Bir yolculukla başlar serüven. Kimi zaman ne aradığı veya yolculuğunun nereye olacağı, nasıl sonuçlanacağı üzerine binlerce soru işaretiyle yol alır yolcu. Ama bu basit bir serüven değildir her şeyden önce. Dahası bir serüven bile değildir. Yüreğin bir yolculuğudur kendi benliğine. Bir süre geçer ki anlayıverir o zaman yolcu; aslında esas aradığı, arayışı kendi ‘ben’ idir. Yıllardır arayıp da bulamadığı, bulduğunu sandığı anda yeniden yitirdiği, kendisi olmaktan çıkmış veya kendisine yabancılaşmış olan o verili lanetli ‘ben’ i. ‘Ben’ ini bulmak aslında kendini bulmaktır, ‘biz’ i yani bir bütünü. Ve sen bu arayışın bir yolcusuydun. Sürekli çağlayan, dur-durak bilmez bir nehir. Halen karşımda o duruşun ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak bir gün karşıma geçip “Heval ben lanetleniyor muyum yoksa? Bütün çabama rağmen Önderliği yirmi dört saat yaşayamıyorum” diye haykıran sesin. Hangimiz bu kadar yüreklice sorabiliyorduk böyle bir soruyu, bırakalım karşımızdakine büyük yolculuğa sürdüğümüz yüreğimize bile sormayı. Ve sen bu soruyu sorarak başlıyordun yüreğini yargılamayı. Korkusuz ve kaygısızca, yüreklerimize giydirdiğimiz kara çarşaflardan sıyrılmamızı ve ördüğümüz bentleri yıkarak erdem yoluna sel gibi akmamız gerektiğini hatırlatıyordun. Sen yüreğini çırılçıplak aynada seyrederek çıkıyordun karşımıza ve bizden de bunu istiyordun. Bu nedenle seni ‘sen’ olarak anlatmak, seni ‘sen’ olarak yazmak istiyorum. Yanlışların ve doğrularınla, olumlu ve olumsuz yanlarınla seni anlatabilmek, sınanmış yoldaşlığın bir gereği olarak da yüreğimin kaldırabildiği kadar seni yeniden sana anlatmak. Bir gün seni bu şekilde ve böylesi bir durumda yazabileceğimi hiç düşünmemiştim belki de. Ama hep dost yüzün, dost gülücüğünden cesaret alarak anlatmaya çabalıyorum seni. “Benim için en değerli olanları kaygısızca değerlendiren sınanmış yoldaşlıklardır” deyiverişin canlanıyor karşımda. Tüm sorgulamalarına ve kendini ağır yargılamalarına rağmen yaşamda çoğu zaman dengeci bir konumda kalışın ağırlık basardı. Herkes hızla ilerleyip varışa doğru yol alırken, sen ağır ama kararlı ve inatla koşmana devam ederdin. Kimisi takılır sana laf söyler, kimisi eleştirir, kimisi hoş karşılar; ‘Ruken’dir olur böyle şeyler’ derdi. Bir tartışmamızda görmek istemediğin gerçeklikler karşında ‘eline bir taş al, git suya at. Yalnız taşı suya atarken yalnızca suyun yüzeyine yansıyan dalgalanmaları değil, taşın suyun dibine inişini de görmeye çalış’ demiştim. Hırslanmış ve öfkelenmiştin bu sözlerime ve ertesi gün gelip; “taşın sadece suyun dibine inişini değil, hangi hızda ve ne kadar zamanda ulaştığını da görmek önemli. Hedefe ulaşmada zamanlama çok önemli, zamanı gelince bayrağı kapıp hızla ilerlemeyi de bilirim” diye cevaplamıştın beni. Başardın! “Lanetleniyor muyum?” diye sorduğun soruya kendin en anlamlı cevabı vererek, kutsallığın, kutsallaşmanın anlamını çözdün. Hem de gerektiği yerde ve gereken zamanda. İhanetin, çirkinliğin, lanetin erdem yoluna yüzlerce hançer kaldırdığı böylesi bir süreçte, bayrağı hepimizden önce kaparak gerçek bir erdem yolcusu olduğunu kanıtladın. Yalnızca bu mu? Anlayarak uygulamanın önemini kavrayarak yolculuğuna devam ettin ve halen de devam ediyorsun. Bize