DEMOKRATİK MODERNİTE Önderliğin Paradigma Değişimine Giderken Kendinde Yıktığı Dogmalar Ve Yaşadığı Dönüşümler Rêber Apo “kendi demokratik modelini yaratırken kırdığım bazı dogmalarım vardı” diyor.
1_Toplum sınıflar temelinde ele alınamaz. (kölecil toplum, feodal toplum, kapitalist toplum vs.)
2_Toplumsal ve tarihsel gelişim düz çizgisel değildir. Önderlik bir değerlendirmesinde şöyle diyor; “1ben bunlara önceden ilke düzeyinde bağlanmıştım”. Bizler de yıllarca bu yanlış bakış açısıyla tarihi ve toplumu ele aldık. Sanki ilk toplumlar ilkel ve geri ondan sonra gelenler gelişkinmiş gibi. Örneğin kapitalizm dönemindeki toplumun feodalizm dönemindekinden daha ileri olduğu algısı vardı hep.
3_Toplumsal doğada demokratik toplum sistemini yaratmak için özgür insan potansiyeli vardır. Tarihsel deneyim ve güncel gözlemler bu tespiti yaptırıyor. İnsan özgür bir zihniyetle bu potansiyeli inşaya çevirmelidir. Eğer önünde devasa sorunlar birikmişse kimseden beklenti içerisinde olmadan kendi sistemini inşa etmek hem bir insani ihtiyaç hem de ahlaki bir görevdir. Sorunlar ne kadar derinse cevapları da o kadar kapsamlı olmalı, devrimcilikte derinlik gereklidir.
4_ Kendi sistemini yaratma.“Hakim sistem sana hiç umut vermiyor, seni insan yerine koymuyor ve basit kimlik sorunlarına bile ilgi gösterip çözüm olamıyorsa insan olmanın gereği olarak yapacağın şey kendine saygı ve umudu, kendi sistemini inşa etme gücüne bağlamasını bilmektir. Yoksa kurtlar sofrasında seni bekleyen kemik artıkları değil belki de bizzat yem olmandır.” Rêber Apo kendi sistemini bu anlayış ve kavrayış üzerinden geliştiriyor. 5_ Özgüvenini, öz gücünü ortaya çıkarma. “Belki de bana özgüdür ama genel olduğuna da inanıyorum; eğer umut bağladığın anan bile olsa sana hiçbir şey sunacak durumda değilse birey olarak öz gücüne güvenmekten çekinmeyeceksin. Asla sağa sola, güdülere teslim olmayacaksın, eğer ortada yaşanacak bir durum yoksa bil ki insan olarak en iyi doğruyu ve güzeli inşa edebilecek aklı ve iradeyi sergileyebilecek güçtesin.” Bu paragrafları beynimize ve yüreğimize yedirmemiz gerekir, bunlar Önderliğin yaşadığı değişimlerdir. Rêber Apo burada ‘umut bağladığın anan bile olsa’ derken eski paradigmayı kastediyor. Yani eski sistemimiz, eski alışkanlıklarımız işte bu bilimsel sosyalizm oluyor. Hepimiz Kur’an’a inanır gibi buna inanarak katıldık, Kürdistan Devletini kuracağız diyorduk, yıllarca bu paradigma temelinde mücadele ettik. İşte Rêber Apo bilimsel sosyalizmin özgürlüğe götürmediğini fark ederek yeni bir paradigmayla kendi sistemini yaratıyor. Rêber Apo ne sağcılardan ne de solculardan umut bağlamadı ve en doğru olanı esas alalım dedi. Tüm eski paradigmaları bırakıp kendi özgür sistemimizi kuralım dedi. Bunlar çok önemli noktalar. Neden iktidarı temsil edenler toplumun %10 olmasına rağmen niye yalnızca onların sistemi vardır. Niye %90 lık kesimi sistemin merkezi haline getirmiyoruz? Tabi ki %90 toplumu ifade edebilir fakat %10 toplumu ifade edemez. “%10’nun tarihselleştirilmesi, sistemselleştirilmesi, düşüncenin temel objesi kılınması mı daha bilimsel bir yoldur yoksa %90’nından fazlasının sistemselleştirilmesi, tarihselleştirilmesi