ŞEHÎD HARUN FIRAT

Özgür kadın yoldaşlarıma; Mücadele yaşamım boyunca beni bocalayan, uğraştıran, yaşamımın en temel sorunu haline gelen önemli bir nokta kadınla olan yoldaşlığın ölçülü ve doğru bir rotaya oturtma savaşımı oldu. 

Doğru bir savaş verilmedikçe kadına yaklaşma cesaretini göstermek elbette zor olacaktı. Aslında burada sorun haline gelen kendi zihniyet gerçekliğimin köklü bir çözümlemeye tabi tutulmasıdır. Sorunu tek yönlü bir kadın sorunu olarak ele almak gerçekçi olmayacaktır. Egemen zihniyeti bilince çıkarmadıkça ve sorunu kendimden uzakta aradıkça doğru bir ilişkilenmeyi yakalamam da zordur. Sorunun kendisi duygu ile düşünceyi, beyin ile yürekten koparıp köleleştiren, bağımlı kılan anlayış ve yaklaşımların kendisi olmaktadır. Büyük bir zihniyet değişikliği için zorlu bir mücadeleye giriştiğimiz bir gerçektir. Ne kadar değişime uğrayıp geliştiğimiz sorgulanabilir. Fakat değişime ve gelişime en yakın siz yoldaşlar olmaktasınız. Duygu ve düşüncelerinizle, yaşam tarzınızla, davranışınızla özünüzden kopmadınız. Bastırılmışlığın, susturulmanın, eve hapsedilmenin yaratmış olduğu özgürlük özlemi daha da artmıştır. Dili dağlanan, kulağına mil çekilen, gözlerine perde indirilen günümüz koşullarında kadın gerçekliği varlığı pek önemsenmeyen bir cins konumunda olmak, elbette ölümden beter bir durumu teşkil eder. Bir kadını bu denli hüzünlendiren, acı çektiren, gözyaşı akıtan, sessizliğe gömdüren neydi? Varlıklı iken neden dilenen, yalvarılan iken neden yalvaran, besleyen iken neden aç kalan, kutsal iken taşlanan, özgür iken köleleşen, yaşatan iken ölen!  Aslında neden ve niçinleri sorgulamaya kalktığımda sınırsız sorularla karşılaşıyorum. Amacım cevapsız soru geliştirmek değil, aranması ve kavranması gereken anlamlı cevapların duruşlarını bulabilmektir. Her sorunun bir cevabı, her cevabında anlamlı bir duruşu olmak zorundadır, ortak ruh ve düşünce birlikteliği yakalanmadıkça, geçmiş kendini hep tekrar edecek ve ezici çoğunluk büyümeye devam edecektir. Ben bu çoğunluğun bir ferdi olmak istediğim gibi siz kadın yoldaşlarımın da özgürlük savaşımında azınlıkta kalmamaları için iradeli ve inançlı bir özgürlük savaşımının temsilcileri olmalısınız. Bu savaş bir nefs ve günahlardan arınma savaşımıdır. Tüm erdemli insanlar nasıl ki savaşımlarında öncelikle duygu ve düşüncede nefsi terbiye ederler, iliklerine kadar bir arınmaya tabii tutulurlarsa, bizlerinde aynı tarzda özgürlük sorununa yaklaşırken bu şekilde bir sadelik ve samimiyetle yaklaşmamız hayati önem taşımaktadır. Politik hesaplara girmeden, güdüsel arzulara yeltenmeden, her türden egemenlikli zihniyete götüren anlayış ve yaklaşımları çözerek ilişkilenmek en doğal bir yaşam biçimini açığa çıkaracaktır. Doğal bir yaşam her zaman özlemimiz olmuştur. Birlikteliğin en özgür olanı, hoş görüyü, sevgiyi, adaleti, toprağın ve emeğin güzelliğini, doğayla barışık yaşama bir hayal olmasa gerek. Anaya dönüş ancak bu güzellikte olabilir. Öze dönüşü sağlayabilmem kendi açımdan büyük bir anlam ifade eder. Mücadele yaşamım boyunca beni yaşama bağlayan gerçeklik Zilan gerçekliğiyse, bu gerçeklik karşısında elbette doğru bir cevap ve anlamlı bir duruşun sahibi olmalıyım. Nehirler denizlere doğru akarken kaynaklarına hep bağlı kalırlar. Özgürlüğe doğru adım adım yaklaştığım bu zamanlarda Zilan’dan kopmadan her anımı onunla yaşamak büyük bir heyecan ve cesaret vermektedir. Tanrıçalara dokunulmazlığın fakat tutkuyla da bağlılığın yarattığı duruş çok daha farklı olmak zorundadır. “Yaşam ancak doğru ve büyük eylemler içerirse bir anlam kazanır der, büyük bilge” tıpkı Zilan yoldaşta açığa çıkan büyük eylemin anlam derinliğini kavramak dahi o eylemi yapmak kadar önem taşımaktadır. Zilan da açığa çıkan tanrıça gerçekliğini yeniden diriltmek ve bunun önündeki tüm engelleri aşma gücünü göstermek başta kadın özgürlük hareketi açısından ne kadar önemliyse, erkek yoldaşlarımın açısından