Endüstriyalizmle birlikte hem ekolojik hem de ekonomik sorunlar ortaya çıkmıştır. Ekoloji sorununun temelinde de sermayedar akıl vardır. Yoksa bu birinci doğanın bir sorunu değildir, doğru algılamak gerekir. Kentleşme de büyük bir sorundur. Kentleşmeyi de uygarlaşma temelinde ele alıyoruz.
Tüm insanlığın yönünü kentlere çevirerek kent ve köy arasındaki dengeyi bozdular. Neolitik devrim aslında bir tarım ve köy devrimidir. Kentleşmeyle birlikte, emeğin değeri, toprakla olan uğraşım ve tarım değersizleşti. Artı ürünün pazarlandığı yerdir şehir. Devlet kendini kentleşme üzerinden yaşatır. Alternatifi nedir, kentin uygarlık tahakkümü altından çıkmasıdır. Köy kültürüyle optimal bir denge içerisinde köy ve kentin birbirini tamamlaması esası üzerinedir. Bunlar sağlandığında kent kendi başına demokratik modernite önünde bir sorun olamaz. Yani esas olan zihniyetin değişimidir. Kent bir insan yutma yeri haline gelmiş. Endüstriyalizm sorunu var ama endüstri tek başına bir sorun olarak ele alamaz. Endüstri makineye dayalı üretimdir. Bu toplumun ihtiyaçlarını karşılama ekseninde yapıldığı sürece bir sorun teşkil etmez, kötü değildir makuldür. Fakat endüstriyalizm de amaç topluma hizmet değildir, kar üstüne kar sağlayıp sermayeyi büyütmektir. Endüstriyalizmden kaynaklı çok büyük bir çevre kirliliği dolayısıyla da ekoloji sorunu ortaya çıkıyor. Petrol için, nükleer için çevreye verilen zararın haddi hesabı yok. Barajlar, kesilen ağaçlar hepsi de daha çok kar sağlamak amaçlıdır. Evren bir denge içinde çalışıyor. Bir ağacın işlevi havayı temizlemektir, insanın yaptığının tersini yapar, karbondioksiti alıp oksijeni verir. Yani bir tek buna baksak ekolojinin insan için önemini kavramaya yeterlidir. Tabi ki de ağaçlar, ormanlar olmazsa insan sağlıklı bir nefes alamaz. Toprağı bozuyorlar, havayı bozuyorlar. Bunları yapanların umurunda değil, dünya çölleşmeye doğru sürükleniyor. Biz yine endüstriye karşı değiliz. Önderlik ne diyor Eko-endüstri, yani çevre ve doğa dostu sanayi üretimi. Kürdistan da yapılan bombardımanlarda büyük bir çevre yıkımı yaratılıyor. Bir yere 10 tane kazan atsan orasından geriye ne kalır. Şimdi Zap’a gitsek o coğrafyada büyük bir çevre tahribatının olduğuna şahit oluruz, bunlar uzun yıllar boyu sürecek tahribatlardır. TOPLUMUN MİLİTARİZM SORUNU Önderlik “topluma karşı en gelişkin sistemdir” diyor. Militarizmde toplumun her ferdini orduya çekmedir. Şimdi öz savunma çok farklı bir durum, militarizm çok çok farklı bir durum. Öz savunma her canlının kendine göre bir savunması var, hele hele insan öz savunmasız olmaz. Dışarıdan gelen saldırılara karşı kendini savunman gerekir. Öz savunmanın en önemli ayağı da ideolojik savunmadır, mesela her zaman gelen saldırılar silahlı veya fiziksel saldırı değildir. Onlar da özel savaş yöntemleriyle yapılanlardır. Yani medya yoluyladır, sinema, politika, yaşam tarzını ters yüz etme vs. gibi yöntemlerle toplumun içerisine girip toplumu bozmaya çalışırlar. Bunlara karşı bir ideolojik bilinç ve ideolojik duruş gereklidir. Yani ideolojik ve siyasi olarak da toplumumuzu savunabilmeliyiz. Mesela şimdi Rojava için tehdit