“Yüreğimi alıp kavgaya yürüdüm Yürüdüm, dağların doruğuna eriştim Kurumasın diye sevda fidanı Canımı alıp canan ile bölüştüm…” (Mizgin Umut) İnsan yüreği bir hazine gibidir, her insan kendi yüreğini değerli mücevherlerle doldurur. Kiminin özlemi, hasretiyle dolar. Kimininse umudu aşk ile yeşerir yüreğinde. Kimisi yüreğinin peşinde; yol boyunca tüm zorlukları sırtlar, kimisi de sessiz sedasız hayatı seyreder. Sistem yaşantısının bunaltıcı havasından yüreğine sığınan ve arayışlar içerisinde olan gençlerden biriydi Mizgîn. Rojhilatê Kurdistan’ın Ûrmiye şehrinden olan yurtsever ve kendi geleneklerine bağlı bir aile içerisinde büyümüştü. PKK’yi tanıyan, seven ve destekleyen aile ve çevresinden küçük yaşta hareketi tanıma fırsatı bulmuştu. Sistemin yaratmak istediği insan modelini ve dayattığı yaşam şeklini kabullenmekte güçlük çekmişti. Sistem okullarında liseye kadar okumuş ve eğitim sisteminin dayattığı tekçi, kalıpçı ve baskıcı devlet düşüncesini reddetmişti. Bu nedenle sürekli bir arayış içerisinde olan Mizgîn, PKK ideolojisine yakınlık duymaya başlamıştı. İran devletinin erkek egemenlikçi sistem kurallarının özellikle kadınlar üzerinde uyguladığı baskıları ve yarattığı toplumsal algıları kabul etmeyip her zaman asi bir duruşun sahibi olmuştu. Bir kadını var eden değerlerin yasaklanması ve ortadan kaldırılmaya çalışılmasına karşı onu yaratan değerlere olan inancıyla tüm baskılara rağmen değerlerine daima sahip çıkmıştı. Hırçın, asi ve mücadeleci karaktere sahip olan savaşçılardan, Kurdistan Özgürlük Hareketinde mücadele eden kadın gerillaların heybetli, güçlü ve kendinden emin duruşlarından çok etkilenmişti. Kadın gerillalara olan merakı onun partiye olan yakınlığını, bu yaşama olan merakını arttırmıştı. Bu temelde PKK yaşamı hakkında arayışlar içerisine girmişti. Arayışlarının sonucunda bazı çalışmalarda yer almaya başlamış, Önderlik ve hareket hakkında merak ettiği birçok konuya cevap bulabilmişti. Yer aldığı çalışmada hem gördüğü bazı kadrolar şahsında hem de parti materyallerini okuyarak hareketi, ideolojisini ve amacını daha iyi tanıma fırsatını bulmuştu. Her geçen gün Önder APO’ nun yaratmak istediği yeni yaşama ve özgür insana hayranlık duymaya başlamış ve yaşama bakış açışı değişmişti. Kendi yaşamına Önder APO’nun ideolojisi sayesinde yön veren Mizgîn, yürütülen mücadelenin kalbinde yer almak isteyerek gerilla saflarına katılma kararı almıştı. Yol boyu gönlündeki umudu yeşerten Mizgîn, hayallerindeki aşka kavuşmanın heyecanıyla yürüyordu şimdi. 2006 yılında katılım yapmış, büyülendiği kadın gerillalarla buluşmuş ve hep aradığı yaşamın kaynağına kavuşmuştu. PKK mücadelesi hakikatin kazanılmasında ilerlenen zorlu bir mücadele sürecidir, bir bütün olarak gerçek ama acı veren türden bir gerçekliktir. Bu yüzden Mizgîn “Bu yaşam sıradan bir yaşam değil kimse oyun sahnesinde değil burası gerçekliklerin diyarı, insanlığın mekânı hani hep derler ya gerçekler acıtır fakat şu bilinmeli gerçekler acıttığı kadar da büyütür” demişti. Mizgin, şimdi dağlardaydı ve karanlığın içinden umut ışığı gibi aydınlanan Önder APO’nun yarattığı, o özgür yaşamın içindeydi. Ve PKK’nin bu emsalsiz yaşamı insanı adeta cezbediyordu. Mutluluğunu gizleme gereği duymadan büyük bir istek ve arzu ile gittiği yeni savaşçılar eğitiminde var olan yoğunlaşmalarını derinleştirmişti. Daha önce çalışmalarda yer aldığından dolayı PKK’ye, yoldaşlık ilişkilerine ve komünal yaşama yabancı olmayan azimli savaşçı kısa sürede dağ yaşamına uyum sağlayarak aktif bir katılım sergilemişti. Mizgîn, dağın çetin koşullarına hemen adapte olmuş ve yaşamdaki dürüst, samimi, moralli ve coşkulu katılımı ile yoldaşlarınca sevilen biri olmuştu. Eğitimden sonra