“JİN JİYAN AZADİ İLE KADIN DEVRİMİNE DOĞRU” “Sistem reformla düzelme şansını çoktan yitirmiştir. Gerekli olan, tüm toplumsal alanlarda yürütülecek bir ‘kadın devrimi’dir.

Nasıl ki kadın köleliği en derin kölelikse, kadın devrimi de en derin özgürlük ve eşitlik devrimi olmak durumundadır. Kadın devrimi hem kuramda hem de eylemde en köklü çıkışları gerektirir. Öncelikle cinsiyetçi ideolojiye karşı ardıcıl, sürekli bir savaş gereklidir. Kadın devrimi günün yirmi dört saatinde yürürlükteki tecavüzcü zihniyete karşı ahlaki ve politik olarak da savaşın derinleştirilmesini gerektirir. İktidar ve sömürü amaçlı çocuk doğurma olgusunun mahkûm edilmesini, reddini gerektirir. Çocuk doğurma iradesini tamamen özgürleşmiş kadına bırakmayı gerektirir. Hanedanlık ve aile ideolojisinde devrim gerektirir. Herhalde en önemlisi de, kadınla mevcut yaşam felsefesinin, daha doğrusu felsefesizliğinin aşılmasını gerektirir. Kadınla yaşamın gücünü çocuklara sahip olma ve cinsel iştahı giderme anlayışına bağlı olarak değil de, en derin dostluk, arkadaşlık ve toplumsallık bağı olarak güzelliğin, sadakatin, barışın ve soyluluğun üretilmesinde, eşit ve özgürce paylaşımında görmek gerekir. Şüphesiz kadınla yaşamın eşit ve özgürce paylaşımı, toplumsal hakikatin mutlaka doğru seyreden karşılıklı bilgeliğini gerektirir. Gerçek aşk ancak karşılıklı olarak toplumsal hakikatin güç dengesinde yaşanabilir. Köleliğe, tecavüze ve iktidara bulanmış kişiliklerde aşk asla gerçekleşmez. Yoğun ve sürekli yaşanan başarısız deneyimler ve aile iflasları bu gerçeği doğrulamaktadır. En az erkek kadar kadının da toplumsal güce ve bilgeliğe sahip olması durumunda, sevginin ve güzelliğin iktidarsız, barış içinde eşitçe ve özgürce üretilerek ve paylaştırılarak yaşanması sağlanabilir. Günümüz, 21. yüzyıl kadın devrimine öncelik vermeyi şart kılıyor. “Ya yaşam ya barbarlık” sloganı bu devrimi dayatıyor.”   Giriş;  

  1. yüzyılın kadın yüzyılı olacağını öngören birçok kesim olmakla birlikte, bu yüzyılın devrimlerinin kadın devrimleri, ideolojisinin kadın özgürlüğü olacağını söyleyerek somutlaştıran kişi Rêber Apo’ydu. 90’lı yıllarda Kürdistan devriminin bir kadın devrimi karakterinde olması gereğini ortaya koyarak sosyalist ideolojideki tıkanmadan, kadın özgürlüğüne dayalı bir çıkışın adımlarının atılmasını sağladı. Bu yüzyıla kadın kurtuluş ideolojisini ilan etmiş, onun partileşmesini gerçekleştirmiş, otuz yılını geride bırakmış kadın ordusu ile giriş yapmış olmamız bu öngörü ve hazırlıkların sonucuydu. Aradan geçen otuz yıllık süreç Kürdistan devrimini bir kadın devrimi olarak şekillendirirken, dünya kadın devrimine kuramsal, örgütsel, eylemsel anlamda perspektif sunabilecek değerlerin toplandığı bir kadın hareketi konumuna gelmiş bulunmaktayız.

