Kadını sosyal bir gerçeklik olarak ele almak ve varlığını kendi gerçeğine denk tanımlanır hale getirerek kendisine ait olmayanı ortaya çıkarmak, kurtuluşun neye göre nasıl olması gerektiğini belirlemek gerekmekte.

Bu gerçekliği karşılayabilmek açısından kadın olma özgünlüğünün bilimsel ifadeye kavuşturulması cinsiyetçi bilim karşısında yeni bir adım, sistemle mücadelenin doğrusal zemininin oluşturulması anlamına gelmektedir. Bu anlamda REBER APO tarafından belirtilen “JINEOLOJİ” bir bilgi disiplini olarak tanımlanmayı ve örgütlenmeyi beklemektedir.

Bilim adına bu kadar konuşulan bir çağda kadının böyle yeni bir ele alışa yönelmesi ve mevcut sınırlarda kendi tanımı ve çözümünü bulamaması elbette anlaşılmayı gerektirmektedir. Bilgi-iktidar ilişkisi, bu anlamda bilgi üzerinde gelişen iktidarın tekeli kadını erkek egemenlikli bakış çerçevesinde tanımlamaya yol açmıştır.  Dolayısıyla toplumsal cinsiyetçilik bilim dünyasının kadın karşısında ki taraflı duruşundan ayrı ele alınıp değerlendirilemez. Tersine cinsiyetçiliğin alt yapısı, meşruiyet araçlarından en önemlilerden birisi bilimciliktir. Dolayısıyla Reber APO nun da belirttiği gibi “bilim cinsiyetçidir.” Cinsiyetçiliğin hiyerarşik çıkıştan beri iktidar ideolojisi olarak içerik ve anlam bulduğu gerçeği çözümlenmiştir. Dolayısıyla cinsiyetçiliğe dayanak olan bilim; erkek adına iktidar, kadın adına kölelik, kimlikte tanımsızlık, başkalaşma, kendine yabancılık, yaşam adına çarpıklık üretmenin aracı olmuştur. Devletçi-iktidarcı sistemin yaşadığı kriz, sürdürülemezlik hali, insan olmanın infilak ettiği toplumsal gerçeklik duruşunun ifade ettiği çözülme kuşkusuz en temelde bu gerçekliğe dayalı gelişmiştir. Fakat mevcut sosyal bilimler toplumsal çözüm üretmek gibi bir sorunu gündemine almadığı gibi sorunun esasını aydınlatmayı da elbette düşünmemektedir. Ya da kadın tanımında verili olanın ötesine geçemediği için bunu başaramamaktadır. Nedir verili olan; kadının aşk konusu yapılarak esasta aşksızlığın ifadesine dönüştürülen cinsel meta olmanın ötesinde gerçeğinin anlam ve içerik ifade etmemesidir. Kadın özgürlüğünün gelişim gösterdiği dönemlerde psikanaliz adına Freudçuluk bilim adına ayaklandırılarak kadın olmanın, insan kişiliği ve özelliği olarak tanımlanmanın ötesinde, cinsel güdünün belirleyiciliğiyle tüm varlığı başkalaşmış bir ifadeyle sadece bedenin istencine indirgenmiştir. Ne yapılmıştır bu şekilde; kadın özgürlük mücadelesinin gerekçeleri bilim adına ortadan kaldırılmak istenmiştir. Yani gerçekte var olmayan bir şeyin istenmemesi gerektiği belirtilmiştir aslında.  Bilim yapısı kadının mevcut statüsünden önemli oranda kadını sorumlu tutmaktadır. Erkek biyolojisinde şiddet, kadın da ise duygu hormonunun yoğunlukta olmasına dayalı şiddeti baskın, duyguyu edilgen kabul ederek sosyal roller tanımını cinsiyetçiliğin ideolojik içeriğine denk hale getiren bilim sosyal Darwincilik yapmaktadır. Güçlü olan güçsüzü yönetir, ezer, yer, yok eder, bunu doğa kanunu olarak sunar ve kadın statüsünü bu sınırlarda tanımlar. Kaldı ki şiddetin güçlü, duygunun zayıf kabul edilmesinin alt yapısı saldırıyla tahakküm üretip özgürlüğü güçsüz gösteren iktidarcı zihniyetin literatürü, sözlük bilgisidir. Bilim dünyasının bilinen önde gelenleri kadın hakkında hep aşağılayıcı, küçültücü tanımlarda bulunmuşlardır. Tüm bunlar bir araya getirildiğinde “bilim” dünyasında hiç “bilinmez” olanın kadın gerçeği olduğu görülmektedir. Denilebilir ki Bilimin cehaleti mevcut sorunun temel nedenlerindendir.

