Her savaş kendi kaderini belirleyecek kahramanlarını yetiştirir. İşgale, sömürgeciliğe, ihanete ve teslimiyete karşı mücadelenin en kızgın günleri yaşanırken ve belki de tarihin en adaletsiz, en kanlı, en acımasız savaşları devam ederken, o yangın günlerinin içinden yeni savaş komutanları, fırtına kişilikler ve o ülkenin cengâverleri doğuyordu.
Kürdistan’da yürütülen savaş, zihinlerin kölelik fikrinden sıyrıldığı bir felsefe okulu, devrim mücadelesi içerisinde özgür kadın ve özgür erkek kişiliklerinin inşa edildiği bir hakikat dergâhıydı. Bu nedenle Kürdistan dağlarındaki direniş mevzilerinde savaşmak, yalnızca birkaç düşman askerini cezalandırmak, düşman mevzilerini vurmak ve kendi alanının savunmasını yapmaktan ibaret değildi. Bu yüzden gönüllüler ordusuydu gerilla ordusu. Çünkü salt savaşmak için değil, en çok da yaşamak için, yaşamı kazanmak için mücadelenin yolunu tuttular. Özgür yaşamanın en yaman savaşlardan ve yaman savaşçılar olmaktan geçtiğini bilerek ve anlayarak geldiler. Onlar hiçbir zaman kendi topraklarının ‘zorunlu’ askerleri olmadılar. Savaşmak onlar için hiçbir zaman devlet zoruyla düşmana mermi sıkmaktan ibaret bir gerçeklik de değildi. Bu yüzden onlar Kurdistan’da yeni özgür yaşamın, özgür kişiliklerin yaratılacağı savaş mevzilerine koşar adım geldiler. Savaşmak en özgür tercihleriydi, bu yüzden hiçbir zaman pişmanlıkları ve keşkeleri olmadı onların. Kaybedeceği hiçbir şeyi olmayanların kazanacağı yepyeni bir özgür yaşam gerçekliği vardı. Savaşın kaderini belirleyen kişilikler aynı zamanda zaferin kimden yana olacağını belirleyen mevziler de inşa ederler. Direnişin kaleleri olan bu mevziler, uzun soluklu savaşlarda düşmana asla geçit vermeyecek, aynı o mevzileri inşa eden yapıcılar gibi iradenin, sabrın, direnişin ve sabrın vücut bulmuş hali olacaklardı. Önder Apo’nun kadın yüzyılı olacak dediği 21. Yüzyıl’ın savaş mevzilerinden biri olan Girê Cudî direniş alanının yarattığı militanlardan biri de Asmîn Seyit (Zehra Angay)’di. Zehra Angay, Amed’in Bismil ilçesinde yurtsever bir ailede dünyaya geldi. Kendi topraklarını sevme, ait olma, koruma, bağlı kalma duyguları ve bilinciyle büyüdü. Bu da Zehra’yı özgürlük mücadelesine çeken başlıca sebeplerdendi. Bir yandan kendi kültür ve topraklarına sadık kalmanın gururu yaşanırken, diğer yandan kendi halkının çocuklarına silah kaldırmış olmanın onursuzluğuna da şahitlik ediyordu. Yanı sıra düşman tarafından bilinçli olarak dayatılan kimliksizliğin, köksüzlüğün sancılarını yaşıyordu. O yıllarda daha öncesinden PKK’ye katılmış 2 akrabasının şahadetinin yarattığı etki, onun devrimci mücadeleye katılımını tetikleyen başat sebep olmuştu. Kendi katılımını anlatırken ‘’yaşanan şahadetler tarihime bakmama neden oldu’’ demişti. PKK saflarında şahadete ulaşan akrabalarının mücadele yaşamlarında kendi tarihini, kendi özünü görmüş, asıl toplumsal gerçekliğinin ne olduğunun ayrımına varmıştı. O kendi halkına karşı silah doğrultanlardan değil, özgürlük