Daha önceki derste tarihsel süre kavramını açmış bununla beraber tarihi yanlış ele alış tarzları kısaca belirtilirken, Önderliğin bakış açısı ile yeniden yorumlanılmıştı.
Derse pozitivist toplum bilimi ile devam edeceğiz. Avrupa’da çıkan sosyolojiye Agustu Com ve Saint Simon öncülük yapar, olgunlaşma sürecini ise Durkheim geliştirir. Yaklaşımları Pozitivisttir, olanlarla konuyu ele alır ve sınırlandırırlar. Pozitivizm, olguluculuktur bunun için eklektiktir. Toplumu akılcılıkla ele alıp yorumlamaya çalışırlar. Toplumun kökenine inmezler, pozitivist yaklaşırlar. Toplumu canlı ele almazlar, mekanik olarak ele alırlar. Bundan kaynaklı ciddi sorunlara neden olmuşlardır. Aynı zamanda toplumu ikiye ayırırlar. Özne -nesne, canlı-cansız, sınıflı-sınıfsız, kadın-erkek, devlet-demokrasi gibi ikilemlerle ele alırlar. Doğa da ikilem vardır bunu inkar etmeyiz ama karşı karşıya getirmek hakikatin anlaşılmasını engeller. İki cins olarak kadın-erkeği ele alırız ya da objektivizm ve subjektivizmi bunların neye tekabül ettiğini ele alabiliriz ama zıtlaştırmak veya parçalamak doğru bir ele alışı sağlamaz. Bu ele alış tarzıyla toplum bilimini geliştirmek tehlikelidir. Diğer önemli bir hataları ise doğayı birinci ve ikinci doğa olarak ele alışlarıdır. Doğa ve toplum , bunların birbirleriyle ilişkileride vardır ve birbirlerini tamamlarlar. Evreni, yani yıldızları, gezegenleri araştırırken farklı bir bilime ihtiyaç duyulur. Toplumu araştırırkende farklı bir bilime gereksinim duyulur, çünkü toplumun doğası farklılık arz eder, bu doğa insan, kültür, ahlak, politikadan oluşur. Evreni anlamak için uygulanan yöntemler alınıp topluma uygulanılırsa, yanlış sonuçlar çıkarılır. Önderlik, “birinci doğa da esas almaları gereken yöntemleri, kalkıp ikinci doğaya da uygulamaları kendiyle birlikte, yıkımlarda getirmiştir” der. Avrupa sosyolojisi Fransa devriminden sonra gelişir. Aydınlanma dönemi denilen bir süreç yaşanılır. Felsefede Hegel’den, ekonomik olarak İngilizlerden, sosyalizm olarakta Fransadan etkilenirler, yine yaklaşımlarında ekletizm açığa çıkar. Araştırmalarının kaynağını bu üçünü yan yana getirerek oluştururlar. Araştırmalarında bir doğal topluma ya da hakikate inmezlerken, bunu bir kaynak olarak da görmezler, bu durum kendi ile tehlike getirir. Bu şekilde bir sosyoloji geliştirmek isterler ama tam bir sosyolojiyi geliştirilemez. Tabi bizlerde bu sosyolojinin etkisi altındayız. Önderlik bu duruma basit yaklaşılmaması gerektiğini belirtir. Bir soruna çözüm üretememizin, yol ve yöntem sorunu yaşamamızın nedeni pozitivizmin yani batı sosyolojisinin etkisidir. Toplumu, tarihi ele alış tarzları, muhakak bizleride etkilemiştir. Bunları aşmak oldukça önemlidir. Tarihi düz çizgisel olarak ele alırlar. Tarihin inişli çıkışlı, döngüsel olmadığını dilegetirirken, mekanik bakarlar. Bu yaklaşım topluma uygulandığında, toplumda hiçbir şey düz ilerlemez, yaşanmaz. Tam aksi toplumdaki gelişmelerin nedeni çelişkilerdir. Çelişki vardır ki değişimler oluşur. Yaşam, tarih tek başına iyiye ya da kötüye doğru ilerlemez. Tarihten insanı soyutlarsak tek başına bir anlam ifade etmeyecektir. Biz bu sosyolojiyi eleştiririz. Tarih’e anlam katan insanın kişiliği, aklı ve bilincidir. Önderlik, tüm bilimlerin toplumsal olması gerektiğini, bunun zorunluluk olduğunu