Bir çocuğun gençliğe adım atması, bir tomurcuğun patlamasına benzer. Bir patlama ki kendisiyle baharı getirir, bir patlama ki bereketi tüm insanlığı doyurur. Bu patlamadan sonra her insan kendi yolunu seçer. Kimileri güç getiremez bahara ve kışa takılıp kalırken kimileriyse her daim insanlığa bahar getirmeye yemin ederler.
İşte o yeminliler, hiçbir zaman yaşlanmayanlardır, onlar genç başladıkları yolu genç bir şekilde tamamlayanlardır. Kawenda, halkının kaybolan baharlarını bulup onlara vermeye yeminli gençlerden biriydi. Muş’un Kop ilçesine bağlı bir köyde gözlerini dünyaya açtı, adını Kader koydular, oysa ki O, hiçbir zaman kadere inanmayacak, kadere baş eğmeyecek biriydi. Serhat soğuğunda, yüreğinin sımsıcak ısısıyla özgür insan özünü koruyup kollayarak büyüdü Kader. Dik başlı ve hazır cevap tavırları çevresindekilerin dikkatini çekiyor ve kendinden onlarca yaş büyüklere dahi cesaret veriyordu. Sömürge güçlerinin açtığı devlet okullarında 5 yıl okudu yalnızca, bu okuma yazma ve hâkim dil olan Türkçeyi öğrenmesine yetmiş ve artmıştı bile. Annesi, kendisine köy işlerinde yardım etsin diye onu okuldan aldığında buna gücenmemişti Kader çünkü başkaları gibi her şeyin okul okumak olmadığını seziyordu. O büyük işler başarmak için okula ihtiyaç duymuyordu. Ailesine hayvancılık işinde yardım eden Kader çabuk olgunlaşmıştı. Yaşam okulunda en çarpıcı deneyimlerle çok önemli şeyler öğrenmişti. Ailesi kadim bir Kürt geleneğinden gelmesine rağmen ulusal realiteye gözünü kapatmış ve sırtını dönmüştü. Kaderin sindiremedikleri büyüyordu git gide. Hor görülüp sömürülen insanın buna karşı baş kaldırmaması ondaki en büyük öfkenin kaynağıydı. Babası haksızlığa boyun eğmemeliydi, annesi her yerde kimliğini gururla haykırmalı, dilini yaşatabilmeliydi. Büyüdükçe büyük sezgisinin hissettirdiklerini bilince çıkarıyordu. İlk olarak kendine, kendi ismine başkaldırmıştı Kader. Eğer değişmeyen bir yazgıysa yaşam o zaman insan yaşamının ne anlamı kalırdı ki? Eğer başladığı gibi sonlanacaksa bir film, izlemenin ne anlamı vardı ki? Ezilen kesimin avuntu kelimesi olan kader, kederin tanımı olmuştu sanki. Oysa ezenler kendileri için ‘kaderin üstündeki kader’ tanımlamasını yapıyorlardı. Kader denilen bir şey ya yoktu ya da varsa eğer o da her insanın kaderinin kendi elinde olduğuydu. Kadere boyun eğilmemeliydi, köle doğan köle ölmemeli, zalim olan hesap vermeden gitmemeliydi. İşte Kader’in ilk başkaldırısı kendine yedirilen ve adı konulan kader anlayışına karşı olmuştu. Dağlarda Yarattığı Baharı, Kurdistan’a Armağan Etti Özgürlük hareketini tanıması ve katılması arasında sadece günler vardı. Kısa bir zaman dilimi içinde büyük bir kararlaşma yaşayıp kendi yolunu çizmiş ve yüzünü dağlara çevirmişti. Yüzü yaşından da daha küçük olduğundan arkadaşlar onu almak istememiş, biraz büyü sonra gel demişlerdi, o ise dağlarda büyümek istediğini ve dağlarla özleşmek istediğini söylemişti. Adını Kawenda koymuştu. ‘Kayıp olan nerede?’ Kaderi reddedip kayıp özünün peşine vermişti. Kararlaşma yaşamasında en büyük etkene sahip olan Önder Apo “hazineler kaybedildiği yerde aranır, özgürlük kaybolduğu topraklarda aranır” minvalinde bir söz söylemişti. Bu söz Kawenda’nın kulağında çınlayıp duruyordu. Bir zamanlar Tanrıçaların taht kurduğu Kurdistan dağlarında özgürlük arayışında olan insan mutlaka bir şeyler bulurdu. Kawenda teslim olmayan ve boyun eğmeyen özünü, özgür dağlarda bilinçle buluşturmuştu. Şimdi yaman bir gerilla olduğu kadar yaman bir kadın özgürlük savaşçısıydı. Kadın Kurtuluş İdeolojisinin ilkelerini o kadar çabuk özümsüyordu ki yoldaşları bununla hem gururlanıyor hem de yer yer takılıyorlardı. Arkadaşlar “Cins mücadelesi her yerde dursa bile Kawenda bu mücadeleyi en yaman şekilde yürütür” diyorlardı. Apocu felsefenin