Kürt Kişiliğinin Tarih Boyunca Şekillenmesi
Temel sorunlarımız, dış düşmanlarımız değil, kişilik sorunlarımızdır. Şu an özgür kişiliklerin peşindeyiz. Bu konuda Önder Apo tarafından birçok analiz ve değerlendirme yapıldı.
Tarihi kronolojik olarak ele almayacağız, ancak zaman zaman tarihe dönecek ve tarihi kendi kişiliklerimizde arayacağız. Toplum ve kişilik, kendi tarihlerinin bir sonucudur. Elbette bu tekrarlanan bir durum değildir. İnsan, tarihin akışına müdahale edebilir ve yanlış giden şeyleri doğru rotasına sokabilir. Önder Apo'nun da yaptığı şey; devrimci müdahalelerle tarihi doğru ve güzel olan rotaya sokmaktır. Önder Apo, eski Kürt’ten yeni bir Kürt yarattı. Kişiliği ve zihniyeti değiştirmek, büyük bir savaş gerektirir, bu kolay elde edilecek bir şey değildir. Önderlik, kendi kişiliğinde yaşadığı tecrübeleri daima bizimle paylaştı. Önderliğin değerlendirmeleri ve konuşmaları ortadadır. Somut şeylerin burada söylenmesi bu yüzden önemlidir. Önder Apo, özellikle son 200 ve bilhassa da son 100 yılda Kürtlerin var olup olmadığı tartışmasının yapıldığını söylüyor. Biz Kürt toplumu, devletlerin var olmadığımıza dair birçok teori geliştirdiği bir toplumuz. Bu tartışmanın kendisi bile çok büyük bir soykırımdır. Sonuç olarak Kürt toplumu, Kürtlüğünden kaçan bir duruma geldi. Vatanını terk etti, dilinden utandı, giysilerinden utandı. Bugün Kürt tanımı, emeğinin para etmediği, en ucuz iş gücü, tüm hayatı karnını doyurmak için feda edilmiş bir insan haline geldi. Dilinden ve kültüründen utanıyor, ondan kaçıyor. Kürt sürekli küçük görülmüş, kendine olan güvenini çok fazla kaybetmiştir.
Kürdistan tarihinde, Azadî Hareketi bir ayaklanma örgütler. Lideri Halid Begê Cibranî ve yardımcısı Ziya Beg'dir. Bu ikisi tutuklanır. Belgelere göre, tutuklandıklarında 2 asker bu iki Kürt Önderini Harput'tan Bitlis'e götürüyor. Yani birkaç genç kendilerini örgütlese, liderlerini düşmanın elinden kolayca kurtarabilirlerdi ama yapmıyorlar. Sonunda Bitlis zindanına götürülürler, Cibranlı Halid Beg mirlivası (tuğgeneral) olduğu için kurşuna dizilerek infaz edilir, Ziya Beg de asılır. Yani bu örneği vermekteki amacımız şudur; biz Kürt toplumu, o kadar güvensiz hale geldik ki, iki asker gelip bir köyü başımıza yıkabilir. Ama Kürtler bunu yapmaz çünkü o birkaç asker devletin temsilcisidir ve devlete karşı güç getirmeleri mümkün değildir. 19. yüzyıl başladığında Kürtler artık bu duruma gelmişti. Kürtlerin tüm yaşam derdi, karnını doyurmak haline geldi, eline bir parça ekmek geçtiğinde şükreder, "Yarın Allah kerimdir" derdi. Kürtlerin yaşamında çok kaba bir felsefe hâkim oldu. Elbette bu, PKK ortaya çıkmadan önceki son halidir.
