• Kurdî
  • Türkçe

  

YJA STAR

ANA SAYFA / MAKELE

 

  1. Buradasınız:  
  2. Anasayfa
  3. ÖNCÜLERİMİZ

SARA VE RÛKEN YOLDAŞLAR ANISINA...

SOKAK LAMBALARININ AYDINLIĞINDA ZİFİRİLERLE DANS EDEN KELEBEKLERİN RESMİ... Her yüreğin hakikatini resmettiği bir yaşam vardır. Bu yüzden yaşamın her anı bir başka resmin ifadesidir. PKK yaşamının bir güzelliği de herkesin kendi yaşamının resmini çizebilmesi ve herkesin fırçasının en güzel dokunuşunu bir başka yoldaşın yaşamına nakşetmesidir. Öyle güzel ve tarihi tablolar oluştu ki bu özgürlük galerisinde. Burada her resim bir diğerinden daha güzel ve her biri bir diğerinden biraz daha eşsiz. Beraber çizilen resimler ise bambaşka. Aynı anda iki fırçanın, üç fırçanın aynı tuvale dokunarak aynı şeyi çizdiği görülmüş müdür? PKK’nin özgürlük savaşçıları dışında bunu başaran ressamlar olabilmiş mi? Oysa Êrîş ile Andok, Şiyar ile Welat, Harun,Botan ve Erdal, Zerdeşt ve Pirdoğan, Rojhat ve Munzur Yoldaşlar bunu başarmıştı. Sara ile Rûken Yoldaş kusursuz bir resim çizdiler... Yıllarca bu resmin son halini hayal ettiler, her rengi, her dokunuşu özenle seçtiler ve nihayetinde tam da istedikleri gibi muazzam dokunuşlarla hayallerini eylemlerine nakşettiler. Bu eylem iki fedai yüreğin özgürlük mücadelesindeki hayallerinin nakşedildiği bir resimdi. Kusursuz...emsalsiz... Bu eylemin hakikatinin sırrına ermek ancak bu iki fedai yüreğin Önderlik felsefesiyle bütünleşen yaşamlarını anlamakla gerçekleşecektir. Her bir PKK’li büyük bir yaşam arayışı ile Özgür yaşam yolculuğuna başlamış ve her adımda biraz daha buna yakınlaşmışken aslında ardına verdikleri de artmıştır.  Bu yaşamı anladıkça ve tanıdıkça sırrına kavuştuğun onlarca duygunun taşıyıcısı olursun. Kimi an ve zamanların, duyguların hissinin yüceliğinin farkındalığına çoktan erişmiş olsan da birçoğunun henüz tanımını koyamazsın.  Bu sefer bu tanımların peşine düşersin. Yaşamın her anı bir başka anlam arayışını sarmalar. Giderek her şey, her kes biraz daha farklı görünmeye başlar. Aslında hiçbir şey, hiç kimse değişmemiştir. Sen giderek farkına varmaya başlamışsındır yaşama dair her şeyin bir anlamının olduğunun ve PKK hakikatinin bir anlam deryası olduğunun. İşte bu deryada kulaç atmaya başlamaktır fedailik. Yaşamın farkına varmak, yaşam aşkının benliğinde yarattığı o titrekliğin yüreğindeki nidasını dinlemek, kendi özünün rengini görebilmek ve giderek özgürlüğü hissetmektir fedailik inancı ve ısrarı. Hele hele ruhunla ve bu ruhun sarmaladığı bedeninle bir kadın olarak bu fedailik yolunda adım atmaya başladıysan ve kulaçlıyorsan yaşamın tüm zorlu dalgalarını artık mesele kıyılara ulaşmak değil, yeri geldiğinde vurup vurup kıyılara yeniden dalmaktır derinliklere. Çünkü dağların zirvesindedir özgürlük, kıyıların çok ötelerinde. Mavilerden mavilere geçebilmektir mesele. Denizde boğuştuğun dalgaların gücüyle göklerde rüzgarların sert vuruşlarında kanat çarpmaktır aynı hakikate. Tıpkı Sara ve Rûken Yoldaş gibi... Kimi yaşamını anlatır ciltlerce, kimileri de yaşamında anlatır kendini... Tıpkı Sara Yoldaşın yaşamı gibi... Tıpkı Rûken Yoldaşın yaşamı gibi... Sara Yoldaşı ilk defa 2016 yılında tanıdım. Tanıdığın her yoldaşın ilkin sende yarattığı bir gözlem vardır.  Mutlaka her yoldaşın kendisine dair bir özelliği benliğinde izini bırakır. Kimisini zamanla unutursun da. Fakat yeniden karşılaştığında ve yaşamdaki katılımına yeniden tanıklık ettikçe o güzelliği hep fark eder ve artık unutmazsın onu. Heval Sara’yı sonra dönem dönem hep belli zaman aralıklarıyla gördüm. O yüzden hiçbir özelliğini unutmadım. İlkin bende iz bırakan yanı ise sade ve ciddi oluşuyla birlikte herkese manevi duygularla yaklaşımıydı. Bu O’nunla ilk sohbetten itibaren güçlü bir yoldaşlık kurmanı sağlıyordu. Beraber aynı zamanı ve mekânı paylaşmış olmanın şanslılığını hissederek Onları anlatmayı da bir görev olarak ele alıyorum. Heval Sara Şırnak’lıydı. Goyî’ydi. Daha çocuk yaşta düşman gerçekliğiyle karşılaşmıştı. Her çocukluk anısında öfkeli yüreğinin gözlerine taşan ifadesine rastlıyordun. Bir çocuğun yüreğini büyüten, o küçük gözlerinin tanıklık ettikleri ve göz bebeklerinden o küçük kalbine fısıldadıklarıdır. Birçok Kürt çocuğu gibi Heval Sara’nın da o küçük kalbine sığdırdığı o kadar çok şey olmuştu ki böylece hem hiç büyümemiş hep bir yanı çocuk kalmıştı hem de çok çabuk büyütmüştü kalbini. Bu yüzden dostunu da düşmanını da iyi tanımıştı ve zaten ülkesine, halkına olan sevgisi ve bağlılığıyla çok erkenden yemin etmişti intikamcı olmaya ve çok geç kalmadan koyulmuştu dağların yoluna. Bu yüzden Heval Sara’ya her baktığında gözlerinde iki ifadeyi çok keskin ve net görürdün; sevgi ve öfke. Yürek dolusu severken yoldaşlarını hınca hınç öfke doluydu düşmanına karşı. Bir bütünen yaşamı bu iki duygunun harcıyla örülmüş gibiydi. Yaşama olan sevgisi ve bağlılığı öyle belirgindi ki bunu herhangi bir ifadeye kavuşturmasına gerek yoktu. Sabah uyandığı andan gece uyuyana kadar zamanının hepsini değerlendirme çabasına, emeğine, fedakarlığına, yoldaşlarıyla sohbetlerine tanıklık etmek bunu anlamak için yeterliydi. Zaman çok anlamlı ve değerlidir bir devrimci için. Geçen her an, her saniye bir halkın ve bir ülkenin kaderini belirlemekte. O yüzden her anı bir görevle karşılamak sorumluluk duygusunu derinden hissetmekle alakalıdır. Heval Sara bu duyguyu derinden hissediyordu. Zaman geçirmek, zaman öldürmek, zamanın öylece akıp gitmesine izin vermek Onun için asla olmaması gerekenlerdi. Çünkü yaşamı başlı başına eylem gibiydi ve eylem odaklıydı. Mesele gidip son anda büyük bir patlama gerçekleştirerek bir eylem sahibi olmak değildi. Bu eylemin onuruna erişebilmek için kendini, yaşamını bu eyleme adamak gerekliydi. Her anı bir eylem olmuş oluyordu. Bu yüzden her görevi, yaşamdaki her çabası da bir eylem hazırlığı. Bu yüzden her işine ciddi yaklaşıyordu ve bu ciddiyetle başarıyı kazanmış oluyordu. Başarısızlık yoktu Heval Sara’nın yaptığı hiçbir işte ve görevde. Mükemmel insan yoktur. En güzel insanlar PKK’de toplanmış olmasına rağmen mükemmel değil kimse. Ama kusursuz ve mükemmel bir Önderliğin militanları olarak her işini mükemmel yapma çabaları vardır hepsinin. Bu Heval Sara’da belirgindi ve bu konuda başarılıydı da. Yaşamını büyük bir amaca doğrultmuş ve tüm yaşamını buna göre şekillendirmişti. Disiplinliydi mesela; her şeyiyle. Bir yanıyla var olan bütün askeri işleyiş ve yaşam düzenine katılırken bir yanıyla kalan zamanı için kendisinin örgütlediği bireysel bir planlama ve programı vardı. Okurdu, yazardı, araştırırdı; çünkü peşinde oldukları vardı. Arayışları bitmezdi bu yüzden. Azimliydi, hırslıydı; yıllarca aynı amaç uğrunda hazırlandı, görevlere gidip geldi, birçok alanda kaldı. Önünde hep bir aksilik çıktı. Kendisinden çok başka etkenlerden kaynaklanan bu engelleri aşmak için pes etmeden elinden gelen her şeyi yaptı. Fakat her zaman eksik kalan yanı kendi kişiliğinde, Önderliğe olan bağlılığının hakikatinde aradı. Mücadele hayatı boyunca birçok fedai ile aynı zamanı ve mekânı paylaştı Sara Yoldaş. Bu O’nun için hem yaşamın geçen her anını daha değerli kılıyor hem bundan sonraki yaşamında önüne koyacağı görevleri, hedefleri arttırıyordu. Şehit Jînda Özgür, Şehit Ekin Deniz Fırat, Şehit Rojhat ve Şehit Munzur, Şehit Jiyan, Şehit Sema Acem, Şehit Harun Fırat Heval Sara’ nın yaşamında hem yaşamları ve yoldaşlıkları hem de şehadetleriyle önemli bir yere sahipti. Bağlılık kavramının anlamını birçok Şehit Arkadaşın yaşam duruşunda, anılarında, son nefeslerini vermeden önceki yoldaşlıklarından ve fedakarlıklarından öğrenmişken Heval Sara ile bunu tüm hücrelerime kadar hissettim. Önderliğe ve Şehit arkadaşlara olan bağlılığı öylesine gerçek, özlü ve içtendi ki. Onlardan öğrendiği her şeyi yaşama akıtıyordu. Eyleme gitme istemi hep engellerle karşılaşınca Heval Sara bu sefer bu engelleri aşmak için geçen süreyi dağda daha yoğun bir pratiğin içinde geçirmek istiyordu. Bu yüzden yüzünü Zagros dağlarına dönerek Zap’a gitti. Orada da güçlü katılımı ve yoldaşlığıyla kısa zamanda yoldaşlarının sevgisini kazanmıştı. Çünkü yaşamı, yoldaşlarını ve gerillacılığı çok seviyordu Heval Sara. Sakine Cansız Yoldaşın yalnızca ismini değil mücadele ruhunu da taşıyordu Heval Sara. Bir kadının her zorlu koşulda, tüm engellere rağmen başaracağına ve azmiyle her şeyi aşacağına inanıyor ve pratiğiyle bunu yanındaki yoldaşına da ispatlıyordu. Zap’ta güzel bir yoldaş, fedakar bir komutan, iyi bir dinleyici, öncü bir kadın fedaiydi O. Her işte yoldaşlarıylaydı. Onlarla kervana gidip saatlerce uzaklıktaki yoldan yoldaşlarının erzaklarını getirmeye çalışırken karda ne üşümeleri ne ayaklarının yanmalarını ne de buz kesen yanaklarındaki titrekliği dert etmemişti aksine gülüşleriyle allandırarak o yanakları yine ısıtmıştı yoldaşlarının yüreğini. Görevden gelip dikiş yapan yoldaşlarına katılmıştı ve o esnada kazayla elindeki büyük iğne gözüne batmıştı ve gözü göremeyecek kadar kötüleşmişti. Tedavi için alandan zorla çıkarılmıştı. Bırakmak istemiyordu yoldaşlarını. Zaten kendisine asla kabul etmezdi bir hastalık için geri adım atmayı. Öyle basit bir yara değildi gözündeki ama gözü de gitse bırakmazdı Heval Sara. O yüzden tedaviden döndüğü gibi yeniden Zap’ a gitmek için ısrar etti. Fakat yine kendisinin elinde olmayan durumlardan dolayı Zap’ a gönderilmedi. Bu