Kelime anlamı olarak ‘terbiye etme’ anlamına gelen eğitim sözcüğü, yaşamın her alanında sıkça kullandığımız ve nasıl’ını bir o kadar sıklıkla tartıştığımız temel konuların başında gelmektedir. Bilimsel temellerde devrimci bir eğitim modelini esas almak, Ortadoğu rönesansı açısından temel teşkil edeceği gibi, zihniyet ve vicdan devrimini gerçekleştirmede de en öncelikli yere sahiptir.
Devrimci tarzda özgürleştirici bir eğitim modeline ulaşmak öncelikle, bugüne kadar hiyerarşik toplum yapısının yarattığı dogmatik, metafizik ve pozitif bilimin düşünüş tarzından arınmayı gerektirir. Bu açıdan ele aldığımızda özgürleşme, hiyerarşik düşünüş tarzından arınma, her şeyden önce bir bilinçlenme olayıdır. Devrimci, demokratik bir bilince ulaşma özgürleşme açısından ön koşuldur. Düşünce, kişilik ve yaşam alanında radikal bir değişim-dönüşümü yaratma, özgürlük bilincine ulaşmayla birebir bağlantılıdır. Her şeyden önce eğitim olayı olmazsa, radikal bir değişim-dönüşümde olamaz. Hiyerarşik zihniyeti aşan bilinçli bir insanın yaratılması ancak eğitimle mümkün olabilir. Eğitim, bireyin iradesi, kararlılık düzeyiyle kendini milim milim yaratma bilinciyle gerçekleşebilir. Hiyerarşik toplum paradigmalarının insan zihni ve kişiliğinde yarattığı büyük kırılma ve parçalanmalar, başta bireyler olmak üzere tüm toplum kesimlerinde ciddi tahribatlar ve ufalanmalar yaratmıştır. İnsanın insanla ve insanın doğayla olan karşıtlığı tahakkümcü bir zihniyeti doğurmakta, bununla birlikte yaşanan parçalanma ‘öteki’lik duygusunu açığa çıkarmaktadır. Parçalanma, ideolojik bir hastalık durumunu taşımakta ve insan-insan, insan-toplum-doğa ilişkilerinde bütüncül bir zihniyetin yaratılmasını engellemektedir. İnsan bilincinde gerçekleştirilen parçalanma bir zihniyet durumunu da ifade etmektedir. Bununla birlikte kişilikte ve yaşamın tüm alanlarına nüfuz eden kırılmalar, ahlaksal bir çöküntüyü getirmekte ve toplum aynı zamanda etik değerlerden gittikçe uzaklaşmaktadır. Hiyerarşik sömürü düzeninin sürekli yenilenmesine hizmet eden egemen ideolojilerin eğitim sistemleri, insan doğasındaki ve toplumsal yapıdaki bu kırılma ve parçalanmaları gittikçe derinleştirmektedir. Bilimsel-teknik gelişmelerin insanlığın gelişiminde yarattığı büyük gelişmeler ve açtığı çığırlar yanında, hiyerarşik sistemin hizmetinde koşulan bir düzeye indirgemesi insanlığı tarihinin en büyük tehlikeleriyle de aynı zamanda karşı karşıya getirmektedir. Okullar, medya, basın vb. alanlarda büyük bir ideolojik savaşım içerisine giren hiyerarşik sistem adeta birey-toplum ve birey-doğa ikilemini yaşamın her alanında geliştirerek bir eğitim sistemini uygulamaktadır. Oysa ki toplumsal mücadeleye bağlanmayan bilimsel faaliyetin olmadığı yerde, gerçek bir aydınlanma olamaz. İnsanlar, bilimselteknik gelişmelerinde etkisiyle bir bilgi yığını haline dönüşürken, bilinçte yaşanan kırılma ve parçalanma bilginin doğru aktarımını ve toplumsal dönüşümde etkili kullanımını engellemektedir. Bilgilenme, bilgi, eğitim bir iktidar aracıdır. Ben-merkeziyetçiliğin, otoritenin, sınıfsallaşmanın en temel araçlarından biridir. Özellikle de 21. yüzyıl gerçekliğinde bilgi en temel tahakküm aracıdır. İnsanlar birer bilgi deposu haline