Rêber APO kaynaklığında gelişen Özgürlük Hareketimizin gelişim ve mücadele tarihi geleceği oluşturmanın yoğunlaşmış emeği ve eylemini içerdiğinden, kadınlar, Kürt halkı ve insanlığın özgürlüğü adına yüzyılımızın en büyük oluşturucu gücü olma özelliğine sahiptir.

Kadınların, Kürt halkının, insanlığın zamanla ilişkisi bunun üzerinden anlam ve nitelik kazanmıştır. Erkek egemen devletçi sistemin 5000 yıllık tarihi hem kadınlar hem de halklar açısından büzülmeyi, değer yitimini getirirken, özgürlük mücadelemizle birlikte bu değerlerin güncellenmesi, açığa çıkması, öze dair insanın kendi farkına varması ve bunu herkese ait kılma çabası gelişmiştir. İşte bu gelişimi sağlayan eylem anları sembolleşmiş ve böylelikle ‘an’da yaratılan değerler dünü bugünle, bugünü yarınla buluşturmuştur. İnsan olmak, toplum olmak komünal ahlak temelinde değer sahibi olmakla özdeştir. Rêber APO tüm bu yaratımların kaynağı olarak zamanı cins ve ulus kimliğinin özgürlüğü bütünlüğünde değerleştirmiş, bu temelde karşıladığımız her gün ve her ay yeni anlamlar kazanarak toplumsal hafızadaki yerini almıştır.

Rêber APO “Ey yaşam ya sana başarı sığdıracağım ya da seni hiç yaşanmamış sayacağım.” belirlemesiyle yaşam zamanının ancak başarı temelinde sahiplenilebileceğini ölçü olarak belirlemekte, son İmralı görüşmelerinde de tekraren bu ilkeye vurgu yapmaktadır. Rêber APO özgürlük anlayışını, dolayısıyla mücadelesini salt siyasal alana sıkıştırmaktan öteye öncelikle toplumsal özgürlük temeline dayandırdı. Nitekim Rêber APO’da ki esneklik ve değişim en fazla da özgürlüğü toplumsal nitelik temelinde ele almasından kaynaklıdır. Özgürlük sorununa böyle yaklaşmak, öncelikli sorunları stratejik düzeyde tanımlamayı ve bu sorunu çözmenin sorumluluğunu üstlenmeyi beraberinde getirdi. Bu nedenle cins çelişkisi temelinde kadın özgürlüğü, insanlığın her türlü özgürlük sorununun öncelikli halkası olarak öne çıktı. Rêber APO bu ideolojik bakış açısıyla kadın özgürlük sorununu stratejik ele alarak hem cinslerin özgürlük problemini görünür kıldı hem de bunu çözmenin sorumluluğunu üstlendi. Buradan hareketle kadınları mücadele araçlarıyla buluşturan Rêber APO, özgürlüğe giden kapıyı açtı ve Sara yoldaşın tutarlı adımlarının ardı sıra kadınların dağlarda kendini yeniden var edişi bunun sonucu olarak gelişti. Milyonlarca kadının cinsiyetçi toplum, sömürgeleştirilmiş halk, işgal edilmiş ülke gerçeği karşısında başkaldırışı; kadın özgürlüğüyle toplumsal özgürlüğün, cinsin kurtuluşuyla ulusal kurtuluşun iç içeliğinde bir tarihsel gelişime yol açtı. Rêber APO kaynaklığında bu nehrin akışına dâhil olanların yaşamı, eylemi özgürlük mücadelesini büyüttü, toplumsallaştırdı, geleceği özgürlük temelinde inşa etmenin teminatı olan değerleri yarattı. On binlerce kadın özgürlük savaşçısının bu uğurda büyük mücadele ederek, yeri geldiğinde canlarını vermekten çekinmeyen geleneği böyle şekillendi.

