Yeni paradigma ekseninde ‘kendini bilme tüm bilmelerin temelidir’ ilkesinden hareketle eğitim olgusuna yaklaşım, eski tarzın aşılması ve yöntem zenginliğini de açığa çıkaracaktır. Sokratvari de diyebileceğimiz bu yöntemle bireyin kendinden başlayarak tüm evreni, doğayı çözümlemesine kadar götürebilecek bir eğitim anlayışının oturtulması doğru bilgilenmenin temelini de oluşturacaktır.

Unutmamak gerekir ki, doğru bir bilgisi olmayanın doğru bir pratiği de olamaz. Olay ve olgular arasında diyalektik bir bağ kuramayacağı gibi, tüm olguları birbirinden ayrı, kopuk fenomenlermiş gibi bir yaklaşım içerisine de girilecektir. Kendini bilme ilkesinin temelinde insanı tanıma, bireyin kendi öz gerçekliğiyle buluşması anlayışı yatmaktadır. İnsan kendini tanıdığı ve çözümleyebildiği oranda evreni ve insani olmayan doğayı da çözümleyebilecektir. Bilme tanıma sürecini açığa çıkartır, tanıma mücadele etmeyi, mücadele aşmayı, aşma yeniden yapılanmayı getirir. Bu tüm olgular arasında karşılıklı bağımlılık ve tamamlayıcılık anlayışı temelinde bir metotla düşünme ve pratik uygulamayı açığa çıkaracaktır. Eğitim olgusunda değişim-dönüşümü esas almak, amaç-araç arasındaki bağıntının doğru tespitini de beraberinde getirecektir. Özgürleşme ve demokratik-ekolojik toplumu yaratma amacında eğitim, en temel araçların başında gelmektedir. O halde eğitimde doğru yol ve yöntemi tutturma aracın doğru yaşamsallaştırılması anlamına da gelecektir. Epistemolojik bilme süreci iç mantığı gereği daima bir yönteme ihtiyaç duyar. Yöntem ise, bilimsel bilgiye giden yolun kılavuzu olmaktadır. Bilimsel yaklaşım yöntemindeki özgürlük ve eleştirel yaratıcılık doğruluğa ulaşmanın güvencesini oluşturur. Bilimsel temellerde insan olgusuna yaklaşırken, insandan yola çıkarak neyi, nasıl, ne kadar bilebiliriz sorularına doğru yanıtları verebilme doğru ve bütüncül bir evren anlayışına ulaşmanın da temelini açığa çıkaracaktır. İnsan küçük evrendir anlayışından hareketle kendini bilme sürecine yönelme ekolojik bir topluma yönelmenin de önceliği olmaktadır. Başkan APO’nun Sokratvari olarak da tabir ettiği eğitim anlayışında evrenin öznesi insan olmaktadır. İnsan olgusundan yola çıkarak tüm evreni çözümleyebilmek ve doğruya en yakın tespitlerde bulunabilmek mümkündür. Bu karşılıklı bağımlılık ilkesini ve eğitimde süreklilik anlayışını da açığa çıkaracaktır. Bu tarz bir eğitim anlayışı birey-toplum, birey-doğa ve bireylerin kendi aralarındaki ilişki anlayışında da doğal bir dengenin yaratılmasının zihinsel ön koşullarını yaratacaktır. Doğru bir teori ve pratik bütünsellik içerisinde toplumun değişim-dönüşümüne yönelme doğru bilgilenme ve insan olarak kendi öznelliğinin bilincine varmayla birebir bağlantılıdır. Nitekim teoriyi bilimsel kılan dünyayı değiştirme eyleminin hizmetinde olması, yani pratik uygulamak gücü olmaktadır. Doğru bir teori olmadan doğru bir pratiğin gerçekleşemeyeceği bilinen bir gerçektir. Olgular ve parça asla birbirinden bağımsız ve ilişkisiz değildir. Aksine, parçalar birbirine bağımlı bir bütündür. Bu açıdan doğadaki hiçbir olgu asla birbirinden ayrı ele alınamaz. Bu teori ve pratik bütünsellik açısından da böyledir. Descartvari metafizik yöntemin aksine bilimsel yöntemlerle evreni anlama ve toplumda var olanı değiştirme gücüne ulaşma arayışında teori ve pratik bütünselliğin önemi daha fazla açığa çıkmaktadır. Nihayetinde kendini bilme eğitim anlayışı en temel bilimsel yöntem arayışı