Güneybatı Kürdistan’da Kadın Suriye’de, Kuzey Kürdistan’dan gelişen göçlerin de etkisiyle yoğunlaşan Kürtler, nüfusun %8’ini oluşturmaktadır. 1963 darbesiyle iktidara gelen BAAS partisi Kürtleri, kültürel, tarihi, etnik varlığını inkâr etmek yoluyla tahakküm altına almış ve Araplaştırma politikalarını uygulamıştır.
1980 yılında yapılan anayasa değişikliği Kürtlere karşı belli bir yumuşamayı getirmiştir. Ama Kürtlük ev içiyle sınırlı, gizli, köşede kuytuda açığa çıkabilen bir olgu konumuna indirgenmiştir. Güneybatı Kürdistan’ın genel yapısına baktığımızda Türkiye ile sınır olan yerlerde Türk kültürünün, Güney Kürdistan’a sınır olan yerlerde ilkel milliyetçiliğin etkisi görülürken Arap nüfusa yakın yerlerde ise yoğun Araplaşma dikkati çeker. Tarımın ekonomik hayatı ağırlıklı olarak belirlediği Güneybatı Kürdistan’da üretimin tamamına yakını kadın elinden geçmektedir. Kadının eğitim düzeyi zayıftır ama ilkokul düzeyinde bir egemen eğitimiyle kendini yeterli görme yaygın bir yanılgı olarak yaşanmaktadır. Güneybatı Kürdistan kadını kapalı ilişkiler içindedir. Mevcut egemen sistem içinde kendini bir bütün var edememe aileyi tek sığınak haline getirmiştir. Sistemin batılılaşma ve kapitalizmi geliştirme adımlarına bağlı olarak belli bir değişim yaşansa da bu değişim biçimsel olmakta ve Kürtler feodal değer yargılarına bağlı yaşamaktadır. Belli bir sosyal düzey yansıması olsa da her şeye rağmen aileyi seçen kadının dinsel ve toplumsal geleneklerin baskısına boyun eğdiği, sistem karşısındaki sınırlı tepkilerini bir direnişe dönüştüremediği ve sistemiçileşerek yaşadığı söylenebilir. Güneybatı Kürdistan kadını için ailesel bağlar hayati bağlardır. Özünde kendi olamamanın, kendini gerçekleştirememenin ve bağımlılığın bir göstergesi olan bu bağlar her ne kadar bir tercih gibi yansıtılsa da bir mecburiyetin, boyun eğmenin sonucudur. Kısmi kapitalist gelişim Kürtlerin asimilasyonunda belli bir rol oynamıştır. Suriye rejimi Kürtlere Araplaşma şartıyla kapitalizmden faydalanma hakkı verdiğinden bu durum Güneybatı Kürdistan toplumunda ulusal ve kültürel anlamda erimeyi, yurtseverlik değerlerinden uzaklaşmayı getirmiştir. Güneybatı Kürdistan kişiliğinin kendi özünden uzaklaştırılmaya, Araplaştırılmaya rağmen ısrarla yaşadığı çelişkisizlik çok trajik ve çelişkili bir durumdur. Çelişki yaşanmamasının bir nedeni, Kürdistan’ın en küçük parçası olmasından kaynaklı kurtuluş girişimlerini diğer parçalardan beklemesi, kendini dışarıdan gelecek müdahale ve mücadelelere kilitlemesidir. Güneybatı parçasındaki halkımıza yurtsever halk demekten çok dost denmesi dahi bu kesimdeki halkımızın kendisini mücadelenin temel bir öğesi olarak görmediğini göstermektedir. Devlet yapılanmasına düşman olma, onu düşman olarak karşısına alma gerçekleşmemekte, onun farklı bir parçası olarak yaşamak kabul edilmektedir. Evde Kürt, dışarıda Arap olma bir çelişki değil normal yaşam kuralı gibi görülmektedir. Kadının bu konumu köleliğini derinleştirmektedir. Batılılaşma eğilimiyle reformize edilen toplumsal değer yargıları bir ilerleme gibi algılandığından, kadının sisteme karşı tepkilerini törpülemektedir. Güneybatı Kürdistan kadınının köleliği derinden yaşaması, onun sistem kurumlarına alıştırılarak cinssel, sosyal, kültürel, fiziksel, siyasal duyargalarının yok edilmesindendir. Özgürlük arayışları gelişkin olmadığından çelişkiler cılızdır ve ona biçilen toplumsal rolü