Yurtseverlik tanrıçalıktan bu yana süregelen bir kültürdür. Çünkü yurt demek, yuva demektir, toplum birliğini ve dirliğini sağlayan zaman ve mekân gerçekleşmesi demektir. Yurt demek, anılarının biriktiği, tarihinin, dolayısıyla kimliğinin oluştuğu yer demektir. Yurdunun yabancı saldırganların yönetimine geçmesi ise ölümden beter bir köleliğe mahkûm olmak demektir. Bundandır ki Kürt kadınının yurtseverliği ona tanrıçalardan bu yana devredilmiş bir nasihattir. Bundandır ki PAJK’ın temel aldığı Kadın Kurtuluş İdeolojisinin ilk ilkesidir yurtseverlik. Bu ilkenin timsali ve temsili olmuş o kadar çok kadın geçti devrim ateşinden. O kadar çok kadın reddetti ki kölece yaşamı, işgali ve zorbalığı. Onların çokluğudur şimdi yeni bir yaşamı mümkün kılan. Artık münferit değildir, artık bir azınlık da değildir onlar. Onlar bir çığ gibi büyüyerek ilerliyorlar. Yağmur taneleri kadar çok, yağmur taneleri kadar her biri özgün, yağmur kadar hepsi bir bütün. Özgürlüğe Sevdalı, Yılmaz Bir Kadın Rûken Spertî, bir çığ gibi heybetli ve bir yağmur tanesi kadar saf, yalın ve özgün ama aynı zamanda bütünlüklü ve uyumlu bir şekilde aktı devrim saflarına. O çok hızlı ve yoğun yaşamıyla devrimci yaşama çok yakıştı. 8 yıllık devrim yürüyüşünde Bakur’dan Başûra oradan Güney Kurdistan’a dek durmadan cepheden cepheye koştu. Onun hikayesine kulak vermek bizlere berraklığın, cesaretin ve heybetin bir Kürt Kadınında yarattığı ihtişamı yansıtacaktır. Rûken Spêrtî kod adıyla efsaneleşen Fatma Koyuncu, Cûdî eteklerinde kurulmuş Silopya Ovasında da doğdu. Bölgede kadim bir varlık gösteren Spêrtî aşiretine mensup, yurtsever bir ailede dünyaya gelen Fatma Botan’ın kalbinde, sıcak yazlar kadar yakıcı, kışlar kadar sert bir çocukluk geçirmişti. Rûken’in çocukluğu, çatışmaların gölgesinde, baskının ve inkârın yıkıcı yükü altında filizlenen bir dirençle yoğrulmuştu. Henüz gençliğinin başındayken, kalbinin en derin yerinde şu sözleri kazımıştı: “Bu topraklar, özgürleşmeden ben de özgür olamam.” Çünkü yurt demek gerçek yuva demektir, yurt demek özgür yaşam demektir. Onuru mümkün kılan, güzelliği çirkinliğe hâkim kılan da yurttur, yurdun özgürlüğüdür. Bazı insanlar vardır; doğdukları coğrafyanın rüzgarıyla konuşur, toprağıyla yürür, dağlarıyla düşünürler. Onların varlığı bireysel bir serüvenden çok bir halkın tarihine kazınmış isyan çığlığına dönüşür. Rûken Spêrtî, işte böyle bir kadındı.  O, kendi halkının özlemini, öz savunmasını, kadın özgürlüğünün direngenliğini ete kemiğe büründürmüş bir özgürlük sevdalısıydı. İlk Gerillacılık Şekillenmesini Botan’da Aldı 2012 yılında Rojava’da devrim ateşinin harlanmaya başladığı vakit Rûken, o ateşi kendi yüreğinde hissederek yönünü dağlara verdi. Gerillaya katılması; özünü yeniden yaratmanın ve hakikatin bilgisine yürüyüşün ilk adımıydı. İlk yılını Botan alanında geçiren Rûken, sanki dağların bağrında büyümüşçesine bu yaşama çabucak adapte olur. Selvi boyuna gerilla kıyafetleri, temiz kalbine Apocu felsefe çok yakışır ve Rûken Botan’da gerçek anlamda gerillalaşır. Yetkin bir düzeye ulaşır ulaşmaz da kendini savaşın çetin olarak sürdüğü cepheler için önerir. 