ve Kadın Kurtuluş İdeolojisinin tüm ilkelerini büyük bir aşkla özüne yediriyordu. Sistemin devşirme ocakları olan okullarında pek kalmadığından mıydı, köy yaşamında merkezi iktidardan biraz uzak yaşamış olmanın verdiği avantajlardan mıydı bilinmez, Kawenda sistemin zihni kalıplarını almamıştı. Beyni ve yüreği temiz birer sayfa misaliydi, hep güzelliğini duruluğunu korumuş ve şimdi de özgür dağlarda Önder Apo felsefesiyle dolduruyordu. Ondan olacak ki, gelişmeye çok açıktı ve kısa sürede uzun mesafeler kat ediyordu. Şimdi tomurcuklar patlamış ve gençlik baharı başlamıştı. Kawenda dağlarda gerçekleştirdiği bu baharı her daim devam ettirmeye ve Kurdistan’a bahar canlılığında bir özgür yaşam sunmak için amansız mücadele etme sözünü yenileyip duruyordu. Özgür Kadın Savaşçılığını Büyük Devrimcilerin Yanında Öğrendi Kawenda yoldaş mücadeledeki ilk yıllarını Heftanîn’de, YJA Star ordusunun komutasında yer alan büyük devrimcilerin yanında geçirdi. Kadın Kurtuluş İdeolojisi çizgisinde yürüyerek halk savaşının devrimcilik görevini üstlenen deneyimli kadın komutanlar Kawenda’ya hem yol arkadaşı hem de öğretmen oldu. Bu büyük devrimcilerden biri Şehid Berîtan Nurhaq Çiya’ydı. Şehid Berîtan Arkadaş, yılların deneyimlerini süzüp süzüp Kawenda’ya devrediyordu. Berîtan Arkadaş, Kawenda’ya destek olmayı değil desteksiz yürümeyi, düşünceyi değil düşünmeyi, korumayı değil kurtarıcı olmayı öğretiyordu. Kawenda iyi bir öğrenci olduğu kadar iyi bir yol arkadaşıydı da. O da Heval Berîtan’ı her alanda tamamlayıp berrak gözleriyle büyük bir duyarlılık gösteriyor ve yoldaşına en ufak bir tehlikenin yaklaşmasına izin vermiyordu. PKK öyle bir yerdi ki arada ister 20 yaş fark olsun ister 50, yoldaş yoldaştır. Berîtan Arkadaş, her daim Kawenda’nın görüşlerini büyük bir saygınlıkla dinleyip birçoğu zaman da onun önerileri doğrultusunda hareket ederdi. Kawenda istediği gibi dağlarda büyüyordu, deneyimleri, intikam hırsı, başarı düzeyi ve cesareti 40 yaşını çoktan aşmıştı ama yürek saflığı hala çocuk yaştaydı. Onu gören her yoldaş Kawenda’ya sarılmayı ve onu korumayı geçirirdi içinden ama Kawenda’nın duruşu ben kendime yeterim, sizin beni korumak istediğiniz kadar ben de sizi koruyabilecek güçteyim derdi. Bir Sonbahar Günü Düştü Toprağa, Baharı Yeşertmek İçin… Kawenda, kader olmadı, kadere boyun eğmedi hiçbir zaman, kaderin üstünde bir kader olduklarını haykıranların oyunlarını bozacak çok şey sığdırdı 20 yıllık ömrüne. Kaybettiği özünden çok şey buldu dağlarda. Tanrıçaların diyarında özgür iradeyi soluyarak büyüdü. Kawenda, baş eğmeyen Kürt kadınlarının sembol bir resmi oldu. Emek verdi, ter döktü, yaşamı ve mücadeleyi paylaştı. Tüm bunlardan da çok iyiliğin ve güzelliğin ebedi zaferin sahibi olduğunu bir kez daha kanıtladı. Bir sonbahar günü düştü toprağa, baharı yeşertmek için. 30 Ekim 2018 yılında, Medya Savunma Alanlarında yanındaki 3 yoldaşıyla beraber ölümsüzlüğe ulaştı. Semalarımızdan bir avuç da olsa temiz hava soluyabiliyorsak, kızgın güneşin altında gölgesine sığınabileceğimiz bir meşe ağacımız varsa ve tüm yasaklıkların arasından özgürlük halayına durabiliyorsak her Newroz günü, bu yüreği ateş narı gençlerin kışları bahara evirmek için verdikleri mücadelenin sonucudur. Bir kar misali toprağın derinliklerinden toprağı beslemeleri, bir tohum misali kendilerinden yaşamı yeşertmelerinin ürünüdür. Kurdistan toprağına düşen her şehid bedeni baharı getirecek olan özgürlük tohumlarıdır. Onlar genç başlayıp yaşlanmaya direnerek hep genç kalanlardır. Onlar özgürlük mücadelemizi bir adım daha zafere taşıyanlardır. Her bir şehidin omuzlayıp taşıdığı devrim yükü, daha özgür yarınlar için büyük anlamların sahibidir. Kawenda yoldaşımızı şehadetinin 6. Yıldönümünde saygıyla anıyoruz. Mücadele Arkadaşları