çoğu zaman çok sıradan veya hiç dikkat çekmeyen herhangi bir ülke güzelliği, dağların görkemi karşında hemen heyecanlanman, şiirler yazman, romantik gerillacılığa başlaman hala canlılığını koruyor benliğimde. ‘Nasıl doğal karşılarsınız, şu güzelliğe bir bakın’ deyişlerin. Sen buydun Ruken, göremediklerimizi gören, yaşamın her sahasında bir soluk alanı açabilmeyi başarabilendin. Ruken, güler yüz anlamını ne kadar taşıyorsa, sen de bu ismi o kadar layıkıyla taşıyordun. Tüm olumsuzluklara, olmaması gerekenlere karşı her zaman yaşamda gülebilecek, gülümseyebilecek bir yanı bulabilmek çok az insana nasip olan bir erdem. Sen bu erdemden yeterinden çok bile nasibini almıştın. Yaşama tek bir pencereden bakmaktansa birçok açıdan, tüm renklerini görerek bakmayı öğrenmiştin ve yaşam bağlılığında özgürlük atının nasıl koşturulmasını gerektiğini hiç zayıflamayan moralinle belirliyordun. Başardın! Belki kimi zaman bunu da çok gördüler sana. Toplumda kadına gülme yasaklanmıştır, kadın başı önünde, sesi kısık, gülmesi tutsak olarak yetiştirilir. Şimdi kahkahan özgür yoldaşım, dudağını ısırmadan özgürce gülümseyebilirsin tüm insanlığa. Tıpkı eyleme gitmeden önce hayalimde canlandırabildiğim gülümseyişin gibi. Birçok şey yarım kalır yaşamımızda, tamamlamak, paylaşmak isteyip de zaman ve fırsat bulamadığımız birçok duygu ve düşünce. Seninle de böyle oldu. Son tartışmamızda böyle yarım kalmıştı ve sen ardından sessiz-sedasız, hiç sezdirmeden yürümüştün Gabar’ a. Çıktığın erdem yolculuğunda kimliğini bir de kutsal mekanda aramak istemiştin. Aynı zamanda bu bir görev ve sorumlulukla yüklenmiş sana. Devrimci, fedai olmanın gereklerini yerine getirerek zafere göz dikmendi, görüşmeden gidişindeki son dileğim. Kimliğini İmralı’ ya köprü olarak buldun, bize de özgürlüğün gerektiği yerde kendini feda etmek olduğunu bir kez daha hatırlatarak çağrıyı yineledin. Tıpkı “kendini bulmak ve anlayarak uygulamak” der gibi. İçerlemiştim aslında sessizce Gabar’a yürüyüşüne. Son bir kez bir kucaklayış, bir gülümseyiş olmalıydı diye durup durup söylenirdim. Her zaman tekrardan buluşma sözüyle, yarım kalanları tamamlama kararlılığını gösterirdik. Buluşma çok büyük oldu Ruken. Buluşan bu kez tüm özgürlük tutkuları, özlemler, yarına dair hayal edilen ne varsa. Eylemin yalnızca seni değil, özgürlüğe koşan, selama duran binlerce yüreğin varlığını anlatır anlaması gerekenlere. Gösterişten, şaşalı duruşlardan, konuşmalardan hoşlanmazdın zaten hiçbir zaman. Gidişinde yine sade ve gösterişten uzak oldu. Sessiz ve kendini bulduğuna inanarak yürüdün iman getirdiğin yola. Lanetlenmedin yoldaşım, aksine nasıl havari olunması gerektiğini çözerek tamamladın yolculuğunu. Bize kalan ise yarım kalan tartışmaları, pratikleri tamamlamak görevi. “Bugün veya yarın olmasa da bir gün bastonla buluşuruz” derdin sürekli. “Ben yaşlanmış eski bir askeri komutan, sen ise kalemi titrek bir yazar.” Sen askeri bir komutan, askeri komutanım olmayı başardın, beni ise bir yazar olmayı başaramadımsa da kalemi titreyerek seni yazmaya çabalıyorum gücüm yettiğince. Yalnızca yarım kalanları tamamlama sözünü yeniden tekrarlayarak. Mücadele Arkadaşı
SINANMIŞ YOLDAŞLIĞA
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 336


