Güney Kürdistan’da Kadın Güney Kürdistan, ülkemizin en fazla savaş alanına dönüştürülmüş parçasıdır. Burada yürütülen savaşların yoğunluğu, Güney Kürdistan halkımızın da savaşın etkisine göre şekillenmesini getirmiştir.

Savaşın uzun yıllar sürerek bir neslin ömründen taşmasının bir etkisi de sonraki nesillerin yaşamını savaşa göre örgütlemesini getirmesidir. Bu durum sosyal yaşam kadar bitki örtüsünü, toprağa yaklaşımı da etkilemiştir. İnsanlar günübirlik, yarın öleceği ihtimaliyle günlük tatminlerle yetinen, günlük getirileri bir fırsat olarak görüp kaçırmamaya çalışan bir yaşam tarzını oturtmuşlardır. BAAS rejiminin yıkılması ardın- dan her ne kadar huzur ortamı oluşmamışsa da güneyli Kürtler, kendileri için savaşın bittiğini düşünerek yeni örgütlenmelere gitmişlerdir. Şimdiye kadar önemsenmemiş görünen ağaç dikiminin dahi bu yıllarda yoğun olarak geliştirilmesi bir anlamda savaşsız toplumların daha güzel ve yaşanabilir bir dünya yaratma çabalarının yoğunlaşacağını göstermektedir. Irak devletinin nüfusunun %20’sini Kürtler oluşturmaktadır. 14 Temmuz 1958 yılında kurulan Irak Cumhuriyeti’nin tarihinde birçok darbe vardır. En son 17 Temmuz 1968’de BAAS partili subayların devirdiği hükümetin yerine Devrim Komuta Konseyi geçer ve Saddam Hüseyin o dönem cumhurbaşkanı yardımcısı olur. Arap BAAS partisi ulusal sosyalist bir partidir. Tek partili sistem esastır. Bir ülkede eğer farklı partilerin demokrasi mücadelesi yürütebilmesinin olanağı yoksa farklı kültürlerin özgürce yaşamasının olanağı da yoktur. Irak’ın durumu ve Kürtlerin yaşadıkları buna en uygun örnektir. Yoğun Araplaştırmaya karşı güney kadınının direnişi, dil ve kültürün korunmasını ve bugüne ulaşmasını sağlamıştır. Güney Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin başından geçen enfaller, toplu katliamlar, faili meçhule bile ihtiyaç duymadan yapılan sokak katliamları, bir halkın tarihinden, bir halkın insanının tarihinden taşacak kadar fazla ve bir o kadar da acı yüklüdür. Tüm bunlar Güney Kürdistan insanının belleğinde silinmez izler bırakmıştır. Enfallerden, baskınlardan, katliamlardan, sürgünlerden, zorunlu göçlerden en çok etkilenen yine Güney Kürdistanlı kadınlar olmuştur. Kitlesel infazlarda çok sayıda kadın ve çocuk, on binlerce sivil katledilmiştir. Halepçe’de katledilen on binlerce Kürt insanının yanı sıra, kimyasal saldırılardan yaralı kurtulan kadın ve çocuklar hastanelerden kaçırılarak öldürülmüştür. 1989 yılındaki son enfal olayında da kadın ve çocukları bırakıp erkekleri infaz ederek devlete karşı savaş potansiyeli olan kesimi yok etme temel politikası izlenmiştir. Balisan saldırısı son enfalden farklı olarak kadın ve çocukları hedef almış, öldürme ve işkencelerle erkek nüfusun iradesini kırmak amaçlanmıştır. Güney Kürdistan, tarihinde acıların ve zorlukların, katliamların, bitmek bilmeyen savaşların oldukça yoğun yaşandığı Kürdistan parçasıdır. Güney Kürdistan’da dar feodal aşiret yapısıyla İslami gelenek iç içe geçmiştir ve tüm bu toplumsal kaidelerin kendini gerçekleştirme alanı kadındır. Kırsalda her köy kendi iç dünyasında yaşadığından ulusal bütünlükten ziyade aşiretçilik güçlüdür ve bu parçalılık toplum bireylerine indirgenmiştir. Güney Kürdistan kadınının dünyası küçültülmüştür. Bitirilmeye çalışılan halk gerçeğinin durumunu kadın, tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Farklı yaşam arayışları ortaya çıkamayacak kadar bir sindirilmişlik, özgürlükten uzaklık, kölelik yaşayan kadın, sistemin en geri uygulamalarına tabi kılınmıştır. Bir Arap İslam geleneğinin yansıması olan kadın sünneti burada uygulanmaktadır. Bu yolla kadının cinsel anlamda mülkleştirilmesi, kendi fiziğine yaklaşım iradesinin dahi bırakılmayışı ve kadın cinselliğinin yok edilerek tam bir istismar aracı haline getirilmesi, bugün de başvurulan bir yöntemdir. Bu uygulama, kadının ruhsal, düşünsel dünyasının da ötesinde kadın fiziğine yönelimin göstergesidir. Kadına doğuştan yapılan bu müdahale onu cinsellikten koparma ve ait olduğu erkeğe bağlamanın bir aracıdır. Bunun yanında ekonomik olanakların çok sınırlı olması her şeyi ticaret konusu yaparken kadını da bir mülk haline getirmiş, fuhuş büyük oranda geliştirilmiştir. Sistemde etnik, dinsel, kültürel anlamda varolan çok renkliliğe rağmen tek renkliliğin dayatılması kadının iradesinde yıpranmayı derinleştirmekte, giderek onu sistemin tam bir kölesi haline getirmektedir. Sosyal, kültürel, siyasal anlamda kadının