da olmaktadır. Bu demokratik bir kişiliğe ulaşmanın da temel yapı taşı olma özelliğini taşımaktadır. Kendini bilen ve tanıyan insan, karşısındaki tüm olguları da tanıyan, ötekiliğin ve farklılığın zenginlik olarak algılandığı bir zihniyet dönüşümünü de yaratacaktır. Kendinden yola çıkarak tüm olguları anlamlandırma ve tanıma sürecine de girecektir. Demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olan diyalog geliştirme ve tartışmacılık, kendini ve ötekiyi tanımada temel yöntem zenginliklerinin de başında gelmektedir. Diyalog yöntemi, doğruya ulaşmanın ve çözümleme gücünü açığa çıkarmanın en temel öğesi olmaktadır. Kaldı ki insan, karşılıklı diyalog geliştirme ve ilişkilenme yöntemiyle insan olma sürecine girmiş ve diğer canlılardan farklılığını ortaya koymuştur. Bu anlamda eğitimde tek tip insanı yetiştirme, tek renk, tek ses, tek düşünüş tarzını esas alan ve adeta monolog tarzında, dogmatik ve kaba materyalist yaklaşımların aşılmasında da tartışmacı bir diyalog tarzının esas alınması önem taşımaktadır. Diyalog zenginlikleri açığa çıkaracağı gibi, gerçek bir ilişki anlayışının yakalanmasının da temelini teşkil edecektir. Diğer bir açıdan ele aldığımızda, eğitimin süreklileşmesinde pratik yaşamın kendisini eğitim olarak ele alınmasını sağlamada diyalog yönteminin önemi daha fazla açığa çıkmaktadır. Diyalog yöntemi (tartışmacı, katılımcı bir demokrasi anlayışı esas alınarak), yaşamın her anını bir eğitim alanına dönüştürme gücüne de sahip bulunmaktadır. Demokratik bir kişiliğe ve özgür bir bireye ulaşmada da bu yöntemler en temel araçlar olmaktadır. YJA Star komutasının da yaşam ve mücadele öncüsü olma bilinciyle sürekli bir eğitim anlayışına yönelmesi, her şeyden önce bir insan ve birey olarak kendi gerçekliğini tanıma ve aşma sürecine girmesini gerektirir. Bir öncü olarak kendini bilme, denetimindeki yapıyı da bilmeyi ve demokratik bir komuta anlayışına yönelmeyi de geliştirecektir. Diyalog yönteminin esas alınması, komutanın üstte kalan, yapının psikolojisini tanımayan ve çözüm gücü geliştiremeyen, kökeninde efendi-kul anlayışını barındıran iktidar (mutlak otorite) anlayışının aşılmasını da beraberinde getirecektir. Eğitime yaklaşımda yeterlilik anlayışının komutada çıkması ve değişim-dönüşüme, aydınlanmaya kendini yatırmaması halinde devrimci bir öncülüğün gelişemeyeceği de açıktır. Yaşamın kendisi sürekli bir eğitim sahasıdır. Özü sözü bir olarak değişim dönüşüme yatırma öncelikle de bu yaşam sahasında kendi gerçekliğine yönelmeyle mümkün olabilir. Aksi taktirde pratiksel yaşamda ağır, aksak bir yaşam durumu açığa çıkacağı gibi, teorist lafazanlık durumu da kendini gösterecektir. ‘Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir’ anlayışıyla birey olma gerçekliğine ve yaşamsal alana yönelme doğru bir eğitim yöntemini de açığa çıkaracaktır. Yeni paradigma eksenindeki eğitim anlayışında devrimci teorinin niteliği de değişmektedir. Marksizmin 19. yüzyılın kaba ve Newton’cu bilim anlayışıyla evreni, doğayı ve toplumu yorumlama geçerliliğini yitirmektedir. Yeni dönemin bilim anlayışında evreni ve insanı yorumlamak, ulaşılan bilimsel verilerden hareketle ele almak temel eğitim yöntemi olacaktır. Yeni paradigma ekseninde hareket noktası Kuantum Fiziği, İzafiyet Kuramı, Hologram ve Atomaltı ve uzay araştırmaları gibi çağdaş bilimsel düzey ve onun doğruladığı yüzyılların getirdiği düşünce geleneği olmaktadır. Yeniye yönelirken gelecekle