‘‘İnsan eli ile inşa edilen yine insan eli ile değiştirilebilir’’ altın kuralıyla hareket edeceğiz. İnşa edilenin değiştirilmesine, kadına dayatılan ideolojik teslimiyeti kırmakla başlayacağız. Kadına dayatılan ideolojik teslimiyetin inşa edilmişliğini biliyorsak artık bunu değiştirip yıkabiliriz.

Değiştirmeye ciddi bir ideolojik saldırı ve şiddet olan; yanlış isimlendirmelerimizden soyunarak ve kendi isimlerimizi koyarak başlayacağız. Yine kadınlık kimliği etrafında geliştirilen ayıplama, utanç duyma, yasaklama, karalama, hiçleştirme kültürü varoluşumuza yöneltilmiş uzun süreli kapsamlı bir ideolojik saldırıdır. Bu saldırının kimliğimiz üzerinde gerçekleştirdiği operasyonları algılayıp büyük bir öz güvenle varoluşumuzun öz savunmasını geliştirebiliriz. Cinselliğimiz başta olmak üzere, bedenimiz ve duygu gücümüze dayatılan aşağılamayı, metalaştırmayı ve pazarlamayı durdurmanın gücünü kazanabiliriz. Kadın bedeni ile aklını, ruhunu ve yüreğini ayrıştıran, parçalayan ve karşıtlaştıran teorileri çürütebiliriz. Erkekle kadını toplumsal doğanın diyalektik ikilisi olarak görmekten çok karşıtlaştıran ve birbirine karşı konumlandıran düalizmi aşabiliriz. Sağlıklı bir toplumsal varoluş sağlıklı bir kadın varoluşundan geçiyor. Eğer biz kendimize yolculuğun, bu ikinci yolunda varlığımıza dair tanımlamaları doğru yapabilirsek toplumsallığımıza da çıkış yaptırabiliriz. Bu noktada tanrıça ananın gücünün her birimizin toplumsal genlerinde yaşadığını bilmeliyiz. Öncelikle bu kültürün günümüzde de yaşatılmasının önemli olduğuna inanabilmeliyiz. Neolitik dönemde toplumu doyuran, koruyan ve sürdüren yeteneklerimize bugün de doğal olarak sahip olduğumuzu bilmeliyiz.  "Üzerinde yürütülen tüm bitirme çabalarına rağmen, kadın halen en cesur, direnişçi ve onurlu yaşam örneklerini sunabilecek potansiyele sahiptir. Harcanan tüm çabalara rağmen, cinsiyetçi toplum ideolojisi …kurumlaşmış değildir. Kadın eşitliği (farklılığı içinde) ve özgürlüğünün temel kıstas olduğu demokratik toplumun inşasında, tümü iç içe yaşayan bu zengin kültürel özellikler muazzam bir potansiyel ihtiva etmektedir.’’(92) Bu muazzam potansiyel, ancak sağlam bir öz güvenle aktifleştirilir. Çünkü kadın için en önemli güç kaynağı, her şeyden önce kendi içsel gücüdür. Bu yoksa ya da adım adım yaratılmazsa kendisine duyulan tüm güvenleri boşa çıkarır. Ana tanrıça kültürünün ve tarihsel süreç boyunca yaşamış güçlü kadın duruşlarının kaynağında sağlam bir öz güven vardır. Bu öz güvenden beslenen güçlü bir yaratıcılık vardır. Varoluşumuza yolculukta, dayanacağımız en temel güç kaynağı bu özgüven olmalıdır. Özgüvenli ana tanrıça kültür yaratımında kadın bedeni ve cinselliği etrafında bir kutsanma vardır. Kadınla bedeni bir bütündür, bedeninin doğurgan olması, güzelliği ve cinselliğinin bereketin kaynağı görülüp kutsanması o dönemde yaratılan kadın kimliğinin asal değerlerindendi. Ne kadın ne erkek bedeni aşağılanmıyordu, cinsellik tabu ya da günah değildi. Sonradan gelişip tüm hakimiyeti tek yönlü ele geçirecek olan erkek egemen akıl, tam da bu noktadan kadın varlığına saldırıyı odakladı, geliştirdi. Bedeni ile bir bütün olan kadınla bedenini bir birbirine karşıt ve düşman tanımlayıp kadın varlığına köklü bir parçalanmayı dayattı. Kadın bedensiz ve cinselliksiz kalırsa ancak günahtan uzak durabilirdi. Güzelliği başa bela bir kışkırtıcı, cinselliği erkeği önemli ve ciddi işlerinden koparacak denli ayartıcı ve tüm bedeni eksik erkek olduğu için sakat olan kadın tanrının ve onun yeryüzündeki temsili olan erkeğin denetimine alınmazsa büyük bir tehlikeydi. Kadının gücünün ve kimliğinin temel bazı özellikleri kadını vurmada kullanıldı. Ataerkil kültür gittikçe gelişen ve sistemlileşen bir ayıplama kültürünü inşa etti kadın etrafında. Kadınlık özellikle bedeni ve duygusallığı nedeniyle utanç duyulacak bir varoluş olarak lanse edildi. Bunlara zamanla tek tanrılı dinlerin tanrı buyruğu da gereken kutsallığı sağlayınca bu köleleştirme, aşağılama ve her türlü sömürüye açık kılma durumu kadına sahte bir varlık biçimi olarak dayatıldı. Kendisi olmaktan çıkarılmış her türlü işleme tabii tutulup varlık olmaktan çıkarılabilecek bir nesne, nesneleştirme kadının alnına egemenlikçi erkek aklın yönettiği eller tarafından kader diye yazıldı. Etrafında kutsallıklar gelişen kimlik bir yasaklama, günah, ayıplama, utanç kördüğümü haline getirildi. Ontoloji ‘‘Var olanın özü üzerine bilim’’ olarak tanımlanıyor. Kadın ontolojisi gelişecekse önce bu düğümleri çözmeyi başarması gerekir. Eğer insan önce var olup sonra kendisini tanımlayıp, özünü yaratıyorsa, kadın biyolojik varoluşunu-kendisini tanımlayıp özünü yaratmaya bu kördüğümlerden başlayacak. Her bir kördüğümün binlerce yıl önceki kaynağına inecek. Kadın arkeolojisi de bu kördüğümleri açmak için geliştirilecek.  