Öte yandan toplumsal cinsiyetçilik şeklinde yapılan çözümlemelerin pozitivist niteliği REBER APO tarafından da eleştirilmiştir. Nedir pozitivistliği; gerçekleri bir birinden kopartarak sorunu tanımsızlaştırmak bir yönüdür. Diğeri mevut olguyu yani statüyü sorunlu bulmakla birlikte bunun nedenini güncel sınırlarda arar.  Tarihsel gerçekliğe indirgeyemez çünkü pozitivizmin tarih bakışı ölüdür, yaşanmış geçmiş olay yığınlarıdır. Bu nedenle toplumsal cinsiyetçi çözümlemeler önemli oranda çıkışsızlık yaşamaktadır. Aynı şekilde evrensel kanunları topluma uyarlayan pozitivist bakış olguyu tek doğru ve değişmez kabul eder. “Gerçeklemiş olan kadının verili haliyse o zaman bu değişmezdir, dolayısıyla kadın özgürlük mücadelesin gereği yoktur” sonucu iyi niyetlicede yaklaşılsa ulaşılacak sonuçtur. Mevcut sosyal-kültürel gerçeklik içerisinde yaşamak, sistemin küskün sakinleri olmak yeterli bulunabilir. Daha da ayrıntılandırılacak bu durumlar kuşkusuz feminizmin çerçevesini daraltmakta, sistem sınırları dışında bir çıkış yapmasına imkan tanımamaktadır. Feminizm bu anlamda soruna bir bakış olma niteliğini taşımakta birlikte kendi içinde ciddi yetersizlikler yaşamaktadır. Soruna sınırlı bakmak, bilimciliğin verili sınırlarını aşamamak kadın kimliğini daraltmaktır. Dolayısıyla kabul edilmese de kadının köleliğini biyolojik farklılığına dayandıran sözde bilimsel tezlerin sınırları aşılamamaktadır. Feminizm kendi örgütsel tanımı itibariyle de bu gerçeği yansıtmaktadır. Liberal feminizm, Marksist feminizm, anarko feminizm, varoluşçu feminizm vs tarzında genel ideolojik bakışların kadına uyarlanması sınırlarıyla yaklaşmak özgünlüğün, dolayısıyla kadın ihtiyacının açığa çıkarılmaması, bir kere kadın olmaya ortak bakılmamasını ifadelendirmektedir. Bu nedenle çözüm adına ortaya konulan ve etrafında örgütlenilen gerçeklik cinsel kimliğin belli yönleriyle aşındırılmasının ötesine geçememektedir. Kadının toplumsal niteliğini göz ardı etme kadını verili sınırlara hapsetmektedir. Kısaca feminizm önemli çaba ve soruna yaklaşımda radikal niyeti barındırsa da nitelik itibariyle çözümden uzaktır, ciddi anlamda yenilenme ihtiyacı vardır. Neye dayalı yenilenecek; doğru yapılandırılmış, yanlışı ayıklanmış bilgi üzerinden. Feminizm JINEOLOJİ disiplinine dayalı yeni bir içerik ve anlam bulacak.