bağını kurmak, ancak gelenekle bağını koparmadan bir tamamlayıcılık etiği temelinde ele almakla mümkün olabilir. Eğitim yönteminde günümüz dünyasının çıkmazlarına çözüm alternatifini geliştirici yaklaşımlar sergilemek kadar, geleceğin perspektiflerini ve hedeflerini doğru tespit etmek de önemlidir. Fakat burada tarih ve gelenekle bağını koparmamak büyük önem taşımaktadır. Köksüz, bilinemeyen ve reddedilen bir gerçeklik, bugünün ve yarının doğru perspektifle belirlenmesini de etkileyecektir. Düşünmemeye, sorgulamamaya, merak etmemeye ve eleştirmemeye yönelten eğitim sistemlerini aşmak mücadelenin önümüze koyduğu görev ve hedeflere ulaşmada belirleyici bir yere sahiptir. Felsefik ve bilimsel veriler ekseninde tarihi, günümüzü ve geleceği yorumlamak, özde insani olgunun doğru çözümlenmesinin toplamı olmaktadır. Kendini bilmeye giden yolun anahtarıdır. Kapitalist toplumun bilim anlayışı temelindeki (Descartes’çi, Makyavel’ci ve Newton’cu) yaklaşımı aşmak gerçek bilimsel eğitim yöntemlerinin yollarını da aralayacaktır. İnsanları ve içinde bulundukları evreni mekanik ve birbirinden ayrı parçalar olarak gören bu anlayış en temelde insanın öznelliğini dışlayan ve insanı bilgiyi bir çıkar aracı olarak kullanan yaklaşımın bilimsel izahlarını oluşturmaktadır. Bu yaklaşımları aşmak sosyalist eğitim modeli açısından büyük önem taşımaktadır. Devrimci teori öncelikle insanı özne olarak ele almayı gerektirir. Marksizmin insanın öznelliğini ikinci plana iten ve kaba materyalist bir şekle bürünen çözümleme tarzındaki hatalar tüm sosyalist hareketlerde olduğu gibi, mücadelemiz açısından da belirgin hatalara düşmenin de temelini oluşturmuştur. Yeni dönem paradigmasında bu yaklaşımın aşılması ve insanı özne olarak ele alan bir eğitim sisteminin yaratılması esas alınmaktadır. Düşünen, sorgulayan, eleştiren ve demokratik, sosyalist kişiliğe ulaşan bireyi yaratma temel olgu olmaktadır. Birey olma olgusu her şeyden önce insanın evrenle bir bütün olduğunun farkına varmasını gerektirmektedir. Gelişmiş, kendi sorumluluklarının (insan olarak kendi öneminin) bilincine varması, birey olgusunun ortaya çıkmasının temel etkeni olmaktadır. Bu da en başta hiyerarşik zihniyetin yarattığı sadece itaat eden ve uygulayan kulluk mantığının aşılmasını gerektirir. Doğru bir insan ve evren tanımına ulaşmak kulluk mantığının aşılmasının da öz gerçekliği olmaktadır. Kendini ve evreni tanımayan ve çözümlemeyen birey, öz iradesini ve gücünü açığa çıkaramayacağı gibi, hiyerarşik düzenin yalan ve hileleriyle sarsılmaz tek otorite olmasının temel dayanağını oluşturacaktır. Adı ne konulursa konulsun tüm toplumsal sistemlerde ve örgütsel yapılanmalarda bu zihniyet aşılmadan ne kulluk mantığı yıkılabilir, ne de tahakküm ortadan kaldırılabilir. Bu nedenle en temelde nesnelleştirilen insan anlayışının yıkılarak insanın öznelliğini ve birey yaratımını esas alan bir eğitim yöntemini uygulamak, ordu gerçekliğimiz açısından da en önemli husus olmaktadır. Orduların katı hiyerarşik yapılanmaları göz önünde bulundurulduğunda da bunun önemi daha fazla açığa çıkmaktadır. Egemen ordu sistemlerinin hatalarına düşmemek, bireyi yok etmeyen (örgütsel yapılanmaya feda etmeyen), doğru ve uyumlu bir birey-örgüt anlayışına ulaşmak en temel hedef olmalıdır. Alternatif ordu ve komuta olmanın temel koşulu da ancak böyle sağlanabilir.     Şehit Beritan Özgür Kadın Akademisi Hakikat Rejimi Ders Tartışmalarından Derlenmiştir.