15. Yüzyılda Kürt Devletleri

Selahaddin Eyyubi şahsında İslam'ı savunan Kürtler, bölgede bir güç haline gelir.

Haçlı saldırıları kırıldıktan ve Eyyubi devleti kurulduktan sonra, Kürtlerin kendi otoritelerini güçlendirme ve devletlerini kurma süreci başlar. Hekkâri, Şeddadi, Erdelan, Bedirxan, Şerefxan gibi Kürt beylikleri yaklaşık 500-600 yıl boyunca kendi egemenliklerini korurlar. Bu, bölge için çok önemli bir süreçtir.

Beylikler, yarı devlettir. Bazıları kendi paralarını bile basar ve kendi alanlarında her şeyi kendileri organize ederler. Eyyubi sürecinden sonra her beylik önemli bir güce sahiptir. Kültür alanında da ilerleme kaydederler ve dünyanın dikkatini çekerler. 1500-1600 yılları arasında Kürtlerin bilimsel ve kültürel bir yükselişi yaşanır. Ancak bu durum, Yavuz Sultan Selim'in yüzünü Ortadoğu'ya çevirmesiyle bozulur. O zamana kadar Osmanlılar Avrupa'ya yönelmiş ve onlarla savaşmaktaydılar. Ancak daha sonra kendilerini İslam halifesi yapmak isterler ve yüzlerini Ortadoğu'ya dönerler. Yavuz Selim, Kürtlerle ittifak kurarak Safevilerin ve Arapların üzerine gitmek ister. Bu şekilde Yavuz, Kürt önderleriyle görüşmelere başlar. İdris-i Bitlisî de bu görüşmelerde öne çıkar. Bu arada İdris-i Bitlisî Bitlisli değildir, aslen Hakarilidir ama Bitlis'te medrese okuyup medrese hocası olduğu için bu soyadı verilmiştir. O zamanın alimlerinden biridir. Yavuz Selim, onun ve bazı başka kişilerin aracılığıyla Kürtleri kendi tarafına çekmek ister. İdris-i Bitlisî, bu ittifakın gelişmesinde büyük rol oynar. Yavuz, "Bir şartım var, Kürtler birlik olmalı ve benimle görüşecek bir temsilci çıkarmalılar" der. Yani "Her mir ayrı isteklerde bulunmasın ve farklı şartlar koymasın" demek ister. Yavuz'un derdi Kürtlerin birlik olması değildir, kendi çıkarları için böyle söyler. Yaklaşık 20-30 Kürt beyliği vardır. Her birinin kendi ordusu vardır. Bölgede egemendirler. Yavuz, "Şartım şudur ki, Kürtler benimle birlikte Safevilere ve Araplara karşı savaşsınlar. Buna karşılık her mirin şartı ayrı olmasın, ortak bir şart koysunlar" der. Ama maalesef Kürt beylikleri birlik olamaz. İdris-i Bitlisî, Kürt birliğini sağlayamaz. Çünkü ortak bir ideoloji yoktur, bu yüzden birlik de oluşmaz. Kürtler ilk defa Diyako zamanında Zerdüşt inancıyla bir araya gelmiş ve birlik kurmuşlardır. Toplumları bir araya getiren ideolojidir, dindir. Diyako'nun yaptığı şey, Önder Apo'nun öncülüğündeki PKK'nin çıkışına kadar bir daha Kürtlerin şansı olmadı. Ama bu 50 yıldır bu birlik giderek güçleniyor ve daha da ilerleyecektir.

Yavuz, Kürtlerin yardımıyla Safevilere karşı savaşır ve sonuç olarak Kasr-ı Şirin Anlaşması imzalanır. Osmanlılar ve Safeviler kazanır, kaybedenler Kürtlerdir. Daha sonra yine bazı Kürtlerin yardımıyla bu sefer Arabistan'a gider. Burada da Osmanlılar kazanır, Kürtler bir şey elde edemez, aksine Kürtler ve Araplar arasında çatışma başlar. Bu şekilde Osmanlılar kendilerini Halife ilan ederler. Halife olduktan sonra bu sefer Kürt beyliklerini birbirine karşı kullandılar. Mesela Bedirxanilerin eliyle Hekkari Mirini, Şerefxanileri ve Mahmud Bey'i yendiler. Sonunda sıra Bedirxanilerin kendisine geldi.

                                                  19. ve 20. Yüzyıllar Kürtler İçin Felakettir

18. yüzyılda Avrupa halkları ayaklandı ve Osmanlı işgali altındaki topraklarını kurtardılar. Ardından Mısırlı İbrahim Paşa geldi, o da Konya'ya kadar olan yerleri ele geçirdi. Sadece Mısır'ı kurtarmakla kalmadı, Osmanlılar üzerine bir sefer düzenledi ve Konya'ya kadar geldi. Balkanlar ve Araplar bu şekilde kendilerini Osmanlılardan kurtarınca, Osmanlılar da Kürtleri kendi kontrolleri altında tutmak için 19. yüzyılın katliamlarına başladılar. Vergileri artırdılar, Kürt beyliklerine saldırdılar. Kürtler de bu durumu kabul etmedi ve Osmanlılara karşı ayaklandılar. 1834'te Osmanlıların Kürdistan'a yönelik seferleri başladı ve Birinci Dünya Savaşı'na kadar sürdü. Bu şekilde Kürt beyliklerini teker teker ortadan kaldırdılar. Şerefxaniler, Hakariler, Bedirxaniler hepsi teker teker yok edildi. Bu sefer soykırım, işkence ve sürgün uyguladılar. Mesela Bedirxaniler döneminde Kürtleri öyle ülkelere sürdüler ki adlarını bile duymadığımız yerlerdi. Madagaskar'dan başlayarak Tunus'a kadar Osmanlılar Kürtleri parça parça sürgün ettiler. Tüm Kürt önderlerini katlettiler ve Kürtleri öndersiz bıraktılar.

