Diyalektik bir düşünüş tarzıdır, diyalogdan gelir. Genelde ilkin Heraklitos’ a ait olduğu söylenir, ondan başlatılır. ‘Bir derede iki defa yıkanmaz’ tezini savunuyor. Ne anlamda? Yani her şey değişim halindedir. Hatta ‘değişmeyen tek şey değişimdir’ der.

Tabi bir filozoftur, hakikat arayışı vardır fakat biz diyalektiği Heraklitos’ a değil Zerdeşt’e dayandırıyoruz, kaynağı Ortadoğu felsefesine dayanır. Zerdeşt’te her şey dualite içindedir. Mesela 6 meleği vardır. Üçünün sağda, üçünün solda; üçünün kadın üçünün erkek olduğu söylenir. Yarısı iyiliği, yarısı kötülüğü yazar. İnsan içinde hem iyiliği hem kötülüğü yaşar bu ikisi insanın içinde çatışma halindedir. Bu çatışma hangi taraf kazanırsa insan o tarafa kayar.

Şehîd Viyan Soran arkadaşın mektubunu okuyanlar bilir. Viyan Arkadaş insanın içindeki bu çatışmadan bahseder. Der ki; insanın içinde hem Ahura Mazda vardır hem de Ehrîman. Bu aslında nefs savaşıdır, bazen Ehrîman kazanır bazen Ahura Mazda. Zerdeşt, ‘’Her şey zıddıyla anlamlıdır’’ diyor. Yaşamın anlamı aslında ölümdedir, ölüm olmazsa yaşam anlamsız olur diyor. Karanlık olduğu için aydınlık bize anlamlı gelir ya da yalan olduğu için doğru güzel gelir. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, aydınlık-karanlık gibi zıtlıkların birçok örneğini verir. Bu tanımlama Zerdeşt’e aittir.

Zerdeşt ve Heraklitos’ un düşüncelerinden sonra felsefede gelişmeler yaşanıyor. Sonraları Marksizm diyalektik materyalizmi geliştiriyorlar. Bazıları da buna karşı idealizmi geliştirdiler. Materyalizm maddeyi esas alır. İşte, 5 duyu organından en az biriyle algılanabilen, hacmi ve kütlesi olan esas ve belirleyici olan budur, diyorlar. Önemli olan maddedir. İdealizm ise bunun tersidir. Her şeyi soyutlaştırıp en son Tanrıya bağlıyorlar. İdealistler muhafazakâr kesimdir, materyalistler ise değişim dönüşüme inanan kesim oluyor. Marksizm tarihsel gelişmelerin zıtların birleşmesiyle oluştuğu görüşündedir. Yani iki zıt oluşum bir araya gelip birbirini yok ederek yeni bir oluşum ortaya çıkar. Materyalistler gittikçe soyuttan tam koparak topluma birçok zarar verdi.

Eskiden biz de Materyalizmi savunuyorduk, metafiziğe önem vermiyorduk. Fakat Önderliğin düşüncelerinin değişmesiyle birlikte bizim de yaklaşımımız değişti. Biz zıtların her zaman birbirini yok ettiğine inanmıyoruz. Mesela Marksizm ‘zıtların yıkıcı birliği’ diye formüle etmiş. Fakat toplumda ya da evrende her zaman zıt olanların birbirini yok etmek zorunda olmadığını gözlemliyoruz. Evrenin dili daha çok birlik ve birbirini tamamlamaya dairdir. Önderlik simbiyotik ilişki tarzı diyor, simbiyotik nedir? Karşılıklı olarak birbirini besleme aslında birbirini tamamlamadır. Evrende böyle bir eğilim var. Materyalizm bunları görmemiş ama biz görüyoruz. Hayvanlar aleminde, bitkiler aleminde, toplumlar tarihinde bunun sayısız örneğini görebiliriz. Mesela bazı bitkiler ağaç gölgesinde yaşamak zorundadır, sarmaşık mesela başka bir ağaca dayanarak boy verir. Yılan ve fare birbirini dengeler. Biz, burada zıtlar birbirini yok ediyor diyebilir miyiz, hayır. Ne fare biter ne yılan, söz konusu olan dengedir. Mesela ilk hücre ikinci hücreyi yeseydi canlıdan bahsedebilir miydik?