2013 yılında Önder Apo’nun büyük barış çağrısına karşılık olarak Bakurê Kurdistan dağlarından Başûrê Kurdistan dağlarına geçen Rûken bu süreci bir eğitim süreci olarak ele alır. Heftanîn alanında bir yıla yakın bir süre kalan Rûken burada askeri ve ideolojik bakımdan donanımını güçlendirir. Kobanê’de Kadın Devrimine Öncülük Etti 2014 yılına gelindiğinde Rojava’da yanan devrim ateşi doruk noktasına ulaşır. Bu ateş her Kürt yurtseveri gibi en çok da onun yüreğini yakar ve yoğun ısrarlarından sonra Kobanê’ye müdahaleye giden gerilla gruplarına dahil olur. Rûken’in çetin savaş anlamında ilk cephelerinden biri de tarihin seyri açısından dönüm noktası olan Kobanê savaşıydı. DAİŞ karanlığına karşı Kobanê de verilen mücadele yalnızca bir şehir savunması değildi. Kadının büyük özgürleşme isteminin, katmerleşerek büyümüş dünya gericiliğine karşı verdiği savaştı. Halkların kardeşliğinin egemen sistemlere karşın kazandığı moral üstünlüktü. Rûken burada büyük bir yurtseverlik ve cins mücadelesi bilinciyle savaşa aktif bir şekilde dahil olur. Her an bıkmadan ve usanmadan en önce cepheye varmak için tüm gücünü ortaya koyan Rûken yoldaşlarının büyük sevgisini ve güvenini kazanmıştır. Çünkü Rûken sadece eldeki silahıyla değil tüm varlığıyla bir savaş verdi. Onu bu alanda tanıyan yoldaşları söz eder; çatışma en yoğun anına vardığında, gözlerinde bir öfke değil derin bir inanç ve sonsuz bir kararlılık parıldardı. Siperlerin arasında dimdik yürüyen o uzun silüeti, yoldaşlarına yalnızca cesaret vermiyor, düşmana karşı da psikolojik bir üstünlük sağlıyordu. Çünkü Rûkenin adım atışından bakışlarına, bakışlarından bir çift lafına dek her şeyinde bir heybet vardı. Kobanê de gösterdiği direniş; onun yılmaz devrimci kişiliğini daha da pekiştiriyordu. Ulus bilinci, halk bilinci, insan olma bilinci derin bir felsefi temelde Rûken’in inadında belirginleşiyordu. Doğduğu Topraklarda Direniş Savaşı Verdi Kobanê savaşındaki duruşuyla daha da tecrübe alan Rûken, 2015 ve 2016 yıllarında Bakurê Kurdistan üzerinde yoğunlaşan TC. faşizmine karşı savaşmak için de yoğun bir istemle kendisini o topraklara ulaştırma telaşını yaşıyordu. Halkının kendi kendisini öz iradesiyle yönetme istemine TC. Devleti hunharca bir öfkeyle saldırmış ve hiçbir ahlaki ilke tanımadan silahsız halkın üzerinde katliamlar gerçekleştirmişti. Cenazesi günlerce buzdolaplarında saklanan Cemileye ağıt yakan annenin feryadı yankılanıyordu yüreğinde. Sêve ve Fatmalar, Pakîze ve Mehmet Tunçlar büyük bir duruş sergileyerek halkın koruyucuları rollerini üstlenmişti. Ama Rûken için bir gerilla ne olursa olsun halkının yanında olmak zorundaydı. İster Kobanê ister Şengal ister Amed Surları olsun, neresi olursa olsun eğer ki bir halk katliama maruz bırakılıyorsa bu durumda onları koruma bir gerillanın başat görevidir. Rûken büyük ısrarları ve çabaları sonucu 2016 yılında tarihin getirmiş olduğu bir karşılaşmayla bir gün tekrar doğduğu topraklara döndü. Bu kez bir savaşçı, bir komutan ve devrimci kadın olarak… Bu kez savaşta nam salmış yiğit bir kadın olarak. Rûken Spêrtî, Bakurê Kurdistan’da ilan edilen öz yönetim