Kürtler, bu gerçeklere rağmen ayaklanmalardan uzak durmadılar ama ayaklanmalarda başarılı olamadılar. Bu yüzden sonuna kadar kendine güvensiz kaldı, başarıyı kendisinin bir parçası olarak görmedi, yönetildi, kendini başarıya dayalı, iradeli bir temelde kurmadı. 19. ve 20. yüzyıldaki her ayaklanmanın yenilgisi, Kürt kişiliğinde böyle bir durum yarattı. Zira yenilgi, Kürtlerin felsefesi haline geldi. 19. ve 20. yüzyıl ayaklanmaları böyleydi; Mahabad bir yılını bile tamamlayamadı. 1975'te Mele Mustafa Barzanî, zafere olan inancını tamamen yitirdi, Cezayir Anlaşması'yla mücadeleyi bıraktı ve İran'a göç ettiler. Bu durum, Kürtlerin kendine olan güvensizliğini pekiştirdi. PKK, bu şartlar altında ortaya çıktı. Bunu tartışacağız: Neden şimdi kendimizi başarı kişilikleri haline getirmiyoruz, neden tüm işlerimiz yarım kalıyor? Önderlik, "Kendinizi bahaneye yer bırakmayan başarının sahipleri yapın" dedi. Önderlik, modern bir Kürt yaratmak, yeni bir toplum oluşturmak istiyor. PKK devrimi, yeni bir toplum ve kişilik devrimidir. Bu yüzden konu şudur; kendimizi mutlak başarıyı esas alan bir toplum haline getirmeliyiz. Akıl ve iradeyle hareket eden bir toplum. Böyle bir toplum her zaman ilerleyecektir. Ancak ayaklanmaların yenilgileri sonucunda, Kürt psikolojisinde yenilgiyi kaderi olarak görmek, karakteri olarak kabul etmek veya kendini çok küçük şeylerle sınırlı tutmak hâkim oldu. Tüm bunlar ezilenin psikolojisidir. Son durumda Kürtlerin bir sorunu da bahane aramayı hep dışarıda aramasıdır. Neden geri kaldık? Bunun sorgulamasını yapmak gerek. PKK'nin tarzı, Önder Apo'nun tarzı budur.
Eğer hem toplum hem de birey olarak sorumluluğu dışarıda ararsak, bu bizi doğru bir sonuca götürmez. Önderlikteki zaferin bir sırrı da budur; kendini sorgulamak. Bizden her şey alındı, sadece aile kaldı, bu yüzden her şeyimiz o oldu ve kendimizi orada boğduk. Düşman da bu siyaseti yürüttü ve bizi bu döngüde sersemletti. Orada aidiyet çok küçültüldü. Elbette bugün tüm bunlar birer sorundur. Kendimize vatansever diyoruz ama Kürtlerin gerçeğinde vatanseverlik çok tartışmalı bir şeydir. Vatanımızı bırakıp farklı ülkelere göçmemizi sadece düşmanın eylemleriyle ilişkilendiremeyiz. Örneğin, Araplar ne kadar zengin olursa olsun Arap kıyafetlerinden vazgeçmez, Afrikalılar da öyle. Ama Kürtler, Kürt kıyafetlerinden utanıyor. Örneğin, askeri kıyafetlerimiz kendiliğinden oluşmadı. Heval Egîd (Mahsum Korkmaz), Botan'a gittiğinde oradaki kıyafetlerin Kürtlüğe en yakın olanlar olduğunu görüyor ve Önderliğe askeri kıyafet olarak kullanılmasını öneriyor, bunun belgeleri de var. Düşük vatanseverlik, halkın işgalcilere gitmesine neden olur. Vatansever bir insanın düşmanına el vermesi mümkün değildir. Vatanını terk etmek ve kaçarak yabancı ülkelere gitmek ve oraya aşırı bağlanmak, düşük vatanseverliğin sorunlarıdır. Tüm bunların sonucu ihanete dönüşür.