da bir o kadar anlamlı ve gereklidir. Burada sadece eylemin anlam ve önemini hatırlamak değil, asıl Zilan’da açığa çıkan kadın gerçekliği karşısında kendi erkekliğinizi her yönüyle sorgulama cesaretini göstermektir. Şu bir gerçek ki, Zilan karşısında erkek milyon kere yenilmiştir. Bu yenilgi karşısında cinsel gücün ve kaba fizikle övünmek zayıflığın kendisi olmaktadır. Bu konuda erkeğin güdülerini terbiye eden, düşüncelerine anlayış kazandıran büyük bir nefs savaşımı vermek zorundadır. Yaşamda zayıf görülen, alay konusu edilen, başarı gücüne kaygıyla yaklaşılan, fırsat bulduğunda güdüleri konuşturan, sahte özgürlük sözleriyle de kadınla ilişkilenmeye çalışmak, ateşi avuçlamaya benzer. Değerli yoldaşlarım; Mücadele yaşamım boyunca kadına hep mesafeli yaklaştım. Kölelik zincirlerini kırmadan kuracağım her tür ilişkinin köleleşmeyi daha da derinleştireceğini gördüm. Şu konuda çok rahatım. İlişkilerimde güdülere yer vermedim. Ruhen ve bedenen temiz kalmanın saflığıyla, düşüncede de buna denk düşecek bir duruşu sergileyebilmek için bir savaşım verdim. Her şeye rağmen çok zayıf kaldım. İnsanın gerçek özüne ait olmayan egemenlikli anlayışını öldürerek, ölümsüzlerin arasına katılmak büyük bir moral ve coşku vermektedir. Tüm birlikteliklerde sadelik ve adalet temel ölçü olmalıdır. Yaşam sade ve onurlu yaşanacaksa çekici ve güzel kılınır. Sizdeki güzellik, yaşamı her zaman çekici kılmıştır. Bundan dolayıdır ki sizlere olan saygı ve güven büyümüştür. Sizleri sevdiğimi, güvendiğimi ve sizlerle olacağımı belirtiyorum. ZİLAN YOLDAŞ’A Özlemek nedir bilir misin, hasret kalmak, umut etmek, yakınlaştıkça ırayan, ıradıkça daha da çekici olan. Bir sevda türküsü gibi dilimize dolanan neydi, neye sevdalanmıştık, bu sevdayı esrarengiz kılan şey neydi? Gerçek olan bir şey var mıydı yoksa gerçeği yaratan sen miydin? Gerçeği yaratan sen isen, peki sen kimsin? Beni varlığına bu denli bağlayan neydi. İçindeki ruh, gözlerindeki derinlik, yüzündeki güzellik ve tebessüm... Yoksa sen benim içimdeki sır mısın, beni sen mi doğurdun? Rahmindeki özgürlük tohumundan ben mi doğdum yoksa? 30 Haziran akşamı toprağı tırnaklarken ben mi sana acı çektirdim yoksa bereketli memelerinden ak sütünü ben mi içtim, kucağında ninnilerle beni sen mi uyuttun? Büyüyorum anne, bak artık ayaklarım üzerinde emekliyorum. “insanları çok sevdiğim için” diyordun anne, bak ben senin oğlun diriliş devriminden sonraki büyüteceğin yeni insan. Ve devam ediyordun anne “insanları çok sevdiğim için büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum” diyordun. Eylemin büyüklüğü güzelliği doğurmak değil midir anne. O sancıları sen çekmedin mi, bedenin kan ter içinde kalmadı mı, gözlerindeki ışıltıyla anlamlı bir yaşamı yeniden doğuran sen değil miydin? Peki, güzel anne yaşamak varken ölmek neden? Buna da cevap oluyorsun. Yokluk olmadan varlık olmazdı, çirkin olmazsa güzel, kötü olmazsa iyi, ölüm olmazsa yaşam olmazdı. Ve sen anne yaşamı ölümünle anlamlı kıldın. Hiç çocuğun olmadı değil mi anne, ama nedense ben hep senin bir oğlun olarak kendimi gördüm. Analar yiğit oldu mu çocukları da yiğit olurmuş. Savaşmayı senden öğreniyorum. Yiğitliğin dururken zavallı ve sıradan ne savaşabilir nede yaşayabilirim. Tarihteki büyük savaşçılar hep erkek olurmuş. Ama neylersin tarihte gördü ki savaşçı gücünü, kadınca güzelliği ile ortaya koydu. Ve anladım ki güzel anam büyük savaşçılığın yaşama büyük bağlılığından geliyordu. Sana olan sevgim büyüdükçe kendi varlığımın bilincine ulaşıyorum. Kutsanmış topraklarda yasaklanmış aşkların yeniden varlık kazanması mıdır, yoksa Mem u Zin'lerin bitmeyen sevdası mıdır seninle yaşamak? “Tanrıçalara dokunulmazlığın fakat tutkuyla da bağlılığın yarattığı duruş çok daha farklı olmak zorundadır. Özgürlüğe doğru adım adım yaklaştığım bu zamanlarda Zilan’dan kopmadan her anımı onunla yaşamak büyük bir heyecan ve cesaret vermektedir.”

Devam edecek...