Kadın‘‘varoluşunun varlık haline gelebilmesi için kimliğini ve özgürlüğünü kazanmış bir varlık olarak anlam ifade etmesi’’(93)gerekir. Kadın da diğer varoluşlar gibi yaşadığı sürece hep oluşum halindedir. Varoluşuna dair yeni bilgiler kazanması, bilinçlenmesi yeni olguları kapsayacak, varlık olmaya doğru adım adım örülecek bir süreci de başlatacaktır. Varlığının kendi olmaktan çıkarılmış, parçalanmış, aşağılanmış, ayıplanmış, sömürülen bir nesne olmadığının farkına varacaktır. Kolektif öznelliğini ve kimliğini geliştirme iddiasını, yolunu, etiğini ve yöntemini kazanacaktır. Böylece kendini ifade etme, savunma, özgürce yaşama yeteneğini geliştirecektir. Artık giderek kendisine giydirilen sahte tanımlardan soyunacak ve gerçekliği toplumsal bakımdan bir varlık olacaktır. Kadın varoluşunun kimliğini ve özgür yaşam varlığını yaratma sürecinde yine bazı zorluklarla karşılaşacaktır, ama varoluşunun bilinciyle kendini gerçekleştirmeyi, varlık haline gelmeyi ve varlığını savunmayı öğrenecektir. Kısacası varoluşunu yeni kazanacağı zihniyet dünyasına göre yeniden düzenleyerek aşacaktır. Bu yeni zihniyet dünyasını kazanmasında jineoloji önemli bir rol oynamaya adaydır. Kadınlar ve erkekler için yeni bir zihniyet dünyası gereklidir, çünkü var olan tüm düşünce ve yapılanmaların dayandığı zihniyet mevcut toplumsal trajedilerin temel sorumlusudur.  ‘‘Mevcut sosyal bilimler kadın şahsında toplumu bir kaosun eşiğine getirdiler. Toplumsallığı başlatan üye olarak kadını tanımlamak yerine, toplumun en zayıf, en güçsüz üyesi olarak tanımlamıştır. Bu tanımlama çerçevesinde günümüz toplumlarında kadın sorun kaynağı olarak görülmüş, yoğunca tecrit altında tutulmuştur. Kadının günümüz toplumlarında yaşadığı sorunlarda sosyal bilimlerin çözüm gücü olarak rolünü oynayamaması temel sorunlardan biridir.’’ Rêber Abdullah Öcalan’ın bu yalın belirlemeleri yeni bir zihniyeti geliştirecek olan jineolojinin ne olduğunu ya da ne olması gerektiğini de ifade ediyor. Toplumların yaşadığı sorunların temelinde yatan yanlış kadın tanımlarını ret edecek bir bilim! Bunların yanlışlıklarını bilimsel olarak ortaya koyacak, yeni,  kadını ve toplumu hakikate götürecek kadın tanımları geliştirecektir jineoloji. Yaşamın-toplumun-kadının hakikatinin birbirinden koparılamayacağını ortaya koyacaktır. Kadına bir varoluş formu olarak dayatılan derin köleliğin inşa edildiğini, bu inşanın temel süreçlerini deşifre edecektir. Aynı zamanda özgür, bağımsız ve tanrıça erdemlerini taşıyan kadın kimliğinin geliştirilme yol ve yöntemlerini, kadınların deneyimlerine dayanarak araştıracaktır. Kadın bakış açısı ile kadın varlığını, tarihini, toplumsallığını, özgürlüğünü tanımlayacaktır. Yaşamdan-toplumdan-kadından kopmadan kadınlar ve toplumlar için, kadınlarla ve toplumla birlikte bilimsel düşünce üretecektir. Toplumsal akademiler kuracaktır. Kadın varlık bilimini de bu zeminde sağlıklı tartışacaktır. Bugüne kadar kadınla ve kadının toplumsallığı ile ilgili temel verileri toplayacak ve analiz edecektir. Güncelin sorunlarına eğilip çözümleri araştırırken, tarihsel arka planı sürekli göz önünde bulunduracaktır. Şimdiye kadar ele aldığımız kadın varoluş öyküsünün ortaya çıkardığı kadın tanımları, kadın kimliklerini dikkate alarak oluşturacağımız kadın tanımına göre kadın bilimimizi geliştireceğiz. Yani kadın tanımımız ne ise bilimimizi de ona denk geliştireceğiz. Kadın tanımımızı hangi zihniyet ve algıya göre yapılandırmayacağımızı, kendimize yolculuğun birinci yolunda netleştirdik. Bir anlamda bunlar soyunacağımız adlandırmalar ve kimlikler. Hangi algılar, özellikler, değerler ve zihniyet üzerinde kadın tanımımızı, kadınlık varlığımızı geliştireceğimiz ikinci yolumuz olacak demiştik. Bu anlamda jineoloji her iki yolculuğu da bütünleştirecek olan bilimdir.   Jineoloji Komitesi Çalışmaları