Bu noktada jineolojinin nasıl bir bilim disiplini olacağı, neyi eleştireceği ve neyi içereceği önemli olmaktadır. Kuşkusuz şu an kesin bir tanım ve sınırlar belirlemek çok fazla imkan dahilinde değildir. Hem yeni örgütlendirilen bir alandır, hem de bilginin dinamikliği üzerinden değişime ve gelişime açık bir alan olarak kendi kapsamının sınırlarını biriktirdiği bilgi oranında genişletecektir. Sosyal bilimler kapsamında yer alacak jineolojinin temelde iki amacı öne çıkmaktadır. Sorunu görünür kılmak ve çözmek. Her iki amacı da zaten sosyal bilimin kesin eleştirisini gerektirmektedir. Öncelikli olarak sorunu görünür kılmak kadının ne olduğu ve ne olmadığını ortaya çıkarmakla mümkündür. Kadın biyolojisi mevcut statünün nedeni olarak gösterildiğinden jineoloji varlık bilimiyle ilişki içerisinde kadın biyolojisinin gerçekte neyi ifadelendirdiğini aydınlatmalıdır. Evrenin var olma hali ikili niteliğe dayalıysa ve bu farklılık varlığın devam ettirilmesinin koşuluysa, farklılığın ortadan kalkarak kesin aynılaşmanın sağlanması durumunda ortaya çıkacak olan varlığın sonlanması, sürdürülemezliği ya da bu anlama gelecek bir sapma hali olacaksa doğru kabul edilmesi gereken evrenin oluşum gerçeğidir.  Yani varlığın ikili hali doğal ve doğru olandır. Bu anlamda kromozon düzeneği itibariyle dişi olanın eril olanı kapsadığı, eril olanın böyle bir niteliği olmadığı da bilinmektedir. O zaman dişiliği tamamlanmamış erillik, bu anlamda eksiklik kabul etmenin izahı varlığın farklılaşmayı gerektiren yapısı olamaz. Dolayısıyla mevcut kadın statüsünün nedeni biyolojisi olamaz. O halde kadın, zayıf, bakılması gereken, erkeğin aşk sahtekarlığı temelinde yüklediği anlam ve özelliklerle varlık ve tanım bulan, kendisine bakanın pozitif ya da negatifliğiyle değişken olan, bugün tapınılan, yarın gereksiz olan değildir. Yani öznenin fırçasından tabloya yansıyan, sadece belirlenen değildir kadın. Evinin kadını, çocuklarının anası, evin zorunlu emekçisi, reklam aracı, cinsel meta olarak baştan çıkartıcı, alınıp satılan tasarrufu erkeğe ait bir gerçeklik değildir kadın. O halde varlığını netleştirirken kadına yüklenmiş tüm statülerin bir tarafa bırakılması kadının beden-düşünce-duygu bütünlüğü temelinde kişiliğinde biriktirdiği toplumsallığın gerçek ifadesiyle araştırmaya konu edilmesi gerekir. Böylelikle kadına ait kılınmış olunan bütün bu statülerin gerçekte nereden kaynaklandığını tespit etme imkanı doğar. Ve elbette devletçi-erkek egemenlikli zihniyet ve onun yol açtığı sorunlar görünür kılınır. Bu anlamda kadın statüsünün kesin ve gerçek nedeninin bilgisine ulaşılır bu şekilde. Jineolojinin öncelikli olarak ele alması gereken konu budur.

Kadının sömürgeleştirilmesinin en fazla örgütlendirildiği, bu anlamda kendi gerçek doğasına aykırı olarak tamamen tahakküm altına alınan ve buna dayalı olarak sorumsuzca yaklaşım alanına dönüşen cinselliğin yeniden yorumuyla birlikte yaklaşım düzeltmesi jineolojinin görevlerindendir. Hiçbir canlıda varlığını sürdürmek dışında cinsel güdüye sürekli bir rol verilmezken insan gerçeğinde cinselliğin varlığını sürdürmenin ötesinde bir içeriğe ve işleve kavuşturulması elbette güdünün varlık amacına terstir. Bu tersliğin nedenini anlama, araştırma ve gerçeklik sınırlarının ortaya çıkarılma ihtiyacı vardır. Nihayetinde iktidarın tahakküm alanı olarak işlev ve anlam bulduğu açıkça ortadadır. Kadının cinsel kimliğine sıkıştırılması ve zevk aracı, çocuk makinesi gibi rollerle yüz yüze bırakılması insanın doğasına yatkınlık, bu anlamda bilimsel bir gerçeklik hali değildir herhalde. Bu sorun sosyolojik açıdan kadının düşürülmesiyle birlikte tüm toplumun düşürülmesi, toplumsal hakikatin saptırılması, zafiyetler temelinde insanın yürütülmeye müsait hale getirilmesi vb çoğaltılacak sonuçlar doğurmaktadır. Yine dünyanın kaldırılabilirlik sınırları üzerinde gerçekleşen nüfus sorunu bu durumdan kopuk ele alınamaz. Hanedan ideolojisi iktidarın kendisini çoğaltım alanıdır ve kadın bedeninin tüketilmesi üzerinden geliştirilir. Fazlasıyla cinsel kullanıma maruz kalan kadının bedensel, ruhsal açıdan sağlam olması beklenemez herhalde. Bu açıdan cinsel güdünün kendi işlevine denk tanımlanması kadar, bu konuda söz hakkının kadında olması ulaşılması gereken bir sonuçtur. Çünkü cinselliğin sonuçları kadın açısından somut sorumluluklara dönüşmektedir. Öyleyse kadın karar veren durumunda olmak durumundadır. Böyle bir durum tecavüz kültürü karşısında son derece etkili bir duruştur. Reber APO’nun da belirttiği gibi cinselliğin kullanım hakkının kadında olması kadının tam bağımsızlığını, tam eşitliğini ve özgürlüğünü gerektirir. Verili olanın sürdürülmesi üzerinden kadınının söz hakkı sahibi kılınması ulaşılacak sonucu pek değiştirmez. Çünkü verili kadın hanedan ideolojisinin nesnesidir. Buna dayalı olarak bağımsızlığı ve özgürlüğü kısıtlanmış bir kadının iradeli karar verme zemini zaten yoktur. Demokratikleşme ve buna dayalı örgütlenmenin koşulu da kadının tam özgürlüğüne dayalıdır. Erkek egemen sınırlarda varlığı tanımlanan, ya da kendisini tanımlayan bir kadınla demokratik katılım ve karar yetisinin iradeye dayandırıldığını söylemek ne sosyal, ne de siyasal açıdan inandırıcıdır. Bu açıdan kadının varlık olarak tam bağımsızlığını ve özgürlüğünün gerekliliğini açığa çıkarmak ve bunun için mücadele stratejisi belirlemek önemlidir. Bu kapsamda Jineoloji bir bilgi disiplini olarak ulaşacağı doğruları çözüm niteliğinde sunacaktır.

