Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı çağrı ile bizde Özgürlük Hareketi olarak değişim ve dönüşüm sürecine girmiş bulunmaktayız.
Böylelikle Önder Apo’nun İmralı’daki çabalarına ve mücadelesine katılım sergilenmiş oldu. Örgüt cephesinden yapılan bu tarihi çağrıya cevap verildi, sonra da 5-7 Mayıs tarihleri arasında PKK Kongresi yapılarak bu çağrının gerekleri pratikleştirilmiş oldu. En son 11 Temmuz tarihinde Barış ve Demokratik Toplum Gurubu adıyla, Besê Arkadaş öncülüğünde bir gurup arkadaş silah bırakma iradesini göstermek ve sürecin önünü açmak amacıyla silah yakma töreni yaptılar. Bu tören öncesinde Önderliğimizin 9 Temmuz tarihinde görüntülü olarak yaptığı çağrıyı dinledik. Komplodan sonra ilk defa Önder Apo’nun sesini duyduk, görüntüsünü gördük. Hepimizde tarifi imkânsız duygular oluştu. Tüm halkımızı, bizleri derinden etkiledi. İmralı’dan dışarıya bir tek sözün çıkmasına imkân yokken Önder Apo’nun basın üzerinden tüm dünyaya görüntülerinin ve çağrısının yansıması tarihi bir olaydır. Önderlikle görüşmelerin başlaması, resim ve görüntülerinin dışarıya yansıması İmralı tecrit sisteminin kırıldığının ifadesi oldu. Bundan sonraki aşama Önderliğimizin fiziki özgürlüğüdür. Ve mücadelemizin amacı, merkezi Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü yaratmaktır.
Barış ve demokratik toplum gurubunun silah yakma eylemi ile birlikte TBMM bünyesinde bir komisyon kuruldu. İlk defa bir Kürt Önderinin önerisi ve görüşleri temelinde bir komisyon kuruluyor. Şimdiye kadar Kürt Önderleri hep aynı kaderi yaşadı. Kendini savunma ve ifade etme hakkı bile olmadan idam edildiler. Ama Önderlik devleti hem masaya oturacak hem de Kürt inkâr ve imhasını gözden geçirecek bir duruma getiriyor.
Bu süreçte her alanda üçüncü çizgide politika geliştirmemiz ve kendimize güvenerek günlük olarak performansımızı, mücadele yöntemlerimizi, örgütlülüğümüzü geliştirmemiz lazım. Bu kaotik dönemde nasıl politika belirleyeceğiz, özgürlük eğilimini nasıl güçlendireceğiz, demokratik moderniteye nasıl damga vuracağız, bu hususlar önemlidir. Böyle bir süreçte stratejik akıl ve stratejik kararlar almak, büyük değişim ve dönüşümler kaçınılmazdır. Önder Apo’nun da dönemlere yaklaşımı son derece stratejik ve paradigmasaldır.
Hepimiz Manifesto ile yoğun tartışma ve araştırma sürecine girmiş bulunuyoruz. Önderlik 21. yüzyılın paradigmasını daha da fazla açmış, somutlaştırmış. Çağın ideolojik tıkanıklığına, bizlerdeki tıkanıklığa, bölgede yaşanan sorunlara daha fazla cevap üretmiş, teorik ve ideolojik kapsamını genişletmiş. Manifestoyla önceki 5 savunmasında ortaya koyduğu bakış açısında derinleşmeye gidiyor ve tarihe bakış açımızı ikinci kez değiştiriyor. Paradigma değişimi ile daha önce tarihe bakışımızı değiştirdi. Şimdi paradigmayı değiştirmeden tarihe bakış açımızı değiştiriyor. Bu anlamda temel yenilik tarih yorumundadır. Kürt tarihinin yeniden bölümlenmesi ve özelde örtük Kürt tarihi anlatımları çok çarpıcıdır. Kürt-Türk ilişkileri bu bağlamda yeni bir anlam kazanmaktadır. Bugün Önder Apo’nun yürütmeye çalıştığı süreç, geliştirmeye çalıştığı çözüm ve mücadele stratejisi de bu yaklaşımla bağlantılıdır.