sadece askeri saldırı mıdır, bence diğer tehlikeler daha büyüktür. Mesela şimdi MİT elini atmış, Amerika kendine bağlamaya çalışıyor, tüm emperyal güçler şimdi Rojava Devrimini kendi tarafına çekip içeriğini boşatmaya ve kendine bağlamaya çalışıyor. Bunlar daha tehlikeli, daha sinsi ve daha incedir. Buna göre bir duyarlılıkla ve ideolojik mücadeleyle yaklaşım gösterilmezse bir süre sonra bakarsın, devrim elindedir fakat insanlar kaymıştır, böyle bir devrim ne fayda eder. Demokratik siyaset ve ideolojiyle sistemimizi korumamız gereklidir. İlk asker kimdir, kurnaz erkeğin uygarlıkla birlikte askeri şefe dönüşmesidir. Tarihte Gılgameş ilk askeri komutan olarak anılır. Gılgameş Uruk’tan çıkmıştır, yani ilk kenttir. Şehir için hem asker hem de işçi sağlamak için saldırı ve talan seferleri gerçekleştiriyor. Özellikle de yönünü Yukarı Mezopotamya’ya veriyor, yani Kürtlerin yurduna. Burada Humbaba’nın kabilesi yaşıyor, uygarlığa dahil olmayan kabilelerdir. Orada direnenleri öldürüyor, diğerlerini ise Uruk’a köle olarak çalıştırmak için götürüyor. Bu topraklardan yalnızca insanları götürmüyorlar. Neolotik devrimin zenginlikleri var burada hepsini talan edip Uruk’a götürüyor. Hatta ağaç kesme seferlerinden bahsediliyor. Gılgameş’in önünü açan da işbirlikçi Enkido’dur. Uygarlık için hem işçi hem de asker sağlamayla militarizm bu şekilde başlıyor. Her zaman savaşacak saldıracak güce ihtiyaç görüyorlar. Militarizm planlamak, bu planlamanın merkezine öldürmeyi koymak ve bir başka toplumun üzerine gitmektir. İşte bu militarizmdir ama birileri senin üzerine geliyor ve sen de toplumunu savunmak zorunda kalıyorsan bu öz savunma gerekliliğidir. Ordu en büyük tekeldir, bunu unutmamak gerek. Onun için devlet bu en büyük tekeli hep elinde güçlü tutmak ister. Türklerde ordu-millet kavramı vardır, bu bir militarizm fikridir, tüm toplumu bir ordu düzeyine çekme durumudur. Oysaki toplum sivil bir oluşumdur, medenidir yani, öz savunma dışında orduyla bir alakası yoktur. Devlet için tüm toplum ordu ve bekçi konumunda olmalı. Bu Türkler de çok baskındır. Vatan adı altında yaptıkları dört dörtlük bir şekilde devlet için çalışmaktır. İşte şovenizim, ırkçılık, milliyetçilik bunlar militarizmin birer kanadı olarak geliştirildi. Olayın gerçek boyutunu maskelemek için de şan şeref, ordu, millet bilmem ne diye iftiharlarla bu olguları yüceltmeye çalışırlar. Bu arada dün haberlerde gördük, Colemerg’de 7 korucu Medya Savunma Alanlarına gelip savaşmayı reddettikleri için silah bıraktı. Düşünün bir askeri savaşa göndermek için halay tutup pohpohluyorlar ve savaşa gönderiyorlar, aslında yaptıkları o insanları heder etmektir, harcamaktır gerçekten. 