18. yüzyılda Osmanlılar tarafından böyle ağır bir soykırım ve dağılma süreci geliştirildi. Zaten ondan sonra Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Osmanlılar ve Almanlar yan yana savaşa katıldılar ve sonuç olarak yenildiler. Osmanlıların elindeki Arap toprakları İngilizlerin eline geçti ve 22 parçaya, yani 22 Arap devletine ayrıldı. Kürtler ise devletsiz ve statüsüz bırakıldı. Kürtler Türklerin tasarrufunda bırakıldı.

Türkler de Kürtleri inkâr ederek bir devlet kurmak istediler. "Kürt yoktur, onlar dağ Türkleridir" dediler. Kültürel ve fiziksel soykırımı kendilerine politika edindiler. Bu süreçte Xoybun hareketi, Seyit Rıza, Şeyh Said gibi tüm Kürt önderlerini katlettiler. Bu temelde kültürel soykırımı devletin resmi politikası haline getirdiler. PKK ortaya çıktığında, 1970'li yıllarda artık Kürt diye bir şey kalmamıştı. Böyle bir durumda PKK başladı. Türklerin süreci, Kürt meselesini çok ağırlaştırdı. Özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda. 19. yüzyılda tüm Kürt beyliklerini ortadan kaldırdılar. 20. yüzyılda ise Kürdistan'ı dört parçaya böldüler, statüsüz, kültürsüz, dilsiz bıraktılar ve Kürtleri Türk olarak kabul ettiler. Kürtlere asimilasyon dayattılar. İnkâr ve imha politikalarını Kürtlere ve dünyaya kabul ettirmek için politikalar geliştirdiler ve bu konuda biraz başarılı da oldular. Kürtlerin bizzat kendi varlıklarından utanmalarını, varlıklarından kaçmalarını ve inkâr etmelerini sağladılar.

Başlangıçta varlık, oluş ve bilimden bahsetmiştik. Hepsini birbirine bağlı olduğunu söylemiştik. Bilim bozulduğunda, bu hemen oluşum üzerinde de bir bozulma yaratır, o da varlık üzerinde bir bozulma yaratır. Eğer bilginiz, ideolojiniz, felsefeniz, inancınız bozulursa, yani bilginizde bir deformasyon oluşursa ve siz Kürtlüğünüzden uzaklaşırsanız, ki şu an Kürt meselesini tartışıyoruz, artık ilerleyemezsiniz ve bir varlık olarak da hiçlikle yüz yüze kalırsınız. Bu yüzden Önderlik, bir insanın "Ben var mıyım, yok muyum?" diye tartışması kadar kötü bir şeyin olmadığını söylüyor. Bunun anlamı ölümle aynıdır. Bahsettiğimiz bu tarihin sonucunda tek bir ayaklanma bile başarılı olamadı. Bu da Kürt karakterinde güvensizlik, umutsuzluk ve arabesk, kaderci bir durum yarattı. Birbirine güvensizlik, kendinden kaçış, bunlar Kürtlerin karakteri haline geldi. Bu yüzden Önder Apo, kendisine "Biz Kürtler bu kurumuş ağaç gibiyiz, tekrar yeşermemiz mümkün değil" diyen yaşlı bir adamın örneğini verir. Ya da babası, "Solcu ol ama Kürt davasıyla uğraşma, çünkü bunun bir sonucu yok" der. Çünkü Kürtler umutsuzluğa kapılmıştır. Birincisi, kendilerine inanmıyorlar, ikincisi de "yöneticiler fırsat vermiyor" diyorlar ve mücadelenin sonucunu görmüyorlar.

Kürdistan'da direniş her zaman vardı, PKK de bu miras üzerinde gelişti ama Kürtlerin varlığı tartışmalıydı. Sürekli yenilen, çok fazla yorgunluk ve umutsuzluk barındıran bir varlık. Bu yüzden Kürtlüğü kendilerine bir bela olarak görüyor ve ondan kaçıyorlar. Başarıyı kendi kaderi ve şansı olarak görmüyor. Böyle bir durumda Önder Apo, yeniden ruh oluşması, umut oluşması için hareketi geliştirdi. Zaten kendisi de "PKK umut hareketidir" diyor. Her şeyden önce PKK, umut yaratma hareketidir, çünkü Kürtlerin varlığında umut kalmamıştı, kurumuş bir ağaç gibiydi. Bu yüzden PKK, böyle bir durumda başladığı için çok amansız bir mücadeleye girdi. Sonuç olarak, 19. ve 20. yüzyılları Kürtler için bir felaket olarak adlandırabiliriz. Tıpkı 6 Şubat depreminde insanların bir anda uyanıp tüm sevdiklerini kaybettiği, tüm binaların başlarına yıkıldığı gibi, bu süreçlerde de Kürtlerin başına böyle bir durum geldi. Kürtler hâlâ bir şokun içindedir. İnsan şokta olduğunda ne yaptığını, ne olduğunu veya ne yaşadığını tespit edemez. Önder Apo'nun en çok tartıştığı şey de budur: Ne yaşadık, bu duruma nasıl geldik? Bizi bu şoktan çıkarmaya ve sorunumuzu bize öğretmeye çalışır. Eğer kendimizi doğru bir şekilde bilir, hareket eder ve örgütlenirsek, bu halimizden kurtulabiliriz.

SON

Feride Alkan