Askerileşmek Düşmanı Kahretmektir!

Yeni bir yazma serüvenine başladım. Yazmayı seviyorum ama biraz ara vermiştim. Bence yazmak yoğunlaşmak için en etkili yöntemlerden biri.

Bu yüzden tekrar yazmaya karar verdim. Önce yazı yazmak için kendime bir köşe aradım. Etrafı gözlerimle şöyle bir kolaçan ettikten sonra çay kaynatmak için yaktığımız ateşin yanına doğru ilerledim. Düşündüm de bir gerillanın yazması için ateşin yanından daha güzel bir yer olabilir mi? Tabii ki olamazdı. Böylece bu yeni yazma serüvenime bu kez ateşi de ortak etmeye karar verdim. Yazma fikriyle dolup taşarken kaynaması için ateşe koyduğumuz Reşo’nun yanı başına kuruldum. Günlük defterimi  çıkardım ve yazmaya koyuldum. Öyle dalmış olmalıyım ki arkadaşlardan biri yanımdan geçerken ‘ne o öyle romantik romantik yazı yazıyorsun’ diye takıldı. Başımı kaldırıp bana takılmakta olan arkadaşa baktım ve ona kocaman bir gülümseme ile karşılık verdim.  Çünkü o an onun haberi olmasa da onunla ilgili bir anımı defterime yazıyordum.

2010 yılında örgüte katıldığım ilk üç yılda Kandil, Garê, Metina gibi alanlarda pratik yürütmüştüm. Bu pratiklerden çıkardığım çok dersler oldu. Daha ilk pratiğimde Kandil’in zozanlarında mevzilerde kalmıştım. Belki o zaman yeni olduğum için örgüt beni sıcak savaşın olduğu alanlara göndermedi ama arka mevzilerde de olsa örgütü tanıma, askeri mantığı kavrama açısından arazilerde mevzilenmek bana büyük bir askeri deneyim kazandırdı. Daha sonrasında kış eğitimleri ve askeri akademilerle tamamlanan eğitimimle askerileşmenin Kürdistan Devrimi açısından ne kadar önemli olduğu gerçeğini bilince çıkardım.  Çoğunlukta Kürtler’in yaşadığı ama tüm halklara ait olan Kürdistan toprakları binlerce yıldır büyük bir sömürü alanı. Belki biz Kürtler kendimizi korumak açısından hep dağlara yönümüzü vermişiz. Ama günümüz tekniğinde sadece dağlara çıkmanın yetersiz kalacağı bunun yanında askeri bir kişiliğin de oluşması gerektiği ortadadır. Önderliğimizin Kürt kişiliğine dönük yaptığı çözümlemelerde askerileşme üzerine oldukça fazla değerlendirmede bulunuyor. Hatta öyle ki Önderliğimiz bir çözümlemesinde Kürt kişiliği açısından ‘Askerileşmek düşmanı kahretmektir’ belirlemesinde bulunuyor. Bunun bizler açısından ne anlama geldiği üzerine kış eğitim kampımızda pek çok tartışma yürütüyorduk. Tüm halklar özellikle kadınlar açısından askeri kişilik çok önemlidir. Hem sömürülen halklar hem de kadınlar aslında askerileşemedikleri için köleleştirilmişlerdir. Çünkü askerileşmek kendi öz savunmasını sağlamaktır. Öz savunma mekanizmalarından yoksun bir toplum her zaman sömürgenin hedefi olur. Bu anlamda Kürt Halkı her zaman sömürgeciliğe, talana karşı yönünü dağlara vermiş olsa da tam olarak askeri bir öz savunma sistemi oluşturamadığı için kalıcı bir başarıya ulaşamamıştır. İşte biz bu konuları derinlemesine tartıştık. Ve bir Önderlik hareketi olarak kendimizi nasıl askerileştireceğimiz üzerine yoğunlaştık. Biz bu tartışmaları yürütürken dışarda lapa lapa kar yağıyordu. Ve bizim göreve gitmemiz gerekiyordu. Bu benim ikinci kışımdı ve daha önce karda yürümemiştim. Tecrübe kazanmak için görev grubuna bende girdim. Yola çıktık, kar çok yoğundu. Karda yürümek çok zordu. O gün beni etkileyen ve gerilla yaşamım boyunca unutamayacağım bir an yaşadım. Yoğun kar yağışı sırasında aşırı derecede yorulduğum için artık yürüyemiyordum. Az önce bana ‘romantik romantik ne yazıyorsun’ diye takılan arkadaş da o gün yanımdaydı. Artık yürümekte çok zorlandığımı fark etti ve yürüyebilmem için karda benim için bir patika açtı. Fakat patikaya rağmen yürümekte zorluk çekiyordum. O zaman beni sırtına aldı ve o yoğun karın içinde beni kamp yerimize kadar taşıdı. Her ne kadar yürümek için direttiysem de aslında dizlerimde derman kalmamıştı. Yoldaşımın bu yaklaşımı beni çok etkilemişti. İşte o zaman çok yeni olmama rağmen yoldaşlık ilişkilerinin askerileşmede ne kadar önemli olduğunu anlamış oldum. En önemlisi de yoldaşlığı yaratan şeyin aslında iradeli bir kişilik olduğu gerçeğini kavradım. Eğer o arkadaş kendini düşünseydi beni sırtına almazdı. Çünkü o da en az benim kadar zorlanmıştı. Ama güçlü iradesi sayesinde görevimizi başarıyla tamamlamamızı sağlamıştı. Bu yaklaşımda açığa çıkan ilke gerilla hayatım boyunca hep yol rehberim oldu. 

