MAVİ DEĞİLDİR AVAŞİN’İN SULARI…(Şehit Delila Amed’e) Yanılmamıştık be arkadaş, tıpkı söylediğimiz gibi; mavi değil Avaşin’in suları. Kuşkusuz tanımaların en netamelisi idi her şeyi yüzeyde görünen son suret ile tanımlamak. Yüzeyde beliren renge aldanarak bireyi, olayı ya da olguyu tanıma kavuşturmak, rahatlıkla belirtebiliriz ki tanımaya veya tanımlamaya dönük en toyca yaklaşımı ifade etmektedir.

Hiçbir olay, olgu ya da kişi yüzeyde görünen sınırlı izlenim ve derinlikte yaşanan özü oluşturan izlenimlerin de arkasında kalan anlam derinliği ile buluşturulmadan arandığı doğru kifayeti kazanmayacaktır. Yüzeyde görünen kırıntılarla hakikati algılamak zor olduğu kadar, imkânsızlıkla tanım bulan çıkmazı da ifadelendiremeyeceği aşikârdır. Her şeyden önce olguyu tanımlamak mavilerin, beyazların, sarıların vb.lerin altında gizli kalan yalancılığı algılamaktan geçiyordu. Her şeye görünen rengin ışığında pozitif bir bakış açısıyla bakmak ne kadar yanılgılıysa yine çirkin bulanık bir görüntünün ışığında tümden negatif bir bakış açısı ile bakmak da o denli yanılgıdır. Aslında bizleri haklı çıkaran Avaşin’in maviliği altında saklı kalan yaşanmışlıklar katarıydı. Esasında hiçbir şeyin göründüğü gibi ele alınamayacağına dönük yargıdır. Kişi ne kadar olay ve olguları yorumlamada anlam derinliğine ulaşabilirse o denli hakikat değerine uzanması da olasıdır. Bundan kaynaklı olsa gerek hiç inanmadık Avaşin’in maviliğine; çünkü derinliğinde taşıdığı hüznü, acıları ve hatıraları maviliğinin imrendiren beyazlığındaki sadelik kadar yalancı, aldatıcıydı. Aslında yüzeyinde yansıttığı güzellik içte yaşadığı ya da yaşattığı derin çatışmaların alalanmasıydı. Bir Güney Amerika atasözü vardı, “Taşı delen suyun kuvveti değil, sürekliliğidir” derler. Kuşkusuz taşı ilk gören insan, açılan oyuğun nedenini baskın bir darbeyle yorumlayabilir fakat damlanın ısrarını gördüğünde yargısının ne kadar yüzeysel ve yanılgılı olduğunu görecektir. Ve taşı delen gücün süreklilik arz eden damlalar olduğunu ancak anlayabilecektir. Şimdi yaşamın öğreten gerçeği her geçen zaman diliminde çokça paylaştığımız bu yargıyı daha da doğrulamaktadır. Yine rutin bir sonbahar vaktiydi. Gökyüzünün çıplak maviliği çoktan kararmış, katran misali rengi ile görüş mesafesini gittikçe sınırlayan zayıf bir ufka meydan bırakmıştık. Nedense her zaman hazan mevsimini ayrılıklarla tanımlardık adeta, toplumsallığın yaprak dökümü olarak nitelerdik. Fakat gerilla yaşamının tek renk arz etmeyen renkli doğası hiçbir şeye tek taraflı bakma anlayışına zemin bırakmıyordu. Hazan mevsimi ayrılık olduğu kadar buluşmaydı da. Su yaşam olduğu kadar ölüm, mavi ise derin uzantısında umut olduğu kadar sınırsız doğasındaki aynılaşan dokusunda ardısız bir yüklemdi. İşte böylesi değişken bir hazan mevsiminin akşamındaydık, rüzgârın soğuk ürpertisi ile esen dalgalar, ağaç dallarındaki tutunamayan yaprakları kaygısızca etrafa savuruyordu. Rüzgâr keskin gürültüsünde ses duymak bir tarafa uyumak dahi çok zordu. Bir an karanlığı sebepsizce yırtan dolgun bir sesle uyanmıştık hazana. Yanı başımızda incitmeyen şen bir kalabalık, uzun yorucu yürüyüşlere rağmen oldukça içten, sadakat yüklü bir gülüşle kulağımızda anlayan, adeta hiç gitmeyeceğine kanaat getirdiğimiz davetsiz bir misafirdi. Belli ki yorgundu misafirimiz, ilk merhabayı gün