ve düşüncenin temel objesi kılınması mı daha bilimsel bir yoldur? Düşünce, bilim ve yöntem yoğunluğu %10’nun tekelinde olduğu için başka türlüsü olamaz denilebilinir mi? Ama bu tekel son tahlilde toplumsal artının gaspı aşındırması üzerine kurulmamış mı? Neden hanedanlık, artık değer talanları, iktidar odakları sistemi olsun da toplumun adeta kök hücresi olan aile, kabile, aşiret, köy ve şehrin iktidar dışı sınıfları, devletleşmemiş halklar ve uluslar sistem olarak değerlendirilmesin, bunlar neden bizzat sistem teşkil etmesinler, ideolojik ve yapı olarak anlam bulmasınlar?” Rêber Apo’nun bu değerlendirmesi sonucunda şöyle bir soru sorabilirsiniz her şey %10’nun elinde, %90 bunu yapabilir mi? İşte o, %10 kendini %90 nın varlığı üzerinden yaşattığına göre %90 kendini örgütleyip sistemselleştirirse %10 da bu iktidar ve zorbalığı sürdüremez. Bunun cevabını verecek olan da toplumdur. Tüm bunu gerçekleştirmek için kendini hakim sistemden tamamen kopartıp öz güvenini ortaya çıkarmalısın ve toplumun kendi kendini yönetme potansiyeli, özgürlük potansiyeli vardır. Devletin zihniyeti ve alışkanlıklarıyla demokrasi inşa edilemez. Toplumun kendi kendisini yönetecek potansiyeli vardır ama önünde iktidar engeli vardır. Biz bu boyutta topluma güveniyor muyuz? Toplumu çok iyi tanımak gerek. Toplum içinde aydınlığa çıkmamış birçok boyut vardır. Toplum konfederal sisteme yatkındır. Bu boyutta unutmamamız gereken bazı kıstaslar var;
1_Toplum iktidarsız ve sermayesiz olur, sermaye ve iktidar toplumsuz olamaz. Burada devlet topluma muhtaçtır, toplum devlete değil.
2_ Sermayesiz ekonomi mümkündür, ekonomisiz sermaye mümkün değildir. Burada iktidar toplumdan besleniyor, toplum iktidardan değil.
3_Devletsiz toplum mümkündür, toplumsuz devlet mümkün değildir. Toplum olmadan devlet kendini yaşatamaz fakat toplum devletsiz de kendini yaşatır.
4_Kapitalistsiz, efendisiz, feodalsiz toplum mümkündür ama toplumsuz kapitalist, feodal ve efendi mümkün değildir.
5_ Sınıfsız toplum mümkündür ama toplumsuz sınıf mümkün değildir. Toplum sınıfa ihtiyaç duymaz, sınıf topluma ihtiyaç duyar.
6_Şehirsiz köy ve tarım mümkündür ama köysüz ve tarımsız şehir mümkün değildir.
7_Hukuksuz toplum mümkündür ama ahlaksız toplum mümkün değildir. Sermayedar sistem, toplumu ahlaksız ve politikasız bırakmıştır ama yine de toplum bir bütünen ahlak ve politikasını kaybetmemiştir. Rêber Apo, değerlendirmesinin iyi anlaşılmasıyla bu temelde alternatif olarak ortaya çıkacak olan tarım ve köy devrimini geliştirmenin önemine vurgu yapıyor.
1_Toplumun üzerindeki kafesi görüp kaldırmak gerek. Bunun için ilkin köy ve tarım direnişini amacına ulaştırmak ve köyü politikleştirmek. 2_Şehirleri iktidar tekellerinin üsleri olmaktan çıkartıp yeniden dizayn etmek. 3_Sermaye ve iktidar eksenli tarih yazımlarını aşmak. Tüm yazılı belgeler bu eksende yazılmıştır, tarihte bir yeniliğe gitmek gerek. 4_Toplum doğuşundan sönüşüne kadar ahlaki ve politiktir, bunu unutmamaktır.
5_Ahlaki ve politik toplumun amacı hiçbir zaman tekel oluşturmak değildir.
6_ Tarih demokratik uygarlık örnekleriyle doludur, bu örnekleri iyi görmek ve anlamak lazım.