Qendîl alanında pratik yürütmeye başlayan özgürlük yolcusu, yoldaşlarının yardımıyla gerilla yaşamına daha çabuk adapte olmuştu. Çalışmaların yoğunluğuna rağmen hiçbir zaman kendini Önder APO çözümlemeleri ve savunmaları ekseninde eğitmeyi ihmal etmemişti. Bu yüzden her zorluk karşısında çok anlayışlı yaklaşmış ve yeni olmasında rağmen gösterdiği anlam gücü ve direnç sayesinde örnek bir militan olmuştu. Onun için zorluklar olmadan insan özüne, özgürlüğüne kavuşamazdı. Bu yaklaşımla kolaylıkların ardındaki tehlikelerden sürekli uzak durduğu gibi zorlukların ardındaki güzelliklerin peşinden de aşkla koştu. Gerilla Mizgîn, günden güne ivmesi artan bir gelişim temposunu yakaladı. O yalnızca iradi anlamda ve ideolojik boyutta değil şimdi askeri anlamda da profesyonelleşmiş, örgütsel boyutuyla da büyük tecrübeler edinmişti. 2015 yılında DAİŞ’in başlattığı vahşice saldırılara karşı savunmasız kalan halkını korumak için dağlardan inen gerilla kuvvetinin içinde Mizgîn de vardı. Gözünü kırpmadan yedisinden yetmişine kadar insanları katleden ve kadınlara tecavüz edip köle pazarında satışa çıkaran canilerle savaşıp destansı direnişin sahibi olmuştu. Mizgîn de artık küçük yaştan beri hayranlık duyduğu, hep hayalini kurduğu cesur ve yiğit kadın savaşçılardan olmuştu. DAİŞ’e karşı yürütülen savaş mevzilerinde yaralanan Mizgîn, gördüğü tedaviden sonra mevziisine geri dönüp yoldaşlarıyla omuz omuza gece gündüz düşmanla çarpışarak DAİŞ’i yenilgiye uğratmayı başarmıştı. DAİŞ çetelerine karşı verilen mücadelede kadının öncülüğünde zaferler elde edilmiş ve çetelerin işgal ettiği alanlar özgürleştirilmişti. Bu savaş bir anlamıyla 5 bin yıllık erkek egemen sistem ile kadın savaşçıların varlık ve yokluk savaşıydı. Mizgîn ve yoldaşlarının insanlığa armağan ettiği bu zafer bin yıllara bedel bir zaferdi. Savaş ortamı insanı olgunlaştırır, çeliğe su verme misali insanı daha dayanıklı hale getirir. Tüm yaşam gerçekliklerine şahitlik ettiği mevzilerde Mizgîn de bu yaşam alevlerinin içinde yeniden doğmuştu. Tarihi bir direnişte yer alıp büyük tecrübeler edinmiş ve tekrardan dağlara dönmek için yola koyulmuştu. O, bambaşka duygularla Medya Savunma Alanları’na dönmüştü, bastığı topraklar, soluduğu hava, tenine değen güneş, öten kuşlar, yeşeren ağaçlar, açan çiçekler ve baktığı her yüz Mizgîn’e daha anlamlı gelmişti. Çünkü yaşam uğruna savaşmış ve bu yolda yüreğini ağır bedellerin acısıyla doldurduğu kadar dişi ve tırnağıyla verdiği savaşın mutlaka zafere götürdüğünü de bizzat görmüştü. Büyük bir sorumluluk duygusuyla yaşama daha fazla sahip çıkmış ve şehit yoldaşlarının bedenleriyle siper olduğu bu yaşamın en belirgin savunucusu olmuştu. Günlük ve hatta anlık olarak kendini eğiterek öz gücünü en azami şekilde açığa çıkarıyor ve mücadelesinin hizmetine sokuyordu. Kadın özgürlük çizgisinde benliğini yeniden gözden geçiriyor ve daha güçlü bir karaktere ulaşarak komutanlığın büyük görev ve sorumluluğunu üstleniyordu. Askeri anlamda yetkin olan ve ideolojik bir donanıma sahip olan Mizgîn, kadın özgürlük mücadelesinde zaferlerin sahibi olmayı başarmıştı. Komutan Mizgîn, 4 Ekim 2018 günü faşist Türk devletinin gerçekleştirdiği saldırılarda şehadete ulaşmış, bedeni korumakta olduğu vatan toprağına karışmıştı. Mizgîn, mücadele içerisinde Apocu felsefe ışığında kendini arındırmış, özgürlüğü tatmış ve herkesle paylaşmıştı. Her solukta özgürlük için mücadele vermiş, silahıyla destanlar yazmıştı. Hakikate biraz daha ulaşmıştı. Ve Mizgîn büyük bedellerle ekti yarınlara umutları, fidanları büyük emeklerle büyüttü. Anısı her daim mücadeleyi büyütme gerekçesi olacak... Mücadele Arkadaşı
YÜREĞİYLE KAVGALARA TUTUŞTU
- Ayrıntılar
- Görüntüleme: 146


