Binlerce yıllık doğal toplum ve neolitik kültür ana tanrıça etrafında şekillen yaşam, zorba ve yalancı erkek tarafından tüm değerleri ve gerçekliği özünden saptırılmaya çalışılmıştır.
Ana kadının eşitlik ve özgürlük yüklü toplumsal yaşamı bugün bile tüm arayışların, hayallerin ve uğruna büyük mücadeleler verildiği ütopya olduğu bilinmektedir. İnsanlığı bu yaşama hasret bırakan, tarihsel bir alt oluşa uğratarak egemenlik ve sömürü zihniyetiyle inşa edilmiş, erkek aklı tarafından yaşamın özüyle oynanarak ele geçirilip hakikat olarak sunulmaya çalışılmıştır. Gerçekleştirilen toplumsal parçalanmayla ilk sınıf, ilk efendi köle ayrıştırılması başlatılmıştır. Tiamatı parçalara ayıran erkek tanrı Marduk yer yüzünde egemenliğini sağlayarak ilk cins kırılmasını kadın ve yaşam aleyhinde başlatmıştır. Neolotik toplumun dağıtılmasıyla yaşam ve hakikatten uzaklaşıldı. Toplumsal doğadaki ilk sapma da böylece gelişmiş oldu. Önderliğin dediği gibi kadını köleleştiren egemen erkek bu kölelik biçimini tüm doğaya ve topluma uygulamakta gecikmedi. Ondan sonra yazılan tarih de egemen erkek tarihi oldu. Milattan sonra 3 binlerde başlayan bu erkek egemen düzen kendini devlet biçiminde sistemleştiren sömürü düzeni kar topu misali büyüyerek günümüze kadar geldi. Hiyerarşik-devletli uygarlık sistemi mitoloji, din, felsefe ve pozitif bilimcilikle kadının zihinsel ve fiziksel köleliğini derinleştirdi. Aile kurumuyla kadını eve tutsak etti. Toplumun öncüsünden, çocukların annesi, kocanın karısı, evin ücretsiz hizmetçisi haline getirildi. Kadınlar tarih boyunca bu egemen erkek sistemine karşı durmadan direnseler de zalim erkeklik direnen kadını kötülüğün sembolü diyerek cadılaştırdı. Erkek iktidarına karşı direnen kadın giyotinle cezalandırıldı. Canlı canlı yakıldı. Tüm kadın direnişleri karşısında kapitalist liberalizm sistemi kadını tüm zamanlardan dışlayarak sınırlandırmaya çalışmıştır. Diğer yandan dini inanç ile kadına biçilen toplumsal statü dinin yaratığı ve sosyoloji gerçeklik olarak sunduğu kader anlayışı ile kadın şahsında tüm topluma uygulandı. Önderlik bir toplumun özgürlük düzeyi o toplumdaki kadının özgürlük düzeyiyle bağlantılıdır diyor. Özellikle Kürt toplumu gibi sömürge bir ülkede kadın, kölenin kölesi olmuştur. İnşa edilen bu gerçeklik bir kader olarak kabullenilip, razı gelindiği ve cılız sesler düzeyinde karşı durulmaya çalışılsa da teslim olunan bir gerçeklik halinde lanetli bir şekilde yaşanmaya devam edildi. Bu lanetli yaşama ve dayatmaya ilk ses çıkaran ve inşa edilmeye çalışılan bu toplumsal parçalanmaya his ve duygu yönü ön planda olsa da yanlışın sezinlendiği bir bilinç ile ilk itirazı ve ret eden önderlik olmuştur. Çocukluğunda kadına dayatılan geleneksel yaklaşımı kabul etmemiştir. Çocukluk arkadaşının çocuk yaşta evlendirilerek bu sistemin cenderesine çekilmesine razı gelmeyerek oyun oynamaya çağıracak kadar bu sistem ve geleneksel ölçülerle yaşamayacağını göstermiştir. İnşa edilen bu sistem ve geleneksel toplum ölçüleri ve yaşamına karşı kendi alternatif yaşam ve toplumunu yaratma arayışına girişmiştir. Etrafında oluşturduğu yaşam arayışı gruplarına hep kadını dahil etmeye çalışarak 27 Kasım 1978 yılında buna ad vererek hem Kürt toplumsallığı hem de kadına özgür yaşam seçeneğini vererek mevcut tarihi gidişe dur demiş ve yeni bir tarihin