Şafak Aryen Geçen defaki yazımızda “cinsler arasında, toplum ve doğa arasında ilk çelişki nasıl oluşturuldu”, bunlara kısaca değinmiştik. Konumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu yazımızda mitolojilerden, içselleştirilmiş kölelikten ve egemen aklın geliştirdiği tecevüz kültüründen kısaca bahsedeceğiz.
Mitolojilere bakmak gerekir, çünkü mitolojilerin verdiği mesaj önemlidir. Rêber APO savunmalarında sürekli olarak mitolojilerden örnekler verir. Mitolojide geçen Tiamat ve Marduk savaşına bakalım. Bu mitolojide Marduk Tiamatın oğludur ve aralarındaki savaş geçiş sürecini anlatır. Tiamat direnişçi bir kadındır ve tanrıçalığı temsil eder. Rêber APO tanrıçalığı, kadının yaşamdaki yaratıcılığının, başarısının bir simgesi olarak ele alır. Tiamat gelişen iktidar karşısında direnirken, Tiamat şahsında aslında direnen doğal toplumdur. Tiamata karşı diğer tanrılar başarı kazanamaz. Marduk tanrılara Tiamatı öldürebileceğini söyler ve tanrılara şart koşarak tüm yetkileri kendinde toplar. Tiamata karşı savaşan Marduk annesini öldürür ve bedenini ikiye bölerek gökyüzü ile yeryüzünü oluşturur. Gökyüzü ile yeryüzü bir daha asla birleşemez. Kadının parçalanmasını, yenilmesini sonsuzlaştırarak, nasılki gök yüzü ile yeryüzü bir daha bir araya gelemeyecek ise kadında bir daha bu topraklarda güç sahibi olamayacaktır. Bu mitolojinin bizlere verdiği mesaj budur. Kadını bir daha yaşama dahil etmemek için geliştirilen bir sistem var. Bunun için bu sistemin bilinçli olarak gelişen ideolojik bir yaklaşım olduğunu belirtiyoruz. Bu yaklaşımın içinde kadına ve topluma ihanet vardır. Kadın yaşamın, toplumun, yaratıcılığın, güzelliğin kaynağıdır. İktidar demekki sadece bir dönem için bir süre için değil, sonsuza kadar sürecek bir yaklaşımla kadını toplumdan, yaşamdan uzaklaştırmıştır. Kadın toplumun öncüsüydü, eğer sen bir toplumun öncüsünü düşürür, parçalarsan toplumu da esir almış olursun. Bununla birlikte insanlar köleleşmeye başlamıştır. Bazıları köle olurken bazıları da köle sahibi olmuştur. Toplum içindeki uyum kaldırılarak insanlar arasında çelişkiler geliştirilmiştir. Kadınla erkek arasında oluşturulan ilk çelişki, toplum içinde yayılınca kendiyle beraber eşitsizlik çelişkisini de açığa çıkarmıştır. Günümüze kadar hala etkisi olan bu çelişkiyle uğraşıyoruz. Toplumu da ele geçiren bu iktidarcı zihniyet bu defa doğaya el atar. Doğaya istediği gibi müdahalede bulunmayı bir hak olarak görür. Bugün yaşanan ekolojik sorunların asıl kaynağı beşbin yıldır süren tahakkümcü iktidar anlayışıdır. Bu yaklaşım insanla doğa arasındaki uyumu bozmuş ve bugün karşımıza ekolojik kriz olarak çıkmıştır. Bunlarla beraber açığa çıkıyor ki üç esas sorunumuz var. İlki kadın noktasında yaratılan çelişki, ikincisi insanla insan arasında yaratılan çelişki, üçüncüsü ise insanla doğa arasında yaratılan çelişkidir. Böylelikle kadının, insanların özgürlük alanları ortadan kaldırılır. Bu da kendiyle beraber toplumun özgürlük sorununu açığa çıkarır. Toplumu kandırarak farklı yöntemler geliştirerek kendi sistemini, geliştirdiği cinsiyetçi ideolojiyi topluma kabul