duruma çok kızmıştı. Bu yüzden yeniden göreve gitmede, eylem yapmadaki ısrarına devam etti. Bu arada ideolojik akademide eğitim gördü. Bu eğitim sürecinde bir arkadaşıyla birlikte kamp dışında bir göreve gidiyorlar ve bir depoya giriyorlar. Depoda erzak, sağlık malzemeleri her şey birbirine karışmış durumda. Heval Sara için her yer örgütündü, her örgüt görevi de kendisine aitti. Birilerine yaptırmayı, şikâyeti ya da bu ne demeyi değil de hemen işe koyulmayı ve yanındakinin onun aşkıyla aynı göreve katılmasını sağlardı. Hiç kimseye sormadan ve bir şey demeden tüm erzakları paketleyip sağlık malzemelerini düzenlemiş ve depoyu tertemiz kılmıştı. Bu görüntüyle karşılaşan Doktor Arkadaş biraz öncesinde kendisine ‘bu ne hal doktor’ diyen arkadaşa dönüp ‘’Bak işte Apoculuk budur, fedailik budur’ der Heval Sara’ yı göstererek. Heval Sara yaşamda hepimize Fedailiğin, Apoculuğun yaşam ölçülerini, katılım ölçülerini gösterirdi. Birçok erkek arkadaş hem Heval Sara’yı çok sever, Onunla paylaşmak, sohbet etmek, aynı çalışmayı yürütmek isterdi hem de hep çekinerek, her söylediğini düşünüp tartarak konuşurdu Heval Sara ile. Sevgi ve saygıyı yoldaşlığın her paylaşımında öyle güzel konumlandırmıştı ki ne sevgisi saygısından taviz verirdi ne de saygısı sevgisine sınır koyardı. Özgür kadın arayışları yüksek olan Heval Sara bu konuda yoğunlaşmalarını hep güçlü tutardı. Düşüncesi, ruhu hep kadınca olmanın çabasındaydı. Kendini Önderlik felsefesiyle yaratmaya çalışmayan erkeği görünce tepkilenmez, hayıflanırdı Heval Sara. Özgürlükten bu kadar uzak durmaya ve özgürlük için çabalamamaya anlam vermezdi, buna öfkelenirdi. Çünkü yaşamın anlamını bu arayışta bulmuştu Heval Sara. Son zamanlarda Şehit Atakan Mahir arkadaşın eğitimdeki değerlendirmelerini dinler ve söylemlerin ne anlama geldiği üzerine kafa yorarak hem Şehit Atakan’a duyduğu hayranlıkla hem de kendi sorgulamalarıyla açığa çıkanları yaşamdaki örneklerle bütünleştirir ve sohbetlerinde sık sık paylaşırdı. Düşünmek, düşündüklerini hissetmek ve hissettirmek herkesin benliğiyle bütünleştirerek yaşama akıtabildiği bir hakikat olamazken Heval Sara bu konuda bir derya gibiydi. Düşüncelerinin ve hislerinin, yüreğinde dile gelmek istenenlerin yoğunluğu gözlerine öylesine yansırdı ki hem parlaktı gözleri hem de hep dolu dolu… Bu sevgisini yaşama ve yoldaşlarına da aynı yoğunlukta akıtırdı. Nihayetinde bu sevgisi, bağlılığı, ısrarı ve inancı bir cevap bulmuş ve fedai eylem önerisi kabul olmuştu. Yıllarca Şehit Zîlan Ölümsüzler Taburu’nun bir fedai adayı olarak hep bugünü beklemişti. Ama iki isteği aynı anda kabul olmuştu. Çünkü bir diğer isteği de bir kadın yoldaşıyla beraber gerçekleştirmekti bu eylemi. Ekinlerin, Zeyneplerin,Semaların, Göksunların, Aventlerin de hayalini gerçekleştirmekti. Bu süreçte Heval Rûken ile bir ekip olup koyuldular yola… Heval Rûken’i Heval Sara kadar çok tanıma şanslılığına ulaşamazsam da beraber geçen her an ve zaman bu fedai yüreği tanımak için yeterliydi. Heval Rûken Rojava’ lı bir arkadaştı. Yurtsever bir ailede büyüdüğü Kurdistan’ın her dört parçasına olan bağlılığı, Kürt halkına karşı duyduğu sorumluluk duygusuyla her anında aşikardı. Nitekim şehadetinden sonra ‘’Rûken bu eylemi yalnız kendisi için yapmadı, hepimizin adına yaptı. Bu eylemi benim yerime de yaptı ve O’nun sayesinde içim rahatladı; oxx’’ diyen büyükannesini görünce Heval Rûken’in bu bağlılığının derinliğini değerli ailesinden alarak beslediğini daha iyi anladım. Heval Rûken’i de ilk defa 2016 yılının sonlarında görüp tanıdım. O zamanlar daha çok sakin, sessiz bir katılımı vardı. Fakat bu sessizlik hali O’nu yaşama rengini akıtmaktan alıkoymuyordu. Meraklıydı ve sürekli Önderliği okuyor, fedailik üzerine tartışıyor, yoğunlaşmalarını ortamda ideolojik bir tartıştırmaya dönüştürmenin çabasını veriyordu. Özellikle Şehit Arkadaşlara olan bağlılığı dikkatimi çekmişti. Şehit Arkadaşlardan bahsederken ağzından çıkan her cümlenin yüreğinin derinliğinden, anılarının gözlerinin önünde resmolan canlılığından geldiği çok netti. Bir fedaiyi en iyi tanıma hakikati yaşamdaki duruşu ve katılımıdır. Bu yüzden o an gelip bir eylemin sahibi olduğunu duyduğun yoldaşının bu eylemi gerçekleştirmiş olmasına çok da şaşırmazsın. Öyle bir yaşam ancak böyle bir şehadetle ölümü yitik kılabilirdi dersin o an. Heval Rûken ismini her zaman resmediyordu. Güler yüzlü ve coşkuluydu. Yaşamda morali ve heyecanıyla sempatik kılıyordu kendisini. Yoldaşlık sevgisi ve bağlılığı güçlüydü ve bunu yalnızca zor anlara da sığdırmıyordu. Bir sohbet anından beraber göreve giderkenki yol yürüyüşüne kadar her zaman paylaşımcı ve tamamlayıcıydı. Bir süre görevden gelenlerin, göreve gidenlerin toplandığı yerde komutanlık yaptı. Sanırım en iyi bu süreçte onu gözlemleme ve tanıma, yaşam güzelliğinde farkına varma şansım olmuştu. Zor bir çalışmaydı. Kimi arkadaşlar ilk defa alana gelmişti, kimileri ilk defa dağa gelmenin zorluğunu yaşıyordu, kimisi döndüğü görevin çıkarımlarına yoğunlaşıyordu, kimileri ise yeni gideceği görev için hazırlanıyordu. Heval Rûken’ in de görevden dönüp alana geçmesi çok uzun zaman olmamıştı. Fakat aldığı sorumluluğun da ciddiyetiyle çabuk alışmıştı ortamdaki çok renkliliğe, koşuşturmaya, heyacana, telaşa. Sayı da kalabalıktı ve bu yüzden çalışmalara, yoğunluğa yetişmek zordu. Fakat her çalışmada Heval Rûken vardı. Bir yanıyla da her arkadaşla sohbet edip ilgilenmeye çalışıyor ve her arkadaşa zaman ayırabilmeyi de başarıyordu. Bu süreçte en çok paylaşımı da Önderlik üzerine uygulanan tecrit ve Şehit düşen arkadaşların intikamını alma esasıylaydı. Heval Rûken bir an olsun bu düşünce ve yoğunlaşmadan vazgeçmedi. Bu yüzden yaşamda ne kadar emek verip çabalasa da yetmiyordu O’na. Hep daha fazlasını yapmak istiyordu. Bu yüzden Heval Sara, Heval Rûken ile göreve gideceğini söylediğinde bunun öyle sıradan bir görev olmadığını hissetmiştim. O an iki duygu sarıyor yüreğini. Yoldaşının şehadete yürüdüğünü hissetmenin büyük acısı ve O yoldaşlarının onurlu bir zafere koşuşunun heyecanı…İkisi de fedaice yaşamı resmediyordu. Bir süre sonra görevden döndüklerinde ikisinin de morali yerindeydi ve görevlerinin güzel geçtiği belliydi. Şehadetinden sonra bu görevlerinin bir hazırlık aşaması olduğunu öğrenmiş olduk. Orada ikisinin kendisini düşmana vurmak için nasıl büyük bir inançla eğittiğini, birbirlerini asla düşman karşısında zayıf düşmemek için nasıl zorlayıp geliştirdiklerini anlamış olduk. Büyük amaç ortaklığında başlayıp sevgi ve saygıdan duvarlarla giderek büyük bir aşk yolculuğuna taşınan yoldaşlıkları iki kadın fedainin Önderlik aşkıyla nasıl PKK’lileşip yıldızlaştığının da resmi oldu. Önderlik ‘’Çözümlemelerimde ve anlatımlarımda epey ipucu verdim. Bu ipuçlarına değer biçin ve o temelde dönüşüm sağlayın’’ dedi. Özgürlük Tanrıçalarımız Heval Sara ve Heval Rûken bu ipucularının izinden gidip yüksek değer biçerek kendilerinde dönüşümü sağladılar ve başardılar. Onlar o ipucularıyla resmi tamamladılar ve özgürlüğü resmettiler. Bize düşen yalnızca aynı ruhun izinden devam etmek… İKİ FEDAİ KELEBEK… Sokak lambalarının aydınlığında Öyle rahat, öyle sakin Ve bir o kadar seri adımlarla Kuytulara sığınmadan Meydanın tam da ortasında Meydan okuyan Gencecik Uzun ve ince bedenli İki güzel kadın... Mermilerin haykırışı sarmışken geceyi Namlulardan yıldızlar saçılıyordu aynı geceye Yerde uzanmış bir mavi tişörtlü ödlek Parke taşlarının ardına sığınmıştı cesaret Bacağını tutmuş, sürünmekte Çok uzak değildi son nefesi vermeye Bir adam mıydı yerde bağıran Yoksa yitirilmiş yiğitliğin son naraları mı Korkakların eceli cesurların gülüşlerinde Kavuşuyordu tarihin hakikatine. Ve iki cesur yürek Sırtlarında iki siyah çanta Sanırsın ki Yılların umudu ve hayalini sırtlanmış Öyle yürüyorlar Kararlı ve emin… Korkusuz ve başları dik… Birinin Sol bacağına değiyor Alçak bir elin tabancasından Sıyrılan mermi Bir of demeden Uzanmaya çalışıyor az uzağına savrulan silahına Bir an geçmeden Yanına doğru adımlarını serileştiriyor diğeri Yine sakin, yine rahat Adımları ve yüreği yoldaşına doğru Namlusu yine düşmana kin kusmakta. Her adımda biraz daha alevler saçıyor namlusundan geceye Bu gece yıldızların gecesi. Ardından Sessizlik sarıyor geceyi Bağırışlar, naralar yine dolu dizgin Namlular soğumakta Meydana çıkan er yok! O zaman üstüne üstüne gitmeli korkakların Kopsa da bacağım, Ardımdan yalpalasa da Az yokuş aşmadı bu ayaklar, Ne yaralarla yürüdü dağlarda Gelmişken celladın mekanına Durur mu? Oluk oluk akabilir kanım Damla damla bu an için Biriktirdim ya ben… An intikam anı… Kanımın son damlasına kadar demiştim Son nefesime kadar demiştim Son mermiye kadar demiştim Bu gece sonların başlangıcı; Birazdan gecenin sessizliği yırtılacak Ve yer gök şahitlik edecek Fedai yıldızların dansına... Bu gecenin zifirisi ve Sokak lambalarının aydınlığı Şahitlik etsin ki Birazdan kopacak fırtınalar Bedenimdeki her parça Göklerdeki tanrıçaların göz bebeklerine değecek Ve bedenimdeki her zerre Göğün ayrı bir ışıltısına dönecek... Çok özlediğim yoldaşlarım var dağlarda benim Şimdi o soğuk gecelerde Onları ısıtan gecenin mavilerine karışıp Örteceğim üstlerini Hep sımsıcacık kalsın diye düşleri… Onlar benim umudumdu Ben de onların intikamı. Adım Sara, Adım Rûken; Şimdi adım umut…adım intikam… MÜCADELE ARKADAŞLARI