En önemli değişimlerden birini de kadın tarihini yeniden yorumlama ve ele almada görüyoruz. Özellikle yeni arkeolojik bilgiler ışığında Önderlik, tarihi yeniden değerlendirmiş ve temel değişimleri bu konuda yapmıştır. Göbeklitepe ile birlikte bir dönemdir tüm dünyada tarihin yeniden değerlendirilmesi konusunda tartışmalar vardı. Göbeklitepe ve çevresindeki tepelerde yapılan kazılarda hep erkek figürleri ortaya çıkıyordu. Kadına dair buluntular yoktu. Önderlik de bu araştırmalarda açığa çıkan veriler ekseninde yeni yorumları ile ufuk açıcı değerlendirmeler geliştirmektedir. Klanının içinden çıkan ve avcılıkla yeni bir zihniyet şekillenmesi oluşturan, zamanla avcı kulübü ve ardından “kastik toplumsal katil” olarak örgütlenen erkek gurupları, kadın toplumsallığına saldırarak tarihsel yarılmayı yaratmış ve toplumsal sorunları başlatmıştır. Geçmişte erkek egemenlikli anlayışın Neolitik dönemden sonra ve 2 bin yıllık ara süreç sonunda devletleşerek kendini sistemleştirdiğini biliyorduk. Geçiş sürecini anlamakta zorlanıyorduk. Bugün Göbeklitepe ile ortaya çıkıyor ki erkek sistemi en az M.Ö 10 binlerde tapınağını yapacak kadar kendini örgütlemiş. Kadın-erkek etrafında oluşmaya başlayan sorunlar ise 30 bin yıl öncesine kadar gidiyor. Demek ki erkek ve kadın çatışması bildiğimizden daha eski, erkeğin kendini sistem haline getirmesi devlet öncesine dayanıyor. Kendini tanrılaştırması en az 10 bin yıl öncedir. Tanrıça kültürüne karşı erkek kültü etrafında kendi tapınaklarını oluşturuyor. Bu da çatışmanın büyüklüğünü ve gücünü gösteriyor. Kadın etrafında komüne dayalı toplumsallık gelişirken erkek etrafında kastik katil sistem örgütleniyor, iki ayrı uygarlık gelişiyor. Bunların çatışması binlerce yıl sürüyor ve sonunda kadın sistemi yeniliyor. Babil destanında Tiamat’ın yenilgisi bunun hikayesini anlatıyor. Erkek egemenlikli uygarlık zaferini ilan ediyor, erkek tanrısallığı kadın değerlerine ve yaratımlarına el koyarak onun üzerinden yükseliyor.
Diğer önemli ve yeni bir tespit ise Neolitik topluma geçişin bir zorunluluk sonucu gelişmesidir. Tüm coğrafyalarda ve bütün avcı toplayıcı klanların birden yerleşik yaşama geçmesi diye bir şey olmadığı anlaşılıyor. Yine yerleşik yaşama geçişi bir ilerleme ve devrim olarak ele almayı Önderlik pozitivist bilimin düz-çizgisel-ilerlemeci tarih anlayışı ile bağlantılı olduğunu ifade ediyor. Yerleşik yaşama geçmeyi savunma eksenli değerlendiriyor. Tarihsel bulgular ilk köy yerleşimlerinin dağlık alanlarda olduğunu ortaya koymaktadır. Yani göçebe yaşamdan yerleşik, tarım yaşamına gönüllü değil kendini savunma amacıyla geçilmiş. Kutsal evlilik törenlerinin de sonraki süreçlerde ve kadın sistemini savunma anlayışı çerçevesinde geliştiği görülüyor. Erkek egemen sistem gelişiyor, kastik katil güç kazandıkça komüne, neolitik topluma saldırıları artıyor, bu yüzden erkeğin gücü, yöneticiliği ele geçirmesinin bir felaketle sonuçlanacağını çok iyi bilen Tanrıça sembolik ritüellerle kutsal evlilik törenleri düzenliyor. Erkeğin yöneticilik görevinde uzun süre kalmasına izin vermiyor. Tabi hala tartışmanın başlarındayız. Tüm bunları daha fazla araştırmaya, anlama ve yorumlamaya ihtiyaç var.