getirilirken, istediği zaman bilgiyi satma ve pazarlama toplumsal çöküntünün gelişimini gittikçe hızlandırmaktadır. Bu durum, özgür toplum ve bireyi yaratmada aydınlanmanın ve bilginin gerekliliğinin doğru kullanılmadığı taktirde nasıl bir ahlaksal çöküntünün gerçekleşeceğinin en önemli verileri olmaktadır. Alternatif bir eğitim modelinde bilgi bir iktidar aracı olarak görülmez, eğitim bir özgürleştirme aracıdır. Özgürlük bilinci öncelikle bireyde başlar. Birey özgürlüğü olmadan toplumsal özgürlük gerçekleşemez. Bu anlamda öncelikli ele alınması gereken bireyin eğitimi olmaktadır. Demokratik bir eğitim modelinde öncelikle birey eğitimini ele alırken, aydınlanma ve bilinçlenmenin temelinde ‘nefs terbiyesini’ ele almak büyük önem taşımaktadır. Böylesi bir birey eğitimine yönelme tüm kesimler için önem taşımakla birlikte, YJA Star komutanı açısından da öncelikli ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Komutanın yaşam ve mücadele öncülüğündeki belirleyici rolü en başta kendi zihniyetinde, kişiliğinde ve yaşamında güçlü bir değişim-dönüşüme kendini yatırmasıyla gerçekleşebilir. Hiyerarşik toplumun yarattığı benmerkeziyetçi, ötekiyi tanımayan ve dışlayan, özerk, kariyerist, yetkici, iktidar hastalığını bulaşmış zihniyet yapılanmasından arınma öncelikle, güçlü bir eğitim sistemine ulaşmakla mümkün olabilir. Analitik ve duygusal zekanın birbirini tamamlayan uyumlu dengesinde bir eğitim sistemiyle zihniyet devrimini gerçekleştirmek gerekmektedir. Özellikle başta Ortadoğu olmak üzere, tüm toplumsal kesimlerde kadının yaşadığı büyük kırılma ve sınıflı toplum hastalıklarına kapılma gerçek anlamda bir özgürlük bilincine ulaşmakla gerçekleşebilir. Bu anlamda bin yılların cehaleti ve kör inançlarına karşın kendini yaratma savaşında kadının mücadelesinde eğitim büyük önem taşımaktadır. Kadın, bilgiye ve aydınlanmaya eğitim yoluyla yönelirken, özgürlüğü adeta fethederek ilerlemesi büyük önem taşımaktadır. Kadın, özgürlük bilinciyle hücrelerine kadar kendini yeniden yaratma eylemine girişmediği taktirde ne doğru bir kadın-erkek ilişkisinden ne de birey-toplum-doğa dengesinin oluşturulmasından söz edilebilir. Çünkü toplumun ahlaksal çöküntüsü kadının düşürülüşü ve bireyin tanrılar karşısında alaşağı edilmesiyle gerçekleşmiş bulunmaktadır. O halde öncelikle yeni bir ahlak ve etik temelinde bilimsel verileri esas alarak toplumsal yapılanmaya yönelirken, kadının eğitimi büyük önem taşımaktadır. Kadının eğitim ve zihniyet değişimiyle varoluşu bireyin yeniden varoluşu anlamına da gelecektir. İnsanın insana tahakkümüyle başlayan toplumsal düzenin yıkılışı nasıl ki doğayla olan bütünselliği de yıkmışsa, insanın insanla karşılıklı bağımlılık ve farklılıkların birliği temelindeki bütünselliği de aynı şekilde doğayla barışçıl bir ortamı da yaratacaktır. İnsanın insana ve doğaya karşı olan tahakkümü öncelikle bir nefs terbiyesini gerekli kılmaktadır. Tahakküm ve itaate dayalı bir yaşam anlayışının gelişimi insanın bilgiye ve ürün fazlasına ulaşmasıyla birlikte özgür yaşam koşullarını terk edip daha fazlasına, iktidara koşmasının bir sonucu olarak gelişmiştir. Günümüz dünyasının bireyi yok oluşa götüren doyumsuz bilgi iktidarı anlayışı da bu