Güzelliğin, sadeliğin, cesaretin resmini çiz deseler yada bunu hayal etmemi isteseler, gözleriminin önünde ilk canlanacak kare, ellindeki silahla bir dağın zirvesine bakan ve dağın asiliğiyle bir olmuş bir kadın gerilla olur.
Çünkü evrene ait tüm güzellikleri içinde barındır. İnsanca yaşamak isteyenler ve insanca kalmaya başaranlar, sadece kendileri için değil kendileri dışındaki herşeyi duyumsayanlar yaşamın güzelliğiyle, anlamıyla buluşanlardır. İşte bunun için gerilla böylesi bir çağda evrendeki tüm güzelliğin birleşkesi, taşıyısıdır. İnsanlık nasıl ki Mezopatamya topraklarında can bulduysa bu gün yine aynı topraklarda tüm insanlığa can olurken, ana tanrıça kutsallığıyla evrendeki herşeyi aynı anda eşitliyor. Bu güzelliklerden pay alanlar yaşamın asıl kaynağına dönüşürken, kadın güzelliği ve adaleti ile yaratılan tüm sınıfları parçalıyor. Tıpkı sınırları ve yaratılan sınıfları parçalayan enternasyonalist bir savaşçı olan Zozan Cudi gibi. Zozan enternasyonal kimliğiyle özgürlük mücadelesine katılan ve duruşu, savaşıyla PKK’nin devrimci ruhunu yaşayarak APOCU’laşan bir kadındır. Çerkez bir babanın ve Bulgar bir annenin kızı olarak 1981’de İstanbul’da dünyaya gelir. Nasıl ki faşist Türk rejimi bir asırdır Kürt halkına karşı bir soykırım ve asimile politikası uyguluyorsa, aynı şekilde Türkiye’de yaşayan Bulgar, Çerkez, Laz, Ermeni, Süryani ve pekçok halka karşıda aynı politikaları uygulayarak Türkleştirmeye çalışmıştır. Buna direnenler ya soykırımlara yada zorunlu göçlere maruz kalırken, direnemeyenlerse Türkleştirilerek asimile edilmiştir. Pek çok kültürün iç içe yaşadığı başta Anadolu toprakları olmak üzere Türk faşist rejiminin girdiği tüm topraklar tek renge bürünen ve özünü renkliliğini kaybeden çorak topraklara döndü. Heval Zozan’nın aileside bundan etkilenen ve öz kimliğini kaybederek, Türkleşen ailelerden biri olur. Zozan her ne kadar ulusalcı bir ailede büyüsede, kendi içinde toplumsallığını korumuş ve yüreğindeki cevherin bozulmasına izin vermemiştir. Küçük yaşta kutsallaştırılan ve bir ayrıcalık olarak dayatılan Türklüğü kabul etmemiştir. Küçük olmasına rağmen birşeylerin yanlışlığını hep hissetmiştir. Bunun için o Türklüğü değil, insan olmayı ve kendi dışındaki herkese büyük sevgiyle yaklaşmayı, eşit davranmayı bir ayrıcalık olarak görmüştür. Etrafındaki herkese de böyle yaklaşır. Kemal’lerin, Haki’lerin, Çiğdem’lerin ve Ekin Ceren’lerin insanlığa ait temiz ve saf özü Zozan’da da vardır. Bu öz üniversite yıllarında tanıştığı yurtsever gençlerle daha fazla açığa çıkacak ve özgürlük hareketine onu bir adım daha yaklaştıracaktır. Zozan gençlik yıllarında kapitalist sistemin yarattığı bu yaşamla çelişki yaşamaya başlar. İnsanların robotlaştırılmaya çalıştıldığı, bireysel bir yaşama mahkum edildiği bu düzende kendine ait hiç bir şey bulamaz. Ne bir kadın olarak nede bir insan olarak sistemin ördüğü bu ağlar onda çelişkiler yaratır. Daha genç yaşlarda sosyalist düşüncelerle tanışırken sosyalist gruplar içinde yer alır. Daha adil ve eşit bir yaşamın düşlerini kuran ve ütopyalarında insanların kimlikleri, sınıflarıyla değil, insan oldukları için değer gördüğü eşit, özgür bir dünya