Buradan hareketle jineolojinin sorunun çözümünü de amaç edindiği açığa çıkmaktadır. Sosyal bilimler bu noktada da ciddi yetersizlik yaşamaktadır. Jineoloji bu duruşun eleştirisi üzerinden gelişir. Bilimsellik adına olan üzerinden değerlendirme yapan ve olması gerekenin alanına girmeyen, böyle bir yaklaşımı bilimsel bulmayan anlayış insanlığın bilgi birikiminin toplumsal sorunlarını gidermede kullanılmaması, bu anlamda mevcut sorunlu durumun sürdürülmesine zemin olunmasına yol açmaktadır. Yani tarafsızlık adına geleceğin nasılıyla ilgilenmeyen sosyal bilim aslında iktidarın gelecekte de sürdürülmesinin en sağlam dayanağıdır, bu gerçeğin tarafıdır. Felsefeyi bilim tanımının dışına itmek, insanın yaşamı anlama arayışını tüketmek, insanı yaşamdan, anlamdan kopartmak, dolayısıyla yaşam adına topluma mevcut olanı sunmak insanlık adına özgürlük doğurmaz, nitekim doğurmadı. Jineoloji mevcut olanı incelerken çözümü amaç edindiğinden olması gerekenin perspektifine de sahiptir. Çözüm yaklaşımını yaşamın anlamına dayandıracağından felsefe bilimiyle ilişki içinde olmak durumundadır jineoloji. İnsanlığın anlam birikimini temel bilgi kabul eden jineoloji canlı tarih anlayışıyla sorunları tarihte arar, çözümünü şimdileştirir ve şimdi de açığa çıkarılan doğrularla gelecek yaratmanın alt yapısını oluşturur. Yaşamın bu temelde kesintisizliği, zamanın oluşturuculuğunun iktidarcı sistem aleyhine gelişmesi jineolojinin çözüm perspektifine dayalı anlam ve içeriği kapsamındadır.