ettirir. Toplum bir süre kendi kimliğini korumak için gerçekleşen hegemonik iktidar saldırılarına karşı direnir. Kendini savunma yöntemlerini geliştirmeyip, kendini örgütlemeyince, bu direniş bir süre sonra azalır ve zamanla tahakkümü kabul ederek boyun eğer. Kadına zorla kabul ettirilen kölelik, zamanla topluma yayılırken günümüze doğru gönüllü bir köleliğe dönüştürülmüştür. Önderlik buna gönüllü kölelik der. Kendi gerçekliğinin farkında değildir, kendi gerçekliğini unutmuş ve yabancılaşmıştır. Yaşama öncülük eden, tanrıça özelliklerini kendinde barındıran, yaşamı yaratan ve oluşturan kadından, zamanla ev kadını, sadece çocuk doğuran, bir erkeğin karısı olan kadın yaratılır. Kadın ilk olarak düşünceden koparılarak, yaşamdan koparılır. Önderlik biz kadın arkadaşlara şunu belirtirdi: “Kadınlar ilk olarak düşüncede yok edildi, düşünme yeteneği elinden alınarak karanlığa mahkum edildi ve kendini kaybetti. Bunun için kadının ilk önce düşüncede aydınlanması gerekir” Geleneksel kadın özelliği ilk olarak kadının düşüncelerini çürütür. Erkek egemenlikli zihniyetin dayattığı rolü gönüllü olarak kabul eder. Eleştirdiğimiz geleneksel kadın kimliği bu şekilde açığa çıkar. Erkek egemenlikli iktidar anlayışı kendini örgütleyerek adım adım bunu geliştirir. Bu uzun süren bir aşamadır. En kötü kölelik ise dayatılan köleliği gönüllü olarak kabul etmektir. Kendi gerçekliğini, anlamını, varlığını yitirmektir. Gönüllü kölelikte köleliğin farkına varılmaz. Bizim bugün yaratılan kadın kişiliğinde eleştirdiğimiz özellik de kadının kendi gücünün farkına varmaması, düşünme yeteneğinin az olması, kendine karşı öz güvensiz olması, yaşamda kendine misyon biçmemesidir. Yine varlığı başkaları içindir, güzellik ölçüsü başkalarına göredir, kadınlar arasında yaratılan rekabettir, böylece kadınlar arasındaki birlik ortadan kaldırılır. Kadınlar bir bir yaşamdan koparılarak bireysel bir yaşama mahkum edilir. Bu da kadınların örgütlü bir şekilde erkek egemenlik sisteme karşı mücadele etmesini engelleyerek, sistem kadınların aracılığı ile toplumu denetimine alır. İçimizde oluşturulan kölelik kodlarıyla bugün en fazla uğraşıyoruz. Bunun üzerine yoğunlaşıp kendini ele almak oldukça önemlidir. Düşünsel gücümüz bizden alınmış, yaşamı yaratma enerjimiz dondurulmuş, kendimizi, toplumumuzu tanımlayamacak duruma getirilmişizdir. Bu durumu aşmak için kendini ele almak ve tekrardan kendini yaşam enerjisine dönüştürmek önemlidir. Kısaca değinmemiz gereken diğer önemli bir konu ise cinselliğe yaklaşım ve geliştirilen tecavüz kültürüdür. Cinsellik doğada yaşanan doğal bir olay iken gelişen eril sistemle birlikte erkeğin bir iktidar alanına dönüşmüştür. Kadın cinselliğini erkeğe karşı kullanırken, erkek cinsellikle kadını hakimiyeti altına alır. Böylelikle bugün yaşanan cinsellik, bir birini düşürme olarak yaşanır duruma getirilmiştir. Bilinmesi gerekir ki tüm kölelikler kendini cinsellik üzerinden tanzim eder. Bu durum kadının duruşunu da etkiler. Kadında kendini geliştiren bu kölelik, kadının sistem içinde cinselliğini kullanarak kendini var etme durumunu, yaklaşımını