Neydi kaybedilen ve şimdi aranan? Neydi o olmazsa olmayan, Kürd’ü bu kadar mücadeleye bağlayan? Kadınları bu kadar çetin savaştıran, genç yürekleri dağ zirvelerine aşkla çeken neydi? Makyajlı, sahte sistem yaşamını elinin tersiyle ittiren güç nereden geliyordu? Taptaze ömürlerin kendini feda ettiği amacın kutsallığı ne de büyüktü. Amaç kutsallığı oranında bedeller ister, verdiğin bedeller kadar sana zafer getirirmiş. Bu soluduğumuz bir parça özgür ruhun ve büyük kazanımların yarattığı ferahlığın minnettarlığını, bedel olmanın zirvesini yaşayan şehitlere borçluyuz. Onların ne için yaşayıp ne için savaştıklarını ve yine ne uğruna şehadete ulaştıklarını anlamak ve anlatmak onların yakınlaştıkları zafere ulaşmanın da yoludur. İlk kurşunun yankısı yıllar sonra bile Çirav’a, Herekol’a vura vura hiç kaybolmadan gürleşerek çıkmaya devam ediyordu. Yankı devam edecekti daha, ta ki karanlık bulutlar tamamen pılını pırtını alıp gidene dek. Yankı devam edecekti daha, ta ki Güneş asıl olması gereken yeri alıp özgür gün doğumlarını gerçekleştirene dek. Yankı devam edecekti bu topraklarda ve her yeni doğan çocuk bu yankıyla hayat bulacak, bu yankıyla büyüyecekti. Nevin Özalp, ilk kurşunun patlatıldığı Dihê’de açtı gözlerini dünyaya. 7 çocuklu yurtsever bir ailenin ortanca çocuğuydu. Çocukluğunun ilk yıllarını köyde geçirdi, sonrasını ise ailesinin devlet dayatması olan koruculuğu kabul etmemesinden ötürü sürgün olduğu metropollerde geçirmek zorunda kaldı. Düşmanın amacı dize gelmeyen Kürtleri yankıdan uzak tutmaktı ama anlayamadığı bir şey vardı, yüreklere kaydedilen yankılardan uzak düşülmez hiçbir zaman. Bedenen metropollerde horlanan onurlu Kürt halkı yüreklerinde kaydettikleri bu yankıyla, güçlü olduklarını hatırlıyor ve kutsal değerlere tekrar tekrar bağlanıyordu. Nevin böylesi bir ailede büyüdü. Berrak zekası ve derin toplumsal duyarlılığı küçük yaşlardayken belirdi. Ailesi ve çevresi onun farklı ve derin bir kişilik olduğunu fark ediyor onun için de saygıyla büyütüyor, onun güzel yüreğini hiç incitmemeye özen gösteriyordu. Nevin sistem okullarında üstün bir başarı sergiliyordu. Oysa hiçbir zaman ilgiyle de dinlememişti o dersleri. Kürt çocukları genelde başarılıdır TC okullarında. Bunun nedeni onlara teslim olmak değil, tersine ben teslim olmadım ve sizin horladığınız şekilde geri de değilim demektir. Faşistlerin çocukları onu, dışlayamıyor tersine onun başarısından bir şeyler kapabilmek için ona yalakalık yapıyordu çoğu zaman. Bu, Kürt’ün meydan okumasının bir biçimiydi aslında. Nevin meydan okuyordu, diline, kültürüne, varlığına düşman kesilenlere. Bu şekilde büyür çoğu Kürt, her birinin bir meydan okuması vardır, teslim etmezler yüreklerini. Yüreğini hep kendi elinde tutan, asla teslim olmayanlardan biriydi Nevin. Büyümüş üniversiteye başlamıştı düşman elinde, düşman dili ve öğretisiyle ama hala kendine aitti o, hala özlü, hala özgürlükçü. Ailesinin maddi sıkıntılarına destek olmak için bir yandan çalışıp bir yandan okuyordu. Sorumluluk duygusu, güzel insanların en belirgin özelliğidir. Nevin tanımadığı insanlara bile hatta tüm insanlığa karşı bir sorumluluk duygusu duyuyordu. Ailesi yurtsever ve ulusal değerlere bağlı olduğundan onda da küçük yaşlarda bu ölçüler oturmuştu fakat partiyi yakından tanıması üniversite 3. Sınıfta bir grup Kürt genciyle tanıştıktan sonra olmuştu. Fazlasıyla ilgisini ve sevgisini kazanan bu arkadaşları ona Önder Apo’nun kitaplarını vermişti. Nevin Önderliği okurken kendisinin o ana kadar anlamsız bir yaşam yaşadığı kanaatine vararak derinden bir sarsılma yaşamıştı. Bir süre gençlik çalışmalarında kaldıktan sonra hızlı bir şekilde kararlaşma yaşamış ve 2009 yılında gerilla saflarına katılmıştır. Gerilladaki adını Ekin Devrim koymuş ve ilk eğitimini Qendîl alanında almış ve daha da bilinçlenmiş, aydınlanmıştı. Önder Apo’nun kitaplarını kapitalist