Daha önceki derste toplum bilimini ve tarihsel süre kavramını ele almıştık. Bugünkü derste yaşanan yöntem sorunlarını ele alırken, alternatif olarak Önderliğin yönteme ilişkin belirleme ve önerilerini anlatacağız.

Önderliğin dikkat çektiği konulardan biri de yaşanan yöntem sorunlarıdır. Gerçeğe daha çabuk ve doğru bir biçimde ulaşabilmek için kullanılan yöntemler oldukça önemlidir.  Yöntem nedir?  Yöntem hakikate ulaşmada kullanılan en kısa ve doğru yoldur. Hakikate ulaşmada kullanılan pek çok yöntem vardır. Mitoloji, din, felsefe ve bilim kullanılan yöntemlerdir. Bunlara ek olarak Önderlik sanatı da hakikate ulaşmada bir yöntem olarak değerlendirir. Bu yöntemleri ele alanlarda da yaşanan temel eksiklik bir yöntemi ele alırken diğer yöntemleri göz ardı etmeleridir. Örneğin; bilim bir yöntem olarak kullanılıyorsa mitoloji, felsefe veya din göz ardı edilir ve karşıt bir durum sergilenirken birbirlerinin alternatifi olarak ortaya çıkarlar. Felsefe bir yöntem olarak kullanılıyorsa dini karşısına alır, oysaki birbirlerinden farklı değildirler. Peki biz yöntemi nasıl ele alıyoruz? Biz toplumun hakikat payını içinde barındıran tüm yöntemleri kullanırız. Tek bir yöntem mutlak değildir ve sadece tek bir yöntemle hakikate ulaşılmaz. Tüm bu yöntemlerde ters yüz edilen, çarpıtılan doğrular olduğu gibi, kendi içinde gerçeği barındıran noktalar da vardır. Bunların içinden gerçeği ele alır ve böylece hakikate ulaşma yöntemini buluruz. Bazı olaylar vardır bilimle izah edilemez o zaman mitoloji yöntemi kullanılır, onun cevap olamadığı yerde din, felsefe veya sanat yöntemi kullanılır, bu zincirleme olarak devam eder.  Kısaca hakikate doğru bir biçimde ulaşılıncaya kadar tüm yöntemler denenir.  Burda Önderliğin yaptığı düzeltmeyle bakış açımızda bir değişim yaşanır. Avrupa’nın verdiği pozitivist bilim anlayışından arınma yaşanırken, doğru yöntemle Demokratik Modernite zihniyetine ulaşırız. Önderlik pozitivist bilimi eleştirerek Demokratik Moderniteyi inşa eder ve paradigmayı netleştirir. Paradigma tüm dünyanın bakış açısıdır. 1) Özne-Nesne; Özne nesne arasındaki ayrımı Önderlik yöntem olarak düzeltir.  Bilimde ilk defa 16. yüzyılda özne nesne ayrımı geliştirilir. İlk geliştirildiği süreçte objektivizm adıyla çıkar, toplum içinde derinleşip yayılması ile topluma zarar verirken, somutluluğunu yitirir. Zamanla epistolomoji kutsallaşır. Epistomoloji bilgi bilimi anlamına gelir. Epistomoloji temelini özne-nesne ayrımı üzerine kurarken, her şeyi özne nesne ayrımı üzerinden yorumlar ve birbirinden ayırır. Bacon objektif-subjektif yani özne nesneyi geliştirir. Descartes bunu felsefeye ruh ve beden ikilemi olarak yansıtır. Daha sonra yaşamda bunlar pratik olarak somutlaşır. İlk başta sadece bir fikir olarak belirir ve tartışılır ama zamanla yaşama yansımaya başlar. Felsefenin, bilgi biliminin içinde yer alır daha sonra toplum yaşamına yansır. Toplumda nesne olan nedir? Özne olan nedir? Ruh nedir? Beden nedir? Burda giderek bir parçalanma olur ve zıtlaşmalar yaratır. Özne iktidarı, erkeği, devleti, patronu temsil ederken, nesne ise, ezileni, kadını işçiyi, devleti olmayan halkı temsil eder. Toplum içinde oluşturulan sınıflaşma ve kutuplaşmalar, toplumu