açığa çıkarır. Kendini cinsel bir objeye dönüştürerek, duruşunu, bakışını, yaklaşımlarını bunlara göre kodlayarak kendi varlığını yitirir. Kadın, cinselliği dışında bir varlık olarak kendini geliştiremezken, sistemde böylelikle kendini kadın üzerinden geliştirerek, korur. Bu durum aşılmadıkça kadının cins mücadelesi vermesi ya da kölelikten kurtulması mümkün değildir. Ancak doğru bir cins mücadelesi ile bunlarla mücadele edilebilinir. İlk olarak içselleşmiş kölelik dediğimiz durumu aşmak gerekir. Kölelik içselleştirilmiş bir durumdur. Kadın kendiyle nasıl ilişki kuruyor bunu sorgulamalı ve kendine ait olmayan özellikleri görüp tanımalı. İçselleştirilmiş köle kadın özelliklerini iyi bilmek ve anlamak gerekir ki doğru bir mücadele verilebilsin. Örneğin kadını irade olarak görmemek, kendi cinsini güçsüz olarak görmek egemen aklın bir özelliği ve yaklaşımıdır. Kendine güvenmeyen kadın karşısındaki kadının gücünü de güvenmez. Kendini erkeğin gücüne dayandırır. Egemen zihniyetin geleneksel kadında oluşturduğu diğer bir özellik ise kendi kendini kandırma yaklaşımıdır. Geleneksel kadın gördüğü tüm yaklaşımlar karşısında kendini kandırarak bu durumu kabul eder. Bunu yapmasının nedeni, mücadele vermek onun için zordur. Alışkanlıklar her zaman daha kolay gelir, böylece yüzünü basit olana çevirir. Kendini kandırmak köleliğin ömrünü uzatır. Önderlik “güzel olmayan kadın yoktur, güzelleştirilmesi gereken kadın vardır” der. Erkek iktidar özelliği ve onun aklıyla geliştirilen toplum zihniyeti tüm dünyanın sorunudur. Tüm kadınların, insanlığın sorunudur. Bunun için cins çelişkisi evrensel bir durumdur. Erkeğin ve devletin etrafında oluşturulan kültür bir tecavüz kültürüdür. Tecavüz nedir? Zorla el koyma, gasp etmedir. Yaratılan bu tecavüz kültürü tüm dünyada etkilidir. Bu kültür yaşamda sürekli olarak bir egemenlik anlayışı geliştirir. Sistem ne zaman isterse topluma, kadına, çocuğa el koyabilir, toplumun tüm değerlerine saldırabilir. Bunun için tecavüz kültürü toplumun, insanların yaşadığı bir kültüre dönüştürülmüştür. Bugün yaşanılan toplumsal gerçeklikte, yaratılan tecavüz kültürünün doğru bir şekilde ele alınarak değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Daha önce belirtiğimiz gibi tüm dünya bu durumu yaşamaktadır. Toplumlar, kadınlar, çocuklar bu kültürün etkisi altında yaşamaktadır. Zorba bir iktidar yaklaşımı, tecavüz kültürünün bir özelliğidir. Yine devleti bir erkek, toplumuda onun karısı olarak görme yaklaşımını geliştirerek, artık erkeği de bir kadın olarak kullanma durumunu geliştirir. Toplumda böylelikle karılaştırma kültürü gelişir. Geliştirilen özel savaş politikalarıda tecavüz kültürünün bir parçasıdır. Bu politikalarla toplumun teslim alınması amaçlanır. Tecavüz kültürünü geliştiren ve toplum içinde yayan egemen iktidar aklı, bir katil iken kendini kurtarıcı olarak gösterir. Bu politikaların boşa çıkması geliştirilecek doğru bir mücadele tarzına bağlıdır. Nasılki farkında olmamak, bilinçli olmamak bireyi, toplumu köleliğe mahkum edecekse, tam tersi bir yaklaşımda bundan kurtuluşu sağlayacaktır. Devam edecek