2008 de Zap savaşında Bülent Ersoy çıkıp “benim 10 oğlum da olsa bu savaşa göndermem” dedi. Yani Zapta ne işimiz var dedi, gerçekten böyle dedi, Türk gençlerinin Zap’ta ne işi var dedi. PKK ile savaşmak isteyen kendisi gitsin, kendi çocuklarını göndersin dedi. Bu en doğrusu, peki neden tüm Türk toplumu böyle düşünemiyor çünkü ordu-millet olgusuyla yaratılmak istenen bir zihniyet şekillenmesi var. Çocuğu başka bir ülkede ölüyor diyor vatan millet sağ olsun. Ne sağ olsunu, orası senin toprağın bile değil, bundan sadece devlet çıkar sağlıyor, gerçekten bu böyle. İnsan gerçekten üzülüyor niye bu millet bu hale geldi, asker-millet işte. Erdoğan’ın farklı askerlere ihtiyacı yok yani zaten milletin yarısını asker haline getirmiş, devletin bekçiliğini yapıyor hepsi. “Her Türk asker doğar” diye bir sözleri var, bu hale getirmişler zaten. Yani Türkleri örnek veriyoruz ama diğerleri de böyledir, tabi Türklerin ki çok ilginçtir. Bu zihniyeti yaşayanın toplum olarak hiçbir değeri yoktur, tüm halkın tamamen devletin fikirleriyle hareket etmesi, bundan daha kötü bir durum olamaz. Onun için toplumda oturtulması gereken öz savunma bilincidir. Hiç kimse dışardan gelip o toplumu talan edip katledememeli, ya da sömürüp dejenere edememeli. Şimdi toplumda yaratılan sınıflar birer ur gibidir. Sınıf olmadan da olurdu, yani sınıf sonradan bilinçli olarak yaratılan bir olgudur. Niye sınıflaşmaya ihtiyaç duyuldu bu iktidara dayalıdır, toplumun buna ihtiyacı yoktur, iktidarın ihtiyacı vardır. Orduyu besleyen burjuvazi sınıfıdır, aristokrat sınıfıdır. Toplum içerisinde bir bürokrasi kurmuşlar. Mesela orta sınıf da iktidara en çok hizmet eden bir sınıftır, Kürdistan’ da bu çok öndedir. Marks işçi sınıfına özne rolü biçerek sorunu çözebileceğini düşünüyor. Önderlik bunun da doğru olmadığını söylüyor. Çünkü bu sorunun temeli değil sadece görünen bir yüzüdür, sorun çok daha derin, köklü ve kapsamlıdır. Sadece ezilen sınıf isyanlarıyla sorun ortadan kalkmaz. Yine uygarlık yaşamı, köle efendi yaşamı sürmeye devam ediyor. Köle sınıfı hâkim sınıf yerine koyarak değil sınıflaşmayı ortadan kaldırarak bu sorun çözülebilir. Devlet fazlayı derleme örgütüdür, son aldığı form ulus devlettir. Ulus devlette iktidar, sadece elit kurumlarca sürdürülen bir şey değildir. Şimdi biyo iktidar dediğimiz bir olgu var, yani iktidar kendini toplumun en küçük gözeneğine kadar indirgemiş bulunuyor. Tek tek bireylerin içinde de kendi iktidarını kurmuş ve bu şekilde yaşatmaktadır. Bugün sistem içerisindeki her birey kendi içindeki biyo iktidar ile devlet iktidarını beslemektedir. Sistemin bir başka kazanç getiren sektörü de silah sanayidir. Tüm bunların sonucunda yaşanan bir toplum kırımdır, her bir ferdin içinde yarattıkları iktidarla toplumu bir katliamdan geçiriyorlar. Katliam derken sadece fiziki olarak düşünmeyelim beyaz katliam da var. Yani ruhen öldürme, düşünsel olarak öldürme. İnsan tüm bunları bir araya getirdiğinde Önderliğin neden toplumsal sorunlara bu kadar önem verdiğini daha iyi anlıyor. Çünkü önü alınmazsa gerçekten bir soykırıma dönüşecek, tüm halkların soykırımına, tüm canlıların soykırıma dönecek. Önderlik diyor kıyameti öngörmek için kutsal kitaplara bakmaya gerek yok zaten etrafında olanları iyi tahlil edebilirsen doğanın kıyamet sinyalleri verdiğini görebilirsin. Yine diyor ki bu sorunları dile getiren çoktur ama benim yapmak istediğim bu kıyametten önce bir şeyler yapabilmek ve alternatif yaratabilmektir diyor. Arjîn Dêrsîm Arkadaşın Şehit Bêrîtan Özgür Kadın Akademisinde Verdiği Demokratik Modernite Dersinden Derlenmiştir.