Sözün Eylemi Büyük Olur

Başara bilirsem sana yaşadığım yoğun duyguları aktaracağım. Bugün fedai eylem yapan Êrîş Avent Arkadaş’ın bize miras bıraktığı yoğunlaşma mektubunu okudu. Mektubu okuduktan sonra dudaklarımdan iki kelime döküldü: ‘Sözün eylemi büyük olur işte’ diyip sarsıldım bir anda. Faşist, sömürgeci TC Devleti tarafından 6 Mayıs 1996 yılında Önderliğimize dönük bir bombalı saldırı yapılmak istenmişti. Bu saldırıyla hedeflenen Kürt Halkı’nı Önderliksiz bırakmak ve Kürdistan üzerindeki sömürgeyi daha da derinleştirerek sürdürmekti. İşte o zaman Zîlan Arkadaş bu saldırıyı boşa çıkartmak için bedenini bir ateş topuna dönüştürmüş ve düşmanın beyninde bir volkan gibi patlamıştı. 96’da dünyayı sarsan fedai ruhun mayası Tanrıça Zîlan gibi bütün engellerin aşıldığı Haziran hamlesinde Êrîşler, Andoklar, Bêrîtanlar, Semalar Kürt Halkı’nın var olduğunu ve sahipsiz olmadığını tüm dünyaya gösterdiler. Şehit Êrîş mektubunda ‘PKK’yi tanıdıkça sevdim’ diyor. PKK yoldaşlığı Önderlik emeğiyle örülmüş, şehit kanıyla sulanmış, sevgisiyle kök salmış, serpilmiş kutsal bir yoldaşlıktır. Bundan nasibini alanlar asla bu yoldan geri dönmezler. Narin bedenlerini halkımıza dönük zulme karşı korkmadan ateşe veren bu fedai canları düşündükçe yükümüzün ne kadar da ağırlaştığını her geçen gün daha çok hissediyorum. Ben de bu yoldaşlar gibi militanlaşmak ve fedai çizgide ilerlemek istiyorum. Bunun için PKK yaşam kültüründe derinleşmek esas amaçlarımdan biridir. Yaşam ilkelerinden taviz vermediğim sürece yoldaşlıkta sadeliğini yakaladığımı gördüm. Bu bağla PKK’ye bağlandım ve tanıdıkça tıpkı Fedai Şehid Êrîşler gibi PKK’yi daha çok sevdim. Halkımızın içinde faaliyet yürüttüğüm zamanlarda aslında  halkımızın PKK’ye PKK yoldaşlığıyla bağlandığını gördüm. Halk faaliyetleri esnasında pek çok gerilla ve şehit annesi tanıdım. Bu anneler evlatlarını özgürlük mücadelesi uğruna vermişlerdi. Ama tıpkı biz nasıl şehitlerimizin ardında tek damla göz yaşı dökmüyor ve şehadetlerini intikam yeminine dönüştürüyorsak o anneler de öyle yapıyorlardı. Pek çok şehit taziyesine katıldım. Fakat anneler ağlamıyorlardı. ‘’Çocuklarımız şeref ve namus yolunu seçtiler, onlarla gurur duyuyoruz’’ diyorlardı. Ben de bu canından can vermiş anneleri gördükçe; ‘’halkımız için daha fazlasını yapmam gerekir’’, diyordum. Özgürlüğü en çok hak eden bizim halkımızdır. Gülmeyi en çok hak eden şehitlerimizin anneleridir. Halkımızın PKK’ye olan sarsılmaz inancı, bağlılığını, sevgiyle yoğrulmuş umutlarını gördükçe çalışma azmim de, mücadele gerekçem de büyüdü. Şehid Andok mektubunda annesine ‘’Aşkımsın’’ diyordu. Halkımızın özgürlüğü, annelerimizin umutları biz gerillalar için aşktır. Aşk yoludur. Ve bizim en büyük yoldaşlarımız işte bu yolda ilerlediler ve bize bu yolu miras bıraktılar. Onların yolunda ilerlemek benim için en kutsal görev olacaktır.