başlangıcına yönelmiştir. Önderlik ve PKK ile başlayan özgür yaşam arayışına ve çağrısına ilk cevap verenlerde biri de heval Sara (Sakine Cansız) olmuştur. Özgür yaşamın yolunu oluşturan Önder APO “Sara’nın yaşamı özgür kadın tarihidir” diyerek bu arayışın ilk yolcusu ve öncüsüne kavuştuğuna işaret etmektedir. Belirlenen özgür yaşam yolunun yolcuları hızla çoğalarak Azime (Mihriban Saran), Evin (Ayşe Akarsu) Delal (Saime Aşkın), Havva (Hanım Yaverkaya), Ozan Mizgin (Gurbet Aydın) gibi bu yolun mihenk taşları hızla çoğalarak sel gibi akmaya başlamıştır.Yolunu bulmuş yolcular gibi özgür yaşam arayışçıları ve binlerce takipçileri ilk partileşme hamlesinin de abideleri haline gelerek tanrıçaların yurdunda taht kurmaya ve yeniden öze dönüşün yani doğal toplum değerleriyle örülü yaşamın, çizgisinin öncüleri olmuşlardır. Mücadeleye katılan kadın sadece yeni bir kadın yaratmıyor, bu aynı zaman da yeni bir yaşam ve ülkenin, onun toplumsallığını da yeniden yaratıyor. Ve yeni bir tarihin özgür kadın tarihinin de ilk yazılanları haline geliyor. Bu tarih yazılıp yaşandıkça, toplumu da etkiler hale gelmekte ve yansımaktadır. Dirilen kadını yurtseverleşen Kürt kadını ile ilk örgütlenmesini ERNK bünyesinde Avrupa YJWK (Yekitiya Jinen Welatparêzê Kürdistan) ile geliştirerek kendi ayakları üzerinde durmanın ve kurtuluşun ilk adımlarını böylelikle atmaya başlamıştır. Tarih 1990’ları gösterdiğinde Şehit Berivan (Binevş Egal) öncülüğünde başlanan devrim sürecine tüm toplumu ve özelikle Kürt kadınını da katma temelinde etkileyici kişiliği, duruşu ve nakış örer gibi yürüttüğü örgütlenme ve bilinçlendirme çabaları sayesinde kadın öncülüğünde Kürdistan’ın Cizre, Nusaybin gibi önemli kentleri başta olmak üzere Nevroz halkı ve kadını ayağa kalkarak devrim çağrısına serhıldanlarla karşılık verir hale gelmektedir. Sistem ve onun evdeki yansıması erkek tarafından mülk edinilen ve eve kapatılan Kürt kadını ölü toprağı yırtarcasına yaşama gözlerini açarak bilinçlendikçe canlanır, canlandıkça bilinçlenir ve devrimin öncüsü haline gelir. Newrozlaşan kadın gelişimine Zekiye Alkan Amed surlarında, Rewşen Kadifekalede, Ronahi ve Berivan Avrupa da meşale haline gelerek eskiyi yakıp kül ederek kadını kendi küllerinde yeniden diriltmişlerdir. Diriliş ve özgürlük mücadelesi temel kadın öncülüğüne kavuşarak başladığı özgür yaşam yürüyüşüne egemen erkek zihniyeti ile örülü sistem ve onun yerel işbirlikçilerinin konumlarını sarstıkça, kendileri açısından tehlikenin farkına varmakta gecikmiyorlar. Üzerinde sömürü düzenini kurmaya çalıştıkları toplum bu uyanışa katıldıkça geleceklerini tehlikeye atmamak için 1992 yılında tümü birleşerek uyanışın öncülerini ortadan kaldırabilmek için saldırmaya başlanmıştır. Dünyanın tüm karabulutları birleşerek kök salan bu özgür yaşam arayışına, umut haline gelmeden söndürmek için karabasan gibi çökerek söndürmek istese de sevgiyi, güzelliği ve özgürlüğü kıble edinen şehit Beritan (Gülnaz Karataş) komutasında işbirlikçilik ve teslimiyet dayatmasına özgürlük temelinde olmayan yaşamı, yaşama ihanet görerek direniş halayını yeni bir melodi ile sürdürmüştür. Önder APO teslimiyet ve ihanete karşı özgürlük tohumu ve komutası haline gelen Şehit Beritan arkadaşın anısına, şehadetinin birinci yıl dönümünde 8- 18 Mart 1993 yılında komutanına kavuşan ilk kadın