söyler. Bir bilimin adı toplumsal bilim olacak ama toplumdan kopuk veya toplumu doğru tanımlayamayacak. Avrupa da gelişen sosyoloji eğer toplumu doğru tanımladıysa neden toplumun hala ciddi sorunları var, neden bir çözüm üretemedi, üretemiyor. Toplumun sorunlarını çözmek için çıktı ama sorunları daha da derinleştirdi. Önderlik Avrupa’da gelişen bu sosyolojinin zihniyetinin pozitivit olduğunu söyleyerek eleştirir. Bunun için bizim geliştireceğimiz toplumsal bilim farklı olmalıdır. Yömtemiyle, düşünce tarzıyla kendini bağımsızlaştırmalı ve farklılık yaratmalıdır. Metafiziğe karşı çıkarken, toplum sorunlarına daha somut çözüm geliştirmek istemişlerdir, fakat metafizikten daha kötü sonuçlara yol açmışlardır. Kendilerini bu defa dinin yerine koyarak, toplum mühendisliğine başlamışlardır. Yaklaşımları, toplumun tüm yaratımlarını göz ardı ederek gelişirken sanki toplumun kendi yarattığı hiçbir şey yok gibi davranırlar. Önderlik, “toplumu değiştirebilir, inşa edebiliriz ama sıfırdan toplum yaratamayız çünkü toplum zaten vardır” der. Bazı noktalarını kaybetmiş olabilir, ahlak, politika azalmış olabilir ya da kendi dinamikleri üzerinde yaşamıyordur, işlevselliğini yitirmiştir bunlarda değişiklik yapılabilinir. Fakat Avrupa sosyolojisi sıfırdan toplum yaratmaya çalışmıştır. Bu yaklaşımları toplumda daha büyük sorunlara neden olmuştur. Ulus devlet onların çıkışıyla kurumlaşırken, toplumu iktidara ve sermayeye mahkum ederler. Önderlik ‘her bilim toplumsal olmak zorundadır, kendini topluma dayandırmayan bir bilim, bilim olamaz der. Bizim geliştirdiğimiz bilim Özgürlük Sosyolojisidir. Önderlik, Özgürlük Sosyolojisinde hakikat, toplumun hakikatidir der. Nasıl yaşanmış ise öyle tanınmalı ve öylede yansıtılmalıdır. Ekstradan bir şeyler ekleyemez veya sıfırdan toplum yaratamayız. Bir toplum vardır, bu toplumda doğal toplumdan, sonraki süreçte ne azaldı? bu toplumun sorunları nelerdir? onu tanımlamak gerekir. Buna göre çözüm üretebiliyorsak o zaman diye biliriz ki, bizim bilimimiz toplumsaldır yani özgürlük sosyolojisidir. Yoksa bizde var olan bilimlerin yaptığı hataları tekrarlamış oluruz. Burda devrim ve devrimcilik anlam değişikliğine uğrar. Bizim eski anlayışımız nasıldı, eski sistemi yıkacaz bu da devlet oluyordu, kendi sistemimizi yani devletimizi kuracağız. Devlet zihniyeti, kurumları değişmeyen bir olgudur. Kimin yönettiği önemli değildir sonuçta getireceği tek şey iktidar anlayışıdır. Bu yaklaşım toplum içinde geçerlidir. Biz sıfırda toplum yaratacaz demeyiz. Demokratik Modernite tarihte oluşan toplumsal birikimi alır, zararlı olanı çıkarır, faydalı olanla bir sentez yaratırır. Toplum sorunlarının, gelişiminin önündeki engelleri tespit edip buna çözüm üreterek kaldırır. Devrimcilik nedir? toplumun esas ekseni, özellikleri nelerdir, bunları tespit edip bu eksende toplumu ayağa kaldırıp inşa etmektir. İnşa çok farklıdır, yeniden toplum yaratmak çok farklıdır. Dikkat edin Önderlik inşadan, değişimden bahseder, sıfırdan bir toplum kurmaktan bahsetmez. Özgürlük Sosyolojisi bunu esas alır. Avrupa sosyolojisinin birinci doğa için uyguladığı kanunları, yaptığı yorumları, biz topluma uygulamayız. Önderlik; birinci ve ikinci doğa ya, birde üçüncü doğayı ekleyerek yeni bir yorum geliştirir. Daha önce de değindiğimiz gibi birinci