İsmi bilinmedi bir çok kahramanın... Kimileri hiç tanımadı onları. Ne gördük bazılarını, ne de onlarla yaşama şansına erişebildik. Ne sıcak sohbetlerine eşlik edebildik ne de gecenin sessiz karanlığında onların yüzünü aydınlatan sıcak ateşle birlikte anılarını dinleyebildik. Uzun ve soğuk kış gecelerinde birlikte özgürlük şarkıları söyleyemedik, özgürlük halayları çekemedik bazı yüreklerle... Evet onlarla yaşama şansına sahip olamadık ama onları yaşamadık anlamına da gelmedi bu gerçeklik. Onları, o yüce kahramanların hayat hikayelerini onların yoldaşlarından dinledik. O hikayelerde yer yer Botan’a, yer yer Serhed’e, bazen Rojava’ya bazen de tüm Medya Savunma Alanlarına gittik. Böyleydi gerilla yaşamının gerçekliği. Fiziki birlik ve beraberlikler tabiki de çok değerlidir. Ama asıl önemli olan yürekten ve içtenlikle birlikte olabilmektir. Gerilla saflarında, PKK’nin bu değerli yaşamında yoldaşlık en temel ilkedir. Çünkü yaşamı yaşanır kılan özgürlük arayışı ve direniş, yoldaşınla omuz omuza geliştirmen gereken bir eylemselliktir. Bundan dolayı yüreğinin en derinliklerinde hissedersin sevgiyi, sadakati ve de bağlılığı... PKK yaşamında bir arkadaşla ne kadar kaldığın önemli değildir. Bazen bir yoldaşı tanımak için aylarca hatta yıllarca birlikte kalmak da gerekmiyor. Bazen birbirinin yüreğine dokunabilmek için bir kaç saat bile yeterli olabiliyor, ya da birilerinin yüreğine dokunabilmesi için... ‘ Eğer bir yoldaşını gerçekten tanımak istiyorsan, onunla uzun bir yola çık ve onunla o yolda yürü’ derdi komutanlarımızdan Şehit Leyla Agirî. Ve Behdinan alanına geçmek için yapacağımız uzun ve yolculuk sırasında olumsuzluklarla yüz yüze gelme ihtimali çok yüksek olan yürüyüşümüze başlamadan bir kaç saat önce tanışmıştım Nûdem Sîdar arkadaşla... 1986 yılında Muş’da dünyaya gelen Filiz Tekindağ, bir çok Kürt ailemiz gibi onunda ailesi sürgünlere zorlanmış. O da bir çok Kürt genci gibi yerinden ve yurdundan uzaklarda büyümeye mecbur bırakılır. Yıllarca metropollerde yaşamasına rağmen özünden kopmayan ve bu yaşamı benimsemeyen Filiz, yeniden yeşermek için özgürlük mücadelesine katılma kararına erişir. 2010 yılında gerilla saflarına katılır. Aslen Muş’lu olan ama içinde bulunduğu çalışmanın hassaslığı gereği deşifrasyona yer verilmemesine dikkat ederek, her ne kadar Batman’lı olduğunu ısrarla iddia etse de, ben söylediği dengbejlerden, ses tonundan ve yıllardır katılmasına rağmen şivesinde değiştirmediği ve hala kullandığı bazı kelimelerinden Serhad’lı olduğunu anlamıştım. İlkin gözleriyle konuşuyordu bizlerle ve gözleri çok şey anlatıyordu insana... O süreçte biraz rahatsız olduğu için baya bi zayıflamış ve yol süreci boyunca hemen hemen hiç yemek yemeyerek yürüdüğünü söylesem abartmış olmam. Ara ara ağzına attığı şekerlerle yürümeye devam eden ve bu durumundan hiç şikayet etmeyen Nûdem arkadaşın iradesi ve sabrı gerçekten dikkami çekti. Enerji almadığı halde ısrarla yürümeye devam etmesi, zorlanmasına rağmen hiç şikayet etmemesi, yerine ulaşabilmek için durmadan yürümesi, üstelik zorlanmasına rağmen yanındaki arkadaşlara yardımcı olması ve moral vermesi gerçekten takdir edilmesi gereken bir yaklaşımdı. Nûdem arkadaşın bu yaklaşımı beni utandırmıştı açıkçası... Verdiğimiz her arada ondan muhakkak birşeyler öğrenirdik. Birikimli, donanımlı ve tarih bilinci olan bir arkadaştı. Hemen hemen bir çok şey hakkında bilgisi var ve yorum yapabilme gücüde çok iyiydi. Ara verdiğimiz bir yerde yüksek bir yerde oturmuş arazinin seyrine dalmıştım. Bir gece öncesinden yaşadıklarımızı hatırladım ve Nûdem arkadaşa dönerek; ‘Ne garip değil mi, kendi ülkemizde resmen kaçak yaşıyoruz.’ dedim. Nûdem arkadaş: ‘ ‘Umut, zaferden daha değerlidir.’ Önderliğimiz yıllar önce böyle bir belirleme yapmıştı. Önderlik devrim yapmaya karar verdiğinde olacak herşeyi düşünerek, acısını, tatlısını bilerek bu yola koyuldu. Onun için bu yola kaygısızca girdi. Tüm bedelleri, tüm olacakları zaten biliyordu ama bile bile yine özgür yaşama ulaşmak için bildiğinden vazgeçmedi, daha da üstüne yürüdü. Bizler bedel veriyoruz, dediğin gibi kendi ülkemizde kaçak yaşar bir durumla bir yüz yüze geldik ama az kaldı, ben buna tüm yüreğimle inanıyorum. Devrim yapacağız heval, yapmak zorundayız. Kendimizden sonraki nesillere daha özgür bir yaşam vaad edebilmek için bunu yapmalıyız. O günler geldiğinde belki ben olmayacağım, belki sen olmayacaksın, belki burada bulunan hiç bir arkadaşta olmayacak ama bizden sonrakiler bunu görecek bu yetmez mi? Aslında bu en çok da bizim görevimiz. Hem devrimci değil miyiz? Devrimcinin işi nedir? Devrim yapmak değil mi? Ben buna inanıyorum, çünkü ben tüm kalbimle Önderliğe inanıyorum.’ Yüreği sevgi dolu, inancı göklerde dans eden ucu buca olmayan tıpkı bir gökkuşağı gibiydi. Umutluydu Nûdem, çünkü ne için bu dağlarda olduğunu biliyordu. Ne için savaşçı olduğunu ve ne için savaştığını... Seni Asla Bırakmam Yürümeye devam ediyorduk. Günlerdir yürümemize rağmen yolculuğumuz hala bitmemişti ve epeyce adımlanması gereken patikalar bizi bekliyordu. Yürüdükçe her adımda ülkemizin ayrı bir güzelliğiyle karşılaşıyorduk. Geçtiğimiz her yerde, mola verdiğimiz her yerde Nûdem arkadaş uzun uzun bakıyordu araziye. Sanki ağaçlarla, çiçeklerle, dağlarla sessizce kendi içinde onlarla konuşuyorda, onlara birşeyler söylüyor gibiydi. Hemen soluğu yanında aldım. ‘ Bu akşam ki yürüyüş biraz zorlu geçecek galiba’ dedim. O da; ‘ Evet arkadaşlar bu akşam ki yolun biraz tehlikeli olduğunu ve bu bilinçle çok dikkatli olmamız ve birbirimizden kesinlikle ayrılmamamız gerektiğini belirttiler. Doğaya bakıyorum, doğayla konuşuyorum içimden.’ diye karşılık verdi. Akşam yemeği yendikten sonra tekrar yollara koyulmuştuk. Sırtımızda ağır sırt çantalarımız, belimizde raxt ve kolumuzda silahımızla yine yollara düşmüştük. Grupta ben, Nûdem, Ardıl ve Rewşen arkadaş olmak üzere toplam dört kadın arkadaştık. Birbirimize yardımcı ola ola yürüyorduk. En çok zorlanan Nûdem arkadaştı ama en çok yürüyen ve yürümekte ısrar eden yine oydu. Beklediğimiz an gelip çatmıştı. Düşmanla karşı karşıya gelmiştik. Örgütümüzün kesin talimatıydı, kesinlikle karşı taraftan her hangi bir saldırı gelişmeden KDP güçleriyle çatışmaya girmeyecektik. O dönemde bir ateşkes söz konusuydu. Tabi şimdiki süreç gibi değildi. 2 arkadaşımız onlarla konuşmaya çalışırken, bizde olası bir durum karşısında çatışabilmek için arkadaşlarımızın talimatıyla koşar adımlarla oradan ayrıldık. Ben ve Nudem arkadaş bir grup olmuştuk. Aralıksızca koşuyoruz. Bir ara güçten düştüm ve nefesim kesilince düşecek gibi oldum. Nûdem arkadaşın durmasını istemedim. Hem koşuyor, hem konuşuyoruz. ‘ Heval sen git, beni bekleme, ben geleceğim.’
- ‘ Hayır heval durma az kaldı, biraz daha.’
- ‘ Heval beni bekleme, bırak beni, hadi sen git.’
- ‘Heval, seni asla bırakmam, bırakamam.’
O an beni bırakmamıştı. Tüm ısrarlarıma rağmen değil beni orada bırakmak, sımsıkı tuttuğu elimi bile bırakmamıştı. PKK yaşamında böyleydi. Canın pahasınada olsa yoldaşını asla arkanda bırakmazsın! Nûdem arkadaşla böyle bir yürüyüşte tanışmıştık işte. Uzun bir yolculukta, uzun yolun zorlu ve zahmetli yürüyüşünde. Yol boyunca arkadaşlara yardımcı olması, mütevazılığı, güler yüzlülüğü, samimi kişiliği bizleri etkilemişti. Ondan çok şey almış, ondan çok şey öğrenmiştik yol süresi boyunca... Behdinan’a ulaşınca ayrılık vakti gelmişti. Her arkadaş artık düzenleneceği yeni alanlara geçecek, kimileri eğitime, kimileri farklı alanlarda devam edecekti devrim çalışmalarına. Nûdem arkadaşla vedalaşırken; ‘ Kim bilir belki farklı mekanlarda, farklı zamanlarda tekrardan bir araya geliriz.’ diyerek ayrılmıştık birbirimizden. 2 yıl sonra tekrardan karşılaşmış kısa da olsa sohbet edebilme şansını yakalamıştım. O zaman onu görmek gerçekten bana güç ve moral vermişti... Yazımın başında gerilla saflarında bir arkadaşı tanımak için aylarca, yıllarca aynı pratikte kalmak, birlikte yaşamanın şart olmadığını belirtmiştim. Aynen öyleydi. Nûdem arkadaşla kısa bir süre kalmamıza rağmen yüreğimde derin izler bırakmasını başardı. Onu unutmayacağım ve onun o samimi yoldaşlığına hep sadık kalacağım...