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 26 Eylül 2024
Görüntüleme: 178

MÊRDÎN’İN YÜREĞİ TUFAN, GÖZLERİ SEVDA DOLU KIZI; ŞEHİT EYLEM MAZLUM

Toprağa düşen her bir şehit yüreğe ekilen yeni bir çiçektir, faşizmin kalbinde bir bomba, evrende yeni bir yıldızdır. Tüm karanlıklara inat, dağlara vuran ay ışığı ve yeni doğuşların sancılarını, zafer müjdeleriyle dindiren umut abideleridir. Onlar toprağa can, doğaya uyum, halka özgürlük ve düşmana hak ettiği cezayı verenlerdir. Mêrdîn’in yüreği tufan, gözleri sevda dolu kızı Evîndar Kavak, Stewrê de gözlerini açtı dünyaya. Gözlerini açtığı dünya, cennetin içinde cehennemin yaşatıldığı bir dünyaydı. Asıl güzelliklerin ve gerçeklerin hapsedildiği, sahteliklerin hüküm sürdüğü bu dünyaya her adımında bir arayış ile baktı Evîndar. Her gün, başka bir şiddet yönelimiyle karşısında gördüğü, robot suratlı, taş yüreklilere kanı ısınmamıştı oldu olası. Zaten o daha bebekken her ağlayışında annesi “sus bak yoksa Rom askerleri gelecek” diye onu susturmaya çalışmıştı. Kulağına fısıldanan bu söz, bir korku hissi olarak, tiksinti duyduğu en eski anılarından olmuştu. Kendi ayakları üzerinde yürüdüğü ilk an, onun için özgürlüğün başladığı andı. Bu duyguyu kendisiyle büyüterek büyüyordu Evîndar. Büyüdükçe ve koskocaman yaşam aşkını daracık bir yaşam alanına sığdırmaya çalışanlarla karşılaştıkça, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırmaya başladı. Ayırıyordu artık, haklıyı haksızdan, gerçeği sahtesinden, dostu düşmandan. Sevmeyi ve nefreti de derinlerden yaşıyordu git gide. Adı Evîndar’dı, sevdalıydı o, hem de yaşamı anlamaya başladığı ilk andan itibaren. O, sadece sevdasının adını bilmiyordu daha. Ama içinde en güzelin, en gerçeğin, en sadenin, en cana yakın ve dost olanın, en iftihar duyulan ve en cesur ve yürekli olanın sevdalısıydı o. Gel zaman git zaman Evîndar gizemli bir hareketten haberdar oldu, adına PKK denilen bu gizemli hareket Evîndar’ın moral merkezi oluvermişti hemen. PKK onun için en yüce, en gizemli, en gururlu, en cesur ve özgürlükçü bir olgu olarak onu heyecanlandıran en büyük varlık olacaktı bundan sonra. Sevdasını bulmuş gibiydi Evîndar, şimdi yaşamın büyük bir anlamı vardı onun için, yaşamı daha çok sevmeye başlamıştı. Bir de dayısının onlara katıldığını duymuştu, dayısı katılmış ve bu yüce yolda şehadete ulaşmıştı. Bu demek oluyordu ki o da ulaşabilirdi gizemli harekete. Bunun hayali günden güne Evîndar’i sarıp sarmaladı. Gençlik yaşlarına varır varmaz devrimci gençlik çalışmalarına dahil oldu ilkin, halkının özgürlük sorununu kavramaya başladıkça intikam ve özgürleşme hırsı belirdi bu sefer de. 2014 yılında Kobanê ve Şengal halkı üzerine yapılan çete saldırıları ve buna karşı Özgürlük savaşçılarının destansı direnişi Evîndar’daki sorumluluk duygusunu üst bir aşamaya çıkardı. Sorumluluk, vicdan sahibi insanın kaldırabileceği ve özgürlüğün en büyük gerekliliklerinden olan bir duygudur. Evîndar, karar verdi ve büyük sorumluluk duygusunun emri olarak sevdasına doğru yol aldı. 2014 yılında gerilla saflarına katılan Evîndar adını Eylem koydu. İlk büyük eylemi PKK saflarına katılmak olan Eylem’in, daha yapacak çok büyük eylemleri olacaktı. İlk gerilla eğitimini adını sıkça duyduğu gerilla alanı Qendîl de almıştı. Eylem için Qendîl demek, gerilla demekti. Burada hızla gerçek bir gerilla olabilmek için büyük bir hırsla, askeri ve ideolojik eğitimlerden geçer ve kısa sürede aktif bir savaşçı olarak devrim görevlerini omuzlamaya başlar. Mêrdîn kadınının kültüründen gelen özgüveninin üzerine gerillada aldığı eğitimlerle YJA Star savaşçı özelliklerini ekler ve kendini en zor sahalarda savaşmak için önerir. Eylem, önerisi üzerine Zagros alanına düzenlenir. Parti eğitimindeki tarih derslerinden aşina olduğu Zagros dağları, tanrıçaların taht kurduğu dağlar olarak bir resim bırakmıştır Eylem’in hafızasında. Şimdi Zagroslar’da bulunmak, Tanrıçaların hüküm sürdüğü özgür toplum ütopyasında yaşamak gibi efsanevidir onun için. Bir de böylesi bir mekânda Tanrıça kültürüne yapılan ataerkil ihanetten hesap sormak, anlama anlam katmaktadır. Eylem Zagroslar’ın Zap Alanında amansızca yaşanan Kürt’ün kurtuluş savaşına, kendini fedaice katmaya başlar. Zamanla nerdeyse Zap’ın her alanını, avucunun içi gibi bilir. İçindeki doğal kadın özü Zap’ta Tanrıçaların mekânında kendini yeniden bulmuş gibi asaletli bir duruşa dönüşür. Girdiği her ortama canlılık ve moral katar, en çok da doğal özellikleri, içten samimi yoldaşlığı ve girişkenliğiyle gördüğü her yoldaşın yüreğinde çabucak yer edinir. Zap’ta uzun yıllar emek verdiğinden Zap’ın bir parçasıymışçasına Zap’a gelen her arkadaş onu görmek, tanımak ister. Zap’ta savaşın içinde kendini hem ideolojik hem de askeri olarak eğitir. Bu tarz, Önder Apo felsefesinin bir parçasıydı, yürürken düşünmek, düşünürken yürümek. Heval Eylem de bir yandan savaşın içinde “her türlü görev, devrime hizmettir” anlayışıyla yürürken öte yandan daha güçlü bir duruşla, daha yetkin bir militan olabilmek için kendini sürekli eğitir. Zap’ta aldığı ağır silah eğitiminden başarıyla çıkar ve eğitimi tamamlanır tamamlanmaz düşman üzerine yürümek, düşmana intikam darbesini indirmek için hazırlıklara başlar. Karşılaştığı hiçbir zorluk ve engel onu yıldırmaz, hedefinden şaşırmaz. Büyük mücadeleler sonucunda hazırlıklarını ve eylem ihtiyaçlarını tamamlar ve gider eylemini başarıyla gerçekleştirir. Heval Eylem, yanındaki kadın yoldaşlarının da muazzam çabalarına, emeklerine büyük değer biçtiğinden onlara, tecrübelerine dayanarak öncülük eder. Yanındaki kadın yoldaşları için de sürekli bir mücadele verir. Eril egemen sistem içerisinde kadın demek, tüm kapıların yüzüne kapatıldığı ve önüne dağ yığınları misali engel konulan kişi demektir. Önder Apo’nun PKK saflarında kadına açtığı kapı ise bir sonsuz gelişme kapısıdır. Yeter ki kadın mücadeleye dört elle sarılsın ve kendini sürekli eğitip aydınlatsın. Eylem yoldaş bu bilinçle dört elle mücadeleye sarılan YJA Star öncülerinden biri haline gelmişti. O kızgın savaş ateşinde pişmiş yetkin bir komutan olarak şimdi kendini ideolojik alanda daha çok derinleştirmek için bir ideolojik eğitimin yolcusuydu. PKK’deki eğitim, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir tarzla, çok kısa bir zaman diliminde insanda müthiş değişim dönüşümler yaratan bir eğitimdir. Heval Eylem, Zap pratiğinde aldığı tüm yaşam ve savaş tecrübelerini Önder Apo felsefesi ışığında değerlendirip, eksik kalan taraflarını tamamlamak ve önüne bir perspektif olarak koymak için bu akademi ortamını, bir yoğunlaşma süreci olarak ele alır. Düşüncesi ve eylemiyle dünya hegemonlarına meydan okuyan Önder Apo’nun, uluslararası bir komplo sonucuyla girdiği İmralı cezaevinde, dünya gericiliğine karşı Özgür insanı savunmanın savunması olarak yazdığı 5 ciltlik Demokratik Toplum Manifestosunu, ilk defa burada sistematik olarak okur. Bu manifesto, bin yıllardır ezilen halklara en büyük umut olurken, özgürlük savaşçılarına da daha büyük bir inanç ve ciddiyetle görevlerini yerine getirmenin manifestosu gibidir. Savunmalardan derinlemesine etkilenen Heval Eylem, kişiliğinde gözle görülür değişim ve dönüşümler yaşar. İdeolojik boyutta yetkin bir aşamaya ulaşan Heval Eylem, şimdi her türlü devrim görevine daha güçlü bir şekilde hazırdır. Eğitimden sonra yoğun ısrarları üzerine, düzenlemesi Bakur alanlarından Botan’a olur. Botan her bir gerilla için büyük anlamlar taşıyan ve merak edilen bir savaş alanıdır. Halkıyla, toprağıyla Botan daima gerillaya kol kanat germiştir. İlk kurşundan bu yana Mawa, Cûdî, Gabar, Herekol, Kato, Besta kısacası tüm Botan kırsalı gerilla ile dolup taşmıştır. Düşmanın her defasında özel savaş politikalarıyla yaydığı Kuzey alanlarında gerilla kalmadı haberlerinden sonra, tekrar tekrar eylemleriyle, çatışmalarıyla buradayım diyen gerilla halkın umut ve cesaret kaynağı olmayı sürdürmüştür. Heval Eylem, bu zorlu süreçte Botan’a yolcu olmaktan büyük bir iftihar duymaktadır. Gerçek bir halk fedaisi olan Komutan Eylem her zaman zorluklara doğru koşan yaman bir YJA STAR komutanıdır. Hem ilk kurşunun patladığı yer hem de kadın ordulaşmasının zirvesini yaşadığı yerdir Botan. Heval Eylem, Botan da 15 Ağustos zafer ruhuyla siper tutar, Komutan Egîd ve Bêrîtan’ın izinden giderek savaşır ve savaştırır. En son Kato Jîrka alanında bölge komutanlığı göreviyle özgürlük savaşı yürüten Heval Eylem, 4 Temmuz 2022 tarihinde gerçekleştirilen düşman saldırısında kahramanca savaşarak şehadete ulaşmıştır. Onun gözlerindeki inanç parlaklığı, samimi ve dost canlısı yoldaşlığı, PKK ruhuyla birleşen asi duruşu ve YJA Star ordulaşması içinde gelişen yaman savaşçılığı bizleri her zaman güçlendirdi, güçlendirmeye devam edecek. Hiçbir sınır ve engel tanımayan başarı kişiliği, kendini her daim zora öneren kararlı ve emin duruşu, bizlere öncülük etmeyi sürdürecek. Yüreğimize ekilen bir çiçek misali, yüreğimizde güzelliğin ve yeni yaşamın müjdecisi olarak kök salacak. Onun yürüdüğü yolda ısrarla yürüme ve zafere ulaşma sözümüzü yineliyoruz. Mücadele Arkadaşları

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 13 Eylül 2024
Görüntüleme: 146

BOTAN’IN TESLİM OLMAYAN ÖZÜYLE, ÖZGÜRLÜĞE YOL ALAN ÖNCÜ KADIN; ŞEHİT EKİN DEVRİM

Neydi kaybedilen ve şimdi aranan? Neydi o olmazsa olmayan, Kürd’ü bu kadar mücadeleye bağlayan? Kadınları bu kadar çetin savaştıran, genç yürekleri dağ zirvelerine aşkla çeken neydi? Makyajlı, sahte sistem yaşamını elinin tersiyle ittiren güç nereden geliyordu? Taptaze ömürlerin kendini feda ettiği amacın kutsallığı ne de büyüktü. Amaç kutsallığı oranında bedeller ister, verdiğin bedeller kadar sana zafer getirirmiş. Bu soluduğumuz bir parça özgür ruhun ve büyük kazanımların yarattığı ferahlığın minnettarlığını, bedel olmanın zirvesini yaşayan şehitlere borçluyuz. Onların ne için yaşayıp ne için savaştıklarını ve yine ne uğruna şehadete ulaştıklarını anlamak ve anlatmak onların yakınlaştıkları zafere ulaşmanın da yoludur. İlk kurşunun yankısı yıllar sonra bile Çirav’a, Herekol’a vura vura hiç kaybolmadan gürleşerek çıkmaya devam ediyordu. Yankı devam edecekti daha, ta ki karanlık bulutlar tamamen pılını pırtını alıp gidene dek. Yankı devam edecekti daha, ta ki Güneş asıl olması gereken yeri alıp özgür gün doğumlarını gerçekleştirene dek. Yankı devam edecekti bu topraklarda ve her yeni doğan çocuk bu yankıyla hayat bulacak, bu yankıyla büyüyecekti. Nevin Özalp, ilk kurşunun patlatıldığı Dihê’de açtı gözlerini dünyaya. 7 çocuklu yurtsever bir ailenin ortanca çocuğuydu. Çocukluğunun ilk yıllarını köyde geçirdi, sonrasını ise ailesinin devlet dayatması olan koruculuğu kabul etmemesinden ötürü sürgün olduğu metropollerde geçirmek zorunda kaldı. Düşmanın amacı dize gelmeyen Kürtleri yankıdan uzak tutmaktı ama anlayamadığı bir şey vardı, yüreklere kaydedilen yankılardan uzak düşülmez hiçbir zaman. Bedenen metropollerde horlanan onurlu Kürt halkı yüreklerinde kaydettikleri bu yankıyla, güçlü olduklarını hatırlıyor ve kutsal değerlere tekrar tekrar bağlanıyordu. Nevin böylesi bir ailede büyüdü. Berrak zekası ve derin toplumsal duyarlılığı küçük yaşlardayken belirdi. Ailesi ve çevresi onun farklı ve derin bir kişilik olduğunu fark ediyor onun için de saygıyla büyütüyor, onun güzel yüreğini hiç incitmemeye özen gösteriyordu. Nevin sistem okullarında üstün bir başarı sergiliyordu. Oysa hiçbir zaman ilgiyle de dinlememişti o dersleri. Kürt çocukları genelde başarılıdır TC okullarında. Bunun nedeni onlara teslim olmak değil, tersine ben teslim olmadım ve sizin horladığınız şekilde geri de değilim demektir. Faşistlerin çocukları onu, dışlayamıyor tersine onun başarısından bir şeyler kapabilmek için ona yalakalık yapıyordu çoğu zaman. Bu, Kürt’ün meydan okumasının bir biçimiydi aslında. Nevin meydan okuyordu, diline, kültürüne, varlığına düşman kesilenlere. Bu şekilde büyür çoğu Kürt, her birinin bir meydan okuması vardır, teslim etmezler yüreklerini. Yüreğini hep kendi elinde tutan, asla teslim olmayanlardan biriydi Nevin. Büyümüş üniversiteye başlamıştı düşman elinde, düşman dili ve öğretisiyle ama hala kendine aitti o, hala özlü, hala özgürlükçü. Ailesinin maddi sıkıntılarına destek olmak için bir yandan çalışıp bir yandan okuyordu. Sorumluluk duygusu, güzel insanların en belirgin özelliğidir. Nevin tanımadığı insanlara bile hatta tüm insanlığa karşı bir sorumluluk duygusu duyuyordu. Ailesi yurtsever ve ulusal değerlere bağlı olduğundan onda da küçük yaşlarda bu ölçüler oturmuştu fakat partiyi yakından tanıması üniversite 3. Sınıfta bir grup Kürt genciyle tanıştıktan sonra olmuştu. Fazlasıyla ilgisini ve sevgisini kazanan bu arkadaşları ona Önder Apo’nun kitaplarını vermişti. Nevin Önderliği okurken kendisinin o ana kadar anlamsız bir yaşam yaşadığı kanaatine vararak derinden bir sarsılma yaşamıştı. Bir süre gençlik çalışmalarında kaldıktan sonra hızlı bir şekilde kararlaşma yaşamış ve 2009 yılında gerilla saflarına katılmıştır. Gerilladaki adını Ekin Devrim koymuş ve ilk eğitimini Qendîl alanında almış ve daha da bilinçlenmiş, aydınlanmıştı. Önder Apo’nun kitaplarını kapitalist sistemin merkezinde okumuştu ilkin, şimdi özgür gerilla alanlarda bu düşüncelerin okunması bir başka anlamlıydı. Demokratik Modernitenin somutunun yaşatılmaya başlandığı gerilla yaşamı umudunu inanılmaz derecede büyütmüştü. Yine özlemini derinlerden duyduğu ahlaki ve politik toplumun ancak savaşla yaratılabileceğini kendi gözleriyle görmüş ve her yanıyla kavramıştı. Şimdi içinde büyük bir savaşma hırsı, mücadele hırsı alevlenmişti. Savaşın sadece mermi patlatmak olmadığını iyi biliyordu ama gerillanın patlattığı merminin zafer dokuduğunu gördüğünden bu cengin içinde yer almak için can atıyordu. Defalarca bu yönlü öneriler de bulunmuştu partiye. 2013 yılına kadar Qendîl, Gare ve Heftanîn alanlarında farklı farklı çalışmalarda bulunarak gerillanın yaşam ve savaş tarzını iyice tanımıştı. En son Şehit Mahir Akademisinde sabotaj eğitimi alıp branş uzmanlığı yakaladıktan sonra artık her türlü kendisi için aktif savaşa dahil olma zamanının geldiğine ikna olarak tekrardan öneri geliştirmiş ve bu defa önerisi kabul edilmişti. Asiliğiyle Katolarda Abideleşen Bir YJA Star Komutanı Oldu 2013 yılında Bakur’a yol alarak hayaline ilk adımı atmıştı. Botan onun doğduğu fakat doyamadan ayrılmak zorunda kaldığı topraklardı. Ona bu çetin memleket hasretini yaşatan düşmanın karşısına, kendi memleketinde bir gerilla olarak dikilivermişti şimdi. Yoğunca yaşadığı bu duygularını ilk merminin ardılı olacak mermilerle dile getirme isteğini çok yoğun yaşıyordu. Her an Önderliği okuyarak öncelikle kendisine karşı başarması gereken savaş için gerekli perspektifleri alıyordu. Yüce Bilge’nin bilgeliğinden bir parça ona geçmişti şimdi. Derin ve objektif düşünceleri ve temiz duygularıyla bulunduğu her ortama güven ve güç vermişti. Kuzey alanlarında yoldaşlarının yükünü hafifletmek için hesapsız bir şekilde elini her işin altına koymuş, yaşamın her alanından kendini sorumlu görmüş ve yapıcı eleştirileriyle her zaman kendisiyle beraber ortamı geliştirmeye çalışmıştır. Doğal sorumluluk anlayışıyla gösterdiği başarı performansı onu doğal olarak komutanlaşmaya doğru götürmüştür. 2015 yılında Kurdistan’ı 4 parçaya bölen Lozan Antlaşmasının yıl dönümü olan 24 Temmuz günü düşmanın başlattığı topyekun imha ve inkar saldırılarına karşı büyük bir iradeyle karşı koyarak kendisini ve denetimindeki arkadaşları çarçabuk savaş hazırlığına koymuştu. Komutan Egîd’in elindeki kleş ve yüreğindeki inançla faşizme meydan okuduğu Dihê’nın kızıydı o, ona yakışan diriliş bayramının verdiği moral ve heyecanla özgürlük savaşına atılmaktı.  2015 yılından 2017 yılına kadar Botan’da en zorlu koşullar altında savaşırken bir kere bile yılmamış, zorlukların üzerinden geldiği her başarısı onu güçlendirmiş ve daha dirayetli kılmıştı. İçindeki melek saflığı, şimdi yaman bir savaşçılığa dönüşmüştü. O sadece faşist Türk devletine karşı savaşmadığının farkındaydı. Bin yılların, kadın ve toplum düşmanı eril zihniyetin hüküm sürdüğü cümle cihanla savaşıyordu, kendini çok güçlü hissediyordu. Ruhunu, bedenini düşmanın insafına bırakmadan girdiği özgürlük arayışı ilk meydan okumasıydı ve şimdi savaşının zirvesini yaşıyordu. Her anı ve anısı müthiş bir dirayet ve devrim aşkıyla yoğrulan Ekin Yoldaş, 21 Ağustos 2017 günü düşmanın Payîzawa’da başlattığı operasyona karşı son nefesine kadar kahramanca savaşarak şehadete ulaşmıştır. Onun temiz gülüşü, kadınların Tanrıça olduğu dönemlerden kalan değerli bir parça misali etrafını sevgi ve güzellikle aydınlattı. Hayalindeki özgürlükçü savaşçı kimliğini yakaladı ve bu yolun kritik bir aşamasında zafer bayrağını düşürmeden biz kalanlara ulaştırdı. Devrettikleri bayrağı onların sade bağlılıklarıyla zafere taşımak onurlu yaşam için tek koşuldur. Mücadele Arkadaşları