Ahlaki ve politik toplumun temel öğesi olarak kadın, buna dayalı kadın bilimi etiği, yani ahlak teorisini kendi alanı kapsamında görür ve bu temelde toplumun ortak vicdanı olarak etiğin insanlığın anlamı olan özgürlük değerlerine dayalı gelişimini esas alır. Özgürlük ahlakı toplumsal var oluşun ve bir aradalığın temel dinamiklerindendir. Toplumsallaşmanın esasını oluşturan kadının bu alanın iktidarcı ideoloji olarak cinsiyetçiliğin yüklediği anlamsızlıklardan arındırması ve özgürlük değerlerini belirginleştirerek gelişimini sağlaması elbette temel sorumluluktur. Böyle davranmak kadının kendi varoluşsal gerçeğine denk bir yaklaşım olur. Estetik güzellik teorisi olarak reklam dünyasının pervasızlığı altında zaten tanım ve kullanım itibariyle kendisiyle en fazla çelişik hale getirilmiştir. İktidarcı zihniyetin güzellik anlayışı, biçime ve dışarıdan bakanın istemleriyle şekillenişe dayandığından tanımsız ve çirkindir. Bir kadının beden yapısının, burnunun, dudağının, saçının, kaşının, gözünün yıllık güzellik uzmanları diye tanınanlarca belirlenmesi güzellikten yoksunluğu ortaya koymuyor mu? Ten renginden dudak biçimine kadar sözde uzmanın talepleriyle sürekli şekil değiştirmek modernitenin aymazlığından öte bir gerçeğe denk düşebilir mi? Yani bir kadının ya da doğanın, herhangi bir şeyin dışarıdan bakanın istemleriyle şekillenmesi zaten varlığın başkalaşımını, dolayısıyla doğal olandan sapmayı, uzaklaşmayı getirir. Yapaylaşan güzel olabilir mi? Güzellik alanını gerçek anlamına kavuşturmak “iyi, güzel, zeki, doğal” bağlantısını doğru kurmak kadın açısından var oluşsal bir yaklaşım olarak jineolojinin görevidir. Dolayısıyla etik ve estetik kadın biliminin dalları olarak gelişmek durumundadır.

Aynı biçimde ekonomi kendi tanımı ve içeriğine ters bir yapılanma olarak kapitalist moderniteyle insanın ihtiyaçlarından en fazla kopuşu yaşayan alan olmaktadır. İhtiyaçların karşılanma faaliyeti olarak tanımlanması gereken ekonomik alanın geliştirici gücü olan kadını bugün vardırıldığı nokta her parçasının ayrı sunum malzemesine dönüştürülmesiyle sektöre dönüşmesidir. Haliyle bu tablo ekonomik alanın neye dönüştüğünü çarpıcı olarak ortaya koymaktadır. Ekonomik faaliyetler ihtiyaç karşılamamakta, ihtiyaç olmayana toplumu mecbur ederek insan emeği ve zekasının ürünü olan gelişmeleri insanlığın aleyhine kullanmanın açık örneğine dönüşmektedir. Endüstriyalizm ekonomik alanın ideolojik tahakkümü olarak insanın ve ihtiyacın tam karşısındadır. Dolayısıyla jineoloji sosyal bilimin bir dalı olarak tanımlanan iktisadı kapsar ve ihtiyaçların karşılanmasına dayandırılmış bir anlayışın gelişimi için bu alanı dönüştürmeyi insan ihtiyaçlarının görünür kılınması üzerinden geliştirir. Jineoloji endüstriyalizmin karşısında insanlığın temel ihtiyaçlarını açığa çıkarma, tanımlama ve ekonomiyi bu ihtiyaçların karşılanması faaliyetine dayandırmayı temel sorumluluk ve somut çalışma olarak geliştirebilmelidir.

Jineoloji tarih bilimiyle ilişki içinde olmak durumundadır. Reber APO “neden tarihe sürekli gidiyorum, çünkü sorunlar çözülmemiştir” derken zamanın sürekliliğiyle tarihin bütünlüğünü ifadelendirmektedir. Bu anlamda daha önce de belirttiğimiz gibi kadın özgürlük sorununu tarihe dayandırmak çözüm gücünü geliştirir. Olaylar zihniyetten kopuk gelişmediği gibi sonuçları sadece o dönemlerle sınırlı kalmamıştır. Devlet kurumlaşmış iktidar olarak herhalde tarih bütünselliğinde ele alınmayı gerektirir ki gerçeği görünür olsun. Tarihi ölü kabul etmek sorunları gizlemek isteyen iktidarcı zihniyetin yaklaşımıdır. Bilimin iktidarcılığı sosyal bilimlerin de hastalığıdır. Jineoloji aynı zamanda bunun eleştirisini en güçlü yapmanın ve doğru olanı ortaya koymanın çalışması olmak durumundadır. Buradan hareketle antropolojiyle hem eski toplumların doğru tanımlanması, hem de kültürel antropolojiyle toplumsal gelişimin temel öğelerinin anlaşılması açısından ilişki içinde olmak jineoloji açısından da bir ihtiyaçtır. Bunu yaparken sosyal bilimlerin kendi dalları arasındaki kopukluğu gidermenin ve alanı bütünlüklü hale getirerek insan ve toplum gerçeğini bütün yönleriyle tanınır hale getirmenin temel çalışması olacaktır. Dolayısıyla bu anlayışa dayalı bir bilgi disiplininin gelişmesi sosyal bilimin mevcut çıkmazını aşmaya yol açacaktır. Dolayısıyla jineoloji sadece kadınla ilgili değil, kadın eksenli bakışın bilimsel temele kavuşmasıyla tüm toplumun sorunlarını, esasta da yaşamın anlamını içeren bir nitelikte olacaktır.