bir yeri yoktur. Kadında öğrenim düzeyi çok sınırlıdır ve mevcut olan da çarpık bir düşünsel yapı oluşturmuştur. Öğrenim düzeyinin gelişmesi bilinçlenmeyi çok güçlü sağlamadığından gelenekleri değiştirici güç olamamaktadır. Dünyası tamamen kendi sınırlarındadır ve bu sınırlı, kapalı, dar ve her şeyiyle kadının üzerinde olan sistemde kadın kendini ifade edememektedir. Güney Kürdistan’da yaşanan fiziksel, ruhsal, duygusal ve düşünsel katliamların yöneldiği kadın, yaşadığı çelişkilerin, aşiretlerin ve dini kaidelerin yıkıcılığı altında dilsizleşmektedir. Yaşanan sistem içi yozluklar katliamlarla örtbas edilmekte, namus bu örtünün bir adı olurken din ve aşiret çıkarları da diğer adı olmaktadır. Erkeğin himayesindeki kadın taciz, tecavüz, fuhuş, sünnet, töre cinayetleri, beşik kertmesi, berdel gibi uygulamalara maruz kalmakta, çoğu yerde bir eşya muamelesi görmekte ve baba olmasa da aile reisi yerini alan erkek çocuğun belirlediği sınırlarda yaşamaktadır. Güney Kürdistan erkeğinin sistem karşısında ezilmişliğini, egemen sistemin baskılarını kadından çıkarması, kadını tahakküm altına almaya çalışması, erkeğin iradesinde büyük tahribatlara yol açmıştır. Cinsellikten ve savaşmaktan başka bir yaşam seçeneği olmayan Güney Kürdistan erkeği bu tek seçeneği kendine uygulayarak, savaşarak her şeyi hak ettiği yanılgısını yaşamıştır. Peşmerge sistemi, erkeği büyük oranda iradesizleştirmektedir. Güney Kürdistan erkeğindeki özünde güvensiz, arabesk, yaşamla güçlü bağları olmayan, sıradan yaşayan ve yaşamında irade oluşturamayan tarz, kadın karşısındaki tahakkümcü, kuru gürültücü duruşuyla erkeği, kendini yaşatmaya çalışan çaresiz bir konumda tutmaktadır. Sömürgeci egemen dış sistemlerin etkileri çok fazla girdiğinden çarpık şekillenen erkek tam bir şekilsizliği yaşamaktadır. Özentinin çok fazla geliştiği Güney Kürdistan erkeğinde batıya yönelim oldukça yaygındır. Bu erkeğin dayattığı dünyada yaşamaktansa ölmeyi tercih ederek intihara yönelen Güney Kürdistanlı kadınların sayısı az değildir ve kadın intiharları hala sürmektedir. Ölüm, Güney Kürdistan kadınına bir kurtuluş kapısı olarak gösterir kendini. Çünkü içine sıkıştırıldığı dar, geri ve köleci dünyanın ona yaşam diye sunacağı bir parça anlamlı yaşam yoktur. Kadın bunu görmektedir ve bu dinsel, ulusal, cinsel, ekonomik baskıların dışında bir yaşam bulamamakta, çaresiz kalmaktadır. İradesi bırakılmayan kadın ya kader diye ona dayatılan yaşam işkencesine katlanarak mevcut yaşama razı edilecek ya da kurtuluş olarak gördüğü ölüm kapısından yanarak geçecek ve yaşadığı işkenceye son verecektir. Güney Kürdistan’da geliştirilen mücadeleler kadının konumunda köklü bir değişim yaratmayı amaçlamamıştır. Kendisini modern olarak tanıtan YNK’yi tanımak, bu parçalarda küçük burjuva-reformist tarzda kadına yaklaşımı anlamak açısından önem taşımaktadır. YNK, kadını sınıfsal yaklaşımı gereği bir meta olarak görmektedir. KDP’nin aşiret tipi örgütlenmesi ve köylü kökeni esas alan yaklaşımına karşın YNK’nin ön plana çıkararak metalaştırdığı kadın konuşabilir, siyasette yer alabilir ama toplumun dinamiğini oluşturacak düzeye getirilmez. YNK’de kadın siyasi alanda ön plana çıkarılarak erkeğin hizmetine sunulan işbirlikçi tiptedir. KDP’de ise kadına siyasal alanda yer yoktur. Çünkü her iki güneyli güç de ataerkil kültürü esas almakta, tüm kurumlaşmalara bunu yansıtmakta ve ilkel milliyetçilik yoluyla bir yandan parçalılığı derinleştirmekte, bir yandan da milliyetçilikten beslenen gerilikleri büyütmektedirler. Amerika’nın Irak işgali ve Saddam rejiminin devrilmesinden sonra Güney Kürdistan’da yaşanan rahatlama önemlidir. Bu durum güneyli güçlerin işbirlikçilik özelliklerinden kaynaklı batı merkezli bir değişimin biçimsel algılanmasına sıkıştırılmıştır. Uzun süren savaşlardan ve acılı katliamlardan bugüne gelen güney Kürdistan halkımız, savaşsız, Saddamsız bir yaşamı yaratmanın zorluklarını yaşamaktadır. Bu anlamda güney kadınında da belli bir dışa açılım görülmekte, fakat bunun içeriğinin özgürlüksel değerlerle doldurulması yapılacak çalışmalara ve yürütülecek mücadelelere bağlıdır. Mevcut Irak tablosuyla birlikte Güney Kürdistan tablosunda da eleştirilecek yanları sıralamaktan ziyade, bu alanda bugünden başlayarak yürütülecek çalışmaların kadın özgürlüğüyle bağlantılı olarak verilecek mücadelenin tüm ülkeyi etkileyeceğini belirtmek daha yerinde olacaktır. Devam Edecek… Zeynep Kınacı Özgür Kadın Akademisi Yayınlarından…