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 12 Eylül 2024
Görüntüleme: 142

ÖZGÜRLÜĞÜN RENKLERİ İLE KENDİNİ OLUŞTURAN BİR KOMUTAN

Zalimin zulüm kılıcı hiç inmedi başımızdan. Fermanlardan geçirildik, toplu katliamlara uğradık, diri diri yakıldık. Zulmün tüm renklerini, her çeşidini gördük. İhanetin en büyüğünü yaşadık, göç yollarında ardımızdan mezar taşı olmayan ölüler bıraktık. Lakin başımızı hiç eğmedik, zulme eyvallah demedik. Diri diri gömüldüğümüz topraklardan can olup, filizlenip boy verdik, yakıldığımız ateşlerde kendimizi küllerimizden yeniden yarattık, çünkü biz ateşin çocuklarıydık. Kurdistan topraklarına yaşam olup aktık, kutsal tanrıça mekanları olan dağlarda isyan ateşi olduk. Zulmün çarkı döndükçe, biz de bu topraklarda direnişiyle destanlar yazan kahramanlar olduk. Önce birer birer sonra biner biner boy verdik. Adımız tarihte değişse de, her yeni doğan çocukta direniş ruhumuz kutsal bir emanet gibi yeniden can bulup, dağlarda yanan bir isyan ateşi oldu. Zulmün çarkı döndükçe bizim isyan ateşimiz de sönmeyecekdi. Dört parçaya ayrılan bedenlerimiz Arab’ın, Türk’ün, Fars’ın işgal tellerini parçalayarak Kurdistan dağlarında bir oldu. Bizler Kurdistan’ı önce ruhumuzda sonra bu dağlarda birleştirdik. Güneşin aydınlatıcılığında bu dağlarda bir olup, yoldaş olup can olduk ülkemize. Adımız Sara, Şîlan, Viyan, Şîrîn ve binlercesi oldu. Adımız Kurdistan dağlarında direnişin adı, zgür kadının isyan bayrağı… Adımız yeni yaşama çağrı oldu, güneşin kızları oldu. Adımız Rojda oldu.

Kurdistan’ın Doğusundan Güneşi Selamlayan Bir Kadındır Reyhan

Reyhan, Rojhilatê Kurdistan’ın Selmas şehrinde yurtsever bir ailede doğar. Rojhilat’ın derin yurtsever özellikleri kişiliğini etkiler. Îran rejiminin dayattığı gericiliğe, ülkesinin işgal edilmesine anlam veremez. Daha küçükken bir kadın olarak arayışları başlar. Kadınların yaşadığı zulümler yüreğinde bir isyan ateşi yakar. Büyüdüğü ortam yurtsever olsa da Îran rejimine karşı güçlü bir mücadenin gelişmemesi onda sorgulamalar geliştirir. Reyhan bu arayışlarına yaşadığı ortamda cevap bulamaz. Sorgulamaları arttıkça içinde büyüyen ateş onu yerinde durduramaz. Bu arayışları sürerken Apocu hareketin varlığından, dağlardaki mücadelesinden haberdar olur. Bu hareketin kadınlar ve erkekler olarak dört parça Kurdistan’ın özgürlüğü için savaştığını duyması, umutsuzluğa mahkum edilmek istenilen gözlerinde umut kıvılcımlarını yakar. Reyhan daha fazla beklemeye gerek duymadan dağlarda yanan bu ateşe doğru yürümeye karar verir.

Reyhan dağlarda onu neyi beklediğini, nasıl bir yaşama dahil olacağını bilmez. Kurdistan için verilen mücadele ve dağlarda savaşan kadınların olması yeterlidir. İçindeki ses ona sürekli olarak doğru yere gittiğini söyleyip durur ve Reyhan bu sese güvenir. İlk ulaştığı gerilla grubunu görmesi onda ilk anda büyük bir heyecan oluşturur. Sanki daha önce kaybettiğini bulmuş gibi sıcacık bir hissiyat, bir ateş kıvılcımı yüreğinin derinliklerinde yanmaya başlar. Bu yolda onu neyin beklediklerini bilmese de bildiği ve hissettiği tek şey doğru yolda olduğudur. Bu duygularla dağlara ilk adımını 2009’da atmış olur.

Reyhan’ın dağlardaki ilk adımları daha sonra Rojda ismiyle güçlü, kendinden emin öncü bir komutanın adımlarına dönüşecektir. Rojda yeni tanıştığı bu yaşamda içinde doğan güneşin sıcaklığını, aydınlatıcılığını hisseder. Bu sıcaklığı sadece yüreğinde değil yaşamında, dokunduğu her şeyde yaşamak ve yaşatmak ister. Bu dağlarda savaşıyla her kadının, her çocuğun, her Kürd’ün yüreğinde, yaşamında güneş gibi doğmak ister, bunun için adını Rojda koyar.

Gerilla yaşamını daha yakından öğrenmek için ilk olarak yeni savaşçılar eğitimi görür. Yeni savaşçılar eğitiminde PKK’yi, Önder Apo’nun felsefesini daha yakından tanır. Tanıdıkça mücadeleye bağlılığı daha fazla artar. Dağlarda geliştirilen mücadele, geliştirilen yoldaşlık ilişkilerini gördükçe doğru bir yaşamda yer aldığını, hislerinin onu doğru yere getirdiğinden emin olur. Bu yaşamı, Kurdistan’ı, kimliğini daha yakından tanımak ve iyi bir savaşçı olmak için aktif bir katılımın sahibi olur. Rojda çok genç bir kadın olmasından kaynaklı kişiliği bu dağlarda özgürlüğün renkleriyle daha çabuk şekillenip, mayalanacaktır. Genç ve enerjik olması, sade olması onu Kurdistan dağlarının güzelliğiyle bütünleştirirken, Önder Apo’nun ideoloji ve felsefesi Rojda’da daha çabuk yeşerecek ve onda güçlü bir kadın duruşu açığa çıkaracaktır. Rojhilat’tan Zagroslara, Zagroslardan Behdînan’a, Behdînan’dan Rojava’ya, Rojava’dan Botan’a kadar Kurdistan’ın her yerini gezerek mücadele eder. Rojda her gittiği yerde derin tecrübeler kazanarak kendini geliştirir. Her zorlu koşulda iradesini daha da bileyerek, büyük bir inançla yol alır. Kurdistan’ın güzelliği onun güzel sesinde efsuni bir ezgiye dönüşürken, dağların asiliği, yüceliği onun ruhunu daha yüce kılar.

Sürekli olarak özgürlük arayışı, güzellik arayışı vardır. Küçük zaferler küçük kazanımlarla yetinmez, her zaman büyük başarıların, büyük değişimlerinin peşindedir. Kendiyle savaşırken, düşmanı vururken de daha fazla nasıl başarılı olurum, gelişirim arayışı vardır.  Kendini zaferde kilitleyen, Önderliğin tarz ve temposunu kendine esas alan bir militandır. Onun için önemli olan anın devrimcisi olmak ve kendini anda her an yaratmaktır. Özgür kadın kimliğine bu şekilde ulaşabileceğini bilerek arayışını derinleştirip güçlendirir. Rojda için nasıl dağlar kadının kendini var ettiği mekanlar ise YJA STAR’da kadının kendini özgürleştireceği yerdir. Bunun için YJA STAR kimliğiyle savaşmak ve savaşarak kendini ülkesini yaratmak onun için en önemli ilkedir. Temsil ettiği kimliğin tarihi önemini bilir ve bu bilinçle yürür. Bu kimliğin daha güçlü bir temsilcisi olmak için, kendini suikast braşında yetkinleştirerek, gördüğü ideolojik eğitimlerle de kendini derinleştirir. YJA STAR kimliğinin gerekliliklerini ilk önce bir militan olarak, sonra bir komutan olarak yerine getirmek için kendinde sürekli bir değişimi esas alır. Sürecin verdiği misyonun ağırlığını bilen Rojda, kendini buna göre hazırlayarak sürece, halkına, Önderliğe cevap olmak ister. Önderliğe daha fazla yakın olmak ve yaratılan sınırları parçalamak için kendini savaşın yoğun yaşandığı Kuzey’e önerir. Bu önerisi kabul edilir ve 2017’de Bakurê Kurdistan’a doğru yol alır. Rojda büyük bir savaşçı ruhu ile Bakurda savaşır ve işgalcileri vurur. O sadece bugünün değil geçmişin, şehitlerin, her Kürt çocuğunun intikamı ile TC ordusunu vurur.

Rojda tanımadığı bir yaşama atmıştı ilk adımlarını. Bu adımlar onu kimliğiyle, ülkesiyle güzelliklerle buluşturmuştu. Bu ilk adımlar onu Bakur’da öncü bir kadına dönüştürmüştü. Dağlardaki bu yaşamda kendini yaratmış, yoldaşlığın kutsallığıyla sevmişti yaşamı ve insanları. Özgürlük zılgıtları çekerek yürümüştü işgalcilerin üzerine. 2018’de düşmanın Botan’da yaptığı saldırılarda sonuna kadar savaşmış YJA STAR kimliğini en üst düzeyde temsil etmişti. Apocu kadının inancını ve bağlılığını tekrardan tarihe yazdırarak katılmıştı şehitler kervanına. Yoldaş olmuş, can olmuştu Kurdistan dağlarında. Düşmanın zulüm çarkına isyan olan Rojda, öncü ve savaşçı bir kadın olmuştu bu topraklarda.

Mücadele Arkadaşı

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 23 Ağustos 2024
Görüntüleme: 145

DAĞLARIN EZGİSİNE KULAK VEREN BİR KADIN

Kurdistan semalarında dalgalanan bir direniş bayrağı var. Bir türküdür Kurdistan coğrafyasında dilden dile yüksek sesle söylenen. Kurdistan dağlarından, ovalara, şehirlere doğru yayılan bir değil, binlerce kahramanlık hikayesidir. Bir ana, bir zamana mahkum edilemeyen, her an ve zamanda, kendini eylemiyle dillendiren bir direniş, zafer yürüşüdür yaşanılan. Bir halkın evlatlarının an be an ve adım adım destanlar yazarak, kendilerini küllerinden yeniden yaratmasıdır. Yarım asırdır süren bu kesintisiz yürüyüşte, direniş ve zafer bayrağı Mezopotamya topraklarında elden ele dalgalandı. Bir değil binlerce kahraman ve öncü yarattı, yaratmaya devam ediyor. Bu bayrağı devr alarak yüzünü metropollerden özgür dağlara veren öncü kadınlardan biri de Bahar İnan’dır.