büyütür. Bunun için sürekli yaşamı sorgulayan ve arayışı olan bir kadın olur. Üniversiteye gittiği süreçlerde Kürt yurtsever gençlerle tanışır. Bu tanışmada Kürtleri ve onların asırlardır yaşadığı zulmü daha yakından tanır. Kürtlerin yaşadıkları acılar ve katliamları öğrendikçe sistemle çelişkileri dahada derinleşir. Anadil için yapılan bir kampanyada sadece destek verdiği için okuldan atılması aslında bu topraklarda geliştirilen faşizm gerçekliğini daha iyi gösterir. Zozan uzun yıllar sosyalist gruplar içinde Kürt’lerle dayanışma içinde olur. Önder APO’nun düşünceleriyle daha yakından tanışırken, Önder APO’nun felsefesinden oldukça etkilenir. Ütopya olarak hayal ettiği yaşamın gerçekleşe bileceğine olan inancı artar. Önder APO’nun kadına olan yaklaşımı, sistemi ele alışı bir kadın olarak onu derinden etkilerken, şimdiye kadar var olan sistemi yanlış yerden bakarak sorguladığını daha iyi anlar. Kendine sosyalist diyen ve sosyalizm adına mücadele ettiğini ifade eden kesimlerin neden kalıcı bir çözüm geliştiremediği gerçekliğini daha iyi çözümler. Uzun bir süre siyasi çalışmalar yürüten heval Zozan bu çalışmalar esnasında sürekli olarak kendini vicdanen sorgular. Çelişkileri her geçen gün artsada radikal bir adım atamaz. Gezi olaylarının gelişmesi ve Rojava devrimi ve geliştirilen dar, liberal, sistem içi yaklaşımlar onun içindeki öfkeyi artırırken, radikal bir adım atmaya teşvik eder. Sürekli olarak okuduğu ve yakından takip ettiği gerilla yaşamında ve gerilla savaşında arayışlarına cevap bulacağını bilerek özgür dağlara doğru yol alır. İlk olarak devrimin geliştiği topraklar olan Rojava’ya gider. Burda gerçekleştirilen devrim onu muhteşem heyecanlandırırken, özgürlük düşlerine yaklaştığını derinden hisseder. Devletin resmi yüzünün olmadığı, kolluk kuvetlerin o resmi giysilerle korku salmadığı, insanların kendi savunmalarını gerçekleştirdiği ve güvenle oluşan bağlar devrime olan inancını dahada artırır. Devrime olan inancı artıkça daha güçlü bir şekilde mücadele etmek ister. Önder Apo’nun gerçekleştirmek istediği ve insanlara bir alternatif olarak sunduğu bu özgür yaşamın savaşçısı olmak ve kendini bu ideolojiye adamak için güçlü bir katılım sergiler. Rojava devrimi onu çok heyecanlandırsada heval Zozan bir an önce dağlara kavuşmak için sabırsızdır. 2014’de böylece ana tanrıça’nın meskeni olan dağlarla buluşur. Bu onun Kurdistan dağlarıyla ilk buluşmasıdır. Bu buluşmada sadece dağların değil özgürlüğün tüm renkleriyle, kadının tüm sınırları parçalayan savaşçılığıyla, PKK’nin yarattığı gerçek sosyalist yaşamla tanışır. Dağlara attığı ilk adımda tüm kadın sezgiselliğiyle hisseder onu bekleyen yaşamın gerçek güzelliğini. Bunu hissettikçe daha erken katılmamanın hüznünü, geç kalmışlığını burukluğunu yaşar. Bunun için geç kalınmış bu buluşmaya tüm özlemleri, sevgiyi, coşkuyu ve heyecanı her ana sığdırarak yaşar. Yeni yaşamın, adı onun için artık gerilladır. Gerilla yaşamıyla çabuk bütünleşir. Her yoldaşı onun içinde köklü bir yaşam tohumuna dönüşür, kadının sonsuz, sınırsız ve eşit sevgisini daha güçlü yaşıyar. Mezopotamya’nın asi ruhlu çocuklarıyla tüm sınırları aşan ve yaratılan faşist, geri geleneksel