaştığı yerlerde doğru yoldaşlığın yoldaşı olur. 2018’de Amed’e yol alır. Süreç artık değişmiştir, Kürdistan’da hiç durmayan savaş son demlerini yaşıyordur. Sömürgeciliğin varlık ve yokluk savaşına girdiği o günlerde; O varlık ve özgürlük savaşı için Şehit Kendal’a, Dorşin’e koşar. Fedailerin zamanıdır. Ve fedailerin fedai komutanı görevi başındadır. Çağın en etkili silahları ve yüksek savaş teknolojisi karşısında Amed’in her karış toprağında izini bırakır. Yeni Dönemin Profesyonel Gerillacılığı Gelişini duyan işgalciler beş yıl boyunca her gün operasyonlar düzenler, yalan haberlerle, özel savaş yürütürler. Axin Muş hayalet mi olmuştu, yoksa ölüp ölüp yeniden diriliyor muydu? Tüm özel savaş yalanlarını yaptığı eylemlerle boşa çıkaran Axin Muş hiçbir zaman gafil rast gelmedi ölüme. Savaşın en kızgın, en öfkeli anında vurmaya devam etti. O fedailerin komutanıydı ve profesyonel gerillacılığı en çok geliştirenlerdendi. Hareket tarzıyla bir kez daha yeni dönem gerillasının başarısını kanıtlıyordu. Teknik üstünlük ya da sayı üstünlüğü gerilla karşısında artık işlevsizdi. Yoksa Amed gibi arazisi kuru, kamuflaj ve lojistik imkanlarının sınırlı olduğu bir yerde hem gerillacılık yapmak hem de eylem çıkarmak nasıl mümkün olabilirdi? İşte Axin bunu başardı. Olmaz denileni olduran ve yeni dönemin başarısını ispatlayarak ön açan oldu. En Güzel Yaşam Uğruna O hep derdi; ‘’ Yaşamın en anlamlısı PKK’de yaşanır’’ diye. Son ana kadar da bu felsefeyle yaşadı ve gereklerini yerine getirdi. Savaşın en kızgın olduğu dönemlerde bedel vermekten kaçınmayarak Delal, Leyla ve Azêler gibi halkının özgürlük umudunu büyüttü. Duruşuyla özgür kadın çizgisinin şaşmaz ölçülerinin en seçkin temsiline dönüştü. Öyle ki O arkadaş, yoldaş, devrimci, kadın özgürlük savaşçısı, asi dağların gerillası, yaşamın mütevazisi, güzelliğin gülüşüydü. Devrimci yaşamında çalışmaları birbirinden ayırmadı, zor kolay demedi, tüm çalışmalarda anlamlı değerler oluşturarak dönemin komuta ruhunu yarattı. Pek çok fedai eylemciye komutanlık yaparak, onları eğitti. O PKK yoldaşlığının somutlaşmış örneğiydi. Çelikten bir inanca sahipti. Bundan dolayı da hiçbir zaman düşmedi, yenilmedi ve özgür kadın çizgisinin hakiki komutanlık ilkesine dönüştü. Mücadele Arkadaşları

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 02 Aralık 2023
Görüntüleme: 154

ZAGROS’LARDAN GARZAN’A ÖNCÜ BİR KOMUTANI: ‘MARYA UMUT’