1992 yılı itibariyle Rêber APO öncülüğünde PKK, gerilla ordusu ve toplumsallaşmış örgütlü gerçeğiyle kadınların, ulusal anlamda Kürtlerin, Ortadoğu halklarının umudu olarak özgürlük cephesinin öncülüğü rolünü üstlenmiş bir güç haline gelmişti. SSCB’nin dağılmasıyla reel sosyalist sistemin çökmesi, iki kutuplu Dünya gerçeğinin ortadan kalkmasının ardından özgürlük çizgisi adına gerçek öncülük Rêber APO şahsında öne çıkmıştı. Nitekim Rêber APO soğuk savaş sürecinin sona ermesinin Ortadoğu’da sıcak savaş sürecini başlattığını belirtmektedir. İki kutuplu dünyadan beslenen Kapitalist sistemin gerçeği ve taşıdığı kriz, karşı kutbun çözülmesiyle daha fazla açığa çıkmıştı. Sistemin çürümüşlüğü dağılmaya yol açacağından, iktidarcı-hegemon güçler bu dağılmayı önleme ve kendi inisiyatiflerinde sistemi tekrar şekillendirme arayışına girdiler. Bu temelde Ortadoğu yeni ‘şer’ havzası olarak belirlendi. 3. Dünya savaşı olarak tanımladığımız mevcut durum bu gerçeğin sonucu olarak gelişmektedir. Rêber APO Önderliğinde Ortadoğu’nun merkezinde örgütlü tek gücün Özgürlük hareketi olması, dört parçaya bölünmüş Kürdistan gerçeğinin devletçi sistemin kriziyle daha fazla stratejik önem kazanması belirleyici etken oldu. Kürtlerin iktidarcı sistem güçlerince işbirlikçilik temelinde ele alınmak istenmesi gibi ideolojik-politik-askeri nedenlerle hegemonik güçler daha fazla Önderliği ve özgürlük hareketini hedefleyen bir pozisyon içine girdiler. 1991 yılında Irak’a yönelik gelişen Körfez savaşı ve Irak’ın fiili olarak üçe bölünmesi, işbirlikçi Kürt güçlerinin Güney Kürdistan bölge yönetimi olarak görevlendirilmesi ardından hareketimizi hedefleyen saldırılar aktifleştirildi. Buna göre işbirlikçi-hain güçler ile Türk devlet güçlerinin ittifakı sağlandı. Bu temelde 4 Ekim 1992 tarihinde, hareketimize saldırılması, özgür Kürt kimliğinin hedeflenmesi anlamını taşıyordu ki, askeri olarak bu güçlerin operasyonu fiilen yürütmeleri PKK öncülüğünde gelişen ve topluma mal olan ulusal bilincin geriletilmesi ve ulusal duruşun aşiretçilik temelinde ortadan kaldırılması amacıyla geliştiriliyordu. Yani 4 Ekim 1992 yılında Güney operasyonu olarak tanımladığımız saldırı uluslararası nitelikte, bölgesel işgal devletleri ve Kürt işbirlikçi güçlerinin ortaklaşması temelinde gerçekleştirilmiş saldırıların ilk sınır ötesi adımıydı.

1992’ye kadar dağlarla, mücadeleyle köklü bir ilişki kuran ve hem düşman hem de erkek egemenlikli anlayış ve gerici yaklaşımlar karşısında özgürlük ısrarıyla radikal bir duruş gösteren kadın özgürlük güçlerinin emeğine, fedakarlığına, fedaiyane katılımına, değerleşen şehitlere verilecek cevap daha üst seviyede bir aşamaya geçmeyi gerektiriyordu. Kadının herkesten daha fazla özgürlüğe ihtiyacının olduğunu, kadının özgürleşmesiyle köleleştirilmiş erkekliğin ve toplumun özgürleşebileceği gerçeğinin doğruluğu yaşanan pratiklerle daha fazla açığa çıkmıştı. Rêber APO kadın cephesinde somutlaşan bu tarihsel duruşu ‘Kadın Ordulaşması’ temelinde yeni bir evreye taşıdı. Kuşkusuz o zamana kadar sınırlı da olsa gerek bazı geleneksel devlet orduları düzeninde, gerekse de devrimci hareketlerin gerilla oluşumlarında kadınlar yer almıştı ama Dünya’da ilk olan bunun özgürlük felsefesi temelinde kadın ordulaşması olarak tanımlanmasıydı. Ordular, iktidarcı düzenin zor aygıtları olarak erkek egemen karakterli ve toplumu özgürlükten uzak tutmanın bekçileri misyonuyla varlık bulurken, kadın ordulaşması tam da bu gerçekliklerin karşısında cins ve ulus kimliğinin özgürleştirilmesi temelinde rol oynayacak, aynı zamanda kendisi özgür toplumun proto tipi, ön biçimi olarak bir toplumsal güç olarak gelişecekti. Savaşla özgürleşmenin bağı böylelikle kurumsal bir nitelik kazanıyordu. İdeolojik-felsefik-örgütsel-askeri niteliğiyle kadın ordulaşması özgür kadın, özgür toplum gerçeğinin çekirdek oluşumu olarak salt bir mücadele aracı olmanın çok daha ötesinde tarihsel bir anlam içeriyordu. Kadın özgürlük hareketi olarak mevcut gelişimimiz bu temele dayalıdır.