Arjîn Feride
İçine Biraz Senden, Biraz Da Benden, En Çok Da Hayattan Bir Şeyler Koydum…
Hakikat arayışçılığı yolcunun yola koyulmasıyla başlamaktadır. Yol, anlamın hakikatini bulma yolculuğudur. “Her hakikat arayışı ise öncelikle hakiki olmayanın yani yalanın ortaya konulmasıyla başlar” diyor Fuat arkadaş.
Çünkü evrensel yaşam gerçekliğinde özünden çıkarılmış olan parçalar, bütünün kavuşmasını engellemektedir. Evrenin amacı özgürlüğe varmaktır. Evren özgürlüğe açılmak istediğinden, evrensel sonsuzluk ile buluşma, anın gizemini yakalamak kadar anlamlıdır. Evren nasıl kendini anlamlandırmak istiyorsa, onun siması olan insan varlığı da, kendi anlamını bilmek ister. Bilinmeyen her zaman gizemini korur. Bundandır ki gizemli olan her zaman aranan olandır. Bu aranılan olan anlam arayışı insanın içinde bulunan güzelliklerin ve çirkinliklerin nasıl ve ne ile kendine anlam biçtiğini düşündürtmektedir. Evrendeki enerji akışı ve muazzam döngüsellik halen çözülememiş bir yaşam şifresi olarak açıklığa kavuşmayı beklemektedir. Müthiş duyumsallık ile örülen yaşam ahenginin nasıl bir ezgi eşliğinde bize sunuyor noktası bir çelişki yaratsa da tanrısal gücün kendini aşan tanımlaması bir cevap olabilir. İnsanlar hep var oluşun merakı içerisinde cevaplar bulmak içerisinde olduğundan enerji akışının sürekliliği yenilenmeyi beraberinde getirmektedir. Bu yenilenme kendisini en çok kadının yapısal enerjisinden kaynaklı kadında ortaya çıkartıyor. Kadın yapısallığı akışkan enerji içinde barındırması yâda daha özel anlamıyla bu enerji sonucu var olan bir canlı insan olarak var olmaktadır. Kadın yapısı erkek yapısından farklı olmakla beraber yaşam diyalektiğinde bu farklılık çerçevesinde anlam bulmaktadır. Erkekte durağan bir enerji düzeyi varken, kadın da akışkan bir enerji mevcuttur. O yüzden canlılık, akışkanlık, değişkenlik daha ön planda olmaktadır. Evren de öyle değil midir? Her dönüş aşamasında bir dönüş aşamasını yaşamıyor muyuz? Bu sorular eşliğinde düşünüldüğünde şifrelerin gizemini bulmak için nasıl bir bakış açısı ile yaklaşmak gerektiğinin perspektifi açığa çıkıyor. İnsan gerçekliği var oluşun gerçekliğini ortaya çıkaran yap-bozun ana parçasıdır. O kadar önemli ve rol sahibidir. İnsan karakteri de bu yansımadan esinlenerek yâda bir parçası olarak izlerini göstermektedir. İnsanın hem biyolojik hem de sosyolojik yapısı itibari ile birbirinden farklı olmakla beraber aynılık payları da yüksektir. Yani birleştiren şeyler ayıranlardan çok fazladır. Bu yüzden evrendeki enerjinin hareket döngüseliğindeki tanımlamalar insan da kendini tanıma kavuşturur. İnsanın biyolojik yapısı o kadar muhteşem bir aheng içinde işliyor ki bu mekanizma çarkının hiç karışmadan bu kadar kusursuz oluşu, hayranlık yaratmaktadır. Aslında yaşam ve ölüm arasındaki arafın, insan ile evren arasındaki arafta birbirini kucaklaması var oluş ve yok oluşun kavuşmasına benziyor. Güneş, ay ve yıldızlar gündüz ile gecenin yoldaşlığını bozmaz iken biz nasıl evrenin parçası insan ondan bağımsız hayal edebiliyoruz. İşte bu zamanda zamansızlığın kendini anlama kavuşturma, anlamını bulması, gerçek ve hakikat kavramının özünü bulmanın heyecanını yaratıyor. Çünkü evrenin mükemmelliği harika bir durumdur. Evrende atom altı parçacıklar elektronların dalga hareketleri bu değişimin dönüşümün yansımasıdır. İnsanlarda da bu böyledir. Kadın ve erkek şahsında farklı şekillerde olsa da bu mekanizmayla işliyor. Her güzelliğin bir erdemi vardır. Erdem ise bizi güzelleştiren temel ölçütlerin sırrıdır. Güzel olan özel olandır. Özel olan ise bütünü kendisinde yaratabilendir. Kadının üreticiliği toplayıcılığı kutsallığı buna en iyi ifadedir. Yaşamı yaşam kılan bu