ordusunu ilan eder. Komuta ve ordusuna kavuşan Kürt kadını PKK de sadece faşist Türk devletine karşı savaşmamıştır. Aynı zamanda egemen erkeğe karşı da savaşmak zorunda kalmıştır. Kendini kabullendirme de büyük zorluklar yaşamasına rağmen, yakalanan bu özgür yaşam çizgisine tüm benliği ile sarılarak Beritan’ın izinde yürümesini bilmiştir. Yıl 1996’yı gösterdiğinde özgür yaşamın mimarı Önder APO ya dönük intikam alırcasına imha amaçlı suikast girişiminde bulunulduğunda buna ilk cevabı da özgür kadın ve özgür yaşam tanrıçası Zilan fedaileşen kadın şeklinde cevap olmuştur. Dirilen ve ordulaşarak Beritan komutasında savaşan özgür yaşam yolcuları Tanrıçası Zilan’ına kavuşarak tüm APO klanı fedai komutası haline gelerek yenilmez bir ordu haline gelmiştir. İlklerin yurdunda ortaya çıkarılan özgür yaşam, özgür kadın ve ordusu YAJK tır. Önder APO özgürlük çizgisinde ordulaşan kadına 1997 yılında kendi ayakları üzerinde, iradesiyle ayakta kalabilmek için ilkin kopuş teorisi, 1998 yılında da kadın kurtuluş ideolojisiyle özgür yaşamın, Yurtseverlik, özgür irade,örgütlülük,mücadele, estetik ilkelerine kavuşmuştur. Zifiri karanlıklar içindeki yaşamı bir güneş gibi aydınlatan Önder APO’yu taklit etmeye çalışarak kendilerini de bir güneş olarak dayatmaya çalışan bazı erkek tiplere karşı Çanakkale zindanında tutsak edilemeyen özgür kadın Sema Yüce ‘Gökyüzünde iki güneş olmaz’ şiarı ile 8 mart ile 21 mart diriliş bayramı arasında köprü olmak için güneşe erenler kervanına katılmıştır. Yeni bir dünya ve yeni bir yaşamın kaynağı olan Önder APO aynı zamanda bu özgür yaşamın yörüngesi haline de geldi. Tüm bu gelişmeleri kapitalist modernite kendisi açısından varlık gerekçesi görerek uluslararası bir komployla önünü almak istedi. Gölgelenmek istenen özgür yaşam güneşinin etrafında oluşturulan ateşten çemberin ilk halkalarını bu özgür kadınlar oluşturdu. Önder APO komplo sonucu yakalandığından dahi ‘yarım kalan projem’ diyerek, özgür kadın hareketinin örgütlü bir yapıya kavuşturulmamasını yarı sitem, yarı da bir özeleştiri şeklinde ifade etmişti. İmralı koşullarına rağmen Önder APO bu projede başarıya ulaşmak için görüş ve önerilerini çeşitli yollarla bizlere iletti. Bu temelde kadın ve cins mücadelesini yeni paradigmanın temel ayaklarından biri haline getirdi. Önderliğin görüş ve talimatları doğrultusunda kadın özgürlük hareketi de kendini yeniden yapılandırma sürecine aldı. Bu temelde kadın özgürlük hareketi YAJK, 1999 yılında yaptığı ikinci kongresindeyeni bir ilk ile, PJKK adıyla kendi partileşmesini de geliştirdi. Sonraki yıllarda PJA ve PAJK ismiyle partileşme faaliyetlerini devam ettiren özgür kadın hareketi bütün dünya kadınlarına ilham kaynağı oldu. Kadın özgürlük mücadelesindeki bu hızlı gelişim, İmralı koşullarının dahi Önder APO’nun projelerini hayata geçirmesinin önünde engel olmadığını gösterdi. Faşist Türk devlet zihniyeti Önder APO’yu sınırlandıramadığını fark ettikçe daha fazla azgınlaşmaya başladı. Bundan dolayı da Önderliğe en yakın isimleri vahşice hedeflemeyi planladı. Sara arkadaş da Önder APO’ya en yakın isimlerden biriydi. Sara arkadaş, Kürt özgürlük hareketine ve kadın özgürlük mücadelesine giren ilk ve en kararlı isimlerdendi. Türk devleti bundan dolayı Sara arkadaşı ve yanında bulunan Rojbin ve Ronahi arkadaşı 9 Ocak 2013 günü Paris’te