Metropollerden Ülkesinin Destansı Direnişine Yürek Veren Bir Kadın

Bahar, İzmir’de doğmuş bir Kürt kadınıdır. Aslen Kurdistan’ın serhildan şehirlerinden biri olan Agirî’lidır. İşgalcilerin Kurdistan’ı Kürtsüzleştirme politikalarından Bahar’ın aileside etkilenir. Bu politikalar sonucu ailesi ülkesini terk ederek metropollere yerleşmek zorunda kalır. Bahar, ülkesine  yabancı olan bir ortamda büyür. Bahar büyüdükçe sistem içinde yaşanan adaletsizliklere, emek sömürüsüne, kadınların yaşadıkları devlet ve erkek şiddetine tanıklık eder. Bunlar onda ilk oluşan çelişkiler olur. Bu oluşan ilk çelişkiler onu yaratılan bu sistemi sorgulamaya iter. Bu sorgulamalarla sosyalist düşüncelerle tanışır. Sistemi ve sömürüyü sorguladıkça, bu sorgulamaları derinleştikçe kendi Kürt kimliğine ulaşır. Her şeye yabancılaştırılan insan, ilk başta kendi kimliğine yabancılaştırılmıştır. Bunu fark eden Bahar yurtsever çevrelerle ilişkilenir. Kaybettiği kimliğini, kültürünü daha yakından tanımak için MKM (Mezopotamya Kültür Merkezi) çalışmalarında yer alır. MKM onun için kendi kimliğiyle, ülkesiyle ilk tanıştığı yer olur. Ülke gerçekliğini öğrendikçe, sömürgecilere olan öfkesi de yüreğinde büyür. Önderliğin felsefe ve düşünceleriyle tanıştıktan sonra sistemle olan çelişkileri daha da artar. Sorduğu tüm sorulara ne sistemde ne de farklı yerlerde cevap bulamayan Bahar, Önderliğin ideolojisinde ve onun yarattığı PKK yaşamında çelişkilerine yanıt bulmaya başlar. Bulduğu yanıtlar ona ülke ve halk gerçekliğini söylerken, bununla mücadele etmenin mekanı olarak dağları gösterir. Bu dağlarda Kürtler bin yıllardır kendilerini varlıklarını korumuş ve yaratmıştır. Dağlar gerillayla Kürd’e umut, işgalcilere kabus olmuştur. Bahar da kaybettiklerini bu dağlarda yeniden bulmak için yüzünü dağlara döner.

Dağlarda Yeniden Doğmak

 Bahar 2010’da yüzünü dağlara dönerek ülkesiyle yeniden buluşur. Bu buluşma Bahar’ın kendini Faraşîn olarak yeniden var ettiği ve oluşturduğu bir buluşma olur. Faraşîn ismiyle kendisinin de ifade ettiği gibi yeniden doğmuştur. Faraşîn bir gerilla olarak Kurdistan dağlarındaki yolculuğuna Qendîl ile başlar. Burda gördüğü yeni savaşçılar eğitimiyle gerilla yaşamının inceliklerini öğrenir. Öğrendiği her şey onda büyük bir heyecan yaratır. Dağların ihtişamı, PKK’nin gerillayla bu dağlarda yaratığı yaşam onda büyük duygular yaratır. Patikaları adımlarken ülkesinin güzelliği, yaratılan değerler ve geliştirilen mücadele karşısında büyülenir. Metropollerin insanı yutan o kalabalığı, sistemin yarattığı o anlamsız yaşam karşısında dağlar bir cennet mekan, PKK bu cennetin koruyucusu ve yaratıcısıdır.

Faraşîn bir gerilla olarak kendini yeniden oluşturmaya başladığı ilk andan itibaren büyük bir inançla, Önderliğin yarattığı bu yaşama bağlanır. Özgürlüğün tüm renklerini bu dağlarda PKK’nin yaşamında öğrenirken, onu en çok etkileyen ise bir kadın olarak kendi kimliğini bu dağlarda yeniden oluşturma çabasıdır. Sistemde kadın kölece bir yaşama mahkum edilirken, dağlarda ise kadın kendini buldukça yaşamı kutsallaştırıp, özgürlüğe yol alıyor. Bu kutsallık sadece kadın üzerindeki köleliği değil aynı zamanda insan üzerindeki kölece yaşamı kaldırarak yeni bir yaşam yaratıyor. Faraşîn’de bir kadın olarak kendini bu dağlarda yeniden oluşturarak, yaratılan tüm eril geriliklerle, işgalcilerle mücadele etmeyi esas alır. Özgür kadın kimdir? Nasıl yaşar? sorularını kendine sorarak kişiliğini özgür kadın perspektifiyle yeniden yaratmak ister. Özgürleşerek yaşamı yaratan, büyük kadın kahramanların yaşamlarını eylemlerini kendine esas alır. Özgür bir kadın olarak ülkesinde güzellikler yaratmak ve tüm kadınlara umut olmak ister. Kendini yaratarak, özüyle buluşarak halkının, kadınların intikamını almak ister. O kendinde tüm kadınların mücadelesini, intikamını biriktirerek yürür faşizmin üzerine. Yüreğinde biriktirdiği tüm öfkesi silahının namlusunda öfke olup yağar faşizme ve onun yarattığı çirkinliklere. Yüreğinde büyüttüğü özgür kadın duyguları onu Şengal kadınlarının çığlıklarıyla buluşturur. Şengal kadınların çığlığına yanıt olmak ve onların sesine ses olmak için yüzünü Şengal’e döner. Yoldaşlarıyla beraber Daiş’e karşı savaşarak, Şengal’de özgürlük ve yaşam tohumlarını eker.

Faraşîn dağların zamanla komutanlaştırdığı cesur, savaşçı bir kadın olur. Savaştıkça, mücadele ettikçe, yaşamda pratikte olgunlaşır. Önderliğin ideoloji ve felsefesinde derinleşerek bilincini özgürlük felsefesiyle yoğurur. Yaşamda sade ve özlü katılımı, sürekli olarak yoldaşlarıyla geliştirdiği derinlikli tartışma ve yoğunlaşmaları ile yoldaşlarının örnek aldığı bir komutandır. PKK’nin bir lokma ekmek ve bir hırka felsefesini esas alarak yaşarken, yaratılan değerlere karşı büyük bir hassasiyetle yaklaşır. En büyük değer olan yoldaşlıkta kurduğu ilkeli ilişkilerle parti yaşamının korunmasıda ilke sahibidir. Her anı anlamlandırarak yaşayan Faraşîn yaşamın her anında emek sahibidir. Özgür kadında açığa çıkan büyük bir hissiyatla yaşamı gözlemleyerek yaşamda oluşan boşlukları doldurur. Yaşadığı duygu yoğunluğu onu tüm yoldaşlarının dünyasıyla bütünleştirirken, yoldaşarına her konuda sürekli olarak destek olur. Onu öncü bir komutan yapanda bu özellikleridir. Hem kendine hem yoldaşlarına yetebilmeyi bilmesi ve her koşulda parti ilkelerini koruyarak yaşamı yarata bilme özelliğidir. Demokratik Modernite gerillası olarak yaşadığı topluma, tarihe karşı büyük bir sorumluluk duygusu ile yaklaşır. Gördüğü Mahsum Korkmaz Akademisi ile bir militan olmanın, komutan olmanın tüm meziyetlerini toplayarak kendini oluşturur. Kendini güçlü bir şekilde ele alarak, kendini aşmanın savaşını vererek özgür kadın kimliğine ulaşmayı amaçlar. Akademiden sonra en büyük hayali olan Bakurê Kurdistan’a doğru yol alır.

Faraşîn Bakurê Kurdistan alanında büyük bir mücadele ve duruşun sahibi olur. Düşmanın tüm saldırılarına karşı cevap olabilmek için sürekli olarak derin yoğunlaşmalar yaşar. Garzan’da düşmana karşı gerçekleştirilen eylemlerde rol oynayarak sürece cevap olmak ister. Halkının, ülkesinin intikamını almak ve işgalcileri ülkesinde yenerek PKK’nin zafer bayrağını yükseltmek ister. Silahının namlusunu bir an olsun soğutmadan, yaratılmak istenilen sessizliği silahının sessiyle bozarak, halkının, kadınların sesi olur.

Faraşîn devr aldığı direniş bayrağını elinden bir an olsun bırakmadan işgalcilere karşı savaştı. Apocu bir kadın olarak yaşamında ve eyleminde yeni yaşamın öncü komutanlarından biri olarak Kurdistan topraklarında kahramanlık hikayeleri yazdı. Yüreğini bu dağlarda büyüterek hem kendini hem, toprağıyla kucaklaştı. Gerçekleşen işgal saldırılarında ardından direniş bayrağını  bizlere devr ederek 2018’de katıldı şehitler kervanına.

Mücadele Arkadaşı

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 19 Ağustos 2024
Görüntüleme: 144

TÜRKİYE METROPOLLERİNDEN DAĞLARA YOL ALAN BİR ‘ÜLKE DAVASI’: DOZA WELAT…

Bir dava vardı ki haklı ve haksızın düpedüz aşikâr olduğu. Bir dava vardı, en büyük suçlusunun ‘hâkim’ olduğu. Asırlar boyu talik edilerek artık kör düğüm halini almış olan, ‘haklı ve halklının hak tanımaza açtığı’ dava; mazlum Kürt Halkı’nın ülke davası…

Ülkesinden Gelen Feryat Ve İsyan Çığlıklarını Duyarak Büyüdü

1983 yılında Mardin’de yurtsever bir ortamda dünyaya geldi Özlem Seyhan. Sömürgeci Türk devletinin baskıları nedeniyle İstanbul’a göç etmek zorunda kalan ailesi hiçbir zaman ulusal değerlerine sırt çevirmedi. Uzun yıllar Kurdistan’dan uzak kalmalarına rağmen derinlerdeki Kürt kültürünü korumayı bildi ve yürekleri hep ülke topraklarında attı. Türkiye metropollerinde büyüyen Özlem, yüzü hep Kurdistan’a dönük bir şekilde yaşadı. O çocukluk yıllarındayken Kurdistan şehirlerinde görkemli başkaldırılar yaşanıyordu. Newroz partisi olan PKK’nin gelişiyle yeniden anlam kazanan Newroz’larda zulme karşı Demirci Kawa misali özgürlük meşaleleri yakılıyordu. Özlem bu direniş ruhundan müthiş bir coşku duyuyordu. Yaşadığı en özlü mutluluk; halkının, zalim düşmanını bertaraf ettiği anlar oluyordu. Yaşadığı duygular bilinçle buluşuyor ve giderek bir yaşam felsefesi halini alıyordu.

Günden güne, ülkesinde amansız başkaldırılar ve gerilla savaşları yaşanırken kendisinin düşmanın kalbi sayılan şehirlerde, işgalcinin diliyle okuduğu okulun, varlığına yapılan en büyük hakaretlerden biri olduğunu anladı. Giderek derinleşen bilinci ona derinlerden bir şeyler fısıldadı: “Bu sistem senin varlığına bir bütün düşman, görünen o süslenmiş mutlulukların hepsi sahte, en hakiki ve sadık insan ilişkileri dağlarda…” Bu derin ses en iç tarafından, en kendisi olduğu yerden geliyordu. Yaşamının her anında bu sese kulak vererek adımlar atıyordu. Hazmedemediği çok şey vardı. En çok da Kurdistan’daki çocukların mermi ve top sesleriyle uyanıyor olmasını yüreğine yediremiyor ve onları her daim özgür bir ülkede, güneşli bahar günlerinde oynarken hayal ediyordu.

Ve Özlem’in giderek biriken devrimci duyguları onu bir kararlaşmaya götürdü. Rêber Apo’nun özgürlük felsefesini tanıdı, derinden etkilendi ve komplonun ayak seslerinin duyulduğu yıllarda Tanrıça Zîlan misali kendisinin de canından fazla bir şeyi varsa bile bu davaya adaması gerektiği düşüncesinde karar kılarak saflara katıldı.

En Kutsal Bağlılık, Ülke Davasına Olandır

Her gerilla, dağ yaşamına başlarken kendi iradesiyle kendine yeni bir isim bulur. Özlem de adı her anıldığında ona yaşama ve savaşma azmi verecek olan Doza adını aldı. Doza… Doza Welat…Ülke Davası. O ömrünü adayacağı mücadelenin adına bürünür, içinde erir ve yeknesak olur. Ülkesiyle ilk sözleşmesini adıyla yapar. Hayal ettiği yoldaşlığı bulabildiği dağlar, çok kısa bir sürede Doza’ yı sardı sarmaladı. O kendini hiç olmadığı kadar özgür ve güçlü hissediyordu. İlk gerillacılığını Botan alanında yapan ve kısa bir zaman içerisinde gerillacılığı bir yaşam tarzına dönüştürebilen Doza arkadaş, aktif bir şekilde devrim görevlerini omuzlamaya başladı. Botan’da en çok da yurtsever halkın fedakârlıklarından etkilenen Doza arkadaş bu davayı zafere taşımadaki kararlılığını her geçen gün daha da biledi. Bir yıl Botan’da kaldıktan sonra Haftanîn alanına geçti. Haftanîn alanında temel eğitimlerini, gerilla pratiği içerisinde daha da pekiştirerek belli bir olgunlaşma yaşadı. Hesapsız bir şekilde her türlü göreve koşan Doza Arkadaş, her zaman yoldaşlığa büyük değer biçti, kendi öz emeği sayesinde arkadaşlarının derin sevgisi ve güvenini kazandı.

 Ve Bağlılık İlkelerden Taviz Vermemektir…

1999 yılında Rêber Apo uluslararası bir komployla T.C. hükümetine teslim edildiğinde tüm Kürt halkının yaşamış olduğu atmosfer gerilla için daha da tarifi zor bir durum çıkarmıştı ortaya. Hiç akla bile getirilmek istenmeyen şey şimdi çok yakıcı bir gerçeklik olarak önlerinde duruyordu. Adeta bir fedailer ordusu halini alan ARGK gerillaları, sabredemiyor her an gidip düşmanın kalbinde kendilerini bomba yapmak için ısrarla eylem önerilerinde bulunuyordu. Doza Arkadaş da aynı atmosferi soluyordu. Apocu tarzı yakalamak demek fedailiğin bir diğer adıydı, işte o bu tarzı yakalayabilmek için kendini derinlemesine eğitti. Sarsılmaz ilkeler edinen ve sonuna kadar ilkelerine bağlı yaşamasını bilerek adım adım zafere yürüyen çetin bir Apocu oldu. Rêber Apo’nun yetersiz yoldaşlık eleştirisini çok ciddi bir biçimde gündemine aldı ve yeterli bir yoldaş olma iddia ve çabasını yaşamının her anında sergiledi.