ışığında verecektik. Gün ışığında yüreğimizin süveydasında muazzam bir yer tutacaktı DELİLA… Anlam yolculuğumuzun uzun seyrinde tanıdığımız ve tanıdığımıza milyon kere mutlu olduğumuz emsalsiz bir yoldaşlık ahdiydi Delila arkadaş. Onu anlatırken çok fazla Amed şehrini anlatma gereği duymuyoruz. Fakat kısmen de olsa anlatımımıza güç katacağı nedeniyle bu zarif kentin Delila ile buluşan mistik dokusunu hissetmek önemli olacaktır. Delila arkadaş 1991 yılında Amed’e bağlı Lice ilçesinde doğuyor. Amed’in özgün doğasında yakılmış yıkılmış gerçeği içerisinde sürekli direnişi fısıldayan bu şirin ilçeyi çokça anlatmıştık. Partimizin ilk haykırışının cesurca yükseldiği zamanları icra eden Lice bu gerçeğinden dolayı olsa gerek, mevcut statükocu sisteme hep yasaklanmıştı. Adeta Liceli olmak yasaklı olmakla eş değerdi. Çünkü parti rüzgârını en derinden hisseden bu ilçemiz, mücadele nezdinde her zaman istikrar arz eden yürüyüşüyle, isyan bayrağını en önde çekerken, daha partinin kuruluş esamisinden bu yana Şehit Seyfettin Zoğurlu’larla başlayan ateşli kadrolarını yaratmış, yüzleri bulan kadınlı erkekli katılımları ile mücadele gerçeğimizde güçlü bir yer edinmiştir. Bu nedenle Liceli olmak illegalitenin kendisi olmaktı. Gülüşleri ile yasak olmak, gözyaşı ile yasak olmak, soluğu ile yasaklı olmaktı. İlçe 1990’lı yıllarda yakıldığında kentin her bir yeri düşman tarafından abluka altına alınmış, adeta sömürgeci Türk devletinin yedi yüz yıllık işgal zihniyetinin aynası olmuştur. Tüm bu kuşatmaya rağmen bir yaşam belirtisi görmek isteyen heyetlerin dahi umutsuz olduğu bir zamandan yüzü duman tutmuş bir kız çocuğunun yüreğinde alaladığı şifresi, Zoğurlular’da başlayan ruhun güne yansımasıydı. Küçük kız çocuğu is tutmuş yüzünü eliyle ovuştururken sonra şöyle fısıldıyordu şifresini zamana; “Berxwedan Jiyane!” İşte böyle bir şiarın ardından Lice’nin kahraman çocuklarının direnmenin yaşamak olduğu bulguları, onurlu yaşama dönük milyonlarca halk yığını ile paylaştıkları kutsal şifreleriydi. Delila arkadaş da böyle bir zamanda Lice’nin yakılmışlığında doğmuştu. Öfkesi dağlar kadar kızıl, nar topu misali alev yangıydı. Bu davanın dışında olamazdı. Bir bir toprağa onurlu bir yaşam uğrunda kanını döken Liceli çocuklar, şehitler zincirini günbegün büyütüyor, Felatlarla, Rodilerle, Kendallarla, Hozanlarla, Sidarlarla, Sipanlarla Lice’yi kutsal bir diyara çeviriyorlardı. Delila arkadaş böylesi kutsal bir diyarın çocuğuydu. Artık Delila arkadaş yetiştiriliş koşullarının getirdiği özlü gerçeği ile Amed şehrinin isyan doğasında erkenden katılanlardan olacaktı. Ve tarih 2009 yazını gösterdiğinde daha genç yaşta her Kürt gencinin hayalini kurduğu özgür Kürdistan dağları ile buluşma azmini büyük dirayetle gösterecekti. Nihai de olsa çocukluk hayallerinin ilk adımını attığı özgür dağlar, Şehit Delila’nın narin gerçeği ile yerinde buluşurken isyancı yapısının yarattığı asi doğasıyla güçlüm bir kifayet yakalayacaktı. Ülkemizin kutsal dağları Şehit Delila kadar coşkun, canlı ve temiz bir Delilasına daha kavuşmuştu. Fakat Erzurum eyaletinin uzun kış koşullarının getirdiği zorlu süreçler ne yazık ki buluşmaların ayını, yine hüzünle kaplı bir ayrılık ağına çevirecekti. Adeta çokça paylaştığımız ve hiç inanmadığımız Avaşin’in yalancı maviliği, mavi örtüşünde sakladığı kutsal dokuda,  