silahını onu kendi köklerinden koparmaya çalışan işgal ve asimilasyon merkezlerine yöneltecekti. Yaşanan şahadetlerin yarattığı duygusal bağlılığın yanı sıra, o yıllarda bölgede yaşanan savaş ve direnişler de onu derinden etkilemişti. En çokta Şengal’de yaşanan katliam. Türk devletinin tam destek sunduğu DAİŞ gibi köksüz, eli kanlı bir çete güruhu bu toprakların en kadim halkına, en kadim inancına karşı bir soykırım yürütüyordu. Kendi inancından vazgeçmeyen erkekler evlerinin önünde sıraya konulup kurşuna diziliyor, Êzîdî kadınları sistematik işkence ve tecavüze maruz bırakılıp pazarlarda satılıyor, Êzîdî çocukları çete gruplarının kamplarında eğitimlere konulup bu çarkın bir parçası haline getirilmek isteniliyordu. Tüm dünya olup bitenlere karşı üç maymunu oynarken, bir vicdan hareketi olan PKK’li militanlar dağlardan kendilerini Şengal ovasına bırakarak işgale ve soykırıma karşı tarihin en büyük devrimci müdahalesini gerçekleştiriyordu. Ellerinde HPG ve YJA-Star bayrakları ile dağlardan şehirlere inen gerillanın görüntüsüne karşı sempati ve hayranlık duymamak elde değildi. Henüz kendi evindeyken bu görüntüleri izleyen, bu gelişmeleri takip eden Zehra’nın yüreğinden geçen tek şey ‘ben de onlar gibi olmalıyım, onlardan biri olmalıyım’ cümleleriydi. Ve 2014 yılının Ekim ayında onlardan biri olmak, onlar gibi savaşmak ve onlar gibi yaşamak için Kurdistan dağlarının yolunu tuttu. Asmîn Seyit, 2018 yılına kadar da mücadelenin farklı bölgelerinde ve çalışma alanlarında yer aldı. Askeri ve ideolojik eğitimlerden geçti. Savaşmaya, savaşta başarı kazanmaya ciddi yaklaştığı ve sorumluluklarını derinden hissettiği için her eğitimden başarıyla çıktı. Yaşamda ve savaşta zaferler kazanmanın ve örgüte kazandırmanın yolu öncelikle kendini yaratmaktan geçer, bunun farkındaydı. Örgüt çalışmasının ve zaferlerinin kıyısında köşesinde kalmayı hiç kabul etmedi, o mücadelenin içerisinde bir figüran değil, her zaman merkezinde yer alan öncü kadrolarından olacaktı. Bu yüzden sıradan katılmayı ve basit yaşamayı ölümden farksız gören Asmîn, sürekli olağanüstü bir katılımı esas aldı. Bu yoğunlaşmalar ile 2018 yılında Özel Kuvvetlere geldiğinde, Önderliğin fedailik kurumuna gelme nedenlerini şöyle açıklamıştı: “Var olan yoğunlaşmalarımı daha iyi örgütlemek istiyordum, sadece düşünmek ve düşünsel olarak bir şeylere katılmak yetmiyor. Parti fikrine katılmak, her şeyden önce onun somut devrimci görevlerine öncülük etmektir. Hepimiz bir şekilde intikam almak için PKK’ye katıldık. PKK’nin kendisi bir intikam partisi. Ama intikam alabilmek için de muazzam bir bireysel çaba ve kendini örgütleme gerekiyor. Zihniyetten, kişiliğe ve pratiğe kadar bunun mücadelesini en güçlü şekilde vereceğim yer olduğunu düşündüğüm zemin, Özel Kuvvetler zeminiydi. Burada her adımımı örgütleyebileceğimi gördüm, yaşamda ve savaşta bize kaybettiren nedenlerin ayrıntılarda gizli olduğunu anladım. Bu ayrıntıları gün yüzüne çıkartıp onları aşmayı burada öğrendim. Hedefe kilitlenmek önemlidir, ancak hedefe kilitlenmek kadar hedefe ulaşabilmenin gerekliliklerini yerine getirebilmeye kilitlenmenin ne kadar önemli olduğunu burada fark ettim.’’ Heval Asmîn, Özel Kuvvetler bünyesinde birçok eğitim ve çalışmaya katıldı. Zamanla gerekli olan donanımı sağladığını düşündüğünde direniş alanlarına doğru yol alıyordu. Onun deyimiyle ‘artık zamanı gelmişti.’ Örgüte katıldığı günden bu yana gördüğü eğitimler, kazandığı tecrübe ve birikimlerin hepsi bu direnişin bir parçası olabilmek, orada yer alabilmek içindi. 2022 yılından bu yana Batı Zap alanında işgalci Türk ordusuna kök söktüren, kendi cenazelerini dahi ateşe verip artlarına bakmadan kaçmalarına sebebiyet veren, Türk askerlerinde sendrom yaratan Girê Cûdî direniş alanlarındaki savaş mevzilerinde savaşan o kahraman kadınlardan bir tanesiydi heval Asmîn. Star ordusunun kadın gerillalarının her gün destanlar yazdığı, her gün işgalciliğin alnının çatından vurulduğu mevzilerde suikastçiydi. Türk ordusunun KDP güçleri gibi ihanetçi yapılanmaların desteği ile kuşatmaya alarak her türlü imkândan yoksun bırakmaya çalıştığı ve bu şekilde düşürmeye çalıştığı mevzilerde Apocu felsefesinin yenilmez iradesinden beslenerek, aynı bir derviş dergâhındaymış gibi yaşamayı bildi ve durmadan savaştı. 8 Ağustos 2024 tarihinde yoldaşları Cemal, Agir ve Besta ile beraber Girê Cûdî’ye yerleşmeye çalışan düşmanın mevzilerinin üzerine giderken de amacı hala intikam almaktı. Düşman tekniğinin en yoğun şekilde devrede olduğu yaz aylarında, onlarca düşman askerinin bulunduğu mevzilerin üzerine giderken hiç tereddüt yaşamadı. Aynı 2023 yılının 9 Ağustos’unda yine Girê Cûdî’de Türk askerlerine kök söktüren Doğa ve Sîdar gibi savaşacaklardı. Öyle de oldu. 4 gerilla iki koldan işgalcilerin mevzilerinin etrafını sararak 3 mevzilerini imha etmişti. Göğüs göğüse savaşmaktan çekinmemişler, Türk askerlerinin üzerine üzerlerine gitmişlerdi. Ancak eğer karşındaki düşmanın da aynı cesareti gösterebilirse bu adaletli bir savaş olurdu. Zap’ta gerillayı bitirdiğinin propagandasını yapan düşman, 4 gerillaya karşı dahi duramamıştı. Onlar gibi savaşmadılar, onlar gibi ceng meydanına çıkmadılar. 8 Ağustos 2024 tarihinde gerçekleştirilen eylem sonrası Türk ordusu askerlerini gerillanın gazabından kurtarmak, kendi yenilmişliklerinin üzerine örtmek ve birkaç yalan propaganda malzemesi toplamak için alanı defalarca savaş uçaklarıyla bombaladı. Agir Çekdar, Besta Agir, Asmîn Seyit ve Cemal Derazor bu çatışma ve bombardımanlardan sonra Girê Cûdî’de şahadete ulaştılar. Bu eyleme en güçlü katılanlardan biriydi Asmîn Seyit. Kendisi gibi aynı mevzide çatışan komutanı Doğa Viyan gibi vurmuştu düşmanı. Savaşmayı en özgür tercihi olarak yaşayanlardandı, bu yüzden bu savaşın zafer kazandıran direnişlerinde yer almanın onuruyla yürüdü şahadete ve yenilmez Girê Cûdî savaş mevzisinin yenilmez savaşçısı olarak yoldaşlarının hafızasına kazındı. Mücadele Arkadaşı


