Bin yıllarca halklar en güzel sözleri, dengbêjleri, kilamları dağlar için söylemiştir. Aşklarını, özlemlerini, sevinçlerini,umutlarını ve öfkelerini dağlara işlemişlerdir. O dağlar ki kimi zaman sığınacak bir yuva, kimi zaman büyük direnişlerin meskeni olmuştur.
Dağlarda yaşamın, özgürlüğün sesi, rüzgârın sesiyle buluşur ve kayalara çarparak doğanın en güzel melodisine dönüşür. Kulağını hafifçe kabarttığında cümleler pus ve sis içinde açığa çıkarken sana yaşamın sırrını fısıldar. Dağın konuşmadığını sanmayın. Onunla bir olmuşsanız, yar ve yoldaş olmuşsanız yüreğindeki nameleri bir şiir gibi getirir dile. En çok da bağrında büyüttüğü yiğitlerle nelere göğüs geldiğini anlatır. Hakiki olan onun sessisidir. Dağ konuşunca her şey başlar susmaya ve kulak verir onun anlatıklarına. Dağ konuşunca Kürd’ün tarihi konuşur aslında. Dedim ya dağın konuşmadığını sanmayın sakın, onun gibi sade ve yüce duygular yaşıyorsanız, ihanet tohumları ekilmemişse yüreğinize onun sesini duyarsınız. Tanrının sesini duyar gibi. Sesi duyduğunuz anda başlarsınız ona sevdalanmaya. Bu sevda yüreğinizin tam orta yerine düşerken, siz çoktan bu sevdanın peşine düşmüşsünüzdür. Bu sevda sizi başka sevdalı yüreklerle buluştururken, yüreğiniz dağlılaşır ve sizde dağlar gibi yüreğinizde bitimsiz yüce sevdalar biriktirirsiniz. Biriktirdikçe çoğalır, çoğaldıkça sonsuzlaşırsınız tıpkı ezelden ebede dek var olan Kurdistan dağları gibi. Yekbûn’da dağlara sevdalanan bir kadındı. Bu sevda yüreğine düştüğü anda biliyordu artık yerinde duramayacağını. Yüreği bir yangın yeriydi. Baktığı her yer, duyduğu her ses onu dağa çağırıyordu. Kulak verdi bu çağrıya ve yürüdü yüreğinin ardı sıra dağlara. Nisan bereketlerle kutsanmış bir aydı. Baharın tüm güzelliklerini bağrında barındırırdı. Nisan toprağın yağmurla dans ettiği, doğanın yeniden bereketlenerek çiçekler açtığı bir aydı. Nisan Kürtler için güneşin yıllar sonra tekrar Kurdistan’da doğduğu aydı. Bunun içinde Nisan bir aydan çok daha fazlasıydı. Bizim Nisan’ımızda Kurdistan’ın başkenti, serhildan şehri Amed’in Farqîn ilçesinde açmıştı gözlerini yaşamına. Yurtsever değerlerine bağlı olan ailesi ona Nisan ismini vermişlerdi. Tıpkı Nisan gibi bereketi ve kutsallığı yüreğinde barındırsın diye. Nisan’da tıpkı ismi gibi olan bir kadın olacaktı. Kendi ruhunu Nisan yağmurlarında yıkıyacak ve Nisan’da doğan güneşle içini ısıtarak güzellikler yaratacaktı. Nisan ailesinden öğrendiği yurtserlik duygularıyla büyür. Serhildan şehrinin serhildan ruhu onunda kişiliğini etkiler. Haksızlığa, adaletsizliğe karşı baş eğmeyen bir kadın olur. Çocuk yaşta adaletsizliğe, zulme şahit olur. İşgalci Türk devletinin baskıları, zulmü onunda çocukluğunu ondan çalır. Ailesi bu baskılardan kaynaklı İzmire göç etmek zorunda kalır. Nisan ilk başlarda nenesi ve dedesiyla kalarak köyde yaşar. Ninesinin anlattığı hikayeler onun çocukluğunun en güzel zamanlarıdır. O hikayelerde geçen kahramanlar gibi olmak, onlar gibi umut ve düş hırsızı olanlarla savaşmak ister. Her sabah ninesinin dağlara dönerek ettiği dualara şahitlik eder. Nisan küçük meraklı gözlerle ninenesine neden her sabah dağlara bakarak dua ettiğini, Tanrı dağlarda mı yaşar? Diye sorar. Bereketin