Tarihsel ve toplumsal süreç içerisinde Özgürlük problemini tanımlamadan önce, özgürlük tanımına açıklık getirmek, özgürlüğün evren ve tüm canlı doğa açısından nasıl bir anlam ifade ettiğini kavramak önemlidir.

Bu açıdan doğru bir tanım, doğru bir yaşam ve anlam arayışını geliştireceği gibi özgürlük probleminin nasıl ortaya çıktığı hangi temellere ve argümanlara dayandığı gerçeği daha objektif bir bakış oluşturacaktır. Özgürlük tanımımızı koyarken elbette neye göre özgürlük, kime göre özgürlük tanımını iyi koymak güçlü bir kuramsal çerçeveye oturtmak önemlidir. Çünkü yaşadığımız kapitalist modernite çağı kadın şahsında insanlığı, toplumu kemirdiği, başkalaşıma uğrattığı, kendi öz değerlerinden uzaklaştırdığı bir çağ olmaktadır. Bu nedenle kapitalist uygarlık modernitesinin yaşam adına yaşam dışılığı özgürlük adına özgürlüksüzlüğü geliştirdiği gerçeğini iyi okumak gerekmektedir. Çünkü modernite yaşamı bir bütün iktidar eksenli erkek akılla örülüdür. Dolayısıyla sistem gerçekliğinin kadına ve topluma dayattığı yaşamı ve özgürlük gerçeğini tersten okumak gerekir. Kapitalist uygarlığın özü, karakteri yaşama ve özgürlüğe yabancıdır. Bu gerçeklik içerisinde özgürlüğü aramak ya da tanımlamak beyhudedir. Kapitalist modernitenin ideolojisi olan liberalizm toplumsal özgürlüğü bir tarafa bırakarak birey endeksli dayattığı sahte özgürlük algısı ve anlayışı kendisiyle özgürlük tanımında ciddi bir muğlaklığı, tanımsızlığı getirmiştir.  Modernitenin kadına ve kadın şahsında tüm topluma şerbet gibi içirdiği, inandırdığı, uyuşturduğu, algısız bıraktığı, sahte özgürlük tercihleri, erkek egemen sistemin komplosudur. Bu algıyla önce kadını ve kadın şahsında toplumu adeta tuzağa düşüren, zehirleyen, yaşamı öldüren, tüm vicdan ve ahlak sınırlarını aşındıran bir sistem gerçeğini yaratmıştır. Kadını kadınla vurmak, yaşamı kadınla tüketmek, özgürlük, adalet, eşitlik gibi kavramlarla yaşam ve özgürlük değerlerine saldırmak erkek aklının mahareti olmuştur. Kadına dayatılan yaşam ve özgürlük esasta anti yaşam ve köleliktir. Adı yaşam, özü özgürlük olan kadın gerçekliği en fazla yaşam dışı bırakılan öze yani özgürlüğe yabancılaştırılan olgulardır. Bu anlamda erkek aklının toplumu maniple ederek geliştirdiği sahte yaşam ve sahte özgürlük algılarını ortadan kaldırmak, boşa çıkarmak yeni yaşam ve yeni özgürlük tutkusuyla buluşmak olacaktır. Aradığımız ya da tanımlamaya çalıştığımız özgürlük olgusu sıfırdan ele alacağımız bir durum olmamakla birlikte arananın ya da tanımlanmaya çalışılanın kadında kaybedilenin, yabancısı kılınanın tanımı ve arayışıdır. Nerede kaybettiğinin bilincini, örgütlülüğünü, mücadele gücü ve iradesini oluşturmadır. Rêber Apo’nun çarpıcı belirlemelerinden biri olan ‘hazineler kaybedildiği yerde aranır’ sözü tam da kadının tarihsel, toplumsal kayıp zamanlarını ifade etmektedir. Yanı sıra kadının kaybettiği yerde yeniden özgürlük arayışına ve mücadelesine yönlendirmektedir. Bu anlamda tekrardan tarihsel ve toplumsal köklere dönersek lanetin ve kutsalın iç içe geliştiği coğrafya olan Mezopotamya coğrafyası kadın özgürlüğünün kaybedildiği, özgürlük kırımını en derinden yaşadığı mekan ve zamanın adıdır Mezopotamya. Kadın olarak hem kutsandığımız, yaşamı