ahlaksal çöküntünün gittikçe derinleşen bir yansıması olmaktadır. Pazarlanan düşünce ve kişilikler daha fazla iktidara koşmanın ve zihniyetteki devletçi otoritenin bir sonucu olarak varlık bulmaktadır. Bireyi toplum ve doğadan koparan toplumsal düzende devletçi zihniyetin özgürlüğü adeta bilgi iktidarıyla insanlara armağan etmesi gibi sanal bir özgürlük anlayışı yaratılmaktadır. Kul özgürleşmeyi adeta tanrılaşma olarak ele almaktadır. eğitim sistemleri birey özgürleşmesinin değil, kullaşmasının temel araçları olmaktadır. En fazla da kullaştırılan kadın gerçekliği olmakta, kadının düşürülmesinde ifade bulmaktadır. Bu açıdan ele aldığımızda kadın ordulaşmasının temel öncü gücü olarak komutanın mevcut zihniyet yapılanmasını aşarak kişilikte bir değişim-dönüşümü yaratması, devletçi ordu zihniyetinin aşılması ve alternatif ordu olma yönünden de önem taşımaktadır. Teorik ve pratik bütünsellik içerisinde eğitimi yaşamsallaştırma, devletçi zihniyetin yarattığı tüm düşünce tarzlarından arınmayı da beraberinde getirecektir. Komutada açığa çıkan tanrılaşmaya koşan (ben-merkeziyetçi, bireyci, özerk, mutlak iktidar) yaklaşımlarının aşılmasında da temel teşkil eden bir konu olmaktadır. Kadında erkek egemen mantığın bir yansıması olarak açığa çıkan bu duruşun ve yaklaşım esaslarının aşılması demokratik-ekolojik toplum esasları çerçevesinde bir duruşu da açığa çıkaracaktır. Demokratik kriterlerde bir komuta anlayışına ulaşma, bu anlamda öncelikle üzerinde durulması gereken bir konu olmaktadır. Nasıl bir eğitim modeli derken, öncelikle hiyerarşik-tahakkümcü zihniyeti aşan, ‘ötekiyi’ (en başta kadro, savaşçı yapısını) tanıyan, özgürlük ilkelerini esas alan bir yaklaşımın gelişimi doğru bir kişilik ve yaşam anlayışının yaratılmasını da açığa çıkaracaktır. Komutanın öncelikle tek otorite ve iktidar gücü olarak karşısındakini tanımayan ve iradesine hükmeden öteki olmaktan çıkması gerekmektedir. Öteki olmaktan çıkan komuta, ‘dokunulmazlığı olan komuta’ olmaktan da çıkacaktır. Kendini yaratma süreci öncelikle özerk yaklaşımların aşılması ve eğitime (terbiye etmeye) doğru yatırmayla mümkün olabilir. Kendini yaratma süreci, iradesini, özgücünü, birey kimliğini açığa çıkarma ve özgür insan olma yolunda atılan adımın başlangıcı olacaktır. Ne tanrı ne kul mantığına düşmeden yeniden yapılanma sürecine girme, bilme ve erdeme ulaşmanın da temelini teşkil etmektedir. bu özgürleşme yolunda atılacak adımların da başlangıcı olmaktadır. Erdeme ulaşma yolunda son tahlilde Önder APO, birey eğitimi ve özgürlük bağlantısına yönelik bir eğitim modeli olarak, Hermes’çi eğitim perspektifini sunmaktadır. Erdeme (özgürlüğe) ulaşma yolunda ‘bilmek, bulmak, susmak gerek’ ilkesi temelindeki Hermes’çi eğitim anlayışı erdemin öğretilemeyeceği, ancak yaşanabileceğini ifade etmektedir. Erdemli bir birey olma ancak tüm engellere rağmen, kendini özgürlük yoluna adamayla gerçekleşmektedir. Mitolojide geçen Hermes öyküsünde, Hermes Zuhal Yıldızı’na (özgürlüğe) ulaşmanın mücadelesini yürütmektedir. Yolun çok zorlu ve tehlikeli olduğunu söyleyen rahibe ısrarla erdeme ulaşmak istediğini bildirmektedir. M.