Biz eskiden idealizme karşı materyalizm görüşünü savunuyorduk ama şimdi Önderlik insanın, toplumun metafizik tarafının olduğunu söylüyor. İnsanın maddi tarafı da vardır metafizik tarafı da vardır. Mesela sevgiyi, nefreti, hırsı görebilir miyiz? Ama bunlar gerçek ve yaşanıyor. Aslında insan maddiyattan daha çok metafizik olgulardan etkileniyor. Tabi Önderlik, metafiziği de olduğu gibi kabul etmemek gerek diyor. İyi metafizik vardır bir de kötü metafizik. Nedir iyi metafizik? İnsan yaşamını anlamlı kılan ve yol gösteren olgulardır. Sevgi, saygı, onur, öfke vs. gibi duygular gibi. Kötü metafizik nedir peki? İşte insanı anlamdan uzaklaştıran, düşünceden uzaklaştıran metafiziktir. Örneğin şimdi medya aracılığıyla insanların içini anlamsızlaştırmaya ve boşaltmaya çalışıyorlar. 

 

Mesela Darwin ne dedi? Güçlü cins, zayıf cins dedi, güçlü olan zayıfı yer dedi kurt ile geyik gibi. Materyalistler bu görüşü olduğu gibi getirip topluma uyarlamaya çalıştı. Darwin fizikçidir yani Birinci Doğa bilimcisi, e sen bunu getirip İkinci Doğaya yani insana uyarlamaya çalışırsan ne olur? Hitler Yahudi soykırımını bu felsefe tartışmasına dayandırarak yaptı. Büyük ırklar, küçük ırklar üzerinde hakimiyet kurma hakkına sahiptir dedi, yeni bir Alman ırkı yaratmak için Yahudilerin yok edilmesi gerek dedi. Yani ‘zıtların yıkıcı birliği’ tezini basite almamak gerek, birçok şey bundan zarar gördü. Metafizik de her zaman iyi şeyler yapmamıştır. Onun da yıkıma sebep olduğu durumlar vardır. Ama önemli olan neyi nasıl kullandığındır. Evet eskiden metafiziği tümden reddediyorduk fakat şimdi de olduğu gibi kabul etmiyoruz. İyi ve kötü taraflarını birbirinden ayırıyoruz. Yine materyalizmi de Marksistlerin savunduğu haliyle değil sadece doğru taraflarını kabul ediyoruz. Evrende gerçekten çok farklı bir işleyiş, çok farklı bir denge var. Yani insan yanlış bakarsa yanlış görür, bakış açısı basit bir şey değildir. Kuantum şimdi daha yeni ve makul görüşler sunuyor, biz de savunuyoruz fakat hiçbir şey de mutlakiyet yoktur. Yarın yeni ve hakikate daha yakın bir düşünce çıkar düşüncelerimiz değişir. Zihni yenilenme çok önemlidir.   

Birinci doğa, içinde üzerinde yaşadığımız evrendir. İnsan çabası dışında yaratılmıştır. Bizden bağımsız olarak oluşmuştur. İnsan onun bir parçasıdır ve tamamlanması gerekir. Doğanın bir aklı, zekası, özgürlüğü ve esnekliği vardır. Kendi kendini inşa eder fakat ina ederken daha ağır hareket eder. Doğada her şey bir uyum içinde hareket eder. İkinci doğa, insan toplumsallaşmasıdır. Kendine özgün bir oluşum süreci var aynı zamanda birinci doğanın da bir parçasıdır. İnsanlığın maddi, manevi tüm birikimleri yer alır. Her iki doğa arasında ciddi bir fark yoktur. İkinci doğanın belirgin özelliği zihin kapasitesi çok yüksektir, esnektir, kendi kendini inşa eder. Bu özellikler birinci doğada vardır ama ikinci doğaya oranla daha yavaştır evrenin diyalektiği ile işler. İkinci doğada insan toplumsallığının olması hızlı gelişimi sağlar.

Devam Edecek

Şehîd Bêrîtan Özgür Kadın Akademisi Demokratik Modernite derslerinden derlenmiştir.