Doğa kadının yaşamdan ve özgürlüğünden uzaklaştırılmasıyla birlikte insandan uzaklaştırılan, denetim altına alınan bir alandır. Parçası olunandan koparılmak insanı önemli oranda tanımsızlaştırdığından yabancılaştırmıştır da. İnsan zihniyeti, yaşam tarzı evren-insan denkleminin çok uzağındadır. Böyle bir idrakten yoksunluk daha fazla yabancılaşma ve doğayı tahribe yönelmenin esas nedenidir. Kuşkusuz idrak edebilmenin ortadan kalkması kendiliğinden gelişmedi. İktidarcı zihniyet ve kurumlaşmasının “kadın doğa gibidir” tespiti her ikisinin de kendisine sunulan bir alan olduğunu beyan etme tutumudur. Doğaya ne yapıyorsa kadına da aynısını uygulamaktadır, ya da terside doğrudur. O halde insanın yabancılaşması sapmanın ürünüyse jineoloji kadın doğa, insan doğa bağını gerçek ifadesiyle ortaya koymalıdır. Bu anlamda jineoloji en temelde ekolojiyle ilişki içerisinde, bu alana duyarlı hatta ortak bir çalışmayla kendi ilgi alanını örgütleyecektir. Özgürlük sorunu kadın-doğa diyalektiğini iktidarın bakışıyla değil özgürlüğün bakışıyla yeniden ele alışa dayalı çözüm bulabilir. Bu konuda söylenecek çok fazla şey vardır ve jineoloji kapsam itibariyle elbette bunlara daha derinlikli yaklaşacaktır.

Sosyal bilimin diğer bir dalı olan siyaset bilimi topluma ve yaşama rağmen üst yapıyı inceleyen bir dal olarak örgütlendirilmektedir. Devletleri, kurumlar arası ilişkileri siyaset olarak değerlendirirken sivil toplum tanımı ve siyaset yapma biçimini de aslında devlete meşruiyet kazandıran alt yapı şeklinde ele almaktadır. Toplumun ortak irade ve akıl gücü olarak politikayı eksenine almayan siyaset bilimi kadın varlığının sivil toplum iradesinin çok uzağındadır. Dolayısıyla kadını, toplumu, yaşamı incelemek, doğru bilgiye dayalı açığa çıkarılmış gerçekliği irade olarak görmek jineolojinin siyaset bilimine getireceği yeniliktir.  Toplumsal gerçeği merkez alan jineoloji siyaseti iktidar alanı olmaktan çıkarmayı amaç edinmelidir. Bu anlamda jineoloji siyaset biliminin karşısında eleştirici ve düzeltici bir işlev ve role sahiptir

Jineoloji bir sorunu görünür kılarken ve çözümünü amaç edinirken kadın hareketlerinin mücadele perspektifinin dayanağı olarak bu hareketlerin teorik ve programsal ihtiyaçlarını karşılayan bir alan olmak durumundadır. Jineoloji bu anlamda soruna müdahale niteliği taşımaktadır. Eğer bir sorun özgürlükten yoksunluğu getiriyorsa ve bunun nedeni biliniyorsa bunu değiştirmek sorunu görünür kılanın, yani bilimin sorumluluğudur. Bilim de etik sorumluluk buna dayalı gelişmeli,  bilimin yararlılığının ve neye hizmet ettiğinin ölçüsü böyle tanımlanmalıdır. Olması gereken buysa jineoloji soruna müdahalesini kadın hareketlerini güçlü teorik çerçeveye kavuşturup program stratejisini belirlemeyle gerçekleştirir. Bunu yaparken bilimde somutluğu geliştirmeye öncülük yapmış olur. Aynı şekilde soruna müdahalesini akademik çalışmalarda yoğunluk kazanmayla sağlar. Bilimin mevcut hastalıklı hali, soyutluğu, çözümsüzlüğü, bilginin neye, kime hizmet ettiğiyle ilgilenmemesi, bu anlamda etik yaklaşımındaki zayıflığı bakış ve zihniyet sorunundan kaynaklıdır. Haliyle bilimin sorunlara yaklaşımını belirleyen iktidarcı zihniyettir. Dolayısıyla yeni bir bilimsel disiplin bilimsellik anlayışına eleştiri üzerinden gelişiyorsa kendisini akademik çalışmalara kavuşturarak, bu zeminde örgütleyerek zihniyet dönüşümünü mücadele konusu olarak belirlemiş olur. Jineoloji çözümün pratikleşmesini her iki ayağa dayalı örgütlerse elbette bilimde somutluğun ve değişimin gelişime yol açmasının ve bunun çözüm üretmesinin esasını oluşturması kaçınılmazdır. Reber APO nun jineolojiyi bu anlamda sosyal bilimlerin esası olarak tanımlaması anlaşılırdır.