bilgece yarattığımız hem de lanetlendiğimiz ve yaşam dışı bırakıldığımız coğrafya olmaktadır. Dolayısıyla kaybettiğimiz özgürlük hazinemizi güçlü bir tarihsel ve toplumsal bilinçle bu coğrafya da aramak kökleriyle devrimsel nitelikte buluşmak, kadınca yaşamı yeniden yaratmak, yaşamla buluşmak, özgürce yaşamakla olacaktır. Bu anlamda özgürlük kadının yaratım anlarıdır. Her oluş ya da yaratım özgürlük anı ve devrimidir. Yaşamın iyiye, doğruya ve güzele dayalı yaratıldığı ve oluşturulduğu tüm zaman ve mekanlarda özgürlük tanımı vardır. Özgürlük yaşamın kendisidir, yeni yaşamın adıdır. Bir yaşam eylemidir, eylemin olduğu her anda devrim dolayısıyla yaratım vardır. Yaşamın eylemsel kılındığı, kapsadığı tüm yeni yaratım ve oluşum anları mutlak özgürlük anları ve yaratımlarıdır. Anın oluşum gücü ve nitelik düzeyi mutlaka özgürlükle bağlantılıdır. Doğru ve yararlı yaşam adına atılan her adım özgürlük adımlarıdır. Özgürlük varlığın kendisini görünür kılması anlamlandırmasıdır. Özgür yaşam tercihine dayalı farklılığı yaratabilmektir. Bunun bilgisine,  bilincine, sezgisine, iç-görüsüne sahip olabilmektir. Toplumsal değerler birikimidir özgürlük. Yaşam amaç, amaç anlam ilişkisiyle kendisini var kıldığı oranda özgürlük vardır.  Yaşam olgusunu ele alırken salt insan gerçeğinin bir eylemi olarak ele almak yetersiz bir tanım olacaktır. Çünkü eylemli yaşam, doğa ve evrende varolan tüm canlı varlıklara mahsus bir olaydır. Her varlık mutlaka kendisini görünür kılma, yaşam hakkına sahip olma amacındadır. Doğada canlılık özelliğini taşıyan, ikilem özelliğine sahip olan tüm varlıklar özgür yaşam arayışı içerisindedir. Özgür yaşama ruhu, sezgisi ve istemi evrenin oluşum amacında olduğu gibi kayada biten bir güle kadar, uçurumun kenarında kanatlanan bir kuşa, özgür yaşam mücadelesini veren bir ceylana kadar aynı amaçla yaşama arzusu ve eğilimini göstermektedir. Özgürlük evrenin, doğanın yaşamın dolayısıyla kadının dili ve yaşam eylemi olmuştur. Evrenin tüm oluşum anları yani özgürlük anlarının kadın olgusunda dile kavuşarak anlam bulması kadındaki anlam arayışının dolayısıyla özgürlük arayışının ifadesidir. Evrenin özgür yaşama tercihi ve bilinci bu anlamda kadın gerçekliğinin dili olmaktadır. Kadın toplumsallığına dayalı özgürlük olgusunu ele aldığımızda kadındaki yaşam farkındalığı özgürlüğe toplumsal bir karakteri kazandırmıştır. Doğa ve evrenle ilişkisi yaşamla bağını daha da güçlü kılmıştır. Kadında yaşamı keşfetmek, özgürlüğü keşfetmek olmuştur. Yaşamla sıkı bağ içerisinde olmak kadının özgür yaşamla bağını daha güçlü kılmıştır. Kadındaki bilgece yaşam bu karakter özelliğinden ileri gelmiştir. Bu anlamda hem kavramsal olarak hem de bu kavramlara yüklenilen anlam içeriği birbiriyle sıkı bağ içinde olup birini diğerinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Sümerce’de Amargi sözcüğünün özgürlükle ilintili olması özgürlüğün ise Anaya dönüşü ifade etmesi kavram içeriğinin karakterini koymaktadır. Analık olgusundaki yaşama içgüdüsü, doğayla kopmayan bağı, evrensel karakteri doğurganlığı, üretkenliği yaratıcı, besleyici ve koruyucu özelliği ile doğayla özdeş kılınması yaşamın ana damarını, kök hücresini sembolize etmektedir. Dolayısıyla