Kastik katil konusunda ısrarlı bir anlatım ve temel bir teori olarak ortaya koyma durumu var. Tarihin bu gelişim öyküsünden net olarak şu anlaşılıyor. Toplumsal sorunların kökeni komüne saldıran, katleden, tecavüz ve yamyamlık yapan, zamanla köleleştiren ve bunu bir uygarlık sistemine dönüştüren kastik katil erkek var. Kastik katil zamanla devletleşiyor. O yüzden Önderlik Marx’ın sınıf teorisi yerine komün ve devlet çelişkisini koyuyor. Kastik katil komün içinden çıkıyor. Onun yanıbaşında örgütleniyor. Kadın sisteminin dışardan ve aşağı Mezopotamya’daki ataerkil-egemen bir kültürün saldırısı ile değil yine aynı alanda gelişen kastik katilin saldırıları ile yıkıldığı anlaşılıyor. Yani komün de Kürdistan’da gelişmiş, kastik katil de.
Tüm bunlardan ne anlamamız gerekiyor. “Tarih günümüzde gizli, biz tarihin başlangıcında gizliyiz” sözünü Önderlik çok önemli bir sosyolojik tespit olarak söyledi. Tüm bu bilimsel bulgular, gelişmeler ortada yokken bu tespiti yaptı. Gözümüzün önündekini görme gücüne sahip olmak pozitif bilimin ve dinsel dogmatizmin yarattığı bakış açısını değiştirmekle olacaktır. Tarihi ve toplumsal yaşamın hakikatlerini açığa çıkarmak, özgürlük amacı doğrultusunda yaşama bakmak, bunun önünde engel olan, sorun oluşturan herşeyi çözümlemeye ve aşmaya çalışmak özgür insan olmanın şartıdır. Günümüzde en ağır biçimde yaşanan kadın köleliğini görmemek mümkün değildir. Bunun tarihsel arka planının peşine düşmek ve çözmeye çalışmak Önder Apo’nun farkını yarattı. Mücadelemizin farkı ve gücü buradan ortaya çıktı. Kadın özgürlüğünü merkeze almış bir mücadele toplumsal özgürlüğün de garantisi olacaktır. O yüzden özgürleşmek; kadın ve erkek ilişkilerini özgürleştirmek, ahlaki ve estetik ölçü kazandırmak, saygı, sevgi ve eşitlenmeyi yaratmak, insani olanı yeniden kazanmak anlamına gelmektedir.
Kürdistani olanın evrensel olduğunu Önderlik savunmalarında dile getirdi. Bu manifesto ile bu durum daha da görünür oluyor. Ana kadın eksenli komünal toplumun, Neolitik toplum kadar egemen uygarlığın da bu coğrafyada geliştiği ve buradan dünyaya yayıldığı ortaya çıkıyor. Kürt toplumunda yaşanan yarılma, üst tabakaların egemenleşmesi ya da işbirlikçi tarzda gelişimi ile komün-devlet ikileminin bizde de çok derin yaşandığı görülmektedir. Önderlik Kürt gerçeğinin tarihsel varoluşunu ortaya koyarak sadece tarihi gerçekleri aydınlatmış olmuyor, aynı zamanda insanlığın komüne dayalı kökünü, güç alacağı damarı ortaya koyuyor. Kürtleri “Kuyruklu Kürt” sendromundan kurtarıyor. İnsanlık ailesinin onurlu bir üyesi olarak varlığını ispatlıyor.