doğa ve ikinci doğanın özellikleri birbirinden farklıdır. Biri için geçerli olan ikincisi için geçerli değildir. Avrupa pozitivist sosyolojisi birinci doğa için hangi kanunu uygalamış ise aynısını alıp topluma uygalamıştır. Bilim özgür, bağımsız ve toplumsal karekterini kaybetmiştir. Bilim bu karekterlerini kaybettiğinden dolayı her söylediğini doğru kabul edemeyiz. Eğer güvenliğini yitirmeseydi, Önderlik Özgürlük Sosyoloji’sini ya da Jineoloji’yi geliştirmez alternatif olarak sunmazdı. Bilim bugün sermayenin tekelindedir. Toplum için iş yapmaz. Her konu ile ilgili geliştirilen bir bilim dalı vardır ama toplumun sorunlarını çözecek, onu geliştirecek herhangi bir bilimden bahsedemeyiz. Eskiden bilim toplumun içinde yer alır, onun içinde gelişim sağlardı. Bilime ilk öncülük yapan, kadındır. Çünkü ana etrafında toplanan toplumu korumak, varlığını sürdürmek için sürekli bir arayış içindedir. Bilim üniversite ve akademiler de teorilerle gelişen, belli kurumlara has bir şey değildir. İktidarın gelişimiyle belli bir kesmin tekeline girer ve belli kurumlara, teoriye hapsolur. Bugünkü bilimin karekteri cinsiyetçidir, bu söyleme dahi çok fazla yansır. Bilim insanı denmez mesela bilim adamı denir. Nasıl ki toplumda, tarihte kadın yok ise bilimde de kadın yoktur. Bilim ilk kadın tarafından geliştirilir. Geliştirilen bu bilim daha sonra topluma aktarılırdı. Kimse bilimi tekelinde tutmazdı. Bilgi, tecrübe aktarılırdı, uygarlıkla birlikte yavaş yavaş toplumdan ayrıştırılır ve yukarı çıkar. Toplumun elinden alınan bilimi ziguratın en üst kısmında biriktirirler, burda bilimi baş rahib ve tanrıya ait kılarlar. Böylece tüm bilgi tek elde toplanır. Bilgiyi, felsefeyi birbirinden koparırlar. Avrupa sosyolojisine göre bilim kapitalizmle yani Rönesans, Reformla ortaya çıkmıştır. Oysa bilim ilk süreçlerde vardır. Bilim ile din, miteoloji, felsefeyi birbirinden ayırıp, parçaladılar. Birbirlerini red etme vardır ama Önderlik yönteminde birbirlerini beslerler. Bilim miteolojiden, felsefeden, dinden faydalana bilir. Birbirine karşı zıtlaştırma yoktur. Tekelleşen bilim toplumun hafzasına beşbin yıllık gerçek olmayan bilgiler yerleştirdi. Sürekli kurumları ile insan zihniyetini kirletip bir bombardımana tabi tuttu ve insan düşüncesinde parçalamalar yarattı. Önderlik bunu eleştirir, “bir bilim kendini toplumsal bilim alarak isimlendiriyorsa toplumu göz ardı edemez. Toplum olmadan o bilimin hakikat ile bağıda yoktur” der. Bizim APO’cu Sosyal Bilim anlayışımız jineoliji ve Özgürlük Sosyolojisinde somutlaşır. Önderlik bunlara dikkat çeker. Bizimde aynı hatalara düşmemiz için bilgi alma kaynağımız hakikat yani toplumun kök hücreleri olmalıdır. Sermaye, iktidar, para için geliştirilen bilim red edilmeli, toplumun hakikati için mücadele eden bilim esas alınmalı. Önderlik, ilk hegemonyanın insan zihniyeti üzerinde geliştiğini belirtirken, bunun için sistem içinde gelişen bir bilim alternatif olamaz. Önderliğin bahsettiği toplumsal bilim, tüm bilimlerin Kraliçe’sidir ve kendi etrafında diğer bilimleri toplar. gerçekten toplum sorunları ile ilgilenilsin yol ve yöntem gösterir. Bunu sağlayacak olan genelde Özgürlük Sosyolojisi, özgünde ise Jineoloji’dir. Devam Edecek Şehid Beritan Özgür Kadın Akademisi Demokratik Modernite dersinden derlenmiştir.