ve yaşanmışlığın çizgilerine sahip, toprak kokulu ninesi küçük Nisana, “Sana anlattığım o hikayedeki kahramanlar yaşar dağlarda, tanrı güzelliği adaleti korur ya onlarda bizi koruyor. Tanrının bizlere armağanıdır onlar. Onun için güneş doğarken ilk yüzümüzü onlara dönerek dua ederiz.” Bunları söyler. Nisan küçük elleri ve saf yüreğiyle katılır bu duaya. Oda artık ninesi gibi her sabah yüzünü dağlara dönerek başlar dua etmeye. Nisan biraz daha büyüyünce ninesinden ayrılmak zorunda kalır ve ailesinin yanına İzmir’e gider. Bu şehrin büyüklüğü kalabalığı yüreğini korkutur. Yüreği kendi ülkesine ve köyüne özlemlerle doludur. Kendine, toprağına ait hiçbirşey burda bulamaz. Ne denizin maviliği, ne şehrin ışıkları yüreğine işlemez. O dağları, dağ kokulu ülkesini özler. Duaları yarım kalır, yüzünü dönerek dua edeceği bir dağ bulamaz. Ailesine ekonomik destek sağlamak için küçük yaşlarda başlar çalışmaya. Ülkesinde yaşadığı adaletsizliği bu defa bir işçi olarak yaşar. Emekçilerin yaşadığı zulme şahit olurken yaratılan sınıfsal ayrılıklar onu daha fazla sorgulatır. Bir de bu düzende hem Kürt hem kadın hemde işçi olarak bir kere değil üçkere sömürülmek, aşağılanmak ve haksızlığa uğramak öfkesini daha da artırır. Nisan bu adaletsizliği gördükçe adalet arayışı daha da gelişirken, kendi kimliğini daha çok korumaya çalışır. Kimliğine karşı gerçekleşen saldırıların farkındadır. Nisan bu koca şehirde yayılan kokunun ihanet kokusu olduğunu anlar. Kendini maskeleyen bu yapay güzelliğin ardındaki çirkinliği görür. Bu çirkinliği gördükçe şehirden yayılan bu kokuyu duyumsadıkça, ninesinin toprak kokusunu, köyünün doğal güzelliklerini arar. Küçükken ettiği her dua yüreğine işleyen kutsal bir söz olurken onu doğduğu topraklara daha çok bağlar. Ülkesinde yaşanan savaşlar karşısında artık yerinde durduramaz. Hergün vicdanı dile gelir ve vicdanıyla muhasebe eder yaşananlar karşıdında. Kendine şunları söyleyip durur; “Gerilla bizler için bu kadar savaşıyor, gözünü kırpmadan canını veriyor. Biz, ben ne yapıyorum peki, ülkem için neler yapıyorum. Kendim için, halkım için ne yapıyorum. Hiçbir şey yokmuş gibi yaşamak, her gün uğrudığın bu zulne ses çıkarmamak, yaşamakmıdır?” Nisan’ın yüreği dile geldikçe, dağ bir ses olur ve onun vicdanıyla dile gelir. Yüreği öfkeli, yüreği özlemle dolu, yüreği çocukluk anıların peşinden koşmakta. Bedeni sadece bu şehirde, yüreği ve ruhu ise ülkesinde. Nisan artık ruhuna ve yüreğine kavuşmak için yola çıkmaya karar verir. Böylelikle 2019’da özlemlerine doğru yol alır. Nisan dağlara ulaştığında yüreğine ve ruhuna yeniden kavuşur. Ruhuyla dağlarla bir olsun ve bir daha hiç ayrılmasın diye bu kavuşmaya Yekbûn ismini verir. Yüreği, ruhu ve bedeni bu dağlarda PKK’yle birleşmiştir artık. Heval Yekbûn buluştuğu dağların hakkını vererek yaşamak ister. Dağlarla bir olmak için kendini daha fazla geliştirmesi gerektiğini, yüreğini ve bilincini arındırması gerektiğini bilir. Bunun için PKK’nin ocağında kendini yeniden oluşturması gerekir. İlk adımlarını atarak başlar kendini oluşturma sürecine. İlk olarak yeni savaşçılar eğitimini gören heval Yekbûn, burada gerillacılığın inceliklerini öğrenir. Her öğrendiği şey