yine kanla sıvazlanmış bir ayrılığın haberini sessizce fısıldayacaktı. Yine duymak zorunda olduğumuz, bilmek zorunda olduğumuz acı ayrılıkların acısını yüreğimizin derinliğinde hissedecektik. Ancak hiçbir zaman meşrulaştırılmak istenen bu ayrılıklara alışmayacaktık. Çok iyi biliyorduk ki alışmalar ve alışkanlıklar hep kötüydü. Alışkanlıkların kötülüğü ise bırakılamayan gerçeğinde taşıyordu bu özrünü. Ve ayrılıklara ne kadar alışırsak, ayrılıkların rutinleşen doğası hiçbir zaman büyük buluşmalara zemin sunmayacaktı. Ve hep ayrılıklar ardından anlamsız bir gözyaşı dökecekti. Bizse şehitlerimizi gözyaşlarımızla değil, yaşayarak yaşatmak istiyorduk… Yoldaşlığındaki özlülük, yaşam ahlakındaki güçlülük, sadakat içeren, güven veren gerçeği ile tanımıştık Delila yoldaşı. Gerillaya daha çok yeni katılmasına rağmen o kadar büyük bir iddia sahibi idi ki Delila arkadaş, genç yaşına rağmen kendini zafere kilitlemiş, dağa gelişinin öyküsünü vakitsiz bir rüzgâra değil, bir tufan misali esen coşkun bir yürüyüşe bırakmıştı. Kuşkusuz Şehit Delila gerçeğinde belirginleşen iddia düzeyi, çetin bir savaşın ifadesiydi. Ancak kişinin kendi içinde yaşadığı yetersizliklere ve zayıflıklara karşı yürütülen büyük bir savaş büyük iddiaların sıkı kapısını açabilirdi. Bu temelde oldukça yeni olmasına rağmen Delila arkadaşın kişilik savaşımındaki derinlik, aynı zamanda yüreğinde ve zihninde her daim canlı tuttuğu iddia düzeyinin aynasıydı. Bu açıdan Delila arkadaş gerilla yürüyüşünün ilk adımlarını doğru kapıdan, doğru yöntem ve araçlarla açmıştı. Kuşkusuz başlangıcı doğru olan yürüyüşler, başarı ısrarındaki kararlılığı da eklediğimizde yürüyüş kimin tarafında olursa olsun hiç sapmalara mahal bırakmayacaktı. Bu nedenle Delila arkadaşın iddia düzeyindeki tutarlılık sapmaların inkârı olurken, başarı izahatı ise Beritanca bir savaşın, Zilanca bir ruhun ve Delilaca bir yaşam aşkının ısrarıydı. O kadar güçlü bir savaş içerisindeydik. Beritanca bir derinliğe anbean uzanırken, yoğunlaşmalarında yarattığı güçlü seyri, Delila, coşkusu ve morali ile yaşamda hissettiriyor, Zilan çizgisindeki kararlılıkla son nefesine kadar kuşandığı coşkun bir iddiaya dönüştürüyordu. İşte Delila arkadaş başlangıcı buradan yaptığı için hep doğru yaşamış, doğru başarmıştı. Delila arkadaş yaşama ve örgüte karşı derin sorumluluklar hisseden bir arkadaştı. Hiçbir zaman yaşanan sorunların uzağında olmayıp kendine pay çıkaran, sorunun aşılmasında pozitif bir gayret içinde olan bir yaklaşımın sahibi olmuştur. Çok az yeni arkadaşta kendini hissettiren bu özellik aslında devrimci kimliğin temel ifadesi olan zihniyet ve vicdan devrimindeki güçlü duruştan kaynağını alır. Bu açıdan bu devrimci adımlardaki gözeneğe dayandırmak herhalde gözlerimizi yadsımayacaktı. Parti yaşamına karşı duyduğu bu hassasiyeti çoğu zaman Delila arkadaşı, yaşanan zayıflıklar karşısında devrimci refleks sahibi kılarken, mücadele gerçeğimizi zedeleyen negatif duruşlar karşısında ise radikal bir tavır takınır hale getirmiştir. Hiçbir zaman yanlışa, zayıfa müsamaha göstermemiş, aksine güçlü yapısının getirdiği yerinde, yöntemli bir tavrın sahibi olmuştur. Delila arkadaşın rahatlıkla fark edilecek bir özelliği de yaşama karşı büyük bir coşku ve sevgi beslemesiydi. Aslında bu içtenlikli gerçeği “yaşamı uğrunda ölecek kadar sevenlerin” peşinde