Kürtler İçin Tarihiyle Ve Özüyle Buluşma Mekanıdır Zagroslar

Yoğunlaşmalarında yakaladığı kararlılık onu çelikleşen bir irade haline taşıdı. Devrimci yaşama karşı olan derin sorumluluk yaklaşımlarıyla doğal bir yaşam tarzı haline getirdiği öz disiplini onu başarıdan başarıya taşıdı. Zagros alanına geçen Doza Arkadaş, çetin Zagros coğrafyasında her zaman en zorlu görevlere talip olmasıyla yoldaşlarının hafızalarına kazındı. Burada günden güne Önderliğin Kadın Kurtuluş İdeolojisinde derinleşen yoğunlaşmalarıyla adım adım özgür kadın duruşuna doğru yol aldı. Eril egemen zihniyetin her türlü köleliğin başlatıcı ve derinleştirici aktörü olduğunu bilerek net bir duruşun sahibi oldu. Gerillacılığın yetenekleriyle kuşanan Doza Arkadaş hem savaşmasını hem de savaştırmasını bilen öncü bir YJA Star komutanı oldu.

Uzun yıllar Zagros’ların; Zap, Xakurke ve Xinêre alanlarında kalarak hesapsız bir biçimde verdiği emeklerle gerillanın alanda aktifleşip süreklileşmesinde büyük pay sahibi oldu. Cesaretiyle ve hedefteki kilitlenmesiyle üzerine gittiği her görevi başarıya taşıdı, yoldaşları içinde kendisine karşı sarsılmaz bir güven yarattı. Edindiği pratik tecrübelerin ardından yönünü Şehîd Bêrîtan Özgür Kadın Akademisi’ne verdi. Burada özgür kadın duruşu üzerine daha da yoğunlaşarak ileri düzeyde bir bilinç edinen Doza Arkadaş akademiden sonra özellikle bu boyutta daha çok sorumluluk üstlendi. Her zaman köle kadın duruşundan nefret ederek yaşamış olan Doza Arkadaş, özgür kadın duruşunu hem kendinde hem de çevrede yaratıp hâkim kılmak için amansız bir mücadele verdi. Yanındaki genç yoldaşlara PAJK kadın çizgisi duruşunun, savaşan kadın duruşu olduğunu öğretmeyi kutsal bir görev bildi.

Fizik Değil Fikirdir İnsanı Yürüten

Doza Arkadaş yoğun ısrarları üzerine 2008’de Erzurum gruplarına dahil oldu. Uzun soluklu yolculukların ardından hayal ettiği yere varan Doza arkadaşın ne yazık ki ağır sağlık sorunları yaşandı. Buna rağmen dönmek istemese de parti yönetimimiz tarafından çekilerek tedavi sürecine alındı. Önderliğin sözleriyle kendini yaşama ve savaşa kilitlemiş olan Doza Arkadaş, hiçbir zaman durmak nedir bilmedi. Çabucak toparlandı ve devrim görevlerine sarıldı. Sağlık sorunları olsa da çelikten iradesiyle dimdik bir mücadelenin sahibi oldu. Yapısı ve arkadaşları tarafından oldukça çok sevilen Komutan Doza, Önder Apo’nun fikirleriyle insanları eğitmeyi çok büyük bir tutkuyla gerçekleştirdi.  Tekrar yoğun ısrarları üzerine 2015 yılında Kuzey gruplarına dahil oldu.

Amed, Davamızın Zaferini Kutlayacağımız Mekandır

Bu defa yolculuk Amed’eydi. Amed tüm Kürt halkının hayallerindeki ortak nokta…Orası, Sur’larında Önderlik ile buluşulacak ve zaferin kutlanacağı mekân. Orası mahşeri kitlelerin tek yürek olduğu, tek ses olduğu mekân. Orası Ortadoğu’nun kalbi ve asırlar boyu süren özgürlük susuzluğunu aştıracak olan akarsu kaynağı. Amed, Medlerin olan, bizim olan toprak ve Amed Doza’nın davasını yürüttüğü ülkesinin başkenti…  Doza Arkadaş büyük bir coşkuyla adım adım dağları arşınlayarak gittiği Amed alanında Eyalet Komutanlığı düzeyinde sorumluluk üstlendi. Hiçbir ayrım yapmadan bölgedeki her türlü pratik çalışmadan tutalım yanındaki arkadaşların eğitimine kadar her şeyde sorumlu bir yaklaşım gösterdi. Çevresi için bir çözüm merkezi olabilmeyi başarabilen Doza Arkadaş, doğal otoritesiyle genç arkadaşları için hep örnek bir duruşun sahibi oldu. Her  gece Amed Surları’ndaki mahşeri zafer buluşmasının hayaliyle uyuyup her güne, davası adına verdiği sözlerle uyandı.

24 Kasım 2016 tarihinde düşmanla yaşanan çatışmada son mermisine kadar savaşan Doza Arkadaş 6 yoldaşıyla beraber kahramanca şehadete ulaştı. 33 yıllık ömrüne 20 yıllık amansız savaşlar ve büyük başarılar sığdıran Doza Arkadaş, Kürt Kadın Mücadelesi için unutulmaz öncülerden oldu. İlkesel duruşuyla tüm yoldaşlarının yüreğini fetheden Doza Arkadaş hiçbir engel tanımayan engin bir irade timsali oldu. O tüm varlığını adadığı davanın adı oldu. Doza Welat, emeği, çabası ve duruşuyla özgürlük savaşını bir adım daha zafere taşıdı.

                                                                                                                Mücadele Arkadaşları

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 19 Temmuz 2024
Görüntüleme: 152

Bir Hayalin Gerçekleşeceği Varsa, Betonları Da Deler Geçer Kayalıkları Da…

Kurdistan, Kurdistan olalı istilaların ve buna karşı isyanların yurdu oldu hep. İsyanlar çoktur Kurdistan tarihinde. Kendisinden sonra bir başka isyan gerektirmeyecek olan son isyanının adı ise PKK dir. PKK, Seyid Rızaların, Şêx Seidlerin, Qazi Muhammedlerin ve Mir Bedirxanların torunlarının bir araya geldiği tek yerdir çünkü. Zilan’lardan, Munzur’lardan ve Halepçe’lerden kurtulanların intikam için birbiriyle sözleştiği yerdir PKK. 

İşte, o onurlu ataların sözüne bağlı olanlardan biri olan Fatma Eskin, son isyandaki ilk kurşunun patladığı yılda, son isyandan bir önceki isyanın yaşandığı topraklarda Agirî ye bağlı Bazîd ilçesinde dünyaya gelir. Broyê Hesikê Têlîlerîn korkusuzca yaktığı isyan ateşinin topraklarına düşman, hunharca saldırmış, katliam yapmış ve en son ‘Hayali Kurdistan Burada Meftundur’ yazılı, beton örülü bir mezar bırakmıştır. Hayali Kurdistan(!) Oysa o toprakların gelmiş geçmiş en kadim gerçeğidir Kurdistan. Tabi söz konusu ‘özgür’ Kurdistan ise evet o, açgözlüler sürüsü geleli beri bir hayal olmuştur. Fakat bir şey daha var ki o da gerçekleşmek için can atan bir hayalin, kayada yeşeren ağaç misali gücünün, o betonu parçalamaya bir hayli yettiğidir.

Berfîn Arkadaş, Serhad’ ın soğuk ikliminde, sıcak yurtseverlik duygularıyla kendini ısıtan bir ortamda doğup büyür. Erken yaşlarda gerilla mücadelesinden haberdar olur ve buna gönül bağlar. İçinde hiçbir güzellik bırakılmamış ve posası çıkarılmış olan bu yaşamda gerillanın varlığı, ona büyük bir yaşama sevinci ve umut bahşeder. Çocukluk yıllarında gerillayı görebilme şansı yakalar, onlardan Rêber Apo’ yu dinler. Rêber Apo’nun fikirleri, özellikle de kadının merkezinde olup öncülük ettiği bir ordunun varlığı ona büyük bir özgüven duygusu verir. Bu orduda yer almak, rext ve silahını kuşanarak ‘betoncuların’ üzerine yürümek ne de ihtişamlı bir erdemdir. Fatma, sıradan bir yaşam yerine çok zorlu da olsa en büyük güzellikleri barındıran ihtişamlı yaşamda karar kılar. Fatma’nın bir abisi ondan evvel davranarak bu yola koyulmuştur, bu ona daha da karşı konulmaz bir cesaret vermektedir. Abisinin katılımından sonra ona engel olmaya çalışan aile, durdurabilir mi ki Fatma’ yı. Bir kere kafa tutmuştur o bu düzene. Değil karı, betonu delen bir kardelen olmakta ısrarcıdır, yeni adıyla Berfîn.

Berfîn Mazlum Arkadaş, 2005 yılında, ardındaki tüm gemileri yakarak yönünü Gilidax’ a, Kurdistan’ın en yüksek dağına verir. İlk pratiğini 2006-2009 yılları arasında Kandil ve Hewreman alanlarında yapar. O zaten ülkesinin doğu ve kuzey yakaları arasında sınır bir bölgede büyümüştür. Rojhilata aşinadır, çabucak bütünleşir buralarla. Nefes nefese yürüdüğü patikalar, tüm kuvvetiyle omuzladığı yükler ve dağların durmak bilmeyen yağmurlarında ıslak ıslak geçirdiği gece ve gündüzler ona bir şiir tadında anlamlı ve duygulu gelir. Zaten PKK, hiçbir zaman angaryaların yeri olmadı. Tersine çalışmanın, emek vermenin ve son zerresine kadar zorlanmanın en çok zevk ve heyecan veren yeri oldu hep. Berfîn Arkadaş, 4 yıllık gerilla pratiğinde piştikten sonra Şehit Beritan Özgür Kadın Akademisine düzenlenir. Burada, kadın yoldaşlığının derin bağları içinde gördüğü eğitimde kendini yeniden yaratma sürecine girer. O yıllarda, son cildi yeni yayımlanmış olan Önderlik savunmalarının tamamını okuyarak özümseme çabasına girer. Savunmalarda özellikle Önderliğin, sadece Kurdistan’a ilişkin değil tüm dünya insanlığına karşı olan sorumluluk yaklaşımından derinden etkilenir. Zihnen daha arınmış ve güçlenmiş bir şekilde eğitimden çıkan Berfîn Arkadaş, 2011 yılında bu defa Şehit Mahir Akademisine gider. Burada gerillanın profesyonel branş eğitimlerinden geçer. Kendisinde yüksek bir askeri disiplin yaratarak gerillanın yeni dönem taktikleri üzerine yoğunlaşır. Devre sonunda yetkin bir suikastçı olarak çıkıp kendini zorlu alanlarda savaş yürütebilecek kıvama getirir.

PKK’nin bağrında aldığı eğitimlerle kendini profesyonel bir gerilla haline getirmeyi başarabilen Berfîn Arkadaş 2012 yılında yoğun isteği üzerine Dersîm alanına düzenlenir. Dersîm’in berrak sularından yudumlar, o tarih kokan havasını solur. Agirî’lerîn kızıdır o, isyanı da tanır, katliamı da onun için Dersîm’i çok iyi anlar. Aliboğazı’nın, Munzur suyunun anlattıklarını şimdi silahının namlusuna fısıldayan odur. Berfîn arkadaş, uzun yıllar Dersîm’de savaştı, savaştıkça yetkinleşip mahir bir komutan haline geldi. Komutanlığı süresince birçok zorlu eylemi, görevi, yükü omuzladı ve başarıyla tamamladı. Jindar Ezgi’lerle beraber kat etti arşın Dersîm dağlarını ve hiçbir zaman keyfi bir duruş sergilemedi, her zaman üstün bir sorumluluk bilinciyle savaştı, mücadele etti. Görevlerine karşı her zaman ciddiyetle eğilerek, gerilla yaşamında birçok başarıya imza attı. Sadeliği ve hesapsız kişiliğiyle yoldaşlarının güvenini derinden kazandı.