yaşamı anasız, anayı yaşamsız, anayı ve yaşamı ise özgürlük amacından bağımsız ele almak mümkün değildir. Bu gerçeklik birbirini besleyen ve tamamlayan hakikatler olmaktadır. Dolaysıyla özgürlük soyut yada ütopik bir kavram değildir. Yaşam ve ana gerçeğinde somutlaşan, ütopya olmaktan çıkan yaşamın kendisi olmaktadır. Bu anlamda özgürlüğü yaratmakla korumakla ve beslemekle eşdeğer tutmak yerinde bir tespit olacaktır. Yanı sıra anaya dönüş eğer kök hücreye dönüşse o zaman kökle buluşmak özle buluşmak, anayla buluşmaktır özgürlük. Evrensel nitelik taşıyan özgürlük kavramı evrensel özü temsil ettiği kadar analık kültürünün kendisini temsil etmektedir. Bu anlamda Reber Apo Adeta “Özgürlük evrenin amacıdır” diyesim geliyor. “Evren gerçekten özgürlük peşinde midir?” diye kendime sıkça sormuşumdur. Özgürlüğü sadece insan toplumunda derin bir arayış olarak söylemleştirmek bana hep eksik gelmiş; mutlaka evrenle ilgili bir yönü vardır diye düşünmüşümdür. Evrenin temel taşları olarak parçacık-enerji ikilemini düşündüğümüzde, enerjinin özgürlük demek olduğunu çekinmeden vurgularım. Maddi parçacığın ise, mahkûm haldeki enerji paketçiği olduğuna inanırım. Işık bir enerji halidir. Işığın ne kadar özgür bir akışkanlığa sahip olduğu inkâr edilebilir mi? Özgürlük konusunda bencil olmamak, insan indirgemeciliğine düşmemek bence önemlidir. Kafesteki hayvanın büyük özgürlük çırpınışı yadsınabilir mi? Bülbülün şakımasının en değme senfoniyi geride bırakması gerçeğini özgürlük dışında hangi kavramla izah edebiliriz? Daha da ileri gidersek, evrenin tüm sesleri ve renkleri özgürlüğü düşündürmüyor mu? İnsan toplumunun en derin ilk ve son köleleri olarak kadınların tüm çırpınışları özgürlük arayışından başka hangi kavramla izah edilebilir? En derinlikli filozofların, örneğin Spinoza’nın, özgürlüğü cehaletten çıkış, anlam gücü olarak yorumlaması aynı kapıya çıkmıyor mu? Demek ki evren, kendini anlama çabası içerisindedir. Varolmak yada kendinin farkına varmak özgürlükse evrende kendi farkına varma eğilimi ve kendini var etme peşindedir. O zaman evrende olduğu gibi doğa da toplumda ve insanda da özgür yaşama istemi ve kendini var etme özelliği ve arayışı vardır. Yine Reber Apo ‘’Özgürlüğü evrendeki çoğullaşma, çeşitlenme ve farklılaşma olarak tanımlaması’’ evrendeki çoğullaşma, çeşitlenme ve farklılaşmanın kendi içinde taşıdığı seçim yapabilme özelliği evrensel zekanın kendisini farklılaştırarak açığa çıkardığını göstermektir. Doğadaki değişkenlik, hareket ve devinim yine tercih yapabilme özelliği, akışkan enerjisi kendisini farklılaştırarak var kılma eğilimi zeka potansiyelini de göstermektedir. Zekanın yoğunluğu ölçülemeyecek derecede bir enerji akışına sahiptir. Akışkanlık ise kendisini sürekli yeniye açık hale getiren bir süreci ifade etmektedir. Bu anlamda ‘’Enerji özgürlüktür’’ belirlemesi doğru ve yerinde bir tespittir. Özgürlük sadece insan toplumuyla ilgili bir durum olmadığı tümüyle evrenin karakteri olduğunu görebiliriz. Dolayısıyla özgürlük birinci doğanın karakter özelliği olarak tanımlanabilir. İnsan toplumunun birinci ve ikinci doğanın yaratacağı uyumla, kendisini tanımlayabilmesi bir özgürlük duruşu ve yaklaşımı olacaktır. Devam edecek…