canlı varlık yaşama anlam düzeyi de katmaktadır. Kadın adaletli duruşu, emekçiliği, fedakârlığı, herkesi yan yana getiren gücü ile eşitsizliği ortadan kaldırmaktadır. Tüm farklılıklar bir arada toplanınca yarattığı güzelliği kadın doğal yapısı ile sağlayabiliyor. Çok mükemmel doğal bir ahenk ile çarkı döndürüyor. Mütevazılığı ile tüm erdemi kendinde taçlandırıyor. O bir tanrıça ve evrenin kendisidir. Evren yaratıp armağan ederken, kadın da yeniden bereket yağdırıyor. Kutsallık atfı yüce olanın dileğidir. Kadında enerjinin akışkanlığı, suyu ve ışığı gerisinde bırakmaktadır. Enerjinin durağan hali bile akışın olduğu anlamını dile getirir. Neden mi? Evren asla var olan halini kabul etmez. Çünkü değişmeyen tek şey değişimin kendisidir diyor Heraklitos. O yüzden enerjinin her formu bir döngüsel akışın ifadesidir. Erkek te kadın da olduğu kadar güçlü olmasa da akışkanlık formunun Özsel yansımaları göze çarpıyor. Her ifadenlendirme hali bir tanımlamayı da beraberinde getiriyor. Erkek ise yiğitlik, ariflik mertebelerini kendisinde sağlayarak, evrenin anlamına kâmil olmaya çalışıyor. Öz olan temizdir. Saf olan sadedir. Erkek de kendisinde bütünün bir tamamlayanı olarak, rolünü oynamakla yükümlüdür. Diyalektiğin bir anlam derinliği var. Onun kendisini tamamlama döngüsünde esas rolü budur. Evrende tüm zıtlar birliğin oluşumunu sağlamak için vardır. Tüm karşıtlar birbirini kendisinde tamamlar. Adaletin yanında mertlik olmalıdır. İnancın bağlılığın yanında ariflik te olmalıdır. Güneş her sabah doğmayı ve akşam batmanın ahengini ihlal etmiyorsa, evrenin kusursuz enerjisinin sadakati de ihmal edilmemelidir. Bu kadar hikâyenin sonu nereye gidecek diye düşünmemekten kendimi alıkoyamazken sevgiseliğini sunmaktan geri durmak istemedim. İnsanların amacı kendi anlamını bulmak ve bu enerjiyi tanıyarak oluşan soruların cevaplarına ulaşmaktır. Evrenin başladığı an Big Bang olabilir ve ya olmayabilir, bunu bilemem ama bulunduğumuz zamanın parlayan yıldızı ve anlamın mucidi yüce insan Önder APO hakikatin asıl cevap merkezidir. O evrenin kalbi yani can veren yaşam gerçeğidir. Ben gizli bir sır idim ile başlayan arayışın rivayetidir. Bu arayışın mucidi Rêber APO bunun keşfini yaparak bize sunmuştur. Her şey anlamını yitirdiğinde, her şey gerçekliğini kaybettiğinde ve insan kendine yabancılaşıp unutulmaya mahkûm edildiğinde yankılanan bu ses evrene iyi dileklerinde bulundu. O kendisinin kendisini bile tahmin edemeyeceği hakikat ile yeniden ördü. Bu örülen ağ tüm anların sahibi ve yaratıcısı oldu. Çünkü o Prometeus’un tanrılardan ateşi çalması gibi, zalim egemenliği yeryüzündeki tanrılarından çalıp, insanlığın hizmetine koymuştur. Bununla yeni eserler yarattı. Mucizevi eserleri güzel kadınlar ve yiğit erkekleri yarattı. Sarsılmaz çelikten iradeler ile özgürlüğün bağımsızlığın suyu ile vaftiz eder gibi kutsayarak tüm çirkinliklerden arındırdı. Bu mucizenin eserleri her yer de, her zaman diliminde savaşın ve yaşamın zaferlerini kazanarak hak davasını yürütüyorlar. Hakkın savaşında iradenin zaferi tüm asaleti ile görevlerini yerine getiriyor. Aslında uzak olan yakın, yakın olan uzak olan dır. Yol uzaklaştıkça daha da yakınlaşmanın verdiği hissiyatın anı kadar değerli bir zaman dilimi olamaz. Her şey yanı başımda duruyor. Yani elimi uzatsam değecekmiş gibi. Dokunsam hissedecek kadar ve aynaya baksam görecek kadar yakındır. Hiçbir şey göründüğü kadar imkânsız değildir çünkü biz onun neferleriyiz. Döngüselliğin ve enerjinin uyumuna ahengimiz karışmalıdır. Enerji akışkan olan yüreğin kalp atışı ise anlam beynin çalışma sistemidir. İnsan da evren kadar mükemmeldir. Mükemmel olan kusursuzdur, tıpkı insan gerçekliği gibi….