karşısında bir çocuk heyecanı yaşar. Bu eğitimde kendini, tarihini öğrenirken, Önderlik ideolojisini yakından tanır. Önderlik ideolojisiyle kadının yaşadığı toplumsal gerçeklikle yüzleşir. Bir kadın olarak kendini daha güçlü oluşturmak ve kaybettirilen Xwebûna ulaşmak için güçlü, cesur bir mücadele yürütmesi gerektiğini fark eder. İlk adımlarında kendine keskin bir mücadeleyi esas alır. Eğitimden sonra düzenlemesi Garê alanına olur, ilk gerillacılık pratiğini ve tecrübelerini burada kazanır. Bu süreç onun için anlamlı ve dolu dolu gelişir. Pratikte piştikçe, gerilla yaşamında sağlam adımlarla ilerler. Heval Yekbûn gerilla yaşamını ve dağı bu kelimelerle anlatır. “Yaşamı uğrunda ölecek kadar sevmenin hakikatini dağlarda öğrendim. Önderliği anladıkça bilincim ve ufkum açıldı. Yaşama ne kadar yabancı olduğumuzu aslında yaşamanın ne demek olduğunu bilmediğimizi fark ettim. Biz yaşamı nefes alıp vermekten ibaret sayıyoruz. Ama yaşam bundan daha fazlasıdır, işte Önderlik bizlere gerçekten yaşamanın ne olduğunu öğretti. Anlamlı bir yaşamın, kendin olabilmenin hakikatine kavuşturdu bizleri. PKK’de bir an yaşamak milyonlarca yıl yaşamaktan daha anlamlıdır.” Okyanus gibi derin, dağ gibi yüce ve kutsal olan bu yaşamda bir damla olmak için kendini oluşturmayı esas alır. Düşmanın yarattığı yaşamdan intikam almak ve anlamlarla dolu bu yaşamı dağlar gibi sonsuzlaştırmak için savaşır. Bir kadın olarak sahip olduğu mirasa layık olmak ve PAJK’ın bir kadrosu, YJA-STAR Ordusunun bir savaşçısı olarak kendini kadın kurtuluş ideolojisinde derinleştirir. Sahip olduğu bu kimliğin güçlü bir temsilcisi olabilmek için cins mücadelesini yükseltir. Bu mücadelede ilk kendini değiştirip dönüştürmeyi esas alır. Kendiyle mücadele ettikçe ve zafer kazandıkça özgür kadın kimliğine yaklaşacağını ve böylece güçlü bir savaş yürüterek özgür bir yaşam yaratacağı hakikatinin farkındadır. Onun özgür kadın arayışı kişiliğindeki güzellikleri daha çabuk açığa çıkarır. Yüreğinde koruduğu saf ve temiz yanları onu dağların saf enerjisine, güzelliğine daha da yaklaştırır. Güzel olanlar etrafına güzellikler toplar. Yekbûn’da bu güzellikler gelişirken yoldaşlarını da etrafına toplar ve onlarla bu güzellikleri paylaşır. Yoldaşlarının gözlerindeki parlayan umut yıldızlarını gördükçe yaşamla bağları daha da güçlenir. Savaşın yoğun olduğu süreçte profesyonel bir gerilla olarak gördüğü eğitimden sonra yüzünü Metîna’ya döner. Yüreğinde biriktirdiği tüm öfkeyi işgalcilere karşı savaşarak gösterir. Savaştaki duruşu, morali ve cesareti arkadaşlarına güç ve moral verirken o da yoldaşlarının duruşundan büyük bir güç alır. Bu süreçte kendini ve gücünü daha iyi tanır. İradesini bu zor koşullarda daha da bileyen heval Yekbûn YJA-STAR Ordusunun bir militanı olarak görev ve sorumluluklarını büyük bir azimle, cesaretle yerine getirir. APOCU’laşarak özgür kadın kimliğinde ısrar eden kadının güzelliğini, cesaretini ve yaşama olan sevdasını bir kere daha yaşamsal kılar. Yazılan bu destanın bir kahramanı olur. Metîna’da işgalciye karşı son ana kadar savaşarak katılır ölümsüzler kervanına. Sonsuza kadar var olacak bir destandır onlar. Tıpkı aşık oldukları dağları gibi... Mücadele Arkadaşı