tüketen, yok eden bir duruma getirmiştir. Bizim burda eleştirdiğimiz nokta toplumu özne nesne olarak bölmek ve ona göre toplumda sınıflaşmalar yaratmaktır. Özne nesnenin bir kavram olarak olması gerektiğini belirtirken önemli olanın doğru bir anlam ve yorumlamaya tabi tutulmasıdır. Bir kesimi ötekileştiren, köle olarak ele alan, bir kesimi ise yücelten, egemen kılan olmamalıdır. Özne de bir gerçeklik iken aynı zamanda nesne de bir gerçekliği ifade eder, ama bunlar birbirine tahakküm kurmamalı aynı hakikatle ele alınmalıdır. Önderlik “bir bilim ya da felsefe kendini bu parçalanmışlık üzerinden oluşturuyorsa bu yanlıştır, aynı zamanda hakikatin parçalanması” olarak yorumlar. Bizde toplumu parçalayan bu yöntem karşısında Önderliğin yöntemini esas alırız. Önderliğin yöntemi, toplum hakikatini bir bütünen ele alan ve geliştiren en doğru yöntemdir. Önderlikte kendini işlevsel kılma, etkili kılma vardır. Herkes kendi varlığı, işlevselliği çerçevesinde rol oynar. Toplum içinde yaratılan ayrım aynı zamanda toplum doğa ilişkisine de yansıtılarak birinci ve ikinci doğa ikilemi geliştirilmiştir. Yaratılan bu ikilemle doğa nesneleştirilirken toplum özneleştirilir. Bu durum bizim ekolojik anlayışımızla uyuşmayan bir noktadır. Doğa üzerinden gerçekleştirilen tahakküm topluma, insanlığa zarar verir. Bundan kaynaklı bilim ve felsefede paradigma değişmelidir. Biz farlılıklara dayalı birlik anlayışını esas alırız. Doğanın kendi içinde bu durum yaşanır, herşey kendi farklılığı içinde var olur, birini öne çıkaran birini geriye iten bir ayrım yaşanmaz. Farklılıklara dayalı birlik ütopyasını, felsefesini esas almalıyız. Farklı renkler olmalı bunları esas almalıyız ama bunlar arasında bir uyum ve birlikte sağlanmalıdır. Herkes kendi renginde doğasında yaşaya bilmeli birlik ve uyum sağlaya bilmeli. 2) Görecelik ve Evrenselcilik; Bir felsefe akımı olarak ortaya çıkar ama esasen hakikati anlama yöntem biçimidir. Evrensellik nedir?  Evreni, insan yaşamını anlamadır. Bütün olan ve tam olana evrenselliktir derler. Bazıları hakikate ulaşmaya doğru yöntemin evrensellik olduğunu dile getirirken, bazıları ise buna karşı çıkmışlardır. Evrenselciliği red edenler, göreciliği geliştirmişlerdir. Evrensellik toplumu birbirine bağlayan kanunların ve yasaların esas olduğunu savunurken, bunların değiştirilemez olduğunu ve herkesin buna göre ele alması gerektiğini belirtir. ‘Tüm olan, büyük olan ne ise hakikat, tarih ona göre belirlenmelidir’ der. Görecelik ise tüm toplumu ilgilendirenin, tam ve bütün olanın önemli olmadığını savunur. Toplum içinde farklı oluşum ve yapılar vardır, herkes kendi farklılıklarını esas alarak kendi hakikatini yaşamalı der ve asıl önemli olanın bu olduğunu belirtir. İki yöntemin söylediklerinde doğruluk payı olmakla birlikte, burda yanlış olan nokta birbirlerini zırtlaştırmaları ve karşı karşıya getirmeleridir. Faklı bir şekilde ifade edersek, evrensellik demiştik ki tüm evren yasalarını anlamadır. Önderlik “bizim tarih anlayışımız evrensel tarih anlayışıdır“ der. Bütün insanlığı anlayabilmek için ilk başta tüm halkların evrensel tarihi anlaşılmalıdır. Toplumdan önce evren oluşmuştur. Bunun içinde göreceli, parça olan nedir? Evren nasıl oluştu, insanlık