7_Ahlaki ve politik toplumun ideolojisi, tarihte Zerdüşt’ten günümüze kadar olan tüm bilge kişiliklerin, filozofları, peygamberlerin mücadelelerinin bir sonucu ve toplamıdır. Rêber Apo diyor ben tüm bunların miraslarını toplayıp güncelledim ve onların mirasına sahip çıktım.
8_İktidar elidi dışında kalan %90 lık toplum kesimi her ne kadar kendi sistemlerini yaratmamış da olsalar her zaman uygarlığın karşı kutbunda yer almışlar. Bunların da varlığını mücadelesini hiçbir zaman küçümsememek gerek. Demokratik Modernitenin Tanımı Rêber Apo, modernite yerine başka bir kavram olsa onu kullanırdım diyor ve bu kavramı geçici olarak kullanıldığını söylüyor çünkü modernite deyince ağırlıklı olarak, kentleşmeyle birlikte gelişen ve hiyerarşik düzene geçişi ifade eden uygarlık akla geliyor. Ama demokratik uygarlık kesinlikle bu değildir. Demokratik Modernite hem düşünce sistemidir hem ahlaki kurallardır hem de politik kurumlardır. Tüm bunların sistematikleştirilmesine Demokratik Modernite diyoruz. Demokratik Modernite salt bir düşünce değildir, bir düşünce sistematiğidir. Yalnızca ahlaki ölçüler değildir, ahlakın düşünce sistematiği ve politik kurumlarla bir araya gelerek sistematikleştirilmesidir demokratik modernite. Kısacası toplumların yaşama biçimidir yani vardır ama eksik olan bunun sistematize edilmesidir. Yani iki ana nehir şeklinde günümüze kadar akıp gelmiştir. işte ne dedik ahlak var ama sermayedarlar bunu toplumda kurutmaya çalışıyor. Buna karşı yapılacak olan nedir? Kendi düşünceni sistematize etme ve ahlakını politik olarak kurumsallaştırma. Merkezi uygarlığın karşı kutbunda yer alır ama hiçbir zaman ona karışmaz. İşte toplumun bu yaşam biçiminin toplumuna demokratik uygarlık deniliyor. Arkadaşlar kendi düşünceleriyle demokratik modernitenin tanımını oluşturabilir. Kısacası toplumun tarihsel yaşam tarzına demokratik modernite deniliyor. Merkezi uygarlıktan etkilenmiş fakat onunla bir olmamıştır. Modernite yalın haliyle ne ne demektir peki? Kavram olarak modernite çağ ya da yenilik, yeni çağ demektir. Tabi bu kelime anlamıdır. Bu kelime ilkin Roma tarafından kullanılmıştır. Her dönemin kendine göre bir modernitesi vardır. Yani nötr bir kavram değildir. Mesela bir dönem İslamiyet çok yaygın ve etkindi, yeniydi, o zaman İslamiyet bir moderniteydi, Roma kendi döneminde bir moderniteydi. Şimdi kapitalist çağda yaşadığımızdan Kapitalist Modernite diyoruz. Bu kapitalist modernitenin birçok şeyi etkilediğini söyleyebiliriz fakat bu Demokratik Modernitenin ortadan kalktığı anlamına gelmez. Devletin etkisi altında fakat devlete karşı olan kesim demokratik modernitenin yaşandığı kesimdir. Yine hatırlatalım Rêber Apo başka bir kelime olsaydı onu kullanırdım, bunu geçici olarak kullanıyorum demiştir. Biz kapitalizmden etkilenmiş olabiliriz ama bu iliklerimize kadar kapitalizmi yaşadığımız anlamına gelmez. Yani demokratik modernite kapitalist çağda halkların yaşam biçimdir. Avaşin ve Basya suyunu görenler bilir. Bu iki su bir üçgende birleşir ama birbirine karışmadan yan yana akarlar. Belki bir süre sonra iç içe geçer ama Avaşîn kendi renginde, Basya kendi renginde akar. Bu merkezi uygarlık ve demokratik uygarlığın tarihsel gelişimi için iyi bir örnektir.
Arjîn Dêrsîm Arkadaşın Şehit Bêrîtan Özgür Kadın Akademisinde Verdiği Demokratik Modernite Dersinden Derlenmiştir.