Ezen-ezilen ikilemine yol açan en eski ve temel çelişkinin çözülememiş olması kadın, doğa ve toplum üzerindeki kırımla tüm dünyayı felakete sürükleyen bir hal almış durumdadır. Son on yılda sistemsel krizin bedellerini en ağır biçimde ödeyen kadınlar tüm dünyada toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapar bir konum kazandılar. Diktatörlere, paramiliter çetelere, tecavüzcülere, devletlere, kapitalist sömürgeciliğe, ekolojik yıkıma karşı kadınlar her yerde eyleme kalkarak direniş dalgasını yükselttiler. Milyonlarca kadının katıldığı yürüyüşlerle, kadın grevleriyle, özyönetimlerini oluşturarak, öz savunma güçlerini örgütleyerek, en zorlu koşullarda dahi yaratıcı yol ve yöntemlerle, dansla, müzikle, performans gösterileriyle yükselen kadın direnişi çağın umudu oldu. Ancak toplum kırım, kadın kırım ve doğa kırımıyla yüz yüze olduğumuz bu çağda umuttan daha fazlası gerekir. Uzun bir dönemdir kadın devrimi konusunda tartışmalar yürüten, buna öncülük iddiasını ortaya koyan, adımlar atan bir hareketiz. Kadın özgürlüğü uğruna mücadele eden milyonlarca kadın, binlerce örgüt olmakla birlikte bu devrime öncülük iddiasını en güçlü dile getiren hareket olarak yarattığımız beklenti ve sorumluluğumuza denk adımlar atmak durumundayız. Kadın özgürlük hareketlerinden bir kesim benzer bir sorumlulukla 21. yüzyıl feminizmini, eylem tarzını tartışmakta, bunun için manifestolar hazırlamaktalar. Bu da küresel düzeyde düşünme, tartışma, eyleme geçme ve kurumlaşma ihtiyacının yansımasıdır. Yani kadın devriminin hayaleti dünyanın üzerinde gezmeye başlamıştır. Böylesi tarihsel fırsatlar her zaman yakalanmayabilir. Çağın karakteri, kadınların ayağa kalkışı ile imkan dahiline giren kadın devriminin öncülüğüne talip olduğumuzu dile getirdiğimizden buna denk bir yapılanmaya, kararlara ulaşmak zorunlu hale gelmektedir. Kırk yıla yaklaşan deneyimimiz tüm Kürdistan’da kadın devriminin bedenleşmesini sağlayan sonuçlar açığa çıkardı. Sürekli saldırılarla, baskılarla karşı karşıya kalmasına karşın Kuzey Kürdistan ve Türkiye’deki örgütlenme ve kurumlaşma düzeyimiz kadın özgürlüğü konusunda Kürt toplumunu olduğu kadar Türkiye toplumunu da etkiledi. Rojava Kürdistan’ında kadın devrimi niteliğindeki devrimsel gelişmeler bölgesel ve küresel düzeyde etkilere yol açtı. Güney Kürdistan ve Rojhilat Kürdistan’ında kadınların umudu olan bir konum kazandık. Kürdistan’da açığa çıkardığımız gelişmeler giderek Ortadoğu’nun yeni kadın kimliğine dönüşen devrimsel gelişmeleri başlattı. Başta Arap, Fars ve Türkiyeli kadınlar olmak üzere bu etkinin giderek tüm Ortadoğu halkları ve kadınlarına yayılması imkan dahilindedir. Öz savunma direnişimiz, kadın militanlığındaki derinliğimiz, özgün kadın örgütlenmesini geliştirme ve politikleşme düzeyimiz, sistem dışı kalabilmek ve kendi öz gücümüze dayalı gelişim dinamiğimizle bu öncülüğü üstlenebilecek kapasitemiz belirginlik kazandı. Küresel düzeyde etkiler yaratan bir kadın özgürlük düzeyini temsil eder durumdayız. Bu durum kapitalist hegemon güçlerin de dikkatini çekmektedir. Erkek egemen sistem kendi krizinin ve bunun alternatifinin kadın devrimi olduğunun farkındadır. Üçüncü Dünya Savaşının mekanı ile kadın devriminin mekanının aynı olması, buna öncülük eden partimizle küresel hegemonik güçlerin aynı zeminde karşı karşıya kalmasının nedeni budur. Tüm dünyada erkek egemenliğinin en kurumlaşmış, rafine olmuş hali olan faşizan rejimlerin yükselişinin de bununla birebir bağı vardır. Devrimin