Marya Umut (Fatma Aydın) arkadaş Siirt’e bağlı Eruh ilçesinde dünyaya gelir. İşgalci faşist TC.’nin saldırılarından dolayı 1985 yılında ailesiyle beraber İstanbul’a göç eder. Her nekadar doğup büyüdüğü topraklardan uzak olsada hep bir ülkeye özlem vardır. Ailesinin yurtsever olması çocuklarınında da onurlu ve ilkeli bir duruşu açığa çıkarır. Her nekadar topraklarından uzakta büyüselerde onlar hiçbir zaman toplumsal özelliklerini kaybetmez ve Botan halkının özlü kişiliğini sürekli canlı tutarlar. Daha çocukken bile dağlara olan özlemi o kadar büyüktür ki yerinde duramaz, sürekli bir arayış içerisindedir. Fakat halkının onurlu mücadelesi dışında başka bir hayali yoktur. Ayrıca sistemle yaşadığı çelişkiler sürekli bir arayışıda beraberinde getiriyordu. Aslında Marya’yı mücadele ile tanıştıran, özgürlük saflarına katılımını sağlayan o çelişkilerdir. Sistemde çok açık bir şekilde yaşanan yozlaşma, gençeler üzerindeki kendine yabancılaştırma politikaları sürekli bir çelişki durumunu açığa çıkarıyor ve ayrıca 93-94’lerde yaşanan köy yakmaları ile Kürt halkının zorunlu olarak yaşadığı göç durumları Marya’da çok derin izler bırakıyordu. Bu durumu kabullenemeyen Marya sistem gerçekliği içinde geleceğine dair hiçbir şey düşünemiyordu ve şöyle diyordu: ‘Ben de bir Kürdüm, o zaman benimde kimliğim olmalı, ben de bir halksam ben de topraklarımda özgürce yaşayabilmeliyim.’ Bu yoğunlaşmalarını derinleştirerek, PKK’ye daha çok yakınlaşıyordu. Bu arayış süreci içinde mücadeleyi tanıdıktan sonra 94’te çalışmalara dahil olur. Ve kısa bir süre sonra düşman tarafından yakalanır, on iki gün göz altında tutulur. Bu yakalanma sürecinden sonra tam anlamıyla mücadeleye dahil olma kararını verir. 1996 yılında gerilla mücadelesine katılır ve üç yıl çalışmalarda yerini alır. Çalışma yürüttüğü sırada birkez daha yakalanır, birkaç ay hapiste kalır. Sonrasında katılmak isterken de yakalanır, Malatya’da zindanında kalır. Ve komplo sürecinde 27 ekimde İstanbul’da bir eylem yaparken tekrartan gözaltıan alınır ve bir süre sonra sonra, tahliye edilir. Önder Apo üzerinde yaşanan komplo süreci artık güçlü bir netleşmeyi yaşamasını sağlıyordu. Artık daha radikal bir adım atması gerektiğine inanıyor ve bu temelde özgür dağlara doğru büyük bir umutla yürür. Amacı Önderliğe iyi bir cevap olmak, komployu boşa çıkarmaktır. Onurlu yaşam tercihi, 1996 yılında özgürlük mücadelesiyle buluşturur onu. Bir süre farklı çalışmalarda kaldıktan sonra 1999 da kürdistan dağlarına verir yönünü. Katıldığı süreç geri çekilme süreciydi. Uzun bir yolculuğun ardından Başûrê Kurdistan’a ulaşır. Gerilla yaşamında kendini yeniden yaratma mücadelesini büyük bir heyecanla yaşayan Marya yaşadığı duyguları şöyle dile getirir: ‘Gerilla yaşamı ancak yaşanarak anlaşılır, hissedilir. Kürt toplumunda her ne kadar metropolde yaşasan da bir kadın olarak çok fazla bir şey bilmiyorsun. O yüzden gerilla yaşamı bende çok değişimler yaptı. Yaşama, insana, doğaya yaklaşımda birçok anlamda geliştiriyor. Çok farklı bir biçimde doğaya bakıyorsun, hep koruma iç güdüsü gelişiyor insanda, sevgi gelişiyor. Daha önce böyle değildi, hissetmiyordun, ama gerillada böyle değil, hissederek, değer vererek bunu yapıyorsun. Gerilla yaşamı hep yaşanmak istenen bir yaşamdır, insan doymuyor. Nasıl mevsim hep kendini yeniliyorsa, gerillada öyle her gün yeni bir şey keşfediyorsun. İnsan hep o yaşama koşuyor. Toplumun bir kadın olarak bizde yarattığı zihniyeti değiştirdik, bunu sağlayan da Önderliktir. Kadın için en çok emek veren Önderliktir, insan kendini borçlu olarak görüyor.’ Mücadele verdiği her an ateştek bir gömlek giydiğinin farkındadır. Özgürlük hareketimi içerisinde iradeli ve güçlü, öncü bir kadın militan olma savaşımını her geçen gün daha da büyütür. Dağların eşsiz güzelliklerini ruhunda hisseder ve savaştıkça güzelleşeceğini bilir. Tüm güzellikleri içinde büyüten bir yaşamın sahibi olur. Korku denilen tüm kalıpları güçlü kişiliğiyle aşıyor ve bunun büyük heyecanını tüm hücrelerinde hissediyordu. Savaşın acı yüzünü gördüğü, yaşadığı her an düşmana olan öfkesi daha da büyüyor ve intikam sözünü yineliyordu. Türk devletinin katliamcı, soykırımcı saldırılarının büyük acılar yaşattığını, birde işbirlikçi çizgiyi de arkalarına aldıklarında daha çirkinleştiklerini belirtiyor ve bu konuyla ilgili bir anısından şu sözlerle bahsediyor; ‘Biz katliamların önünü almak, halkımıza özgür bir gelecek armağan etmek için bu savaşı veriyoruz. Bu konuyla bağlantılı bir anımı anlatmak istiyorum. 99’da Önderlik yakalanmıştı, komplo devam ediyordu. 2000’de KDP diğer devletlere destek veriyordu. O yüzden her açıdan bizi çembere almak istiyorlardı. Bizi mücadelesiz bırakmak, pasifize etmek istiyorlardı. Hem bizim alanımızda bize karşı hem de siyasal boyutta da böyle bir şey vardı. Buna karşı hamle başlattık, bu hamlede biz de yerimizi aldık. Ben eski değildim, diğer arkadaşlar eskiydi. Biz eğitim görmüştük, arkadaşlar bize siz vursanız da ölüp ölmediğine bakın, yoksa sizi arkadan vurabilir diyorlardı. Biz hep bu temelde eğitim gördük. Kandil’de Herekol tepesi var. Oraya Şıker tepesi diyorduk. Kırmızı battaniyeli bir mevzileri vardı. Biz orayı keşfetmiştik, biz saldırı grubundaydık. Eylem baskın tarzındaydı. Sızmalı bir biçimde tepeye gittik. Arkadaşlar uzaktan doçka ve bisvingle vurdular. Tepenin altında onların sesi de geliyordu. İlk defa ben böyle bir eylemde yerimi alıyordum. Gittik tek tek yerimizi aldık. Hızla tepeye girdik. Peşmergelerin çoğu yerlerini bırakmışlardı, ben ilk orada bomba patlattım ve kendimi yere attım. Bomba patlattım diye bağırdım. Sonradan arkadaşlar bana hep takılıyorlardı. Çünkü tepeyi kontrol ettiler, hiç peşmerge cenazesi görmediler. Ben de kendimden çok emin bir şekilde ilk vurduğumuz mevzide var dedim, çok farklı bir havayla gittim tabi. Fakat yoktu hepsi kaçmışlardı. Böyle bir savaş anım var, ordaki arkadaşların hepsi benim için çok farklı ve önemli.’ PKK militanlığının farkını  derinden hisseden, öncülük görevinin bilincinde olan Marya arkadaş özellikle PKK militanlığının farkındalığıyla adım atmanın büyük heyecanını yaşıyor, Önderliğe ve halkına bağlı olmanın zafere ulaşmanın temeli olduğunu her an hissettiriyordu. Önderlik ve şehitler gerçeğinin PKK militanında ve Marya arkadaşta yarattığı inanç ve güç halkına ve Önderliğine karşı büyük bir sorumluluk duygusu açığa çıkarıyor, bu yüzden mücadelenin her alanında yer alma, emek verme isteğini yüreğinde büyütür. Bundandır ki Marya, hiç bir şeyden korkmaz, kaygısız bir şekilde katılır, Zilan’ın fedai duruşuna ulaşma çabasını her an verir. Ve fedailiğe ulaşma yönünde yoğunlaşmalarını şu sözlerle paylaşır: ‘PKK militanlığı en zor yerde büyük bir düzeyde direnerek, eylem yapan ve süreci değiştiren bir militanlıktır. Özellikle PKK militanlığı en çok bu konuda öne çıkıyor. Kendim içinde örnek aldığım konu bu oluyor. En zor koşullarda bile değişim yaratmalıyım diyorum. Çünkü PKK militanlığı koşullara, döneme göre kendini geliştiriyor. Dogmatik bir karakteri yok, çok farklı bir bakış açısı var. PKK militanlığını yapan, yürüten insanların sevgisi, bağlığı çok farklıdır. Yoldaşına sevgisi çok farklıdır. Halkına karşı çok farklıdır. Ben de bu sevgiyi ve özgürlüğü bir yapmak istiyorum. Benim en büyük hayalim bir gün Önderliği görmek, ben sadece bu duyguyu yaşamak istiyorum. Önderlik halk bir olunca bütün acılar bitecek, en büyük hayalim budur. Bu hayalime ulaşmak için Bakûr topraklarında mücadelemi daha da büyütmek istiyorum. O yüzden Dersim olmazsa Botan’a gitmek istiyorum. Ben orada yaşayamadım. Ama oraları tanımak istiyorum. Önderliğin savaşçısı olmak istiyorum. Gücüm oranında katılmak istiyorum. O yüzden Bakûra gitmek istiyorum. Kinimi, öfkemi orada düşmana vuracağım darbelerle göstermek istiyorum. Garzan alanı da güçlü bir zemin mücadele açısından. Tabi ki çok farklı bir katılım olmalı, o coğrafyaya rengini vermeli. Halkın duruşu da çok güçlü, biz de buna layık olmalıyız. Çok heyecanlıyım. Ben gidişime çok farklı bir anlam da veriyorum.’ 2004 yılına kadar Kandil’de güçlü bir katılımı gerçekleştiren Marya arkadaş, büyük ısrarları sonucunda  Zagros alanına geçer ve Çarçella’nın muhteşem doğasıyla bütünleşir adeta. 2007 yılına kadar da Çarçella alanında kalır ve sonunda hayalini kurduğu Bakûr alanına geçme şansına ulaşır. Garzan’ın asi coğrafyasıyla 2007 yılında buluşur. Siser, Kurê, Kember dağlarının güzelliği Marya’nın heyecanını dahada büyütür. Bir nehir gibi aralıksız devam eden mücadele yaşamında Marya Umut arkadaş her zaman büyük bir emeğin sahibi olur. Kürdistan dağlarını gezerek, o güzelliği görerek yaşamak ister, bir Berfin çiçeği gibi hiçbir zorluğu engel olarak görmez, asi duruşuyla engelleri aşmayı bilir. Dört yıl boyunca Garzan’ın asi coğrafyasında işgalci Türk devletine karşı savaşan, mücadele veren Marya Umut arkadaş 2010 yılında sonsuzluğa erişir.

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 05 Ekim 2023
Görüntüleme: 152

Sayfa 9 / 11

  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • İSYANCI VE ÖZGÜR RUHLU BİR KADIN; ŞEHİT DOĞA PÎRDOĞAN

  • Ordulaşma Tarihimizde Ekim Şehitlerimiz

Ana Menü

  • ANA SAYFA
  • ÖNDER APO
  • AÇIKLAMALAR
  • GÜNDEM
  • ÖNCÜLERİMİZ
  • STAR AKADEMİSİ
  • STAR GÜNLÜKLERİ
  • DAĞ DÜŞÜNCELERİ
  • VİDEO GALERİ
  • FOTO GALERİ

Ara Menü

  • Sitede ara