Berfîn Mazlum Arkadaş, ilk kurşunun patlatıldığı yılda dünyaya gelmişti. Ne tesadüftür ki ilk kurşunun 34. Yıldönümünde, 15 Ağustos 2018 tarihide, Dersîm merkeze bağlı Xaçali köyünde düşmanla yaşanan çatışmada son mermisine kadar savaşarak şehadete ulaştı.  Berfîn arkadaş, hep hayalleri için yaşadı ve savaştı. En büyük hayali olan Önderliğin fiziki özgürlüğü için verdiği mücadelenin anlamı büyüktür ve bu mücadelesini başarıya taşımak biz arda kalanların görevidir.13 yıl boyunca en doruklarda dalgalandırarak taşıdığı mücadele bayrağı asla yerde kalmadı, kalmayacak…

 

                                                                                          Mücadele Arkadaşları

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 18 Temmuz 2024
Görüntüleme: 143

DAĞLARA KALBİNİ NAKŞ EDEN ÖNCÜ BİR KOMUTAN; RONAHİ TENDÜREK

Bazı anlar vardır anlatılması zordur. Bazı kişiler vardır siz onu değil o kendini anlatır size. Yaşamının her anı bir romana konu olacak kadar destansıdır. Yaşamıyla anlatır size bağlılığın, inancın, mücadelenin, emeğin ne demek olduğunu. Hiç tanımamış, görmemişsinizdir ama yüreğinizin derinliklerine işler, çünkü yüreğinize dokuna bilen ender insanlardandır. Yaşamın her anında hep var olan, var olacak olandır. Tıpkı bu dağlara taht kuran tanrıçalar gibi. Bu dağlarda yürüdüğünüz her an onların izleriyle karşılaşırsınız. Yüzünüzü her güneşe döndüğünüzde ışığıyla kutsarken sizi, dağların sırrını fısıldar kulaklarınıza. Onları başka mekanlarda, başka anlarda aramanın anlamsızlığını dile getirirken, size özgürlüğe, yaşama akanların sırrını verirler. Bu dağlarda özgürlüğe akanlarla karşılaşırken, tanrıçaları sadece tarihte aramanın anlamsız olduğunu anlar ve düşersiniz tanrıça güzelliğinde olan Star ordusunun kadınlarının peşine. Bu dağlarda yürüyen, savaşan kadınların bakışında, sevgisinde ve bağlılığında mitolojik varlık olmaktan çıkıp can bulurlar. Star kadınları tanrıçalara yeniden can verirken, çağdaş enkilerinse kabusu olurlar. Zorla kabul ettirilmeye çalışılan yalanlara inat, kadınlar özgür tanrıçayı özgürlük dağlarında kendilerinde var ediyorlar. Tıpkı yok edilmeye çalışan Kurdistan gibi. Bu kadınlardan biridir Ronahi Tendürek. Hakikatin peşinden yüreyerek dağlarda Starlaşan öncü bir komutandır. Yaşamı ve mücadelesiyle bize bu dağların sırrını anlatıp hakikate akarken, bizde onun açtığı yola akarız ardı sıra... Ronahi Tendürek diğer adıyla Şükran Çiftçi isyanları ile bilinen Serhat’ın Ağrı ilinde dünyaya gelir. Ailesi Serhat’ın o direngen, yurtsever özelliklerini koruyan bir ailedir. Serhat sert ve soğuk havasıyla Kurdistan’ın en zorlu yerleşim yerlerinden biridir. Serhat’lılar Kurdistan’ı bu zor koşulları ve yaşamıyla sever, onun için en zor koşul ve şartlarda da Kurdistan’dan asla vazgeçmezler. Tıpkı yaşanan tüm katliamlara, işgallere karşı Kürtlükten vazgeçmedikleri gibi. Serhat insanı iklimi gibi serttir, bu yüzden kolay pes etmez, zorluğa boyun eğmez. Bu özellikleri ile her zaman her koşulda mücadele etmeyi öğretmiştir insanlarına. İşte komutan Ronahi’de bunlardan biridir. O Serhat’ın dengbejleriyle büyümüş,  dinlediği dengbejlerle ülkesini kalbine nakş etmiştir. İsyanı, zulmü, işgali, yurtseverliği, dağları, özgürlüğe duyulan sevdayı bu dengbejlerle duyumsamıştır. Genç yüreğinde daha fazla tutamaz özgürlük sevdasını ve bir isyan olur Tendürek semalarında. 1992’de Serhat’dan katılır güneşin çocuklarına. Henüz genç bir kadın olan Ronahi, zamanla dağların büyüttüğü, komutanlaştırdığı öncü bir kadına dönüşecektir. Dağlar onu yeniden yaratırken o dağlara nakş edecektir Önderliğe ve özgürlüğe olan sevdasını. Yaşama ilk dokunuşları Serhat’da başlar, tüm silahlarını orada kuşanır. Bunlar hem kendini hem düşmanı tanımadaki ilk adımlarıdır. İnatçı ve cesaretlidir. Çok genç olmasına rağmen yaşamdaki duruşuyla bundan sonra nasıl yüreyeceğini gösterir. Zor olan Serhat koşullarında adımlarını da, yürüyüşünü de daha ilk günlerde belirler. Zor koşullar onu durduramaz, engelleyemez, zor koşullarla mücadeleye etmeye çocukluğundan alışkındır.  Bu birde PKK iradesiyle birleşince, öncü bir komutan olur. Dokunuşuyla Güzellikler Yaratan Bir Kadın 26 yıl boyunca nehir olup akar Kürdistan dağlarında, hiç durmadan, engel tanımadan, mücadele ede ede akar yaşama. Serhattan Gare’ye, Gare’den Zap’a Xakurke’ye kadar soluksuz yürür. En zor zamanlarda iradesini, Önderliğe olan bağlılığını daha da güçlendirir. Hakikatin peşinden giderken kendini bulur bu dağlarda. Dağlara öyle sevdalıdır ki, dağla olan ilişkisini; “Dağlar güzelleşme mekanlarıdır. Doğal koruyucu gerilla mekanlarıdır. Dağları anlayarak sevmezsek yaşayamayız. İnsan dağlarda savaştıkça güzelleşir” sözleriyle dile getirir. Dağlarda savaştıkça güzelleşir, dağları bir tanrıça güzelliği ile anlayarak yaşar. Nasıl ki dağlar onu güzelleştirmiş ise o da dokunduğu her şeyi güzellleştirir. Güzelliğin savaşarak, mücadele ederek oluşacağını bilir. Güzellik özgür alanlarda mekanlarda açığa çıkar, nasıl ki bir çiçek doğasında özgür ve güzel ise kadında özgür olunca güzelleşir ve güzellikler yaratır. Tüm gerilliklerle savaşmak, özgürlüğe, yaşama yer açmaktır. Yaşamı, özgürlüğü işte bu cümle ile anlatır dağların asi kadını komutan Ronahi, “Gelişim geriliklere karşı savaşmayla olur. Kendisiyle savaşan geriliklerle de savaşma cesareti kazanır. Özgür yaşam insan için en büyük güzelliktir. Yaşamı seven özgürlüğü yaratabilir. İnsanı güzelleştiren yaşam, yaşamı güzelleştiren insandır. Yaşamayı sevmeyen mücadeleyi sevemez, en güzel yaşam iradeli duruşla yaratılır.” ‘Önderliği Tanımak Yaşamı Tanımaktır’ Bir kadın olarak kendini var ettiği her anı bilince çıkarmanın büyük savaşını verir. Düşmanla savaşımı nasıl keskin ise kendiyle savaşımı da aynı oranda keskindir. Özgürlüğe giden yolda önünde her ne engel varsa ona karşı savaşmayı, mücadele etmeyi esas almıştır kendisine. Çünkü onun için özgürlüğe akmak Önderliğe akmak, Önderliğe akmak ise yaşama yeniden ulaşmaktır. Yaşamı; “Önderlik gerçeği yürekte ve beyinde yaşatılmalıdır. Önderliği tanımak yaşamı tanımaktır, gerçek militanlık düzeyidir. Kadın olarak fedailikte derinleşmek güçlenmeyi ve iradi gelişimi esas almaktır. Bu aynı zamanda kendini her zaman Önderliğe yakın hissetmektir’’ sözleriyle tanımlar. Önderlikle kadının, insanlığın bağını koparmak isteyenlere karşı kendini bu yaşamda yeniden yaratarak, Önderlikle arasındaki mesafeleri kaldırarak cevap olur. Kadın kurtuluş ideolojisinin ve Star ordusunun yarattığı bir kadın olarak her an kendini özgürleştirmenin mücadelesini verir. Yaşamdaki duruşuyla, emek ve savaşçılığıyla yaşamı yaratan dağlı kadınlardan biridir hakikat savaçısı Ronahi. Dağları anlayarak seven bir kadının başka nasıl yaşaması beklenir ki? Dokunduğu her şeyde iz bırakan güneşin kızı Ronahi, dokunduğu her yoldaşında da güzellikler yaratan bir komutandır. Mütevazi yaklaşımı, yanındaki yoldaşlarını eğitmesi, her an yoldaşlarına destek olması güven yaratır tüm yoldaşlarında. En zor zamanlarda dağlar gibi dik dururken, umudunu her zaman diri tutanlardandır. Önderliğin “yoldaş yoldaşın alnını yıldızlara değdirendir” sözünü en güzel uygulayarak, yoldaşlarına yayar. Yoldaşlarını böyle sever ve emek verir. Demiştik ya bazı kadınlar vardır anlatılması zordur, siz onu değil o kendini size anlatır, komutan Ronahi de bu kadınlardan biridir. Onun 26 yıllık mücadele hayatı bir yaşamın yeniden yaratılışı iken, fedaileşen Apocu kadın ruhunun, kendini dağlarda savaşarak özgürleştirmesinin hikayesidir. Ölümü Aşmak Ve Kendini Her Anda Yeniden Yaratmak O anlamlı yaşamayı seçerek bu dağlarda öncü bir komutan olarak rolünü oynadı. Güneşin kızı, tanrıçaların yeryüzünde bu dağlarda bize gülümseyen yüzü olurken, nasıl savaşarak özgürleşeceğimizin yol göstericisi oldu. Tanrıçalar gibi ölümü ve zamanı yenerek, şu sözleri dile getirdi: “Ölümü iki biçimde değerlendiriyorum, anlamlı bir ölüm ya da yaşadığını fark etmeden ölmek. Onurlu bir ölüm özgür yaşam mücadelesiyle olur. Ölüme gitmek kolay değildir ancak başarı için ölüme gitmenin bir anlamı vardır. Yaşamda güzelliği yaratmak böyle bir yaşamın mücadelesini vermek ölümü aşar. Önderlik bunu gerçekleştirmiştir. İnsanın kendi kişiliği ile her an mücadelesi başarının yoludur. Kadın olarak iradeli ve başarılı bir kişilik benim için temel bir mücadele perspektifidir.” Güneşin kızı, mücadelemizin öncü komutanlarından Ronahi 2018’de Xakurke’de işgalcilere karşı savaşırken katılır ölümsüzler kervanına. Dağları nasıl sevip mücadele edeceğimizi anlatarak ömrünü halkına adayan büyük komutan PKK dergahında Starlaşan fedai bir ruhtur. Tendürek semalarında ölümsüzleşirken, dengbejler bu defa onu konuk eder kılamlarına...    

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 17 Haziran 2024
Görüntüleme: 159

