Uygarlık Süreçlerinde Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Arayışlar
İlk emperyalist, Akad Kralı Sargon'dur. Mezopotamya'nın tüm aşağı şehirlerini ele geçirir.
Buna karşılık, biz yukarı Mezopotamya'da yaşayanlar savunmasız kaldık çünkü başka bir yerden gelip bizim topraklarımızı işgal etmeleri ya da bizim başka bir yere gidip orayı ele geçirmemiz bize garip geliyordu. Elbette iç sorunlarımız da vardı. Gılgamış mitolojisinde Enkidu var, o kendine kulluğu seçer. Aşağı Mezopotamya'dakiler yukarı Mezopotamya'ya saldırdığında zayıf insanları ararlar. Bu saldırılar başladığında Kürt toplumunun parçalanması da başlar. Bu parçalanma hâlâ devam ediyor ve biz bu parçalanmayı aşamıyoruz. Aksi takdirde, belki de Kürt sorunu daha Birinci Dünya Savaşı'nda bile çözülürdü. O zamanlar, kendilerini korumak için saklanmayı esas aldılar. Vadilerin derinliklerinde ve dağların yükseklerinde saklandılar. Bu durum, kendi içine kapanık bir karakter oluşturdu. Bu durum bizde hâlâ mevcuttur. Dış dünyaya olan ilgimiz çok hızlı gelişmiyor. Sürekli bir saldırı korkusuyla yaşamak bu karakteri oluşturdu. Elbette bir yandan da daima direnen bir karakter de ortaya çıkmıştır, hatta kendilerine ait bir uygarlık bile kurmuş olanlar vardır.
Kuantum fiziği, evrenin aklının sezgi veya his olduğunu söyler. Bazen insanda da beyin uyur ama vücut kendini yönetmeye devam eder. Örneğin, birkaç yıl önce Endonezya'da tsunami oldu, tüm hayvanlar, hatta kovuklarda olanlar bile tsunamiden önce kaçıp yüksek yerlere gittiler. Orada hayvanlar ölmedi, insanlar öldü. Kendini çok akıllı kabul eden insanlar öldü ama hayvanlar kaçtı, ölmediler. Son araştırmalarda kalbin üzerinde küçük bir beyin olduğu ortaya çıktı. Evrende kimse lütufkar değildir. Evrene ve diğer canlılara ihtiyacımız var. Bu yüzden simbiyotik ilişkiler hâkimdir. Neolitik dönemde animist bir inanç vardı. Yani hiçbiri bir nesne değildir, her şeyin bir değeri vardır. Hiçlikten oluşum olmaz, tüm oluşumlar varlıktan oluşur. Dedik ki; varlık, oluş ve bilinç. Önderlik yönteminde varlık üzerinden oluşumu esas almak vardır. Ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmamız başlangıçta Neolitik toplumda mevcuttur. Zira tüm oluşumlar varlıktan oluşur. Hiçlikten varlık oluşmaz, bu fikrî açıdan da böyledir.
Uygarlıkla birlikte Kürt toplumu 3 ana gruba ayrıldı: Birincisi kulluğu seçenler, ikincisi direnenler, üçüncüsü ise ne direnip ne de köle olan orta tabaka. Kürtler neydi? Kendi topraklarının işçisiydi. Bu saldırılardan sonra onları köle olarak aşağı Mezopotamya'ya götürdüler ve artık bundan sonra yöneticiler için çalışıyorlar. Bu durum hâlâ tüm dünyada geçerlidir ancak Kürtler için daha somuttur, emeğini satar. Şimdi bir Kürt metropollerden veya Avrupa ülkelerinden geliyor ve Kürdistan'da hava atıyor. Hâlbuki o emeğini satmaya gidiyor. Başarılı olan kendi toprağında kalandır ama hava atan, emeğini satandır. Bu, Kürtlerin bir paradoksudur. Uygarlık dönüşümü biz Kürtlerde böyle bir karakter değişikliği yarattı, bizi bizden uzaklaştırdı. Bizi kendimiz olmaktan çıkarıp başka bir şey yaptı. Uygarlık dönüşümünden sonra dünyayı fethetmek isteyen tüm ordular, yollarını Kürdistan'dan geçirmek zorunda kaldı ve bu da ciddi bir yağma getirdi.