silueti belirirken her zaman karşı devrimci güçler, devrimleri boşa çıkarmak için hazırlıklı olurlar. Neoliberal sistem kendisini yeniden organize ederken kadın devrimi potansiyelini ortadan kaldıracak stratejileri de oluşturmaktadır. Kadınlara dönük saldırıların kaynağında bu gerçeklik yatmaktadır. Bu açıdan kadın devrimi iddiamızın bir yanı sorumluluk, fırsat, imkan ve çağın gerekleri iken diğer yanı kendimizi, kazanımlarımızı savunabilmektir. Kadın devrimine öncülük edebileceğimizi ortaya koymuş olmak, hareketimizi ciddi saldırıların hedefi haline getirmiştir. Kendisine alternatif gördüğü her hareketi tasfiye, asimile etmede uzmanlaşmış erkek egemen sistem bu potansiyelimizin farkındalığı ile saldırmaktadır. Hareketimize dönük fiziki, psikolojik, özel savaş yöntemleri daha etkin bir biçimde devreye konulmuştur. Sert yöntemlerle, yumuşak yöntemlerin birlikte kullanıldığı bu saldırıların genel hareketimize dönük yanları olmakla birlikte, kadın hareketimiz özel olarak hedeflenmektedir. Heval Sara, Rojbîn ve Ronahî arkadaşların ve en son Evîn Goyî arkadaşın şehit düştükleri Paris katliamları, Başur’da Bêrîvan Zîlan, Raperîn Amed, Zîlan Konya yoldaşlar, Bakur’da Leyla Amed, Axîn Muş yoldaş şahsında tüm gerillaya yönelen saldırılar, Rojava’da Jiyan Tolhildan, Reyhan Amude, Şervin Dirbesiye yoldaşlar şahsında tüm kadın militanları ve öncülerine dönük saldırılar sistemin çok planlı katliam ve devrimci öncülüğü tasfiye saldırılarıdır. Kadın hareketi yönetimlerimizin terör listelerine alınarak özel olarak hedef gösterilmesi ve şehit düşürülmelerinde, savaşta arkadaşlarımızın cenazelerine dönük hakaretlerde, Şirin Elemhuli ve idam tehdidi altındaki arkadaşlara dönük tutumlarda, Taybet İnan, Nazê Naif Qewal, Hevrîn Xelef ve Yusra şahsında demokratik siyasal alanda topluma öncülük yapan kadınların katlediliş biçiminde, kadın eşbaşkanlar ve kadın kurumlarına dönük tutuklama, kurumları kapatma ve her türlü saldırıda bunun işaretlerini okumak mümkündür. Ajanlaştırma, kaçırtma, yozlaştırmada kadınların özel olarak hedeflenmesi bu stratejinin sonucudur. Liberalizmin kadın hareketlerini tasfiye ve sistemiçileştirmede Avrupa’da sonuç alarak Latin Amerika, Afrika, Hindistan, Afganistan ve birçok Ortadoğu ülkesine yönelttiği yöntemleri Rojava kadın devriminin içini boşaltmada kullanmak istemesi bu saldırıların farklı yüzleridir. Kendimizi bu saldırılara karşı savunmanın yegane yolu hamlesel çıkışlarla sisteme daha etkili darbeleri vurmayı sağlayacak kadın devrimi hedefine kilitlenmek, açılımlar yaparak kazanımlarımızı savunmaktır. Kadın devrimi; öncülük iddiamızı yerine getirmenin, toplum ve doğa kırımı ile paralel yürüyen kadın kırımını durdurmanın ve kazanımlarımızı savunmanın yegane yoludur. Tüm bu gelişmeler temelinde kadın devriminin olanakları, bu konuda sahip olduğumuz iddia ile partileşme düzeyimiz ve kadrosal görevlerimiz çalışmamızın temel bir tartışma gündemi olmalıdır. Bu belge kapsamındaki tartışmalarla kadın devriminin zamanı olan 21. yüzyılın analizi, bu devrimin somutlaşacağı mekan olarak Ortadoğu’da ikinci kadın devriminin imkanları, sistem karşıtı hareketlerin durumu, yaşanılan ideolojik tıkanmanın aşılması ve öncü parti ihtiyacı, kadın devriminin dayanacağı sosyal bilim olarak jineoloji, öz savunma sistemi ve konfederal kadın sisteminin rolü, dünya kadın konfederalizminin oluşturulması ve kadın devriminin önümüze koyduğu kadrosal görevlerimizi belirlemeyi hedefliyoruz. Devam Edecek.