sistemin merkezinde okumuştu ilkin, şimdi özgür gerilla alanlarda bu düşüncelerin okunması bir başka anlamlıydı. Demokratik Modernitenin somutunun yaşatılmaya başlandığı gerilla yaşamı umudunu inanılmaz derecede büyütmüştü. Yine özlemini derinlerden duyduğu ahlaki ve politik toplumun ancak savaşla yaratılabileceğini kendi gözleriyle görmüş ve her yanıyla kavramıştı. Şimdi içinde büyük bir savaşma hırsı, mücadele hırsı alevlenmişti. Savaşın sadece mermi patlatmak olmadığını iyi biliyordu ama gerillanın patlattığı merminin zafer dokuduğunu gördüğünden bu cengin içinde yer almak için can atıyordu. Defalarca bu yönlü öneriler de bulunmuştu partiye. 2013 yılına kadar Qendîl, Gare ve Heftanîn alanlarında farklı farklı çalışmalarda bulunarak gerillanın yaşam ve savaş tarzını iyice tanımıştı. En son Şehit Mahir Akademisinde sabotaj eğitimi alıp branş uzmanlığı yakaladıktan sonra artık her türlü kendisi için aktif savaşa dahil olma zamanının geldiğine ikna olarak tekrardan öneri geliştirmiş ve bu defa önerisi kabul edilmişti. Asiliğiyle Katolarda Abideleşen Bir YJA Star Komutanı Oldu 2013 yılında Bakur’a yol alarak hayaline ilk adımı atmıştı. Botan onun doğduğu fakat doyamadan ayrılmak zorunda kaldığı topraklardı. Ona bu çetin memleket hasretini yaşatan düşmanın karşısına, kendi memleketinde bir gerilla olarak dikilivermişti şimdi. Yoğunca yaşadığı bu duygularını ilk merminin ardılı olacak mermilerle dile getirme isteğini çok yoğun yaşıyordu. Her an Önderliği okuyarak öncelikle kendisine karşı başarması gereken savaş için gerekli perspektifleri alıyordu. Yüce Bilge’nin bilgeliğinden bir parça ona geçmişti şimdi. Derin ve objektif düşünceleri ve temiz duygularıyla bulunduğu her ortama güven ve güç vermişti. Kuzey alanlarında yoldaşlarının yükünü hafifletmek için hesapsız bir şekilde elini her işin altına koymuş, yaşamın her alanından kendini sorumlu görmüş ve yapıcı eleştirileriyle her zaman kendisiyle beraber ortamı geliştirmeye çalışmıştır. Doğal sorumluluk anlayışıyla gösterdiği başarı performansı onu doğal olarak komutanlaşmaya doğru götürmüştür. 2015 yılında Kurdistan’ı 4 parçaya bölen Lozan Antlaşmasının yıl dönümü olan 24 Temmuz günü düşmanın başlattığı topyekun imha ve inkar saldırılarına karşı büyük bir iradeyle karşı koyarak kendisini ve denetimindeki arkadaşları çarçabuk savaş hazırlığına koymuştu. Komutan Egîd’in elindeki kleş ve yüreğindeki inançla faşizme meydan okuduğu Dihê’nın kızıydı o, ona yakışan diriliş bayramının verdiği moral ve heyecanla özgürlük savaşına atılmaktı. 2015 yılından 2017 yılına kadar Botan’da en zorlu koşullar altında savaşırken bir kere bile yılmamış, zorlukların üzerinden geldiği her başarısı onu güçlendirmiş ve daha dirayetli kılmıştı. İçindeki melek saflığı, şimdi yaman bir savaşçılığa dönüşmüştü. O sadece faşist Türk devletine karşı savaşmadığının farkındaydı. Bin yılların, kadın ve toplum düşmanı eril zihniyetin hüküm sürdüğü cümle cihanla savaşıyordu, kendini çok güçlü hissediyordu. Ruhunu, bedenini düşmanın insafına bırakmadan girdiği özgürlük arayışı ilk meydan okumasıydı ve şimdi savaşının zirvesini yaşıyordu. Her anı ve anısı müthiş bir dirayet ve devrim aşkıyla yoğrulan Ekin Yoldaş, 21 Ağustos 2017 günü düşmanın Payîzawa’da başlattığı operasyona karşı son nefesine kadar kahramanca savaşarak şehadete ulaşmıştır. Onun temiz gülüşü, kadınların Tanrıça olduğu dönemlerden kalan değerli bir parça misali etrafını sevgi ve güzellikle aydınlattı. Hayalindeki özgürlükçü savaşçı kimliğini yakaladı ve bu yolun kritik bir aşamasında zafer bayrağını düşürmeden biz kalanlara ulaştırdı. Devrettikleri bayrağı onların sade bağlılıklarıyla zafere taşımak onurlu yaşam için tek koşuldur. Mücadele Arkadaşları
BOTAN’IN TESLİM OLMAYAN ÖZÜYLE, ÖZGÜRLÜĞE YOL ALAN ÖNCÜ KADIN; ŞEHİT EKİN DEVRİM
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 144