oynamak, belirlenen davranış kalıplarını günlük olarak uygulamak yaşamak için yeterli görülen bir durum olmaktadır. Köleliği öyle derinden yaşayıp benimsemiştir ki özgürlük sorunu karşısında büyük bir yüzeyselliği, kendini tanımaktan uzaklığı yaşamaktadır. Düşünmekten uzaklık, bütünsel ruhsal yapılanmadan kopuk olarak yaşamaya alıştırılan kadının mevcut durumu, kendi kendini mahkûm eden gardiyanınkine benzemektedir. Kendi gerçeğinden kaçış özentili bir duruşu ortaya çıkarmaktadır ve bu durumda kendini çözümlemek giderek zorlaşmaktadır. Devletin büyüklüğü Güneybatı Kürdistan kadınında içselleştirilmiştir. En çok ezilen, eritilen kesimlerin dahi tek parti rejimiyle, BAAS yönetimiyle, erkek egemenliğiyle, geri geleneklerle, babasıyla, kocasıyla, abisiyle güçlü bir çelişki yaşamaması hatta kırılmış bir iradenin varlığını ve özgürlük sorununun derinliğini göstermektedir. Sistemin aynılaştırmasından kaynaklı kız çocuklarının okuma oranı belli oranda yükselmişse de bunu bir bilince dönüştürme olmadığından sistemin terbiyesi bu okullar yoluyla sağlamlaştırılmış olmaktadır. Aşiret olgusu da birçok olgu gibi aşılmamış ama belli bir aşınmaya uğramıştır. Oysa aşiretler arası ilişkilerde özellikle kadın ve aile söz konusu olduğunda yeniden ortaya çıkan bu anlayışın çözümlenmesi gerekmektedir. İradesiz bırakılan kadın derin bir uykuda gibidir. Ona bırakılan aile ve erkek-koca, kadını erkeğe ve aile olgusuna bağımlı kılmıştır. Erkeğe bağımlılık Güneybatı Kürdistan kadınında erkek karşısında özgürlükten uzak bir duruşu, günlük yaşamın ayrıntılarına inen bir kadınsı gelenekselliği ve kendini erkeğe kabul ettirmenin basit çabasını ortaya çıkarmıştır. Çelişkilerden kaçış ve yüzeysellik, anlık, tekdüze, sıradan bir yaşam tarzına mahkûmiyeti geliştirmektedir. Çözümsüz, bağımlı kişilik yapılanması birey olmanın da engelidir. Erkeğin yaşadığı da kadından çok ileride değildir. Belli bölgelere göre ayrımlar oluşsa da genel olarak irade konusunda yaratılan kırılmayı, erkek dışa açılımdan dolayı daha derinden yaşamaktadır. Ve kadının yaşadığı durum, erkeğin kendini ifade ettiği tek alandır. Güneybatı Kürdistan kadınındaki kendi halinden memnunluk onun tarihsel-toplumsal olarak yaşadıklarını çözememesi, egemen sistemin verdikleriyle yetinmesinden de kaynağını almaktadır. Tüm bunlara rağmen Güneybatı Kürdistan’ın bazı yöreleri direniş kültürünü esas alarak, sistem dışında kalmayı başarmıştır. Bunlara en belirgin örnek Amude kadınlarıdır. Amude, Güneybatı Kürdistan’da özgün bir konuma sahiptir. İnsanlığın ilk yerleşim yerlerinden olması itibariyle burada oluşturulan komün yaşam anlayışı, tüm uygarlık etkilerine rağmen korunmuştur. Amude kadını, kendini kendi özüyle ifade etmeyi bilen, sistemin kurumlaşmasına bulaşmaktan kaçınan bir yaşamı kendine esas almıştır. Bu bölgede bugün dahi, kadının devlet kurumlaşması içinde yer aldığı tek kurum öğretmenlik kurumudur. “Teraziden ekmek yedikten sonra insan bozuldu” diyen Amude anaları bu sözle, uygarlığın insanı hesapçılaştıran, ticareti insan ilişkilerinin temeline yerleştiren ve çıkara dayalı bir anlayışı yaratan yanını çözümleme güçlerini de bizlere göstermektedirler. Amude’nin eski yerleşikleri olan kadında, kadın eksenli yaşam anlayışı belirgindir. Bugüne yansıması ekonomik bağımsızlığını sağlama, okuma yazma oranının yüksekliği şeklinde belirginleşmiştir. Yoğun olarak aydınlanma ve düşünsel yönden gelişim çabalarının