zihniyeti aşan bir yaşımı paylaşmanın güzelliğini yüreğinde oluşturur. Enternasyonilist bir savaşçı olarak bilincini APOCU felsefeyle aydınlattıkça, kavgasını daha da büyütür. Kendini artık daha güçlü hissederken, hem kendine, hem yaşama daha radikal yaklaşan bir Zozan oluşur. PKK’deki yaşamı şu sözlerle “ PKK’de insan isterse iki günde yaşamı öğrenir ve iki günde kendindeki gerilikleri aşa bilir. İnsan burda kendinde olmayanla bütünleşmeyi, bir olmayı öğrenirken, kendi gerçekliğiylede daha cesurca yüzleşe biliyor. PKK’de sınırların olmadığını, olmaz denen birşey olmadığını öğrendim” ifade ederken, aslında PKK’yi yaratan hakikati fark ederek anlamıştır. Bu fark edişle yaşama katılırken, yaratılan tüm kalıpları yıkarken, enerjisini evrenle birleştirenlerin tüm engelleri aşabildiğine tanık olur. Zozan saf ve akışken enerjisiyle yaşamda bir moral kaynağına dünüşür. Önder APO’nun yaratığı bu yaşamda bir kadın olarak kendi varlığını hissettikçe, dağlarda yaşamın tüm ahengini bulur. Bu dağlarda bu mücadele içinde keşfeder halkların birliğinin ve eşitliğinin sırlarını. Keşfettiği bu sırlar onu Kürt, Arap, Fars, Ermeni ve tüm kadınlarla ve halklarla buluşturur. Tüm halklar için dağlarda savaşmak ve YJA STAR ordusunda kadının sınırsız gücüyle yaratılan erkek egemen sisteme karşı mücadele etmek onda bir tutku, bir coşku oluşturur. Kemal’lerin, Çiğdem’lerin bir ardılı olarak kendini gören heval Zozan, bu yoldaşların duruşuna ve mirasına layık bir duruş sergiler. Kendini bir an olsun mücadele etmekten uzak tutmaz. Yaşamla ve yoldaşlarıyla tüm bağlarını emekle örer. Sade ve mütavazi kişiliği, toplumsal özellikleri onu PKK toplumsalığında parlayan bir zühre yıldızına dönüştürür. Heval Zozan YJA-STAR ordusunun bir savaşçısı olarak özgür kadın çizgisinin güçlü takipçilerinden ve uygulayanlarındandır. Kadının savaş gerçekliğinde kendini oluştura bileceği bilinciyle savaşır. Kendini ideolojik olduğu kadar askeri alanda da geliştirerek bütünlüklü bir devrimci kişilik oluşturur. Bulunduğu her yerde tüm yoldaşlarının sevgisini kazanan Zozan, tüm yoldaşlarının yüreğine dokunmasını bilen bir yürek işçisi, emekçisidir. Ondaki ahenk, sevgi ve bağlılık, Mezopotamya topraklarındaki eski tanrıça güzeliğini hatırlatır. Yüreğinde Önder APO’ya duyduğu büyük sevgi onu insana ait tüm güzelliklere yaklaştırırken, tüm çirkinliklere karşı ise cephe aldırarak savaştırır. Bu çirkinliğin en büyük kaynağı olarak da halklara dayatılan faşizmi görür. Bu faşizme karşı savaşmak ise onun için kutsal bir görevdir. Bu faşizmin temsilcisi olan ve kendini halkların düşmanı olarak var eden Türk devletine karşı büyük bir ruh ile teredütsüz savaşır. Mezopotamya halkları adına, bu topraklardaki kutsallıklar adına yürür karanlığını temsilcilerinin üzerine. 2018’de Şırnex’da yürürken faşizmin üzerine katılır şehitler kervanına. Heval Zozan yaşımı ve duruşu ile PKK’nin enternasyonalist ruhunu daha da büyütürken, halklar arasında eşitlik ve özgürlük köprüsü olmuştur. Bugün heval Zozan ve binlerce kahramının verdiği mücadele Mezopotamya topraklarında daha güçlü sürmekte ve kökleri daha da güçlenen bir yaşam ağacına dönmüştür. Mücadele Arkadaşı


