Bilim; bilim ilk olarak toplumun bazı ihtiyaçlarını karşılamak ve var olan sorunları ortadan kaldırmak temelinde gelişmiştir. İlk alet yapımından tutalım en gelişmiş alete kadar hepsini bilim olarak tanımlayabiliriz.

Aslında bilimi, evrende var olan olaylar üzerine araştırmalar yaparak bulmak ve bunların üzerine çalışmak olarak da tanımlayabiliriz. Bilim biraz da toplumun değiştirme gücünü gösteriyor. Bundan dolayı bir toplumda bilim ne kadar gelişmişse o toplum da kendisini o kadar aydınlatmıştır. Bilim insanlığın gelişme ürünüdür. Kendi ihtiyaçlarını tespit etme ve ona göre teknik yaratma gücüdür; bunların hepsi bilimle bağlantılı gelişiyor. Fakat bilim ne zaman ki egemenlerin eline geçiyor, toplumsallaşmadan kopuyor, o zaman toplumu çöküşe götürüyor. Sadece toplum üzerinde değil doğa üzerinde de bir sömürge aracı olarak kullanılıyor. İktidarın eline geçen bilim artık toplumsallığın bir ürünü olarak ele alınmıyor. Toplumsallaşmada da kötü bir rol oynuyor. Savaşlar toplumsallığa karşı olan bilimin eliyle gerçekleştiriliyor. Günümüz savaşlarına baktığımızda bilim savaş araçları yapıyor; atom bombası vb. Bu bilim iktidarın hizmetine giren bilimdir. Bilim toplumsallığın hizmetinden çıktığı an büyük savalar gelişiyor, doğadaki ahenk bozulup ortadan kalkıyor. Bilim, iktidarın hizmetine girdiği an doğa ve insan arasındaki dengeyi de bozuyor. Günümüzdeki bilimcilere baktığımızda ne kadar büyük bir cinsiyetçi bakış açısına sahip olduklarını görebiliyoruz. Çünkü günümüz biliminin iktidara endeksli bir bilim olduğunu söylüyoruz. İktidar da egemenlikle alakalı olarak gelişiyor; dolayısıyla cinsiyetçiliğin de en gelişmiş alanı bilim alanı oluyor. Bilim, iktidarın denetimine girdiği zaman kadını yok sayıyor, doğayı parçalıyor, zarar veriyor. Bununla bağlantılı olarak yaşamı toplumu parçalıyor ve ona karşı çıkıyor. Bilim iktidara hizmet ettiği zaman düşüş sadece kadında yaşanmıyor. Erkek de, çocuk da, doğa da bilimin elinde bir nesne olarak kullanılıyor. Toplumsal, tekniki, doğa bilimlerinin hepsi ataerkil sistemi esas alıyor. Jineolojinin amacı da ataerkil sisteme, iktidara hizmet eden bilime müdahale ederek bütün bilimleri erkeği merkez olarak görme durumundan kurtarmaktır. Yani erkeği bilimde merkez olmaktan çıkararak bakış açısına dayalı yöntemlerini kullanmalıyız. Bu kesinlikle kadını merkeze alma anlamında değildir. Bilimin ilk çıkışı neolitik dönemde gerçekleşmiştir. İkinci çıkışı ise 17. - 18. yüzyıllarda Avrupa'da gerçekleşiyor. Avrupa'da gelişen Aydınlanma Çağı ile birlikte bilimde büyük gelişmeler yaşanıyor. Aynı zamanda Rönesans dönemi de bilim için önemli bir dönemdir. Rönesans yeniden doğuş anlamına geliyor. Bilim ilk olarak halk ve din arasında gelişen çelişkinin sonucunda gelişme sağlıyor. Bilimin ilk çelişkisi dinle olmuştur. Bundan dolayı Hıristiyanlık döneminde dinle olan çelişkiler bizi biraz ilgilendiriyor. Dinde en fazla bilimle mücadele edilen nokta kadına karşı yürütülen mücadele olmuştur. Çünkü bilim geliştikçe din de kendisini bilime karşı ayak tutmak zorunda kalmıştır. Kendini ayakta tutmak için de tekeli ve erkek egemenliğini güçlendiriyor. 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa’da Merkantilizm süreci başlıyor. O dönemde insanlar köylerden şehirlere doğru göçüyor, ürün artıyor nüfusa ihtiyaç var. Köy ve şehirlerarasında bir rekabet gelişiyor, şehirlerde bulaşıcı hastalıklar gelişiyor, savaşlar yaşanıyor. İnsanları köylerden şehirlere getiriyorlar çünkü şehirlerin insanlara ihtiyacı var. Şehirlerde o dönemde 'Cadı Avı' adı altında yeni bir süreç başlatılıyor. 