Edinilmiş doğru bilgiyi sistem karşısında dönüştürücü güç olarak kullanamayan bazı akademik çevrelerin temel hastalığı teoride uygarlığı reddetmelerine rağmen uygarlığın sınırlarında yaşamı benimsemelerinden kaynaklıdır. Uygarlığın son ideolojik biçimi olarak liberalizm bu türden eleştiren ama sistem dışına da çıkamayan çevrelerin varlığını kendisini sürdürmenin teminatı olarak görür. Çünkü karşısındaymış gibi söylemlere rağmen yaşam tarzını modernite sınırlarında belirlemek, alternatif üretmemek moderniteyi meşrulaştırır.  Jineoloji bir bilgi disiplini olarak böyle bir durumla karşılaşmak istemiyorsa uygarlıkla ve moderniteyle arasına mesafe koymak durumundadır. Çünkü jieolojinin amaçladığı modernitenin uygarlığa dayalı gerçeğini değiştirmektir. Aynı zehirden içerse aynı şeye dönüşür, farklı doğsa bile moderniteyle aynılaşarak ölür. Bu anlamda doğrunun ifadesini yaşam biçimi olarak benimsemek sosyal bilimler açısından yeni bir yaklaşımdır. Mevcut olanla yaşanmıyorsa o zaman gerçek yaşam günlük üretimle açığa çıkarılmalı ve bu üretimin biriktirilmesiyle mevcut olan aşılmalı, gerçek olan tüm insanlar adına “an” da yaşanılır kılınmalı.

Kuşkusuz jineolojiyi daha geniş tanımlamak mümkündür ama esasta da jineolojinin karakter özelliklerini tanımlamaya çalışırken jineolojinin cesarete ve öz iradeye dayalı gelişmesine ihtiyaç olduğunu söylemek gerekir. Çünkü bilim cinsiyetçiyse ve kadın sorununu şimdiye kadar görünür kılmadıysa jineolojiyi bir bilim disiplini olarak kabul etmesi ve buna göre kendini hemen değiştirerek, hemen sorunların çözümünde ortaklaşmaya çalışması, hemen özgürlük sosyolojisiyle olması gerekenin inşasına girişmesini beklemek çok olası değil. Muhtemelen jineolojiyi meşru kabul etmeyecektir, verili bilim jineolojinin tezlerini boşa çıkarmayı esas alacaktır,  tarih bakışını fantezi yapmakla, gelecek inşa çabasını taraflılıkla suçlayacaktır. Dolayısıyla bu alan jineolojinin cesaretine tanıklık etmeyi beklemektedir. Kendisini güçlü ortaya koyarak verili olanın sınırını aştığı oranda kadın sorununun bütün dünyada görünür kılınması demek, aynı anda çözümünün de ihtiyaç olarak doğması ve buna dayalı mücadelenin gelişim göstermesi demektir. Bu anlamda kadın özgürlük mücadelesinin hızla evrenselleşmesi jineolojinin toplumlara mal olarak yaygın gelişimiyle bağlantılıdır. 21. Yüzyıl bu anlamda bir kadın yüzyılı olmaya daha fazla adaydır. Kadın olmak bu noktada daha fazla cesaret ve heyecan vericidir.  Kadın özgürlük mücadelesi yeni aşamasını Reber APO öncülüğünde daha geniş bir sınıra dayandırmıştır. Bunun bilinci ve sorumluluğu temelinde kadın olmanın anlam derinliğiyle karşılıyoruz jineolojiyi.

  Şafak Aryen