1. Kürt Varlığının Tarihsel Şekillenmesi
Varlık, oluş ve bilim birbirinden ayrı ele alınamaz. Bu üçü, toplum ve insan için birbiriyle çok bağlantılı şeylerdir. Oluşumu olmayan bir varlıktan bahsedilemez, aynı şekilde bilimsiz bir varlıktan da bahsedilemez. Hatta bu sadece insanlar için değil, tüm canlılar için de söylenebilir. Örneğin, bir kedi doğduğunda türünden edindiği bazı refleksler vardır, dolayısıyla bilimsiz varlığı tanımlamak mümkün değildir. Elbette hayvanlarda bu daha çok içgüdüsel bir şekilde olur ama insanda bu bilim daha çok gelişir. Bir varlığı biliminden ayırırsanız, orada sorunlar ortaya çıkar. Önderlik, "Bir toplumun var olup olmadığı tartışması yapılıyorsa bu korkunçtur" diyor. Son 200 yılda Kürtler bunu somut bir şekilde yaşıyor. Yahudiler, yaşadıkları soykırımın dünyada eşi benzeri olmadığını söylüyor. Bunu sanatın konusu yaptılar, hepsi de doğrudur. Nazilerin başlarına getirdikleriyle resmiyette 6 milyon insan katledildi. Önder Apo, Kürtlerin durumunun Yahudilerinkinden daha kötü olduğunu söylüyor. Bunlar yapılırken Yahudilerin varlığı inkâr edilmedi, "Siz Yahudisiniz, sizi sevmiyoruz" deyip soykırım yaptılar. Yine beyazlar Amerika'ya gittiğinde Kızılderilileri katlettiler ama onlara "Siz yoksunuz" demediler. Yine Afrika'dakileri yurtlarında köle yaptılar, maymun statüsünde gördüler. "Beyaz insan evrimi tamamladı, ama siyahlar tamamlayamadı" dediler ama onlara "Siz yoksunuz" demediler. Önder Apo'nun korkunç dediği şey budur. Tüm soykırımlar Kürtlerin başına geliyor ama bunun yanında onlara "Sen yoksun, Kürt diye bir şey yok" deniyor. "Sen Türksün, Arapsın, Farssın" denildi. Suriye Kürtleri yüzlerce yıldır orada yaşıyor ama hâlâ tam vatandaş olamadılar, yabancılar. Türkiye'de kimlik verildi ama Türklerin kimliği verildi ve soyadları Türkçe yapıldı. Zamanla Kürtler de kendilerinden utandı ve bir süre sonra kendilerini inkâr ettiler. Bu yüzden Önder Apo, "Bu en kötü şeydir ve yok olmak demektir" diyor.
Önderlik, PKK mücadelesinin Kürt gerçeğini ortaya çıkarmak ve Kürt varlığını oluşturmak olduğunu söylüyor. Bunun anlamı nedir? Eğer bir oyunsa, sıfırın altından başladığın anlamına gelir. Önce sıfıra gelmelisin ve PKK mücadelesi geçen yarım asırda bunu yaptı. Amed zindanındaki mahkemelerin önemi nedir? Resmiyette ne için şehit düşüldüğünün geçmesidir. Yoldaşlar direniyor ama hepsi ısrarla mahkemeye çıkmak istiyor. Hâkim, Mehmet Hayri Durmuş'a "Dünyada Kürt diye bir şey yok" diyor. Hayri yoldaş da Kürt kelimesinin geçtiği her yeri mahkemeye sunuyor. Amed zindanlarında yaşanan dehşet, Kürt sorununun neden bu kadar ağır bir sorun olduğunu birçok açıdan gösteriyor.
Zira varlığın yoksa, kültürün ne kadar zengin olursa olsun bir anlamı yoktur. Kürt sorunu bu yüzden ağırlaştırıldı. Bu nedenle varlık tartışmasına girmek, ölmek demektir. Zaten egemen dünya bir araya gelip "Kürtler yok" dediler. Çünkü yok olan, yaşamaz, yani ölüdür. Bu yüzden yarım asrı dolduran PKK mücadelesi çok anlamlıdır. Araştırmaların ve karanlıkta kalmış birçok gerçeğin aydınlanması sonucunda Kürt gerçeği yavaş yavaş ortaya çıktı. PKK buna öncülük etti. Kürt toplumu, insanlığın ilk hücresi gibidir. İnsanlık, Afrika'daki Rift hattından Mezopotamya'ya doğru ilerler. Biz, ilk toplumsallığı yaşayan ve Neolitik Devrimi geliştiren toplumlardan biriyiz. Tarım, hayvanları evcilleştirme, sulama ve ayrıca dil, köy kültürü, sanat, sanatın temeli, inanç, din, tüm bunlar burada gelişti. İnsanlığın temel ilerlemelerinin hepsi ilk olarak Kürt toplumunda yaşandı.