ısrarla yürümesinden kaynağını alıyordu. Bu nedenle yaşama katılımında her zaman paylaşımcı, coşkulu ve hesapsız ama hesaplı bir tempoyu yaşadığını sürekli olarak görmek mümkündür. Pratik çalışmalarda çok yeri olmasına rağmen bunu kendine gerekçe yapmayıp ahlak ve vicdanı gereği gücünü daha fazla zorlayacak bir katılım düzeyini esas alması, özünde yaşam sevgisindeki küçük ayrıntıdan kaynağını alıyordu. Bundan yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Delila arkadaş emek ve sevgi arasındaki bölünmez bağı kendi özgün doğasında çok güçlü inşa etmişti. Bu nedenle katılımındaki özlü duruşu, “Ne kadar emek verirsem o kadar seveceğim ve sahipleneceğim” formülselliğine dayandırmıştır. Ve yaşamın bilgece kazanılmasındaki şifreyi doğru çözmüştü. Delila arkadaş dağ yaşamındaki birkaç yılı bulan kısa deneyimine rağmen birçok arkadaş üzerinde olumlu etki bırakırken, yaşamdaki sade akıl gerçeği ile izlenimlerimizdeki doğru bulguyu daha da güçlendirmiştir. Adeta yaşama katılımındaki serinkanlı yaklaşım, duygu ve düşüncedeki ortak bağıntıyı ne kadar doğru ve bütünlüklü yaşattığının göstergesi olmuştur. Dağ yaşamında açığa çıkan hiçbir sorun ve olay karşısında matematiksel bir yaklaşımın sahibi olmazken, daha da derinliğine inme arayışında olmuştur. Sonuçlara yakınmaktan ziyade sonucu açığa çıkaran nedenlerle uğraşarak doğruya yakın bir tespite uzanmayı Şehit Delila gerçeğinde rahatlıkla görmek mümkündür. Birçok yeni arkadaş gerillaya katıldığında işin içine çok yöntemsiz aceleci giriş yaparken, daha sonra kırılma yaşamış fakat Delila arkadaşta ise tam tersi olarak, akil bir insanın yapması gerektiği gibi önce gözlemleyen ve bu temelde serinkanlı bir katılım sağlayan, nitelik içeren bir kaygısız katılım esastır. Bundan olsa gerek Delila arkadaş yaşanan sorunlar karşısında kırılma yaşamamış, aksine daha yöntemli, üzerine yürüyen keskin bir duruşun sahibi olduğunu yaşamın her anında göstermiştir. Delila arkadaştaki inceliği ve akil duruşu her şeyden önce kendini oldukça kısa bir zaman diliminde ideolojik ve örgütsel açıdan yetkinleştiren gerçeğe dayandırmak daha açıklayıcı olacaktır. Delila arkadaş yaşamdaki coşku ve moral düzeyi kadar düşman gerçeğine karşı da keskin bir öfke taşımaktaydı. Lice’nin yasaklı doğasından böylesi bir haykırış olmak, aslında kaynağını tarihsel acıları derinliğine hissetmekten alıyordu. Anlam dünyası böylesi güçlü olan bu kahramanımız özgün yapısının getirdiği derinlikle olay olguları çözümlemede daha vicdanlı, kadın doğası ile bakmayı daha güçlü yaşamıştır. Adeta mavinin altındaki saklı gerçekleri çok güçlü görürken, hiçbir şeyi yüzeydeki görüntüyle yorumlamamıştır. Derinlikli yaklaşan yapısı Avaşin’in altındaki yaşanmışlıkları görmek, karın keskin beyazındaki acıları hissetmektir. Delila arkadaş mücadele saflarında bulunduğu süre zarfında her zaman bu derinlikte yaşamış ve böyle yaklaşmıştır. Mücadele gerçeğimizin güçlü, çetin bir anlam savaşçısı olan bu kahramanımız kendinde oluşturduğu güçlü empati ile doğru hakikat yoldaşlığının en etkin militanlarından olmuştur. Evet, değerli yoldaşım hep paylaştığımız gibi yanılmamıştık, mavi değildi Avaşin’in suları, inanmayın sakın… Anılara bağlı kalmak dileğiyle. Güneşin ilk ışıdığı zamandaki ilk merhaba, ilk buluşma, ilk gülümseme ve ilk heyecan ile anımsayacağız seni.