direnişlerinde yer aldı. Silopî’de, çocukluğunun sokaklarında, şimdi silahıyla, bilgeliğiyle, devrimci ahlakıyla yürüyordu. Bu onun için sıradan bir savaş değil, varoluşun en saf halini yaşadığı andı. Türk devletinin tankları, topçuları, keskin nişancıları bir halkın iradesini ezmeye çalışırken, Rûken ve yoldaşları yeni bir yaşam ısrarını yükseltiyordu. Bu, sadece bir savunma değil, yaşamı yeniden kurma arzusunun silahlı isyanıydı. “Bu topraklarda bir kadın artık diz çökmez” diyordu ve bu sözün her harfini Silopi’nin taşlarına yazıyordu. Onun öz yönetim direnişlerindeki varlığı, özellikle kadınların öz savunma hakkı ve kendi yaşamına sahip çıkma iradesi açısından unutulmaz izler bıraktı. Kadınların sadece kurban değil, failleriyle hesaplaşan birer özne olabileceğinin canlı kanıtıydı Rûken. Xakûrkê’de Ölümsüzlüğe Yürüdü Silopî direnişinden sonra bu defa da yönünü saldırıların yoğunlaştığı Başûrê Kurdistan dağlarına veriyordu Rûken. NATO destekli TC. işgalci ordusu, varını yoğunu tekniğe harcayarak Kürt halkının imhasında kesin karar kılmıştı. 2015 yılından itibaren yoğunluğu bir bölgeden diğerine geçerek devam eden saldırılarına karşılık olarak halk ve gerilla diz çökmedi. Diz çökmek bir yana savaşta büyük taktik çıkışlar yapan gerilla dağlarda TC.  ordusunu çoğu defa hezimete uğrattı. Rûken şehir direnişlerinde katledilen masum çocukların intikam hıncıyla yürüyordu dağlara. Bir an için bile olsa o çocuklar için içtiği intikam yeminini unutmayan Rûken dağlara vardığında önce bir eğitim sürecinden geçti. Eğitimden sonra ise yeni bir devrimci göreve atılıyordu Rûken. O yıllarda intikam hıncıyla dolup yönünü dağlara veren gençleri eğitecekti bu defa. Yeni Savaşçı devrelerinin sorumluluğunu üstlenen Rûken, savaş tecrübesini ve ideolojik derinliğini gerillaya yeni katılan gençlere aktarıyordu. Onlarca yeni savaşçı, gerillaya duyduğu büyük merakı Rûken’in sözlerinde ve pratiklerinde gideriyordu. Yeni savaşçı devrelerinden sonra ise bu defa savaşın en yoğun olduğu alanlardan biri olan Xakûrkê’ye doğru yol alıyordu Rûken. Xakûrkê de en ön mevzilerden olan Lêlîkan tepesinde konumlanan Rûken aynı zamanda burada en üst derecede sorumluluk üstlenmişti. Savaştaki yetkinliği ve pratik zekasıyla, derin yoldaşlığı ve doğal otoritesiyle yoldaşları tarafından burada çabucak benimsenip sevilen Rûken, görevlerine büyük bir coşku ile sarılır. 2018 yılında düşman saldırıları Xakûrkê de yoğunlaştığında en ön cephe olan Lêlîkan Tepesi büyük bir direniş duruşu gösterir. Günler boyu hem tünelde hem de arazide süren çatışmalarda onlarca işgalci askeri cezalandıran Rûken ve arkadaşları son nefeslerine kadar amansızca direnir. Lêlîkan Tepesinde süren çetin savaşta şehadete yürüyen Rûken, ardında büyük bir yurtseverlik destanı bıraktı. Kadın Kurtuluş İdeolojisinin ilk ilkesini derinden yaşamasıyla diğer bütün ilkeleri de kendinde yarata Rûken, güzel yaşadı, güzel savaştı ve en kutsal ölüm olan şehadete vardı. Adı gibi Rûken, ülkesinin dağları kadar heybetli bu devrimci ve savaşçı kadın; kadının ve Kürt halkının baş eğmezliğini dost düşman herkese gösterdi. Mücadele Arkadaşı