İmparatorluklar döneminde Kürtler de birçok kez örgütlendiler. 21 boydan Med İmparatorluğu oluşur. Boy, birçok aşiretin bir araya gelmesidir, yani konfederasyondur. Kürt toplumunda konfederal sistem her zaman vardır. M.Ö. 750'de başlar, 612'de Asurları yenerler, 770-750'de Medlerin egemenliği Perslere geçer. Bu, yaşanan krizlerden dolayı değil, yöneticiler arasında kişisel bir mesele yüzünden olur, ihanet yaşanır ve Med İmparatorluğu'nun sonu gelir. Kürt tarihinde bu türden birçok olay vardır. Pers-Roma savaşlarının dönüşümü sırasında Kürdistan ciddi bir boğulma yaşar. Bu arada Arap Yarımadası'nda Muhammed ortaya çıkar. M.S. 612'de artık İslamiyet ortaya çıkar ve Kürdistan'da çok büyük katliamlar yapılır. Kürtler kitaplı ve Tanrılı bir dine sahip oldukları için çok fazla saldırıya uğrarlar. Örneğin, Yahudilere bu kadar saldırmazlar ama Kürtleri kitapsız ve Tanrısız görürler. Bu yüzden çok şiddetli saldırırlar ve İslam'ı onlara zorla kabul ettirirler. Zorla Kürtleri Müslüman yaparlar. Ama Yahudiler ve Hristiyanlar için "ehl-i kitap" derler ve o kadar üstlerine gitmezler. 632'den 750'ye kadar bu saldırılar devam eder. En son düşen yerler Meletî, Semsûr ve yakın yörelerdir. En büyük katliamlar buralarda olur. Ezidiler ne Zerdüşt ne de İslam'dır, Zerdüştilik ve İslam'ın bir sentezidir. Örneğin, kitapları Zend Avesta değil, Mushaf-ı Reş'tir. Böylece İslam, Kürtlerde çok derin bir dinî parçalanma yaratır. Bu ana kadar Kürtler Zerdüştî’ydi ve inançları birdi. Hristiyan ve Yahudi olan bazı Kürtler de vardır. Ama ağırlıklı olarak Zerdüştî’dirler. Ancak İslam'dan sonra çok ciddi bir dinî parçalanma meydana geldi. Şimdi Alevi Kürtler, inançlarını ulusal kimliklerinin üzerine çıkarıyorlar, Ezidiler de öyle. Çünkü en çok inançlarından dolayı saldırıya uğramışlardır. Bedirxan ve Mihemmed Rewanduz Sünni Kürtlerdir ve Ezidilere saldırdılar. Ezidiler bu yüzden "Biz Kürt değiliz" derler, onlara göre Kürtler, ihanet eden ve dinlerinden dönenlerdir.
Alevi Kürtler Sasanilerin tarafını tuttu, Sünni Kürtler de Osmanlıların tarafını tuttu. Sonuç olarak, yöneticilerin çıkarları için savaştılar ve katliamlara uğradılar. Birbirlerine karşı çok kullanıldılar. Daha sonra tarikatlar Kürtlerin arasına girdi ve tamamen parçalandılar. PKK, Alevi, Sünni, Ezidi, Hristiyanları bir araya getirdi, aksi takdirde eskiden bunların bir araya gelmesi çok zordu. İslamiyet, Kürtlerde zihinsel alanda da çok değişiklikler yarattı. Zerdüştilikte diyalektik olduğu için sürekli değişim vardır. İslam'da ise dogmatizm vardır. Şimdi DAİŞ tam olarak Emevi İslam'ıdır, yani Medine Sözleşmesi'ne göre olan İslam değil, tam olarak Kürtlere zorla kabul ettirilen İslam, DAİŞ'in benimsediği İslam'dır. Bu mezhep savaşları nedeniyle İslam, toplumun ilerlemesine izin vermedi, sürekli mezhepsel ve dinî savaşlarla meşgul oldu. Şunu da söyleyelim, İslam ortaya çıktığında Arap toplumu o kadar geri değildi, gelişmişti. Araştırmalara göre Arap toplumu o vakit tek tanrılı dine geçmemişti. Yahudiler ve Hristiyanlar arasındaki çelişkiler çok şiddetliydi. Hristiyan olmayan tek yer Arabistan'dı. Hristiyan olmamak için Yahudi hahamlar İslamiyet'i geliştirdiler. Dikkat edin, İslamiyet'te Yahudilikten gelen birçok şey vardır. Tarihte İslam ve Yahudilik arasında ciddi bir savaş yoktur. İslam'ı kendilerine kalkan yaptılar. Şimdi de DAİŞ, İsrail'e bir taş bile atmadı. Doğrudur, şimdi dinimiz İslam'dır ve biz onun başlangıç halini esas alıyoruz. Ama Kürtlerin algısında ve kişiliğinde birçok olumsuz değişiklik yarattı.