Önder Apo, AİHM'deki savunmasında "Kürt toplumu Neolitik'te takılı kaldı, ondan kendini çıkaramadı ve bu bir sorundur" dedi. Bunu değerlendirelim. Çünkü Kürt toplumu farklı bir yerden gelmedi, kendi toprağı üzerindedir. Toprağı onlara yetiyor, büyük bir emek ve kültürleri var, cennet gibi bir coğrafyada yaşıyor ve kendilerini yeterli gördüler. Yani başlangıçtaki durumumuz böyle. Ülkesine çok bağlılık, memnuniyet ve sevgi var, o zamanlar Mezopotamya toprağı böyleydi. Hâlâ bile on bin yıl geçmesine rağmen toplumumuzun yarısı güneşe inanıyor, mitolojileri Şahmeran’dır, hâlâ Tanrıçaları İşdar’dır, hâlâ Neolitik kültür toplumumuz üzerinde etkilidir. Önder Apo birçok açıdan kadının önünü açtı ama Kürt'ün potansiyelinde bu olmasaydı bu kadar kolay olmazdı. Kürt toplumu anaerkil bir toplumdur.
Bir İngiliz misyoner veya ajan olarak Birinci Dünya Savaşı'ndan önce İran'a geliyor, Kum şehrinde 7 yıl eğitim alıyor, Farsça öğreniyor. Daha sonra Süleymaniye'ye gelip Soraniceyi iyi öğreniyor; adını Gulam Hüseyin koyuyor. Orada Osman Beg ve eşi Adile Hanım'ın ailesinin yanında 3-4 yıl hizmetçi olarak çalışıyor. İngilizler kendilerini örgütleyip dünya savaşı başladığında bu ajan açığa çıkıyor ve İngiliz ordusunun başkomutanı oluyor. Bu kişi, kitabında Kürt kadınlarından bahsediyor. Kendisi filologdur. Diyor ki, "Kadını kötüleyen veya küfreden sözlerin kökleri Kürtçe değildir." Kürt toplumunda kadının kutsal olduğunu ispatlıyor. Anaerkil toplum, hâlâ Kürt toplumu üzerinde etkilidir. Kürt kadınının gerçeğinde bu olmasaydı, bugün onun gerçeğinin ortaya çıkması kolay olmazdı. Önderlik, "Benim çabam, Kürtlerin gerçeğini onlara tanıtmaktır" diyor.
Şimdi Kürtler tüm yeteneklerini köreltmiş ama gerçekte çok büyük devrimlerin sahibidir. Türklerin gerçeğinde mayanın, yani hamurun onların icadı olduğu söyleniyor. Yalnızca bu icatları görünüyor. Çünkü sürekli göçebeler, hayvan sahipleri, bu mümkün olabilir ama başka yaratıcılıkları yoktur. Biz Kürtlerin durumu böyle değil, binlerce yıldır buradayız ve emek verdik. Kürtçede ahlaka sinç denir. Bahçe sınırlarına da sinç denir. Sinç, birlikte yaşamanın sınırlarını koyar, yani ölçü belirler.
Bir arkeolog var, Önder Apo da ondan bahsediyor, diyor ki, "Dünyanın hiçbir yerinde hayat, Dicle kıyıları ve Zagros'un kucağında olduğu kadar güzel olmamıştır." En güzel hayat, para denizi içinde yaşanmış hayat değildir. En güzel hayat, kendi toprağında huzur ve barış içinde, eşitlik ve ekoloji içinde yaşanmış hayattır. Kürtler işte bu hayatı yaşamışlardır.
Devam Edecek…
Feride Alkan