ADANMIŞ BIR YAŞAM VE FEDAI BIR KOMUTAN; HÊVÎ HÊLÎN

Her insanın bir hikayesi vardır. Her kadının, yüreğinin derinliklerinde barındırdığı ve anlatmak istediği onlarca hikaye. Hele ki o kadın bir devrimciyse eğer bu hikayeler daha da anlam kazanıyor. Çünkü bir devrimcinin anlatacağı o kadar çok şeyi vardır ki. Bu hikayelerle sadece kendilerini değil, bizlerinde hikayelerini anlatırlar. Onlar bu toprakların kutsal savaşçıları, hakikat arayışçılarıdırlar. Onların ardı sıra yürüyebilelim diye, bize patikalarda izler bırakırlar. Gülüşleriyle, fedailikleri ve savaşçılıklarıyla yüreğimize dokunurlar. Yüreğinde hikayeler barındıran bu kadınlardan biride Hêvî Hêlîn’dir. Hakikat savaşçılığına adımını attığı ilk andan itibaren mücadelesi ve savaşçılığıyla fedai bir komutandır. Şengül Yılmaz 1982 yıllında yurtsever bir ailenin çocuğu olarak Muş’un Bulanık ilçesinde dünyaya gelir. Büyüdüğü köy ortamı kişiliğinin şekilenmesinde büyük bir etki yaratırken, ailenin yurtsever olması onda yurtseverlik bilinci geliştirir. Daha çocuk yaşlarda her Kürdistan çocuğu gibi düşman saldırılarına  şahitlik eder. Kimliğinden dolayı yaşadığı bu saldırılar onu kimliğine daha da bağlarken, düşmana karşı öfkesi de artar. Düşman, korkutmak ve yıldırmak için her türlü saldırıları gerçekleştirirken bu saldırılar karşısında Şengül daha da köklerine  bağlanır, bu duruşu onda pes etmeyen, direnen bir kadın gerçekliği yaratır. Doksanlı yıllarda dayısı ve kuzeninin şehadeti onu derinden etkiler, içindeki arayışı da derinleştirir. Bu yıllarda düşman ailesine daha da yönelir, aile bu baskılar karşısında metropollere göç etmek zorunda kalır. Şengül bu zorunlu göç yollarına düşerken toprağından koparılmanın öfkesini daha da büyütür ve yüreğine direniş tohumları da eker. Ülkesinden, toprağından uzak bu şehir ona bir bütünen yabancıdır. O faşizmin içinde dayatılan kimliksizliğe karşı kendi kimliğine daha çok sarılır. Yüreğine ektiği tohumlar büyür ve 2000 yılında yüzünü dağlara döner. O artık dağların Hêvî’sidir. Hêvî dağlara ilk adım attığı günden itibaren dağlarla bir olur. Dağlara geldiği süreç ağır bir süreçtir, uluslararası komplonun üzerinden sadece bir yıl geçmiştir. Böylesi bir süreçte katılmak Hêvî için anlamlıdır. Uluslararası komploya cevap olmak için büyük bir iddiayla yaşama katılır. Kürdüstan dağlarında bir şelale olup aktı yaşama. Mücadelesiyle, yaşama can verdi. Geçtiği her yerde kendinden birşeyler katarken dağlara, yüreği, mücadele aşkı ile büyüdü. Hêvî ara vermeden mücadele edenlerdendi. Kandil ile başlayan hakikat yürüyüşü  Dersim, Kerkük, Metina ve Botan’a kadar sürer. Aynı yolu paylaştığı yoldaşlarını bu yolculuklarda yüreğine nakş eder. Bu yolculukta yaşam ağacını umut, bağlılık, irade, bilinç ve inançla sulayıp besler. Karşılaştığı her olay onun için sonun başlangıcı değil, yeniden kendini bulmanın ve yaratmanın adımı olur. Hêvî  zorluklara, çirkinliklere boyun eğmeyen bir savaşçı, komutandır. Zorluluklarla mücadele ede ede yürür ve yaratır kendi toplumsallığını. O zor süreçlerin komutanıdır. Yaşamı zorluklarıyla sever, özgür kadını yaratmanın zorlukları, engelleri aşmaktan geçtiğini bilir. Yüreği tüm güzellikleri kucaklarken, çirkinliklerle savaşan bir kadındır. Yaşam ilkelerinde tavizsiz bir militandır. Toplumun tüm geri bağlarından ve bağlayıcı bireysel sözleşmelerinden bir kadın olarak kendini kurtaran, zincirlerini kıran cesaret ve özgürlük bilincidir. Duyguları akışkandır, kalıplara sığmaz. Nehir gibi akan bir dağlı kadının önüne engel koyulamaz. Berrak bir su gibi özgürlüğe, Önderliğe akmanın yolunu bulur. Tüm yollar kapatılsa da bir su gibi yolunu bulur akmaya devam eder yaşama. Hakikat savaşçısı kadınlar kendilerini küllerinden yaratanlardır. Hangi güç onları bu yoldan alıkoyabilir? Hêvî de bu kadınlardandır. İşgalcilerin eline  2003 yılında esir düşer. Bu süreç onun için zor olsa da hiçbir güç onun yüreğinin dağlara akmasını engelleyemez. Esir düşen sadece fiziğidir, ruhu ve düşüncüleri dağların yüksek semalarında bir şahin gibi kanat çırpar. Güç kaynağı, hakikat ışığı olan Önderliği düşünür. Önderliği okudukça, felsefesinde derinleştikçe mekanları aşar, kendini aşar ve hakikate ulaşmanın sırları ile karşılaşır. Dağla olan bağını koparmaz, çünkü o mekanlara sığdırılamayacak, özgür ruhlu bir kadındır. Böylece  6 yıl kaldığı zindandan çıktığı gibi yüreğini bıraktığı dağlara döner. Dağlarla Yeniden Buluşmak 2013’de tekrar dağlara gelen Hêvî dağlarla yeniden buluşmanın heyecanını yaşar. Yüreği yeniden özgür mekanlarla buluşmuş ve bir şahin gibi gökyüzünden süzülerek seyre durur Kürdistan dağlarını. Şehid Zilan akademisinde eğitim görür ve bu akademide kendini yeniden ele alırken, bir kadın olarak mücadele duruşunu tekrar tekrar gözden geçirir. “Önderliği anlamak kendini anlamak, evrene ulaşmaktır “der. Böylece kendini aşmanın hakikate ulaşmanın takipçisi olur. Her saldırı, her zorluk onu daha da bağlar PKK yaşamına. ‘’Her zorluk her engel beni bana keşfettirir, beni bana yaklaştırır.  Yaşam benim için her an kendimi keşfedeceğim bir yolculuktur”der. Bir hakikat savaşçısı girmiş ise yola, her adımda kendini ve toplumunu arar. Bu yol ne kadar uzun ve meşakatli olursa olsun, yolcu durmadan yol alır. Dağların Hêvîsi, fedai komutanda durmadan yol alan bir nehirdir. Özgürlük Tohumlarını Yüreğinde Yeşerten Bir Kadın O mücadelesi buyunca bu yaşama büyük bir aşkla bağlanmıştı. Zorlu süreçlerde kişiliğini daha da güçlendirirken, inancını dağlar gibi sağlamlaştırdı. Yanlışa karşı durmayı bilirken, en zor süreçlerde kendi eksiklikleri, yetmezlikleriyle de mücadele etmesini bilen bir komutandı. Önderliğe olan bağlılığı onda büyük bir anlam dünyası oluşturmuştu. Önderlik ideoloji ve felsefesinde kendini derinleştirmek ve Demokratik Modernitenin bir öncü kadrosu olmak için her daim mücadeleyi esas almıştı. Sadece Kürt kadını için değil özgürlük için yüreği çarpan tüm kadınlar için savaşan mücadelen eden hakikat savaşçısıdır. Bu bilinçle kendini kadın kurtuluş ideolojisinde yeniden yaratan  öncü kadınlardandır. Komutan Hêvî, Dersim yolculuğunun arifesinde tanrıça Zilan ile sözleşmiş ve yaşamı  boyunca  onun bir takipçisi olacağının sözünü vermiştir. Bu inançla fedaice yaşamayı esas almıştır. Yüzüde yüreği de Dersim’den sonra her an Zilan’a dönük olan bu güzel ve cesur komutanın,  yaşamı  ve eylemi Zilanca olacaktır. Çıktığı Bakur yolculuğunda yüzünü bu defa Mardin’e  verir. Mardin’de kaldığı süreç boyunca düşmana büyük darbeler vurur. Eylemlilikle, büyük bir inançla yaşar ve mücadele eder. Dokunduğu her şeyde güzelikler yaratan bir kadındır. O Apocu yaşama adanmışlığın timsallerindendir. Söze bağlılığı, korkusuzca savaşmayı, umutla, aşkla yaşamı sevmeyi bize öğreten fedai bir komutandır. Onun hikayesi özgürlüğün, hakikate ulaşmanın hikayesidir. Biriktirdiği hikayelerle bize hakikatin sırrını verendir. Savaşarak güzelleşen, güzelleştikçe toplumsalığı yaratan kadınların yolundan ilerleyen fedai komutandır. Dağların hakikat savaşçısı, fedai komutan  Hêvî,  2018’de Mardin Omeriya köyünde katılır ölümsüzler kervanına. Çıkan  çatışmada düşmanın eline sağ geçmemek için yoldaşı Amara’yla birlikte bombalarını kendilerinde patlatarak fedai eylem yapar. Eylemiyle Zilanlaşan Komutan Hêvî, sadece son eylemiyle değil yaşamının her anında fedaiydi. Onun gibi yüreğine inancı ve umudu alanlar,  ölümsüzleşen komutanların ismini alarak destanlar yazmaya devam ediyor. Tüm ezilen halkların özgürlüğü için…

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 17 Haziran 2024
Görüntüleme: 167

BOTAN KOMUTANLARININ İZİNDEN YÜRÜYEN GENÇ ÖNCÜ BİR KADIN

Bir direniş türküsü söylenmeye başlandı, bir isyan bayrağı dalgalandı. Adsız, kimliksiz bir halk yeniden canlandı hem de umudun zerresinin bile kalmadığı bir anda. Ölü toprak kalkarken yaşam yeniden canlanırken, unutulan direniş türküleri yeniden hep beraber söylendi. Eruh’da sıkılan ilk kurşun bir halka dayatılan kaderi öldürürken, korkuyu bu defa yok edip, yaşamı yarattı. Eruh büyük komutan Egit’le bir türküye dönüştü ve Kürdistan’da yepyeni bir süreci başlattı. PKK’nin söylediği türkü güzelliği tek değil yeni yaşamıda anlatıyordu bunun için sadece çölde değil, tüm cihanda dinlendi, dimlenmekle kalmadi herkesi bu türküye ortak etti. Bu türküye kulak verenlerden biride Nupelda oldu. Güler 1992’de yurtsever bir ailede dünyaya gelir. Botan halkının toprağa, özgürlüğe, kültürel değerlerine bağlı özelliklerini koruyan bir ailede büyür. Güler’de bu değerler içinde kişiliğini şekillendirir. Küçük yaşta pek çok haksızlığa şahitlik eder, bunlar kişiliğinde derin sorgulamalar yaratırken yaşam karşısında daha güçlü durur. İşgalcilerin her türlü zulmune daha küçük yaşta şahitlik eder. Eruh nasıl ki PKK tarihinde önemli bir yere sahipse, aynı zaman da düşmanında yoğun saldırılar gerçekleştirdiği ve politikalar uyguladığı bir yerdir. Bunun için her türlü katliamları yapmaktan çekinmezken, gençler üzerinde ise tüm asimile politikalarını uygular. Güler’in ailesi de bu katliamları yaşayan bir ailedir. Babası devlet tarafından şehit edilir, köyleri yakılır ve Siirt’e göç etmek zorunda kalırlar. Burda da baskılardan kurtulamazlar. Kürdistan’daki pek çok çocuk gibi o da erken büyüyenlerdendir. Daha küçük yaşta sorumluluk kaldıracak kadar olgundur, emek olgusuyla o yaşlarda tanışır ve aileye destek olabilmek için çalışmaya başlar. Bu süreçte yaşanan olaylarda her daim arayışını artırır. Düşmana olan öfkesi, alacağı intikamlar o kadar fazladır ki bu işgalcilerden bir an önce hesap sormak ister. Yerinin dağlar olduğunu bilir, zaten dağlara da gerillaya da yabancı değildir, O da her Botanlı çocuk gibi anlatılan kahramanlıklarla büyümüştür. Güler sadece ait olduğu yere gideceği günü bekler. Çocukluk hayali olan dağlara 2010’da ulaşır. Bu yeni yaşamında kendine verdiği isim Nupelda’dır. Yeni yaprak yani yeni bir yaşam, yeni bir oluşum, yenilikler güzellikler barındıran yeni bir yol. PKK’ye geldikten sonra ki süreci şu cümlelerle anlatır:  “PKK benim yeniden yaşadığım yer, aslında ben bundan önce yaşamamış, nefes almamış gibiydim, kendimi bulduğum yer burası” Böylece yeni yolunda Nupelda ismi onunla bütünleşir. İlk geldiği yer büyük komutanlar yaratan, Botan’ın en güzel ve en kutsal yerlerinden biri olan Gabar’dır. İlk gerilla adımlarını burada atar. Burda Gülbahar’ların, Nudalar’ın Çiçekler’in ve Adıllar’ın izine rastlar ve onların adımlarını takip eder. Gabar bağrında öyle komutanlar yetiştirir ki her biri ölümsüz birer komutandır. Nupelda hep duyduğu bu büyük komutanların mekanın da olmaktan kaynaklı çok mutludur. Bir yanda bunun verdiği ağırlığın da farkındadır. Yeni olmasına rağmen yaşamda ve gerillacılıkta çabuk pişer. Yaşama karşı meraklıdır, çabuk öğrenen bu genç kadın yoldaşlarının dikkatini çeker. Sanki hep bu dağlarda yaşamış gibi atik ve yaşama çabuk uyum sağlar. Botan’ın koşulları da onu gerillacılıkta oldukça geliştirirken, yaşanan yoldaşlık ilişkileri onun yüreğinde büyük bir yer edinir. Botan ona büyük tecrübeleri kazandırır. Uzun süre kaldığı Botan’dan hiç istemese de 2013’de ayrılır. Güney’e geçen Nupelda burda merkezi eğitimler görür. Burda gördüğü eğitimleri ve Botan’daki pratiğini birleştirince kişilik olarak kendinde büyük çıkışlar yaratır. Her zaman derin sorgulamaları olan Nupelda, yaşamda daha güçlü bir katılımın ve sürece doğru cevap olabilmenim arayışı içindedir. Kendini bir kadın olarak ele alırken güçlü yanlarını büyütürken, onu geriye çeken yanlarıyla da savaşır. O her zaman Önder APO’nun bu sözünü esas alır; “Başkalarını özgür kılmak isteyenler önce kendilerini özgür kılmayı bilmelidir’’ Bunun için önce kendine karşı sorgulayıcı ve radikaldır. Aynı zamanda yoldaşlarına karşı da anlayışlı olduğu kadar ilkelerde tavizsizdir. Cins mücadelesi onun en önemli gördüğü mücadeledir, bu konuda doğru bir mücadele tarzı yakalamak için kendini kadın kurtuluş ideolejisinde derinleştirmek için çaba harcar. Daha küçük yaşta sorumluluk almayı bilmiş ve zorluklarla mücadele etmiştir, bu özelliği PKK’de daha da gelişir ve anlamlaşır. Önder APO’nun yaratığı bu yaşama karşı, halkına karşı kendini sorumlu görür. Bu duygu ve bilinçle yaşama katılır ve mücadele eder. Nupelda yaşama heyecanlı, coşkulu katılışıyla APO’culuğun ruhunu yakalayanlardandır. Önder APO’nun savunmaları ekseninde her daim kendine yön verir ve derinleştirir. Apoculuk demek zoru tercih etmek, kolaya tenezül etmemektir. İşte Nupelda tam da böyle bir kadındır ve her zaman kendini en zor yere hazırlar ve önerir. Nerde zorluk varsa orda olmak, yoldaşlarına nefes olmak ister. O Botan kadınının doğal otoritesini, öncülüğünü PKK ile birleştiren genç bir kadındır. Fedakarlığı, cesareti, bağlılığı O’nu öncü bir genç kadın komutan yapar. O zor günlerin yoldaşıdır, duruşuyla, sevgisiyle her daim yoldaşlarının aradığı biridir. Doğal katılımı, içten yaklaşımları onu bu dağlarla bütünleştirirken, yanındaki yoldaşlarına da büyük güven verir. Yürüyüşü, bakışı, dağlarda açan uçurum çiçekleri gibidir. Herkesi kendine çeker. Nupelda bu defa bir komutan olarak çevirir yüzünü Botan’a. Botan onun yüreğinde her daim farklıdır. Çünkü ilk gerilla adımlarını burda atmıştır. Botan O’nun gönlünde her daim büyük komutanlarının yeridir. Botan’da olmak onlarla olmaktır, kendini her daim şehitlere karşı borçlu hiseder.  Önder APO’ya ve şehitlere layık olmak için daha da güçlü yaşama katılır. Eylem yapmak için her daim düşmanı gözler ve doğru zamanı bekler. Önder APO’ya cevap olmak, şehitlere layık olmak eylem yapmak, düşmanı vurmak demektir. Bunun için her zaman tarzda, taktikte derinleşmeyi esas alır. Duruşuyla, öncülüğüyle, cesareti ile sadece yoldaşlarının gönlünü değil, Botan’ın gönlünü de fetheder. Nupelda 2018’in bir sonbahar günü çok sevdiği Botan’da katılır ölümsüzler kervanına. Eruh’lu genç, yiğit bir kadın komutan olarak yer edinir tarihte. Ardından gelen genç kadınlara güzelliğin, mücadelenin, savaşın türküsünü bırakarak… Mücadele Arkadaşları

Ayrıntılar
Oluşturuldu: 30 Nisan 2024
Görüntüleme: 148

Sayfa 8 / 11

  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • İSYANCI VE ÖZGÜR RUHLU BİR KADIN; ŞEHİT DOĞA PÎRDOĞAN

  • Ordulaşma Tarihimizde Ekim Şehitlerimiz

Ana Menü

  • ANA SAYFA
  • ÖNDER APO
  • AÇIKLAMALAR
  • GÜNDEM
  • ÖNCÜLERİMİZ
  • STAR AKADEMİSİ
  • STAR GÜNLÜKLERİ
  • DAĞ DÜŞÜNCELERİ
  • VİDEO GALERİ
  • FOTO GALERİ

Ara Menü

  • Sitede ara