Dedik ki İslamiyet, inanç alanında bir parçalanma yarattı. Kürt toplumundaki mevcut sorunları derinleştirdi. Hemen hemen bin yıldır Türklerle birlikte yaşıyoruz. Bu süreç bizim için önemlidir. Bölgedeki en yeni toplum Türklerdir. Ama Ermeniler, Asuriler, Süryaniler, Kürtler, Araplar bu toprağın yerlileridir, bu yüzden onlarla yaşamak sorun değildir. Bölge halklarının birlikte yaşama sorunu yoktur. Bir yanda köyün camisi, diğer yanda kilisesi vardır. Kürdistan'da yaşlılarımızın çoğu birçok dil bilir. Arapça bilirler, Ermenice bilirler, birçok dili anlarlar çünkü bu halklar yerlidir. Bunlarda sorun yoktur. Sorun, dışarıdan gelip varlığını kılıçla kabul ettirenlerde her zaman vardır. Belki 1000 yıldır Türkler Ortadoğu'ya geldiler. Ama onların gelişi sadece Kürtler için değil, tüm bölge halkları için sorun yarattı. Ermenileri katlettiler, Süryaniler neredeyse yok oldu, Araplara yapılan katliamlar da Kürtlere yapılanlardan az değildir. Biz Kürtlerin farkı ne? Hem Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezindeyiz hem de elerinde sadece Kürtler kaldı. Bu yüzden ipi boynumuza geçirdiler ve sürekli sıktılar. Osmanlılar birçok halka karşı soykırım yaptı. Osmanlıların yok ediciliğine karşı direnenler Perslerdir. Mısır'dan Tunus'a ve Rum'a kadar hepsi Osmanlı zulmü altında kaldı.
Irak, Suriye, Şam'ı tamamen kendi kontrolü altına aldı. Yani Türklerin varlığı hâlâ bir sorundur. Tüm bölge halkları için bir sorundur. Diğer tüm bölgeler kendilerini onların elinden kurtardı, ellerinde sadece Kürtler kaldı. Şimdi bu Yeni Osmanlı hayalleri tamamen bu tarihe dayanıyor. Osmanlılar bu bölgeler üzerinde neredeyse 400 yıl egemenlik kurdu. Ama bu bölge halkları yüz binlerce yıldır buradadır. Yahudiler de bu toprağın sahipleridir. Onlar da yerli bir millettir, buralıdır. Siyonizmin hedefi ve amacı farklıdır ama Yahudi halkı bu toprağın yerlisidir. Bu yüzden bu halklar birlikte yaşayabilir. Önderlik, bölge halkları için Demokratik Konfederalizm Birliği'ni önerdi. Rojava ve Kuzeydoğu Suriye'de 12 yıldır görüyoruz ki gerçekten de Ermeniler, Asuriler, Araplar, Kürtler hepsi kendi meclislerine sahiptir ve birlikte yaşamaları sorun değildir. Bazı aşiretler Türklerin ve rejimin eliyle kullanıldı ama bunun dışında halklar arasında hiçbir sorun yoktur. Oradaki tüm bölge halkları artık kendi dillerini konuşabiliyor, eğitim alabiliyor, kendi meclislerini kurabiliyor ve bu yüzden karar mekanizmasında yer alabiliyorlar. Kendi bölgelerinde, mahallelerinde asayişlerini yani öz savunma güçlerini de kurmuşlardır.
Önder Apo, Ortadoğu'nun bu karakterini bildiği için Ortadoğu için Ulus-Devlet modelinin intihar olduğunu söylüyor. Alternatif olarak Önder Apo Demokratik Konfederalizm'i sunuyor. Konfederalizm eşit ve özgür bir yaşamdır. Birbirini tanıma, birbirini kabul etme ve bu esas üzerine birlik oluşturma üzerine kuruludur. Bu tarz, yerli, otantik Ortadoğu halklarına uygundur.
Devam Edecek
Feride Alkan