Ö. 5000’lerde Mısır’da geçen mitolojik öyküde, Hermes yeraltı tapınaklarına götürülür. Rahip, Hermes’e her sınavın sonunda önüne bir kişinin çıkacağını ve onun geri dönmeyi isteyip istemediğini soracağını söyler. Eğer dönmeyi kabul ederse öldürülecek, kabul etmediği taktirde yoluna devam edecektir. Sınav boyunca hiçbir şekilde konuşmaması, sınavın temel koşulu olarak belirtilir. Terzi Hermes bütün bu koşulları kabul ederek, sınavdan geçmeye hazır olduğunu belirtir. Sınavın her aşamasından geçerken kendini sınamakta ve korkularını, zayıflıklarını aşarak, kendini terbiye ederek ilerlemektedir. Yılan, ateş, cinsellik, açlık gibi akla gelebilecek birçok sınamadan geçip özgürlüğe doğru yol almaktadır. Yılanla karşılaştığında korkusunun aslında kendi zayıflığından bir korkma olduğunu ve doğadaki canlılarla bir bütünsellik içerisinde olunabileceğini fark eder. Aştığı korku, kendisine dönmenin ve başarabileceğinin anahtarını sunmaktadır. Karşı cinsle karşılaşırken, zayıflıklarına yenilmemesi, özgürlüğe giden yolda amaca ulaşmadan doğru bir ilişki anlayışının yakalanamayacağını göstermektedir. Karşı cinse karşı zayıf düşmesi, karanlığa sürüklenmesi ve erdem kapılarının kapanacağını işaret etmektedir. Açlığa karşı direnmesi ve yenilmemesi güdülerin terbiyesini ve irade gücünü ifadelendirmektedir. Her sınavın sonunda karşısına çıkan kişinin geri dönmeyi isteyip istememesi sorusuna ‘hayır’ cevabını vererek, yedi yıl boyunca suskun, hiç konuşmadan sınavını başarıyla bitirir. Yedi yıl sonra sınavını bitirmesinin ardından rahip onu tapınağın kapısında karşılayarak Zuhal Yıldızı’nı işaret eder ve gökyüzünde yedi kat sayar. Her kat çok farklı erdemlerin (bilgelik, ahlak, güzellik, sevgi, vs.) varlığını temsil eder ve rahip bu sınavın bir sır olduğunu ve başkalarına anlatıldığı taktirde yitirileceğini belirtir. ‘Bilmek, bulmak, susmak gerek’ diyerek erdemin öğretilemeyeceğini, ancak yaşanılacağını ifade eder. Ardından Hermes gökyüzünün tüm katmanlarını tek tek geçerek Zuhal Yıldızı’na ulaşır. Zuhal Yıldızı özgürlüğü temsil ederken, bu sınav, amaca bağlılığın başarıyı getireceğini ve nefs terbiyesi olmadan özgürlüğün olamayacağını öğretir. Gerek Mısır mitolojisinde gerekse İslamiyet inancında Adem’den sonra üçüncü kuşak olarak bilinen Hermes’in (Mısır’da Terzi Hermes, İslam inancında İdris Nebi olarak bilinir) ölmediğine ve cennette elbise diktiğine inanılır. İnanca göre ölmeden cennete gidebilen tek insan olarak Hermes bilinirken, cennet özgürlüğün ifadesi olmaktadır. Esas itibariyle öyküde, özgürlük yolunda birey olgusunun yaratılması, öz iradesi ve öz gücüyle erdeme ulaşması ifade bulmaktadır. Kendisini aşmayan ve mücadele yürütmeyen bireyin özgürlüğe erişemeyeceğini ortaya koymaktadır. Özgürlüğün armağan olarak alınamayacağını ancak fethedileceğini anlatmaktadır. Böylesi bir mücadele anlayışıyla kendini yaratmaya yönelme Önderlik felsefesinin de temel ilkesi olmaktadır. Kaldı ki Önderlik Felsefesi’nde yaşamın kendisi en önemli eğitim alanı olmaktadır. Yaşamsal alan insanın en önemli özgürlük mücadelesini yürüttüğü alandır. Ordu bünyesinde de komutanın bu temelde bir yaşam anlayışına kavuşması gerçek öncülük rolünü de açığa çıkaracaktır. Şehit Beritan Özgür Kadın Akademisi Hakikat Rejimi Ders Tartışmalarından Derlenmiştir.