Diğer yandan Judenrat olarak Önder Apo’nun bahsettiği durum, Harpagos sendromu, bunlar hepsi ciddi sosyolojik değerlendirmelerdir. Buradan yola çıkarak komün ile devlet çelişkisini, egemenlik ve kölelik çelişkisini kendi dışımızda görmeden, kendi toplumsal yapımızda, toplumsal kültürümüzde nasıl yaşandığını çözümlemeye çalışmalı, bu ikilemlerin toplumsal gerçeğimizde, kültürel ve kişilik yapımızda, kadın gerçeğindeki etkilerini daha derin tahlil etmeliyiz. Bu sosyolojik bakış açısının derinleşmesini getirecektir. Aynı zamanda dogmatizmin kırılmasını ve diyalektik bakış açısının gelişmesini sağlayacaktır. Diyalektik bakış olmadan tarihi, toplumsallığı, süreçleri doğru ele almamız mümkün değildir. Her olgudaki ikili yönü görmek ve mutlaklığa dayalı bakış açısını aşmak diyalektik bakışı oluşturmak, zihniyette özgürlük ve esnekliği oluşturmak demektir. Sadece değişim değil özünde dönüşümü yaratmaktır. Diyalektik dogmatizmin panzehridir. Pozitivizm ve Marksizm’in diyalektiği ele alma biçimi bile dogmatik tarzdadır. Yani düz ilerlemecilik, yasacılık, çelişkilerin uzlaşmaz olduğu ve birbirini yok ettiği gibi diyalektik ilkeler aslında dogmatik bilimsel yasalar olarak bakışımızı derinden etkilemiştir. Buna dini anlayışın yarattığı mutlaklık ve kadercilik gibi anlayışlar da karışınca özgür bir zihniyet ve kişilik gelişimi söz konusu olmamaktadır. Önderlik zihniyetine girmek özgürlük zihniyetine girmektir. 21.yy’da özgür insanlık yürüyüşü bu zihniyetle olacaktır. Bu yüzyılı özgürlük tarihi olarak geliştirmek istiyorsak tarih yapıcılığı üzerine yoğunlaşmamız lazım. Tarih yapıcılığı nedir, güncelde biz ne kadar etkili olabiliriz, bunların üzerinde durmamız gerekiyor. Bin yılı inşa edecek bir yaklaşımı açığa çıkarmaktan sorumluyuz. Manifesto’da ifade edilen mücadele düzeyini ortaya çıkarmak tarih yapıcılığı ve tarihsel kişilikler haline gelmekle gerçekleşebilir. Bu yeni Kürt aklı ile mümkündür.
Önderlik Kürt aklını yaratmaya çalıştığını belirtiyor. Aslında Önderlikle bir Kürt aklı oluşmuştur. Bunun tarihsel sistematiği genel hatlarıyla ortaya çıkmıştır. Toplumsal ve sosyolojik gerçeği çözümlenmiştir. Bu akıl Kürt ideolojisi oluyor. Manifesto’yla bir Kürt ideolojisi dünyaya armağan ediliyor. Kürdistani bir şeydir. Varlığını kanıtlamış ve özgürleşmeye giden Kürt halkının ideolojik rehberidir. Varlık, bilinç ve özgürlük sorununu çözecek bir manifestodur. Önderlik Hegel örneğini yoğun veriyor. Çünkü Hegel felsefesi ile Alman varlığı, ulus devlet ortaya çıkıyor. Felsefik, ideolojik dünyaları oluşuyor. Kürt toplumu, komünü geçmişte Zerdüştlükle bir ideoloji sahibi olmuş, ancak o da dağıtılmış, kalıntıları kalmış. Yeni Kürt aklı Önderlik ile oluşuyor. Bu özgürlük aklıdır. Tüm tarihsel ve toplumsal süreçlerin güçlü yorumu, demokratik uygarlık değerlerinin sentezlenmesi ve en önemlisi, Zagroslar’da başlayan komünal ve kadın eksenli yaşamın ilkeleri üzerinden oluşan bir Kürt aklı, Kürt ideolojisi gelişmiştir. Bu akıl Önderlikte demokratik ulus ve komünalizm şeklinde gelişiyor. Kürt aklı yani Kürt ideolojisi komün ideolojisidir. Günümüzde demokratik ulus şeklinde form kazanıyor. Bu coğrafyanın gerçeğine de en uygun formdur.
PAJK Koordinasyonu