katletti. Ancak bu sadece Sara arkadaşa yönelik düzenlenen bir saldırı değildi. Paris katliamıyla birlikte Kürt halkına, Özgürlük Hareketine ve özgür kadın çizgisine yönelik yeni bir imha konsepti başlatıldı. Uluslararası komplocu güçler özgür kadın kimliğine saldırdıkça inadına kadın isyanı, direniş ve dirilişi yükselmeye devam etti. Ve artık bu isyanın bir bilimi vardı. Jineoloji, evrensel kadın tarihinin duygu, akıl ve sosyolojisini karanlık dehlizlerden gün yüzüne çıkarmanın iddiasını taşıyordu. Kürt kadınları yeni bir tarih yazmak ile yetinmiyor, geçmiş tarihin de izini sürüyor, soluk soluğa kaybedilen hakikatin peşine düşüyordu. Hiç bitmeyen bir direnişin öznesi olan Kürt kadını artık Kürdistan sınırlarını aşıp bütün dünya kadınlarının yüzünü döndüğü bir özgürlük çığlığıydı. Duyulmayacak gibi değildi bu çığlık. Her biri cihan gülü olan Kürt kadınları kavgalarının haklılığı gibi kendinden emindiler. Davaları gibi onurlu ve başı diktiler. Nefes nefese koştukları uçurumlu yollarda verdiler sınavlarını. Dağlarda kendilerini var eden bu kadınlar, dağın karakterini alıp asiliklerini gururla taşıdılar şehirlere, ovalara. 2014 yılında DAİŞ kâbusu insanlığın başına musallat olunca da yine en önde silahını kavrayıp savaşmaya gidenler Önder APO’nun kadın yoldaşları oldu. Bütün dünyanın hayranlıkla izlediği, uzun örgülü saçların sahibi bu cesur kadınlar, bütün egemen erkek ideolojilere ne kadar korkak olduklarını hatırlattı. YPJ ve YJŞ kimliği ile Rojava da Şengal de hiçbir kadının yalnız olmadığını hatırlattılar, bin yılların geriliğinden intikam almanın adı oldular. İnsanlığı kendine hayran bırakan Kürdistan kadınları köklü bir tanrıça mirasının ardıllarıydı, Zilan ve Beritan’ın yoldaşlarıydı. Önderliğimizin demokratik ulus paradigması ve kadın özgürlük hareketimizin yarattığı değerlerle bugün tüm Ortadoğu halklarını etkileyen, dönemin katılım ölçüsünü, yoldaşlık ilişkilerini, partileşme ilkelerini, komu tatarzını, Zilan ve Beritan çizgisinde savaşarak, Apocu fedai çizgisinin ardılları olan Zap, Avaşin Metina şehitlerimizle Sara ve Ruken arkadaşlar belirlediler. Bugün Medya Savunma Alanlarında her türlü yasaklı silah saldırısına karşı aylarca tünellerde direnmeyi mümkün kılan, özgür kadın direnişinde yaşanan derin bilinç ve inanç gücüdür. YJA STAR güçlerimiz, bügün savaş tünellerinde emsalsız bir direnişin öncülüğünü yapmaktadır. Kadın gerillalarının savaştaki olağan üstü direniş ruhu kararlı duruşları, cesaretleri, yaratıcı modern gerilla taktikleriyle yakaladıkları başarılı eylemleriyle, yaratılan özgür kadın direnişinin koruyucuları oldular. Kapitalist modernist sistemi değiştirmenin ideolojik ve örgütsel gücüne sahip çıkarak devrimci halk savaşını yeni dönem gerillacılığıyla özgür kadın direnişin onurunu yaşattılar. Yine bu ideolojik, örgütsel ve askeri güce dayalı olarak kadın öz savunma ağlarını her yerde örgütleyen bir gerilla örgütlenmesine sahip oldular. Demokratik konfederal sistemin öz savunması, özgür kadın gerillacılığıyla toplumsal direnişin temel dinamiğini oluşturdular. Onlar var oldukça direniş ve diriliş devam edecek ve özgürlük öyküsü bitmeyecekti… Onlar sonsuz bir sevdanın yolcularıydı. Nice bitimsiz yolun hakikat arayıcılarıydı… Onlar ölümden daha büyük bir yaşam olduğuna hepimizi ikna eden Mezopotamya güneşinin ışıklarıydı…