olmasına rağmen sistem içine girme, kurumlaşmalarda yer alma şeklinde sistemiçileşme yoktur. Yaşamın ilk örülüşüne sahne olan bu bölge, güneybatı Kürdistan’da bilimlerin kökenine yol açan gelişmelerin de merkezidir. Bugün hala akademi benzeri tartışma alanlarının bulunduğu Amude, tartışarak gerçeğe ulaşma kültürünün etkisindedir. Bugün Amude delilerinden söz edilse de, Amude’deki delilerin sistemin akıllılığına girmeyen insan örnekleri olduğunu söyleyebiliriz. Kendi özünü korumak, düşünsel-sanatsal yönü geliştirmek, sistemiçileşmeyen yöre insanının gerçeğini yansıtmaktadır. 20.yüzyıl boyunca kapitalist uygarlığın etkisine alamadığı, etnisitenin paylaşımcı, ortak yaşam anlayışının belirgin olduğu bir alandır. Kadınların Güneybatı Kürdistan’daki özgün rengini Amude yanında Afrin kadınlarında da görebiliriz. Afrin kadını kendini ifade etmesini bilen, erkek karşısında kendi gücünü ortaya koyan bir şekillenmeye sahiptir. Gelinen aşamada ataerkil kurumlaşmanın etkisine girilmiş de olsa, belli bir gelişme, kendi iradesini her şeye rağmen ortaya koyma vardır. Toplumda otorite denilen özellikler Afrin kadınında vardır. Bu anlamda Afrin kadınının rolü ailede belirgindir. Afrin erkeğinin gölgede kalması, bölge kadınının aktifliğinden kaynaklıdır. Egemen sistem içinde bu yönler kısırlaştırılsa da az da olsa kendi dinamiklerini korumayı başaran bir şekillenme vardır. Cizre yöresi kadınında belirgin olan özellik emekçilik, toprakla bütünleşme ve kendi emeğiyle kendi yaşamını idame ettirme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Yine sosyalist akımların etkisi burada belirgin olduğundan okuma yazma oranı yüksektir ve oldukça yüksek bir siyasi bilinç vardır. Kubani yöresi, feodal olarak sıfatlandırılsa da uygar kapitalist sistem etkisinin girmediği bir yöredir. Uygarlık özelliklerinin dünyayı bir bütün işgal ettiği bir çağda bu etkinin dışında kalmak büyük bir direnişi gerektirmektedir. Bu direniş, bir nevi dogmatizm olarak adlandırılsa da, özünde sisteme girmeme çabasıdır. İnandığı değere büyük bir inatla bağlı olmak yöre insanının temel özelliğidir. Toprağa bağlılık, paylaşımcı, komünal yaşam özellikleri burada hala canlıdır. Bu özellikler temelde Kubani kadınının öncülüğünde yaşatılmaktadır. Kubani kadını, doğal komünal yaşamını koruma çabasıyla belli bir kapalılığı yaşasa da ahlaki toplum dinamiğinin, ahlaki örgünün yok edilemeyeceğini, bedeli ölüm de olsa, kendi şahsında kanıtlamaktadır. Tüm bu olumlu yanlar, olumsuz olan yanların aşılması mücadelesinde güç alınacak gerçeklikler olarak tarihimizde yer edinmiştir. Ağırlıklı eleştirel olarak ele aldığımız Kürdistan kadınının parçalardaki durumu bir bütün olarak özgürlüksel değerlere sarılmayı ve bu yönlü anlamı derinleştirmeyi gerekli kılmaktadır. Bunu gerçekleştirebilmenin bir yolu da kendi geçmişimizdeki kadınların yaptıklarına, Kürt kadınlarının kişisel yaratımlarına ve tarihe kattıklarına bakmak, bunları dönemleri içinde anlama kavuşturarak özgürlük iradesini tarihselleştirmektir. Her biri birer irade, birer duruş ve anlam olan Kürdistanlı kadınların özgürlüğün anlamına kattıkları, genel tarih bakış açısı içerisinde yutulmaya çalışılsa da bu mümkün değildir. Asıl olan, bugüne ulaşan ve geriye dönüp baktığımızda bizlere kim olduğumuzu söyleyen ve tarihin ayrıntıları olarak sınırlandırılan kadınları tanımak ve anlamaktır. SON Zeynep Kınacı Özgür Kadın Akademisi Yayınlarından