'Cadı Avı' süreci ilk olarak Fransa’nın güneyinde, İtalya’da, Almanya’da ve İsviçre de yaşanıyor. Dine karşı ilk düşman olarak görülen başta cadılar sonra Heretik mezhebidir. Heretik mezhebi dine göre; sapkın yoldan çıkmış bir mezheptir. Dine karşı iki ayrı kesim olarak görülseler de Cadı Avı'na çıkınca Heretiklere de saldırıp öldürüyorlar. Cadılar dönemine baktığımızda cadıların sihir veya büyü yaptıkları söyleniyor. Gerçekten Ortaçağ'da sihir ve büyü faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Fakat nasıl kullanılıyor? Kimi kadınlar doğayı çok iyi tanıdıklarından doğadaki malzemelerle derman yapıyorlar, kimi kadınların da içgüdüsel sezgileri ve hisleri çok güçlüdür. Onlar bu hislerini anlaşılmayan hastalıkları tespit etmede kullanıyorlar. İnsan vücudunu tanıdıkları için vücuttaki uyumsuzluğu anlayabiliyorlar ve bunu da his yoluyla yapıyorlar. Bazı kesimler ise büyücü olarak tanımlanıyor. Oysa onlar toplum içinde şifacı olarak bilinen, farklı farklı yetenekleri olan kadınlardır. Fakat onlar kilise için bir tehlike olarak görülüyor ve haklarında fetva çıkarılıyor. Aynı zamanda Engizisyon mahkemelerinde de devlete, dine, tanrıya karşı çıkanların öldürülmesi gerektiği kararı çıkartılıyor. Bunların yapılmasının nedeni kilisenin kendisini güvene almak istemesidir. Cadı Avı adı altında Heretikleri ortadan kaldırdıklarında toplumda yaşlı kadınları, dilencilik yapanları, evlenmeyen kadınları, köylü kadınları öldürüyorlar. Birçok erkek de o dönemde kadınlara yardım ediyor adı altında öldürülüyor. Yine zengin varlıklı kadınların da mal varlıklarına el koymak için onlar da cadılık ile yargılanıp öldürüyorlar. Bütün bu olanların hepsi Engizisyon mahkemelerinde olduğu için Engizisyon mahkemelerinin rolü burada çok fazla. Gerçekleştirilen bu katliamlarda yer alan sadece bilinçsiz, dinci, tutucu cahil insanlar değil bilinçli insanlar da var. Yazar, savcı, filozof bunlar da bu karara destek oluyorlar. Paskal var tıp konusunda araştırma yapıyor, Decart, Shakespeare, Kepek, Franz Bacon bunların hepsi de kadın aleyhine alınana kararlara 'evet' diyor. Kadınlar konusunda erkekler birbiriyle ortaklaşıyor. Engizisyon mahkemeleri Katolik kiliseler öncülüğünde gelişiyor. Kilise ebe kadınların doğan çocukları öldürdüğünü bundan dolayı da onları şeytanla arkadaşlık yapmakla suçluyor. Böylelikle hem toplumdaki tecrübeli kadınlar hedef alınıyor hem de kadının en temel özelliği olan doğurganlık özelliği elinden alınıyor. Erkekler yavaş yavaş hakimiyetini kadının bedeni üzerinde kuruyor. Daha sonra sadece genç kızları eğitmek ve sadece onların ebelik yapabilmesi için okul açıyorlar. Sonrasında kızların okul okuması yasaklanıyor. Bu yapılanlarla iki şey geliştirilmeye çalışılıyor; kadının yaratıcılığı erkeğin eline cinsellik de devlettin denetimine giriyor. Bu şekilde kadının ruhu ve bedeni sömürülüyor. Kadın etrafında oluşan değerler, insanı tanıma, doğayı tanıma, kendi sorunlarına, hastalıklarına çözüm olma hepsi bir sektör olarak erkeğin denetimine giriyor. 18. yüzyıla geldiğimizde kapitalizmin gelişmesiyle kadının elinde artık hiçbir şey kalmıyor deyim yerindeyse dibe vuruyor. Jineoloji Yayınları