tarihi nasıl oluştu? Bir bir tarih içinde yer alan birleşenlerle elbette. Örneğin halklar, bireyler bunların oluşum ve mücadelesiyle evrensel tarih oluşur. Kadınların, halkların, ulusların tarihi olmaz ve bir yerde toplanmazsa insanlığın genel tarihi oluşmaz. Kürt halkının tarihini genel insanlık tarihinden ayıramayız. Kürtler tarihin bir aşamasından sonra ayrışma yaşarlar ve bizde Kürtlerin tarihi burdan başlar deriz. Ancak bizim tarihimiz tek başına insanlık tarihinden bağımsız değildir. Evet kendine özgün yanları vardır, coğrafyası, mekanı, zamanı, çelişkilerini görürsün ve bunun yanında insanlık tarihinin bir parçasıdır. İnsanlık tarihine katkısı vardır. Görecelik ve evrenselliğin ikisini bir arada ele almak lazım. Görecelik bakış açısında insanlık tarihinin hepsi esas değildir, esas olan parçayı ele almaktır. Tek bir ulusu, parçayı esas almak önemlidir. Evrenselcilikte parça esas değil bütün olan esastır.  Halklar varlığı ve rengiyle insanlığın tarihini anlamlandırır ve rengini yansıtır. Halk olmadan, parça olmadan bütün olmaz, bütün olmadan da parça anlaşılmaz. Bir noktadan hareket ediyorsun ve tekrar hareket ettiğin noktaya geliyorsun. Evrenselcilik ise tarihin tekrar olmadığını, tarih döngüsünün çembersel olmadığını düz bir çizgi olduğunu belirtir. Önderlik bunun için, tarihin ne tekrar olduğunu ne de düz ilerlediğini söyler. Tarih nedir? Tarih çemberseldir, helezoniktir. Bazen iniş ve çıkışlar, tekrarlar vardır der ve farklılaşarak değişimden bahseder. Bir değişim vardır ama her değişimde bir gelişme yaratır, tarih bu şekilde bir akış içindedir. Eğer evrenselciliğin bakış açısı ile tarihi düz çizgisel olarak kabul edersek o zaman kadercilik anlayışı açığa çıkar. Mücadele etmenin, devrim yapmanın bir anlamı yoktur. Zaten düz çizgisel bir tarzda ilerleme vardır. Kapitalizm bittiğinde sosyalizm gelecektir. Sadece o süreci beklemek gerekir. Doğal toplumdan sonra, uygarlığın çıkışı, bir mecburiyet değildi. Doğal toplum sistemini uygarlığa çevirmeden daha ileri bir sisteme çevirebilirlerdi. Rönesans ve reform süreçlerinden sonra kapitalizme evrilmeden Demokratik Modernite açığa çıkabilirdi. Bunun için tarihi düz çizgisel olarak ele almak yanlış ve yanılgılı bir yaklaşımdır. Tarihte de sürekli bir tekrar yoktur. Bir artı bir iki eder ama burda nicelik olarak bir değişimden bahsedilmez, burda niteliksel bir değişimden bahsedilebilinir. Burda iki, sadece iki aynı şeyi kendinde toplamaz, sadece matematiksel olarak bakmak bizi yanıltır. Farklılaşarak değişim dediğimiz nokta budur. Tarih bunun için tekrardan oluşmaz, her zaman ve mekan tarihe katkı sağlar. Mekan aynı olsada değişim her zaman farklıdır, aynı anlar, zamanlar farklıdır. Tarih bunun için ne düz çizgisel bir ilerlemedir, ne de çembersel bir tekrardır. Önderlik bunun için kalemin yayını örnek verir. Kalemin yayı helezoniktir, her dönüşünde kendine bir şeylerde katarak dönerek ilerler. Fark eder ayrışır ve ilerler. Evrensel ve görecelik akımları parçalı ve yanılgılıdır. Her ikisinide doğru temelde anlamak ve düzeltmek gerekir ki doğru bir anlamlandırma ortaya çıkabilsin. Devam Edecek Şehid Beritan Özgür Kadın Akademisi Demokratik Modernite dersinden derlenmiştir.